Dopingin efendisi

Fenerbahçe Spor Kulübü ve camiası böyle had bildirme denemelerine pek alışkın değildir. En azından eskiden olmazdı, olamazdı böyle şeyler. Şimdi neler olacak zaman gösterir.

Dopingin efendisi - 1

Dizildik seyrediyoruz, Fenerlisi, Fenersizi, Efeslisi, Efessizi. Bir de Ülkerliler var ve Ülkersizler.

Herhalde Türk basketbolunun görüp gördüğü en çetin restleşme, suçlamalar karşılıklı yağıyor. Bu kadar üst düzeyde demeç düellosu ben hatırlamıyorum şahsen. Tuncay Özilhan'ın son demeçleriyle bir basamak daha tırmandı.

Kerem ve Kasun'un doping için alınan numunelerinde Cathine isimli kimyasala rastlandı. Cathine uyarıcı olarak görev yapan bir amfetamin türevi. İdrarda mililitre başına 5 mg'ın üzerinde bulunması halinde doping olarak nitelendiriliyor WAD'ın (Dünya Anti-doping Birliği) listesinde. Listenin uyarıcılar kısmında yer alıyor ve sinir sistemini uyararak kan basıncı ve nabza tesirinden söz ediliyor. Yarılanma süresi ise 3 saat. Yani vücuda girdiği miktarın yarısına inmesi için gereken süre 3 saat. Kerem Gönlüm'ün idrarında rastlanan miktar 10.7 mg/ml. Maçtan hemen sonra, hiç oyalanmadan idrar vermiş olsa o andan 3 saat önceki miktarının 20mg'larda dolaştığını gösterir bu durum. Ki 3 saat öncesi de maç için hazırlıkların başladığı zamana denk gelir diyebiliriz. Basit aritmetik.

Kasun'daki miktar ise Kerem'dekinin üçte biri kadar. Ama kısa yarılanma süresi nedeniyle, maçtan önce Kasun'un vücudundaki miktarın da WAD'ın izin verdiği limitlerin üzerinde olduğunu söylemek zor değil. Tabi "devre arasında şöyle bir koklamıştır belki" filan demeyecekseniz. Diyebilirsiniz tabi, baksanıza yetkililer tarafından "bitki çayı" filan deniyor. Atış serbest.

Ve işin daha da ilginç tarafı, Efes Pilsen'in maç için listesine verdiği 12 oyuncudan 2'sinde, yani takımın 6'da 1'inde WAD'ın yasaklı maddeler listesinde yer alan bir madde çıkıyor. Kura şansıyla iki kere üst üste doping maddeli oyuncunun çıkması ihtimali çıkmamasından çok daha yüksek (Metin Sipahioğlu'na selamlar).

Ancak Efes Pilsen gibi, Avrupa'da marka olmak, NBA'e oyuncu ihraç etmek, ülkeyi çeşitli platformlarda temsil etmek gibi apoletlerle dolanan bir müessesenin konuyla ilgili savunmaları savunma olmaktan çok saldırı olmaya yönelik.

Müessese kulüplerine her karşı çıkana verilen cevap aynı zaten: sizi paramızla döveriz. Çok yatırım yapıyorlarmış. Salon bile yapmadılar dediği iddiasıyla Aziz Yıldırım'a cevap verilirken "Yaparız, ne var ki" deniyor ve ekleniyor: Aynı şartlarda biz de salon yapmaya hazırız. (Ara not: Fenerbahçe'nin Ataşehir'e yaptığı salonla ilgili son çıkan haberler içerik olarak benim "Stat Yapmak Kimin İşi?" yazımı kafama kafama vururken, zamanlama olarak da manidar öte yandan. Yine de yanlış yanlıştır, Ataşehir'deki salon projesinin barındırdığı soru işaretleri büyüyor. Ama Tuncay Özilhan o soru işaretine de razı, benzeri için "Hani bana?" diyor satır arasında.)

Ardından da iki yanlıştan bir doğru çıkartmak için çaba başlıyor: Fenerbahçe kendi dopingli sporcularına baksın. Kambala kastediliyor en başta. Doping değil de uyuşturucu kapsamında bir madde kullandığı tespit edilen, tespit edilmesiyle birlikte kulüpten ilişiği kesilen Kambala. Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında Efes taraftarları Kambala maskeleri takarak sözde protesto ediyorlar. Sanki Kambala hiç Efes Pilsen forması giymemiş gibi.

Sonrası bilindik alaturka hamaset. Fenerbahçe Ülker, Efes Pilsen'e ilk kez yenilmiş gibi, geçen sezondan önceki iki sezondaki serilerde taraflar kimin kaç maçtır kazanamadığını saymıyormuş gibi. Tabi bu tavır, serinin ilk iki maçta hakem hataları diye şikayet ederken "Parkem O Kadar Yeşildi ki" yazısını yazdıranlarla, geri kalan dört maçtaki hakem hatalarıyla ilgili gıkını çıkarmayanların tavrına bakınca, doğrudan örtüşen bir tavır. Dışarıdan ilk bakıldığında bir sağa bir sola vuruyor gözüken keserin hep kendine yontması hali.

En önde giden hamasetlerden biri de "hukuki sürecin devam ediyor olması" durumu. İki numune de pozitif çıkmış, cezanın adı konmamış ama suç sabit. Neyin hukuki süreciyse artık bu.

Ve bir de Efes tarafından değil ama basketbol medyasının Fenerbahçesiz olan çoğunluğu tarafından dillendirilen "Efendi insan Kerem Gönlüm" kısmı var. 98-99 sezonunda Kolej'de oynarken yakından takip ettiğim, Kolej'in erken kaptırdığı "gelecek vaat eden yerli uzun" olduğu zamanlardan bu yana biliyorum Kerem Gönlüm'ü. Gerçekten kazanma hırsını çirkinliğe dönüştürme eğiliminde olmayan bir oyuncudur diyebilirim. Ama bu durum, bu karakter, bu "efendilik" bir suçu örtbas etmek için vesile edilmeli midir? Efendi olmak hafifletici sebep midir? Suç kapsamında olan herhangi bir şey yapanın eşine dostuna sorulur mu "Evinde, iş yerinde, sokakta nasıldır hali tavrı, efendi midir?" diye? Suçun cezasını çekerken "iyi hal" değerlendirilebilir, ama ancak cezayı aldıktan sonra.

Fenerbahçe Ülker yönetimi Kerem Gönlüm olayından sonra olayı organize doping boyutuna taşıyarak konuya sert bir giriş yaptı. Ki yukarıda belirttiğim nedenden ötürü rast gele kurayla belirlenen iki oyuncuda aynı maddenin bulunması organize işler döndüğü konusundaki şüpheleri uyandırmak için yeterli. Efes Pilsen yönetiminin söz konusu maddenin kalıntıları için saç testleri konusunda çekingen davranması da söz konusu şüpheleri doğal olarak kabartıyor. Ama şu anda baskın basanın, en çok bağıran en haklıdır ekseninde devam ediyor tartışmalar.

Fenerbahçe Kulübü ve camiası böyle had bildirme denemelerine pek alışkın değildir. En azından eskiden olmazdı, olamazdı böyle şeyler. Şimdi neler olacak zaman gösterir. Kerem Gönlüm'ün en az 6 ay ceza almasıyla başlayacak bir süreç öngörülebilir. Arkasının nasıl geleceği birilerinin perde arkasında ara buluculuk görevine soyunup soyunmayacağına bakar. Federayon başkanlığı koltuğundaki konumu nedeniyle iki camianın arasında kalmak zorunda olan Turgay Demirel'in bu role soyunması olası. Yönetimler bazında demeç olarak kapansa bile konu, taraftarların karşılıklı sataşmaları son bulacak demek zor.

Sayfa Yükleniyor...