Bir zamanlar bir atlet vardı

Bu yüzyılın başında bu ülkeye umut veren Süreyya Ayhan’ın sonu kötü biten spor yaşam öyküsünden bilinen ve bilinmeyen ayrıntılar.

Bir zamanlar bir atlet vardı - 1

"Bir zamanlar bir ülke vardı" diye başlar Emir Kusturica’nın şaheseri Underground. Süreyya Ayhan’ın filmi de, “Bir zamanlar bir atlet vardı” diye başlayacak.

Sydney 2000. Atletizm camiasının içindekilerin öve öve bitiremedikleri Süreyya’yı biz de merak ediyoruz. Ayağındaki küçük sakatlıktan bahsediliyordu. Yanında hocasıyla dolaşan sevimli bir genç kızdı Süreyya. 1500 metrenin seçmesinde biz şaşırdık. İyi olmasını bekliyorduk ama tüm yarışı forse eden, korkusuzca koşan bir atlet, bizim için bir nimetti.

Yarı finalde rakipler daha güçlüydü. Ama taktik aynı taktik. Stadyum spikeri her turda, “Lider Ayhan, Türkiye” dedikçe basın tribününde keyfimiz bir kat daha artıyordu. Tecrübesizlik son turda karambolde finale çıkmasını engelledi. Belki finale çıkılmamıştı ama Türk atletizmi nihayet heyecan yakalamıştı.

O günlerde bir hikaye duymuştum. Bana isim verilmeden anlatılan bir hikaye. Sydney’de Azeri bir fizyoterapist, bir Türk sporcu ve antrenörüne bir sıvı vermiş. Onlar da bunu bizim takım doktoruna aktarmışlar. Uyarılara rağmen de o sıvıyı tüketmişler. Neyse ki sadece bildiğimiz suymuş bu sıvı. Psikolojik etkisiymiş Azeri fizyoterapistin bahsettiği. Küçük bir araştırma sonucunda sporcunun Süreyya olduğunu anladık. Ama maalesef bunu hafızamıza gömdük.

2001 Edmonton. Hikayenin ikinci bölümünde mutluluk artıyor. Dünya Şampiyonası’nda aynı agresif koşuyla finale yükseliyor Süreyya. Türkiye’de binlerce kişi, Kanada’daki final için sabahın köründe uyanıyor. 8’inci oluyor ama herkes biliyor ki bu kız daha çok şeyler başaracak.

Başarı geldikçe popülarite artıyor. Popülarite özel yaşamın kurcalanması demek. Süreyya ve evli antrenörü Yücel Kop arasındaki ilişki ortaya çıkıyor. Ama başarı var ya ortada, olayın üzerine çok gidilmiyor

2002 Münih. Avrupa Şampiyonası’nda Süreyya’dan madalya bekleniyor. Ama altın olacağına dair bir heyecan yok. Geçilmez Gabriela Szabo varken ona mı kalmış altın almak? Finalde yağmur altında o tutulmaz atağını yapan Szabo’ya geçilmemek için kendini zorluyor Süreyya. Onu izleyen herkes ağlıyor. Ünlü rallici Serkan Yazıcı bile o yarışı izlerken nasıl gözyaşlarını tutamadığını anlatıyor yaptığımız bir röportajda.

Artık Kop ile olan ilişkisi de manşetlerde. Kop’un eşinden demeçler alınıyor. 2003 Dünya Atletizm Şampiyonası hazırlıkları yapılıyor. Olumsuz haberlere rağmen Vestel, sponsor oluyor Süreyya’ya. Hıncal Uluç, Cüneyt Koryürek, Kenan Onuk gibi kalemler uyarıyorlar, “Yücel Kop dünya çapında bir yeteneğe yetmez. Yabancı, deneyimli bir antrenör getirilmeli”. Hatta ekliyorlar, “İlkokuldaki hocamız harika bile olsa üniversitede bizi eğitebilir mi?”. Ama belki de eleştiri yapanların ismine muhalefet etmek için eleştiriliyor bu öneriler. Hem Yücel Kop’tan iyisi mi bulunacak?

Şampiyona öncesinde kamp yaptığı Erciyes Dağı’nda buluşuyoruz. İlginç bir hikaye anlatıyorlar. Ruslar, Süreyya’nın nasıl başarılı olduğunu merak ediyormuş. Rus kökenli Ebru Kavaklıoğlu’nu sıkıştırıyorlarmış sırrı öğrenmek için. O kadar eminiz ki altın madalyadan, Paris’te finalden sonra nasıl çekimler yapacağımızı bile konuşuyoruz.

2003 Paris. Basın tribünündeki fiyakamız müthiş. Olası bir dünya şampiyonunun öyküsünü öğrenmek isteyenler bize başvuruyor. Amerikalı bir televizyoncu, basın merkezinde yanıma gelip Süreyya’nın isminin nasıl okunduğunu soruyor.

Yarı finalde serisinin sonu iyi gelmiyor. Finale kaıyor tabii ki ama bir sıkıntı hissediliyor. O sırada rahmetli Cüneyt Koryürek, bir arkadaşından telefon alıyor. Telefondaki ses, “Dikkat ettiniz mi? Her zaman Süreyya’nın göbeği açıktır. Ama bugün kapalıydı. Başbakan finale gelecek diye mi kıyafet değiştirdi?” diyordu yarı şaka yarı ciddi.

Tayfun Bayındır ile birlikte olayı araştırdık. İlginç bir bilgi aldık. Süreyya, adet dönemindeydi. Bilimin ilerlediği, bu tip özel dönemlerin zamanlarının ayarlandığı bir zamanda bu nasıl bir durumdu? Tayfun Abi ile müdürlerimizi arayıp durumu belirttik ve bu haberi yazmama kararı aldık.

Final saati yaklaşıyordu. Basın tribününde start listesi dağıtan 14-15 yaşındaki çocuk, bizim Türk olduğumuzu anlayınca, “Süreyya Ayhan’ın yarışmasına 15 dakika” diye bağırıyordu.

Ve yarış başladı. Her şey beklendiği gibi gidiyordu. Ama son 50 metrede Rus Tatyana Tomashova, Süreyya’yı geldi geçti. Yarış bitiminde sporcularla medyanın buluştuğu Mixed Zone’a iniyoruz. Dünya İkincisi olarak tarihe geçen Süreyya’nın yüzünden düşen bin parça. Atletin çevresindeki tek akil adam Deniz Gökçe, “Kaldır başının yukarıya” diyordu. Tam o anda Sloven Jolanda Ceplak sarılıyor Süreyya’ya, “Gelecek sefere” diyor. Bilmiyor ki gelecek sefer olmayacak.

Artık kafalarda Atina var. Dünya Şampiyonası’nda kazanamadığı altını, Olimpiyat’ta kazanacağına inanıyor herkes. Sponsoru TOKİ oluyor atletimizin. Yavaş yavaş ortalıkta iddialar dolaşıyor. Bu arada ilginç bir şey yaşıyorum. O sırada çalıştığım Sabah Gazetesi yönetimi, “Acaba Süreyya’nın sponsoru olabilir miyiz” fikir jimnastiğini yapıyor. Ben, o sırada ABD’de olan Yücel Kop’la konuşuyorum. Ben, Hollandalı menajerin ismini vermesini beklerken dönemin Atletizm Federasyonu Genel Sekreteri Ayhan İnanlı’nın ismini zikrediyor sponsorluk görüşmeleri için.

Olimpiyat Oyunları’nın başlamasına 1 hafta kala bir açıklama geliyor “Süreyya sakatlığı nedeniyle yarışamayacak”. Biraz deşince olay ortaya çıkıyor. Edirne’ye gelen WADA yetkilisi engellenmiş. Daha da vahimi Süreyya’nın yerine başkasının imza verdiğinden şüpheleniliyormuş. WADA belgelerini yayınlayanlara kızan Kop ve Ayhan, çevrede gördükleri tüm gazetecilere dava açıyor. Hırsızın hiç mi suçu yok acaba?

Bizimkiler işi uyutup ceza vermemeye çalışıyor. Ama Uluslararası Atletizm Federasyonu kül yutmuyor. 2 yıl men. Acaba geri döner mi? Kafalardaki soru bu. “Geri döneceğim” diyor iddiayla. Ta ki doping testinde yakalanana kadar.

Sonrasını anlatmak istemiyorum. Bir komedya, bir hukuk-guguk kandırmacası. Bir avukatın elinde oyuncak olan bir çift. Ömür boyu men demek Süreyya bitti demek. Ne olur artık susun ve ortada görünmeyin. Çünkü her çıkışınız bize acı verecek. Bir büyük yıldızı nasıl yönetemediğimizi yüzümüze tokat gibi vuracak.

Sayfa Yükleniyor...