Ğ Planı

"B planı" söylemleri ayyuka çıktı, Pazartesi günü hangi köşe yazarına baksak Frank Rijkaard’ın ezberini bozamadığı, o gün formda gözükmeyen isimlere fazlaca tahammül ettiğinden bahsediliyordu.

Ğ Planı - 1

Dost düşmanlar kafa kafaya giderken medyanın ilk tökezleyene güleceğini tahmin etmek zor değildi. Övgü dizmekten geri durulmayanı tökezleyip, burun kıvrılanı olmayacak bir son dakika golüyle serisini sürdürünce ayarlar bozuldu.

“B planı” söylemleri ayyuka çıktı, Pazartesi günü hangi köşe yazarına baksak Frank Rijkaard’ın ezberini bozamadığı, o gün forunmda gözükmeyen isimlere fazlaca tahammül ettiğinden bahsediliyordu. Hemen hemen aynı isimler Daum’un da ezberlenmiş oyuncu değiştirme rutinini beğenmiyorlar. Beğenmediklerinden biri 7’de 7 yaptı, diğeri 7’de 6 buçuk.

Banu Yelkovan dünkü köşe yazısında Alex Ferguson’dan alıntılar yaparak B planının şart olmadığı savını öne sürüyor. Sir Alex’in “En iyi yaptığınız şeyi daha iyi yapmak için uğraşırsanız çok iyi olursunuz. Onu kenara bırakıp kötü olan yanınıza odaklanırsanız en iyi ihtimalle vasat olursunuz” demesinden yola çıkınca bu doğru geliyor kulağa. Nitekim, sürekli aynı isteklilikle, hızla, şevkle hücum ederseniz karşınızdakini hem fiziksel olarak hem de kafa olarak yorarsınız.

B planını ilk dile getiren ise Rıdvan Dilmen oldu, maç sonrası NTV’deki canlı yayında, ertesi gün maçı yazacaklara güzel bir orta yaptı, “Gol olur” dedik, oldu da. Aynı Rıdvan zamanında Fenerbahçe’nin serilerinden birinde “Herkes Fenerbahçe’yi çözdü diyorlar. Fenerbahçe’yi çözebilirsin. Ben Muhammed Ali’nin bütün maçlarını dikkatle izlesem onu çözebilirim. Ama karşısına çıktığımda şansım olmaz, vurdu mu devirir” diyordu. Yani çözmenin, ezberlemenin asıl önemli olan şey olmadığının üzerinde duruyordu.

Zaman değişiyor, takımlar değişiyor, hocaları değişiyor. Rıdvan bunları söylediğinde Fenerbahçe’nin başında kim vardı hatırlamıyorum bile.

2005-06 sezonunda Daum, iç sahadaki Manisa maçında, takımın, onun yaptığı oyuncu değişikliğiyle skora gittiğini belirtmek istediğinde satrançtaki “Rok” tabirini kullanmıştı. O zamanlar bunu “Dahiyane” bulanların yarısı ciddiydi, yarısı dalga geçiyordu. Yaranılamıyor özetle.

Peki ya gerçekten gerek var mı B planına? Galatasaray’ın bir B planı olsaydı Eskişehir maçında 3 puanı garanti miydi? O güne kadar Rijkaard’ın hücumcularını muadilleriyle değiştirmesi tazeleme olarak görülürken bu sefer bu deneme tutmadı diye Rijkaard hemen başka yollar mı aramalı? Veya o başka yolları zaten bilmiyor mudur?

Her koşulda her sezonun üç favorisi üç büyüklerin üçü de aynı değilse bile benzer dizilişleri deniyorlar. Alternatif yaratabilmek adına kadro açısından en avantajlı gözükenlerin biri CSKA karşısında da tutukluğunu atamazken öbürü B planı mağduru. En az alternatifli olanı 8’de 8 peşinde, tarihinde ilk defa. Daum ve Rijkaard da Sir Alex gibi “en iyi yaptığını yapmaya devam et” diyor belki. Beşiktaş’ın durumu biraz farklı.

Biraz da karşı pencereden bakalım. Siz her hafta herkesin televizyondan veya stadda canlı olarak maçını izlediği bir takımın değil de, ligin figüranı muamelesi gören bir takımın hocasısınız diyelim. Kazanmanız, kaybetmeniz kısıtlı taraftar kitleniz dışında pek kimsenin umrunda değil. Maçlarınız sadece onlarla oynadığınızda yayınlanıyor, siz ve sizin gibi 5 takımın o günkü maçları üç çeyrek sayfada yayınlanıyor, maç analizinizi yazan yok gibi. Hedefiniz bütçenizle paralel ve o hafta naklen yayın varsa rakibinizde sizin takımın toplam bedeli kadar paraya mal edilmiş birinin olması kuvvetle muhtemel.

Sizin yegane avantajınız sürekli ve sürekli “onları” dinlediğiniz için artılarını eksilerini eni konu biliyor olmanız. Yani, yukarıda Rıdvan’dan alıntıladığım gibi, “çözmüşsünüz” rakibi. Sizi ise pek bilen yok. Kendi takımınızı siz biliyor ve o maça özel olarak hazırlıyorsunuz. Sizin için de vitrin maçı çünkü, sene sonunda şampiyonluğa giden takımların size karşı kaybettikleri puanlar unutulmuyor.

Bütün bu sebeplerle, siz zaten B planına geçtiniz bile. A planınız “arkadaş” kulüplerle oynadığınız maçlar. Belki UEFA Avrupa Ligi sıralarına bakıyorsunuz uzaktan, “Olur mu ki?” diyerek, belki lig onbeşincisiyle puan farkı hesaplıyorsunuz her hafta. Ve o her hafta oynadığınız A planınızı bu haftalığına rafa kaldırıp B planını yürürlüğe soktunuz.

İşler ya yaver gider, Eskişehirspor ve Rıza Çalımbay örneğinde olduğu gibi, veya gitmez, Antalyaspor ve Mehmet Özdilek örneğinde olduğu gibi. İki ismin Türkiye’ye gelmiş geçmiş en büyük taktisyen hocalardan biri olan Gordon Milne’in öğrencisi ve 8 ile 9 numarası olması da hoş bir tesadüf aslında.

Birinde rakibiniz her zaman yaptıklarını yapamaz, sizin planınız tutar, diğerinde takımınız 90+’lı dakikalarda bir kornerde şuurunu kaybeder ve rakipten 4 futbolcu kalenize koşarken sol taraftan kadraja girecek bir kırmızı-beyazlı bulamazsınız. Bazen tutar yani B planı, bazen tutmaz. Bazen bu sizin gücünüze bağlıdır, bazen ise o çok sevilen tabiriyle “Futbol tanrılarına”.

Her halükarda, kenarda duran adamın, Amerikan filmlerindeki tabiriyle “kol ağzında bir kaç tane daha kart” olması gerekiyor. Ancak karşısındakinin her restinde elini koluna atmak da gerekmeyebilir. Daum’un, Rijkaard’ın, Denizli’nin B planı olmadığını varsaymak çok doğru değil. O B planını uygulamadaki isteklilikleri ayrı bir tartışma konusudur ve o B planlarını sahada görmeden, üzerinde konuşmak da ileride insanı erken konuşmuş durumuna düşürebilir. Neticede Rijkaard’ın da Daum’un da (Rijkaard gibi olmasa da) “yeni” olduklarını hesaba katmak gerekiyor. Önce iyi oldukları şeyi öğretip, sindirtip cilalamak istemeleri doğal denebilmeli. Bu kadarcık esnemeyi biz yapamıyorsak onlardan beklemeye de hakkımız yok.

Sayfa Yükleniyor...