Güle güle 'Bad Boys'

Bir dönem NBA finallerinden aşağısını başarısızlık olarak gören Detroit Pistons (nam-ı diğer Bad Boys), bu sezon üst üste 12'inci mağlubiyetini alarak yeni bir rekora doğru koşuyor.

Güle güle 'Bad Boys'  - 1

Detroit Pistons... Basketbolun kötü çocukları. 1988-89 ile 1989-90 sezonlarında Bill Laimbeer, Dennis Rodman, Rick Mahorn, Isiah Thomas ve Joe Dumarslı kadrosuyla şampiyonluk ipini göğüsleyen takım, daha çok saha içindeki sertliğiyle antipatik bir şekilde basketbolseverlerin hafızanda yer etti. Bu imaj da hiçbir zaman değişmedi.

Pistons daha sonra Grant Hill’in gelişiyle küçük çapta bir çıkış yakaladıysa da play-off’larda ilk turun ötesine geçemedi. Daha sonra kötü çocukların 6 sezon üst üste konferans finali oynadığı ve 1 de şampiyonluk kazandığı dönem başladı.

Grant Hill takasıyla Orlando Magic’ten vasatın altındaki Ben Wallace’ın alınması, takımın en önemli skorerlerinden Jerry Stackhouse’un Michael Jordanlı Wizards’ın tecrübesiz ismi Richard Hamilton’la takas edilmesi; oradan oraya savrulan Chauncey Billups’ın takıma katılması ve Tayshaun Prince’in 2002 draftında seçilmesiyle Doğu Konferansı’nı domine edecek takımın temelleri de atılmış oldu.

2004 yılında ben de Detroit’teydim. Yani 2002-2003 sezonunda, Doğu Konferansı’nda final oynamış bir takımın yuvasındaydım. Takım New Jersey’e 4-0’lık sonuçla boyun eğmesine rağmen giderek yükselen bir performans vardı. Ayrıca Detroit’i benim için özel kılan şeylerden biri de milli basketbolcu Mehmet Okur’un bu takımda ikinci sezonunu geçiriyor olmasıyıdı.

Oraya kadar gitmişken Pistons’ı The Palace of Auburn Hills’de izlemek şart olmuştu artık. Detroit’de en popüler buz hokeyi diyebiliriz; çünkü efsane bir takıma, Detroit Redwings’e sahipler. Ancak Pistons da çok büyük çıkış yakalamış durumda ve bilet bulmak oldukça zor. Çok zorlanmama rağmen LeBron James ve Carlos Boozerlı Cleveland Cavaliers maçına orta sıralardan bir yer bulmayı başardım. Şubat ayında Kanada sınırında olan bir yerde bulunmak istemezsiniz, buna emin olabilirsiniz. Bütün yolları kar kaplamış ve hava da çok soğuk. The Palace da şehirn yaklaşık 30 mil uzağındaki Auburn Hills kasabasında. Arabayla yakalaşık 1 saat süren yolculuğun ardından basketbol mabedine ulaştık. Bu kadar kötü hava şartlarına rağmen o devasa yapıda park yeri bulamadık ve arabayı oldukça uzağa park etmek zorunda kaldık. Fakat bu hava koşullarında bu kadar çok insanın basketbol izlemek için buraya gelmesi beni şaşırttı doğrusu. Sonunda binadan içeri adımımızı attık. Her yer mavi, kırmızı ve beyaz renklerle donatılmış, olağanüstü bir atmosfer var. 22 bin kişilik salon NBA’in en fazla seyirci kapasitesine sahip salonu ve boş koltuk yok. Buradaki atmosfer gerçekten anlatılmaz yaşanır. Memo bel ağrıları nedeniyle sahada yok, bu her ne kadar içimde burukluk yaratsa da çevremde Mehmet Okur formasıyla dolaşan insanları görünce gururlanıyorum. Maç Pistons için iyi başladı, ancak karşılaşmanın büyük bölümünü önde götüren ev sahibi takım LeBron’u durduramayınca sahadan 2 sayı farkla mağlup ayrılmaktan kurtulamadı. Takıma henüz Rasheed Wallace katılmamış olmasına rağmen oynadıkları basketbolla taraftarlarını heyecanlandırmayı başarıyorlardı. Bu benim için çok özel bir tecrübe olmuştu gerçekten.

Daha sonra sezon ortasında Rasheed Wallace’ın da gelmesiyle eksik parçayı dolduran Pistons, bütün otoriteleri şaşırtarak Kobe Bryant, Shaquille O’Neal, Karl Malone ve Gary Paytonlı Los Angeles Lakers’ı NBA finallerinde 4-1’le geçerek 3’üncü şampiyonluğuna ulaştı. Bu kadro daha sonra da 1 NBA, 3 de konferans finali oyandı.

Peki bu takımı oluşturan kişi kimdi? Tabii ki genel menajer Joe Dumars. Fakat onun son dönemlerde ne yapmak istediğini anlamak pek de mümkün değil. Bu tecrübeli isim kadar büyük başarılarla büyük başarısızlıkları kariyerinde barındıran kişi sayıyısı parmakla gösterilecek kadar azdır sanırım. Grant Hill takasında Ben Wallace’ı takıma alma cesareti gösteren, en iyi döneminde Jerry Stackhouse’u göndererek Richard Hamilton’ı alan, 2001 draftında Mehmet Okur’u ikinci turda seçen ve ülkenin her yerini dolaşmaya alışan Chauncey Billups’ı takıma kazandıran Joe Dumars’tan başkası değildir. Ancak 2003 draftında Carmelo Anthony, Dwyane Wade, Chris Bosh gibi isimlerin önünde Darko Milicic’i seçen, Rodney Stuckey gibi istikrarsız bir oyuncunun etrafında yeniden yapılanmaya giden, Chris Wilcox, Kwame Brown gibi isimleri bu takıma getiren, Chauncey Billups’la Allen Iverson’ı takas ettikten sonra salary cap’inde açılan boşluğu Ben Gordon ve Charlie Villanueva’yla dolduran da Joe Dumars’tır. Tabloya bakıldığında bu işleri aynı kişinin yaptığına inanmak gerçekten çok zor. Biri gece, biri gündüz...

Sonuç olarak Pistons’ı çıkaran da batıran da Joe Dumars. Aslında bu sistemde bir takımın sürekli zirvede olması da imkansız. Düşüşe geçmeleri kaçınılmaz bir sondu, ama tecrübeli isim verdiği enteresan kararlarla bu süreci çok hızlandırdı. Villanueva ve Gordon hamlelerinden önce takımın bu yaz serbest kalacak süper yıldızlardan birini kapma ihtimali vardı, ancak onun da ortadan kalkmasıyla birlikte Pistons’ın geleceği de karanlığa bürünmüş oldu. Takımın yanlış kararlarla bu hale geldiğinin en büyük kanıtı da San Antonio Spurs örneği olsa gerek. Yeniden yapılanma sürecine giden Spurs her ne kadar eski seviyesinde olmasa da doğru hamlelerle belirli bir seviyenin altına düşmemeyi başardı. Gözüken o ki, Pistons’ın rakibi uzun bir süre alt sıralardaki takımlar olacak. Güle güle ‘Bad Boys’.

Sayfa Yükleniyor...