Fenerbahçe ve stratejik modeller

Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim; futbolda artık net olarak tanımlanmış stratejik modellerden bahsetmek mümkündür.

Futbol endüstrisi yapısında her kulüp için gelişmişlik düzeyine göre stratejik modeller mevcuttur. Her kulüp Real Madrid olmak zorunda değildir ancak her kulüp kendine uyan doğru modelle başarılı olabilir.

Zaman, sportif başarı ve finansal başarının bir araya gelmesinden ortaya beş adet model çıkartılabilir. Bu modeller yetiştirme okulu, ulusal yarışçı, ulusal yıldız, Avrupa yarışçısı ve küresel marka olarak beş grupta incelenebilir. Bu modellerden ulusal yarışçı ve Avrupa yarışçısı geçiş modelleridir ve en büyük risk bu modellerdedir. Bu modellerden bir üst modele geçiş sağlayamayan kulüpler finansal çöküşlerle karşılaşırlar. Birbirlerine yakın yıllarda yetiştirme okulu noktasında olan 2 kulüpten Manchester United bugün küresel marka olmuşken, Avrupa yarışçısı noktasında uzun süre kalan ve finansal yönetimini yanlış yapan Leeds United ise bugün İngiltere 2.liginde ve iflas masası kontrolündedir. Yetiştirme okuluna yerel örnekler yakın geçmişteki Gençlerbirliği, Sakaryaspor ve Çanakkale Dardanel olabilir. Bunlardan geçiş dönemini atlatıp yerel liglerinde kalıcı başarı sağlayan ve Avrupa’da da isim sahibi olanlar zaman içinde Porto, Rosenborg, Lyon, Ajax, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş gibi ulusal yıldız olabilirler. Ulusal yıldızın bir sonraki modeli ise küresel markadır ki bu tek bir oyuncu transferi veya tek seferlik bir başarıyla olmaz. Bu bir gelenek yaratabilmek, küresel anlamda hem sportif, hem de gelir liginde hep ilk 5e oynamak ile olur. Bu ülkenin ekonomik konjonktürü ile de alakalıdır. Bu tip kulüplerin örnekleri Barcelona, Milan, Juventus, Manchester United olarak verilebilir. Bir kulüp altyapısını tamamlamadan ve şartları oluşturmadan bir sonraki modele oynamamalıdır. Bu bilgiler ışığında kısaca dünyadaki uygulamalara ve Türk futbolunun devlerinden Fenerbahçe’ye bakalım.

Futbolu yakından takip edenler bilirler; Manchester United’ın 7 numaralı formasına sihirli derler. George Best ile başlayan 7 numara efsanesi, Robson, Cantona, Beckham ve son olarak da Ronaldo ile devam ediyor. İşte o sihirli formanın eski sahibi Beckham halen sihrini konuşturmayı sürdürüyor. Beckham 30 Ekim’de kısa dönemli bir kira kontratı ile AC Milan’a gitti. O, AC Milan daha önce de Ronaldinho, Shevchenko gibi eski ama markalı dünya yıldızlarını kadrosuna katmıştı. Geri dörtlüsü 40 yaşına yaklaşan kulüpte transfer politikası en basit tabir ile tartışmaya açık. Küresel marka statüsünü bu kadar zorlamak gerçekten anlaşılır gibi değil. Futbolun bu konuda son yıllarındaki en başarılı örneği olan Barcelona ve Manchester United ise hızlı dönüşümlerle küresel yıldızlarına yenilerini ekleyerek hem saha içi, hem de saha dışı başarıyı sağlıyorlar. Sadece Krkic, Pedro, Messi, Alves, Keita, Nani, Rooney, Ronaldo gibi oyuncuların yaşlarına ve statülerine bakarak bunu görebiliriz. Küresel marka olmayan ulusal yıldızlardan Porto, Lyon ve Ajax hem yıldız yaratmaya hem de bu yıldızları gerektiğinde karlı bir biçimde elden çıkarmaya devam ediyorlar. Malouda, Essien, Huntelaar, Van Der Vaart, Anderson, Sneijder gibi oyuncu isimleri bunu örneklemeye yetecektir. Ülkemizde ise maalesef genel olarak kulüplerimiz hangi modele konumlanabileceğine karar verememiş durumdalar. Burada sıkıntı kulüplerimizin ekonomik, sosyal ve idari altyapılarının genellikle eksik olmasından kaynaklanıyor. Ancak Fenerbahçe bütün ekonomik ve idari altyapısını tamamlamış olmasından dolayı karşımıza şaşırtıcı bir örnek olarak çıkıyor.

Fenerbahçe futbolun ekonomisini çok iyi anlayan ve markanın değerini maksimum yöneten bir yönetime sahip. Fenerium mağazalarının başarısı, yıllık kombine bilet ve loca gelirleri, kısa zamanda ve kulübü çok borç yüküne sokmadan yapılan altyapı tesisleri, sosyal tesisler ve stadyum ile ders kitaplarına konu olacak bir ekonomik yapılanmayı sağlayan bir kulüpten bahsediyoruz. Fenerbahçe çok doğru kurgulayıp hayata geçirdiği taraftar kartı projesi, taraftar piyangosu gibi ek gelir projeleri, Türkiye’nin en çok izlenen kulüp kanalı gibi önemli açılımları ile saha dışında uygulamaya koyduğu bütün projeleri başarı ile uyguluyor. Kulübün sponsorluk gelirleri ülkemizde ilk sırada, locaları sıra ile satılıyor ve taraftarı gelir grubundan bağımsız olarak takımına para harcıyor. Örneğin Fenerbahçe’nin tribünü yeni forma ile sahada olmayan taraftarı bile kınıyor. Bütün bunları yaklaşık 10 senede hayata geçiren ve başarı ile uygulayan kulüp, futbol para liginde basamakları birer birer tırmanarak dünyanın yıllık en çok gelir elde eden kulüpleri listesinde ilk 20’yi zorlar hale geldi. Galatasaray’ın UEFA başarısına rağmen dünyadaki ekonomistleri Türkiye’den Fenerbahçe’yi soruyorlar. Kulübün başkanı artık ciddi iş dergilerine ve ders kitaplarına spor yönetimindeki başarıları ile konu oluyor. Buradaki başarıyı tabi ki başkan ve onun yönetimine mal etmek doğrudur. Bütün bu başarı hikâyesi o yönetimin eseridir.

Bu tutarlı ve kalıcı yapısal başarının yanında sportif başarıda ise ciddi bir tutarsızlık ve iniş çıkış izliyoruz. Kulüp burada kalıcı başarı sağlayabilse, yerel rakipleri ile arayı ciddi şekilde açıp, küresel rakiplerle devamlı olarak boy ölçüşür duruma gelebilirdi. 2001 krizinden beri ezeli rakipler borç ve yönetim problemleri ile uğraşırken Fenerbahçe sadece 3 kere şampiyon olabilmiş, bunun dışında da hiç kupa kazanamamıştır. Bu dönemde borç ve ekonomik sorunlar ile uğrasan Galatasaray’da 3 kere şampiyon olmuş; bunun yani sıra 1 kere de Türkiye kupasını kazanmıştır. Avrupa arenasında ise tavan yapılan geçen sezonun ardından gruplardan bile çıkılamayarak bir hüsran yaratılmış, geçmiş sezonun başarısı bir nevi havada kalmıştır. Bu kadar başarılı bir ekonomik altyapı ve imkânlar ile bu kadar tutarsız bir saha içi performans nasıl gerçekleşmektedir; asıl sorulması gereken soru budur? Kanımca buradaki sorun Fenerbahçe’nin uzun vadeli stratejik planlama yapamaması ve günlük olayların yönetimin transfer politikasını önemli ölçüde etkilemesidir. Fenerbahçe’nin transfer yaklaşımı hali hazırda eleştirilen Milan’dan çok da farklı değildir. Saha dışı yönetimde çok ciddi bir stratejisi ve tutarlı bir uygulaması olan yönetimin transfer politikasında gözüken bir strateji ve tutarlılık yoktur. Kulüp yönetim kurulu olarak gösterdiği tutarlılığı futbol takımı kurmayları için gösterememiş; son 6 sezonda 3 hoca ile çalışmıştır. Her değişim tartışma konusu olmuştur. Ayrıca kulüp transferde pek çok strateji denemiştir ve hala da ne yapacağına karar verebilmiş bir görüntü çizememektedir:

* Genç yerli yıldız adayları stratejisi: Daum’un ilk sezonunda Fenerbahçe genç milli takımın önemli yıldızlarını takımda toplayarak geleceğin takımını kurma yoluna gitmişti. Bu oyuncular Kemal Aslan, Selçuk Şahin, Volkan Demirel, Tuncay Şanlı, Servet Çetin, Mahmut Hanefi gibi o dönemin genç yıldızlarıydı. Ayrıca kulübün altyapısında da genç ve potansiyelli oyuncular toplanmıştı; örneğin Olcan Adın ve Semih Şentürk. Bu oyuncuların bazıları parla(ya)madan söndüler, bazıları hatalı transfer politikaları ile kaybedildiler ve sonuçta bu politika kısa süre sonra rafa kalktı. Geçtiğimiz birkaç sezonda Fenerbahçe’nin genç milli tek transferi neredeyse hiç forma şansı verilmeyen İlhan Parlak oldu. Dün itibari ile birkaç yıl sonra ilk defa gelecek vadeden bir oyuncu transfer edildi. Bu modeli dünyada başarı ile uygulayan Ajax gibi kulüpler mevcuttur.

* Lider oyuncular ve Brezilyalı görev adamları evresi: Bu evreyi başlatan Hooijdonk ve Alex transferleri oldu. Bu oyuncuların yanına Luciano, Nobre, Aurelio gibi nitelikli görev adamları alındı. Hatta Tomas bile bu gruba girebilir. Bu tip bir politikayı da dünyada Porto başarı ile uygulamaktadır. Bu oyuncular takıma önemli katkılarda bulundular ancak bu politika da kısa sonra terk edildi ve yeni bir strateji hayata geçti.

* Küresel markalı yıldız stratejisi: Fenerbahçe başarısız Ortega tecrübesi ile bu stratejiyi giriş yapmıştı. Bunun sonrasında Alex ve Hooijdonk gibi lider oyuncular ve Aurelio basta olmak üzere görev adamları ile işleri yoluna koymuştu. Ancak kulüp ekonomik gelirlerin büyüklüğünün de verdiği güç ile işleyen modelini değiştirme yoluna giderek takımı ses getirecek dünya yıldızları ile güçlendirmeye çalıştı. Anelka, Appiah ve daha sonraki dönemdeki Roberto Carlos transferleri buna örnektir. Bunun dünyadaki örnekleri Real Madrid, Barcelona, Liverpool gibi dünya devleridir. Bu stratejiyi ülkemizin ve spor kulüplerimizin mevcut ekonomik güçleri ile uygulama şansı yoktur. Bu bağlamda bu strateji zaten yanlıştır ancak bu bile belli bir süre denenmiştir.

* Son durum- karma strateji: Biraz panik, biraz da saha içi tutarsız sonuçlardan kulüp Kezman, Deivid, Lugano ve Edu dörtlüsünü transfer etmiştir. Bu transferlerin sonrasında dünya starı Roberto Carlos, Brezilyalı görev adamı Vederson, Maldonado, Ali Bilgin ve Kazım gibi oyuncuları alarak karma stratejiye giden kulüp, bu sene içinde de Guiza, Josico, Burak Yılmaz ve Emre gibi oyuncuları takıma katarak karma stratejisini sürdürmektedir. Geçmiş dönemlerin transferleri de bazen bu karma mantıktan (örneğin Tuncay, Aurelio, Luciano, Nobre, Tomas) bazen de şanssızlıklardan dolayı (örneğin Appiah, Kezman) elden çıkarılmaktadır. Ortada ise geçmiş 4 sezona göre çok güçsüz olan bir kadro vardır.

Sonuç olarak Fenerbahçe halen saha içi stratejik modelini seçememiş ve ne yapacağına karar verememiş bir görüntü çizmektedir. Ekol olarak Alman, Brezilya ve sonrasında İspanya’ya uzanan teknik kadro bile buna bir örnek olabilir. Halen bu karma mantık devam etmektedir. En son yapılan genç Abdulkadir transferi ve yakında bitirileceği belirtilen Gökhan Emreciksin transferi Fenerbahçe’nin sezon başındaki mantığı ile örtüşmemektedir. Fenerbahçe saha içi modeli olarak Ajax mı, Porto mu, Barcelona mı, yoksa bu sezondaki Milan mı olacağına artık karar vermelidir. Bunu da hızla yapmalı ve uzun vadeli olarak bu plana bağlı kalmalıdır. Bu nokta yanlış anlaşılmasın; buradaki mesaj bir tercih yapılması gerektiğidir. Pek tabiî ki bu tercih kulübün paydaşlarınındır ancak uygulanamaz bir model de seçilmemelidir.

Dikkat ederseniz, Avrupa’nın köklü devlerinden Arsenal ile Ajax arasında veya Lyon ile Porto arasında mantık olarak bir fark yoktur. Aynı şekilde Barcelona ile Manchester United veya Milan ile Real Madrid arasındaki fark da çok azdır. Olaya bu gözle yaklaşırsanız, pek çok kulübü kendi imkânları dâhilinde bir modele oturtabilirsiniz. Fenerbahçe’nin imkânları ve gücüne kıyasla zayıf bir kadrosu vardır. Burada umut vaat eden genç oyuncu yetiştirme gibi bir modelden de söz edemediğimize göre ortada karma stratejiden kaynaklı bir problem vardır. Geçmişte yeniçeri edasıyla bir ileri bir geri yapılan teknik kadro değişimleri, transferler ve oyuncu politikasındaki tutarsızlıklar sonrası takımın önemli oyuncuları birer birer kaybedilerek bu güne gelinmiştir. Şu anda Fenerbahçe hem sözleşmesi biten yabancıları, hem takımın başındaki hocası hem de kadrosuna yapacağı takviyeler açısından bir yol ayrımındadır. Burada verilecek doğru kararlar ve kurgulanacak uzun vadeli strateji ve sonrasında tutarlı, kararlı ve sabırlı bir uygulama Fenerbahçe’yi küresel arenada hedeflediği seviyelere taşıyabilir. Aksi takdirde kurulan ekonomik ve idari altyapı, güçlü gelir yönetimi, tesisleşme başarıları, yönetim istikrarı, kulübün artan marka değeri sahaya yansıtılamayacak ve hepsinden önemlisi taraftar devamlılığı sıkıntıya girecektir. Kulüplerin birincil riski, uzun vadede varlıklarını ve değerini korumak ve yaşatmaktır. Buna “faaliyet riski” adını verebiliriz. Hiçbir spor kulübü sahada başarılı olmadan bu riskten kurtulamaz. Fenerbahçe Türkiye’deki rakiplerinden pek çok noktada bu kadar ilerideyken halen Porto veya Lyon gibi bir kopma yaşayamıyorsa bunu sorgulamalıdır.

Herkese mutlu bir kez daha yıllar diliyorum…

Sayfa Yükleniyor...