Beşiktaş mı, Sivas mı?

29. hafta itibariyle, Sivasspor'la Beşiktaş Şampiyonlar Ligi'ni kapattılar bir kere.

Beşiktaş mı, Sivas mı? - 1

Sezon başında, şampiyonluk yarışının Galatasaray'la Fenerbahçe arasında geçeceğini, araya en fazla Trabzon'un girebileceğini düşündüğümü yazmıştım. Sivas'la Beşiktaş'ı ise UEFA mücadelesinde bekliyordum. İşte, bu işlerden ne kadar anladığım çıkıyor ortaya.

29. hafta itibariyle, Sivasspor'la Beşiktaş Şampiyonlar Ligi'ni kapattılar bir kere. Şimdi şampiyonluk için ikisinin rekabetini izleyeceğiz. Galatasaray'la Fenerbahçe'nin ise UEFA için bile mücadele edecek halleri yok gibi görünüyor. Şimdiki mesele, Bursaspor'un da arkasında kalıp kalmayacakları.

Sivasspor müthiş bir sezon çıkardı. Bundan sonra olacaklardan bağımsız olarak bunu söylemek lazım. Arada darbe aldığı, sallandığı dönemler oldu, yıkılma emareleri verdi ama ayakta kaldı. Ve bu geldiği noktada 3-0'lık Trabzonspor galibiyetiyle en azından Şampiyonlar Ligi'ni büyük ölçüde garantiledi. Bu da Türk futbolunda bir devrim niteliği muhakkak taşır. Şampiyon olamaz ise bile Şampiyonlar Ligi biletini kapan dört büyükten gayrı ilk takım! Hele gruplara kalırsa, Trabzon'u da aşmış olur.

Ötesi, Trabzon galibiyetini getiren oyunun işlevselliğide saklı. Trabzon'un silahları olmaya çalışan Yattara, Alanzinho, Gökhan Ünal gibi yıldızları kendi içinde eritip yok eden kudretli bir organizma gibi işliyor Sivas'ın ağır ve sıkışık hatları. Saldırıya geçtiğinde ise hızlı paslarla organize olup rakibin başını döndürecek bir hafiflik arz ediyor. Rakip kaleye az ama öz gidiyor. Meselâ Sylva maçtaki ilk kurtarışını yaptığında dakika 50'ydi ve skorbordda 3-0 yazıyordu. Ve artık, Trabzonspor'un yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı.

Beşiktaş'ın iki haftadır ikinci yarılara denk düşen iyi oyunu ilgi çekici. Bursa'ya yetmedi ama, Eskişehir'de sonuç alındı. Dolayısıyla Mustafa Denizli'nin vurucu tercihleri geç yapması sorgulanabilir. Misal Bobo'yu oyuna sokmak için ikinci yarıyı beklemesi eleştirilebilir.

Ama bence, Mustafa Denizli'nin teknik dehasını konuşturduğu maçlardan biri oldu Eskişehir karşılaşması. Bilhassa zamanında Beşiktaş'a karşı yabancı limitini aşarak hükmen aldığı yenilgiyi hatırlayınca: Bobo'nun oyuna girmesi bir yabancının çıkmasını gerektiriyordu, oysa Denizli Serdar Özkan'ı çıkarmak istiyordu. Galibiyet için Holosko'yu, Tello'yu, Delgado'yu sahada tutması lazımdı. Sivok'u aldı, Cisse'yi kaydırdı, Serdar'ın yerine kenara Üzülmez'i çekti, Bobo'yu ileri sürdü. Ve 67'de Bobo'yla, Tello'nun asistinden olma golü buldu. Yetmedi, 82'de soktuğu Yusuf'un müthiş bireysel becerisi ve asistiyle sahada tuttuğu Holosko'nun ayağından ikinci golü de buldu.

Eskişehir galibiyeti kuşkusuz iki takım için de çok önemli: Sivas'ın moralini tavana vurdurduğu bu hafta Beşiktaş'ın varlığını hissetirmesi ve farkın açılmaması bakımından öncelikle. Müteakip Fener maçına da ekstra moral... Tabii sırasıyla Denizli, Antalya ve Konya maçlarına çıkacak Eskişehir için de kendi evindeki bu maçı puansız kapatmanın bedeli ağır. Maç içerisinde sahada kavga eden Youla-Engin ikilisi, Eskişehir'in Batuhan'dan sonraki ikinci vukuatı! Düşme mücadelesinin göbeğinde bu kadar sorunu kaldırmak da kolay olmayacaktır.

İlginç bir biçimde, geçtiğimiz sezona göre daha iyi bir netice elde edecekleri kesinleşen Sivas'la Beşiktaş'ın puan olarak geçtiğimiz sezonu yakalayabilmeleri için kalan maçlarının tamamını kazanmaları gerek. Bu da pek mümkün görünmüyor. Yani aslında geçtiğimiz sezona göre daha başarısız bir sezon, ama daha başarılı neticeler söz konusu. Üstelik geçtiğimiz sezona göre daha başarılı bir Trabzonspor'a rağmen. Çünkü Galatasaray ve Fenerbahçe hiç yok ortada.

Galatasaray'ın yokluğunun sebebi Adnan Polat'a göre “dış etkenler”, umumi tabirle “dış mihraklar”:

Ligde ununu eleyip eleğini asmış Ankaraspor'a karşı dış mihrakların yaptıklarını sıralayalım:

* Seyirciyi stada sokmadılar;

* bir korner uydurup Galatasaray'ı uyduruk bir golle kandırdılar;

* ikinci gol için kontra fırsatları başgösterdiğinde Baros'u uzaklaştırdılar;

* Baros'un yerine Hasan Şaş'ı icat ettiler;

* yine de tümüyle yok olmayan kontratakların hepsini Hasan Şaş'ın şahsi uygulamalarına kurban ettiler;

* 90'da kalecinin kucağına giden bir topa son anda kafa uzatarak out'u kornere tahvil ettiler;

* kornerde adamını kaçırtmak münasebetiyle beraberlik golünü yedirdiler.

Aslında, o son dakika golü olmasa, Bülent Korkmaz geleliberi Galatasaray'ın dördüncü 1-0'lık galibiyeti gerçekleşecek, yine meseleler göz ardı edilecekti. Şimdi bu maçı, Korkmaz'ın skoru koruyamadığı maçlar hanesine ilave etmek gerekecek.

Fenerbahçe'nin Kadıköy'deki Ankaragücü yenilgisi, Galatasaray'a göre hedeften bir hafta evvel sapmış olmanın bir sonucu. Tabii 0-0 biten derbinin yansımaları da hâlâ etken: işte her iki takımın delik deşik kadroları ve Galatasaray için boş tribünler...

Fakat nedense, tam da hedeften kopulan böylesi haftalarda yeterince kadro yüzü göremeyenlerin şahlanacağını beklerken, umumiyetle bu büsbütün teslimiyet manzarasıyla karşılaşıyoruz. Bunun kabul edilir bir tarafı var; hayati hedefine çok daha yürekten bağlı Ankaragücü sahaya bu istek farkını yansıtıyor. Oyun disiplinini hiç kaybetmiyor ve rakibinin motivasyon zaafından ustaca yararlanıyor.

Yine de, işte bir tarafta Fenerbahçe kadar bile ligle ilişkisi kalmayan Hacettepe Ankaragücü'nün en bariz rakibi Belediye'yi haklarken, Ankaragücü fikstüründe mecburen sıfır hesapla geçiştirdiği Kadıköy'den üç puanla çıkınca insanın canı sıkılıyor. Beşiktaş'la Bursa'nın husumeti de tam böyle bir ortamda filizlenmedi mi?

Evet, Bursa demişken; Fener'in Galatasaray'ın, hatta Trabzonspor'un kayıplarına onlar da en az Beşiktaş'la Sivas kadar seviniyorlar. Zira bu hafta 2-0'lık galibiyetlerine Denizlispor'u da eklediler ve Fenerbahçe'ye yetiştiler. İki sezondur vasatın üstüne çıkmaktan imtina eden, olur da çıkarsa derhal aşağılara düşmek için türlü istikrarsızlıklar icat eden Bursaspor böylece, rakiplerinin amaçsızlığından da faydalanarak, bir anda UEFA Kupası için potaya girmiş oldu. İki golü atan Shin haftanın yıldızlarından biri: kaçırdıkları yahut golle neticelenmeyen paslarıyla da... Denizlispor'un da ikinci yarıdaki katkısıyla haftanın en keyifli maçlarından biri oldu Bursa-Denizli. Fakat yenilen taraf için bu keyfin ötesine bakmak gerekir. Artık düşme çizgisinin bir üstündeki takım onlar, farksa iki puan. Arka arkaya Eskişehir ve Fenerbahçe de ürkütücü bir fikstür...

Belediye'nin beklenmedik Hacettepe yenilgisiyle rahatlayan diğer düşme adayları, Kocaeli'nin Antalya galibiyetiyle yine tedirgin oldu. Kocaeli kendisi de, Süperlig'e birlikte yükseldiği Antalya'ya yenilip onları rahatlatmak ve kendi veda mektubunu imzalamak varken, bir kez daha kaderine başkaldırmış oldu. Yani Antalya'nın galibiyetiyle iki takımı da erken tatile gönderebilecek bu maç şimdi fazla mesai gerektirecek gibi görünüyor. Hele Kocaeli önümüzdeki hafta deplasmanda becerip de Konyaspor'u yenerse... Maçın tek golünü Hacettepe'ye karşı da mükemmel bir golünü hatırladığım Hamza (bu sezon üçüncü golü) attı.

Kayseri'den 1 puanla dönen Konyaspor tabii ki kazançlı. Fakat ligin şu koşullarında asılma azmini kaybetmiş bir takımı -tam da Ankaragücü'nün yaptığı gibi- yenememek bence kayıp. Müteakip Kocaeli maçı Konya için hâlâ bir çıkış, fakat stresli geçeceği de kesin. Kaybedecek bir şeyi kalmayan Kocaeli ne olursa olsun tehlikeli bir rakip. Bu maçın sonucuna göre, Konya'nın Kayseri'den çıkardığı kârı anlayacağız.

Lige asılma azmi kalmayan takımlardan Gaziantepspor'u 1-0 yenen Gençlerbirliği de haftanın kârlı takımlarından. Haftaya bir Belediye deplasmanı can sıkıcı görünüyor. Ama ondan sonraki Hacettepe maçı fikstürün en kolay unsuru. Tabii Hacettepe bu hafta Belediye'ye çektirdiğini Gençlerbirliği'ne çektirmezse bu kritik dönemde bu maçı oynatan “fikstür” de sezonun eleştirilenleri arasına girecektir.

Sayfa Yükleniyor...