Heyecan devam ediyor

Sona adım adım yaklaşıyoruz: 32. hafta Kocaeli'nin kesin düşüşü dışında çok fazla şeyi netleştirmedi. Ama alınan neticeler, 33. haftanın belirleyiciliğini epeyce artırdı.

Heyecan devam ediyor - 1

Bu hafta kendi maçlarını kazanan Sivas, Trabzon, hattâ Galatasaray'ın umutlarını bağladığı Ankaragücü'nün de Beşiktaş'ın yolunu kesememesi, ciddi bir gösterge. Beşiktaş fikstürünü zor kılan iki deplasmanı 7 golle aştı. Şimdi sıradaki Galatasaray maçına, derbi olmaklığından dolayı umut dayandırılıyor. Fakat benim de Beşiktaş'ın fikstürünü görece zor kabul ettiğim dönemi geride bıraktık. Artık herkes gibi onlar da bir iç, bir dış saha maçı oynayacak. Ve Denizli'nin Ankara galibiyetiyle, muhtemelen son iki maçı da kendi kaderlerini tayin etme güdüsüyle teşvik bulan takımlara değil, biraz daha kayıtsız kalma şansına sahip rakiplere karşı oynayabilecekler.

Ankaragücü maçı, aynı anda sahnelenen sekiz maç içinde, en erken çözüleni olmak bakımından da ayrı bir gösterge. İki açıdan değerlendirmek mümkün: 1- İlki kasıtsız, tesadüf bir gol, Ernst'inki de savunmaya ve direğe çarparak girdiği için şanslı bir gol... Beşiktaş çok parlak bir oyun oynamadı, şansı her zaman yaver gitmeyebilir. 2- Beşiktaş'ın son üç maçı, baskı kurmak gerektiğinde de, skoru korumak gerektiğinde de, gerekeni gerektiği kadar yapabildiğini gösteriyor. Gollerin nasıl olduğu mühim değil. Seçim sizin.

Sivas, son dakikaları yanlış bir hakem uygulamasıyla nihayet heyecan uyandıran bir maçın sonunda Hacettepe'yi 2-1 yendi. Aslında epeydir güçlük çektikleri gol mevzuunda tatmin edici bir görüntü sergilediler bu hafta. İlk golde Kamanan, ikincisinde genç Onur, başarılı işler yaptılar. Murat Erdoğan ve Tum da son vuruşlarda, incelikliydiler. Oyun olarak da sıkıştıkları, tıkandıkları söylenemez. Ama son dakikada, hakemin geri pası yorumu maç boyu var olmayan stres unsurunu doğurdu. Cezaalanı içindeki çiftvuruş barajda bir futbolcunun eline çarparak bir kırmızı kart ve penaltıya mal oldu ve Sivas'ı son dakikalarda 10 kişiyle tek farkı korumak zorunda bıraktı. Hacettepe son saniyede bulduğu net pozisyonu kaçırmasa, bu maç çok tartışılabilirdi. Bu arada, Hacettepe hakkında şüpheye yer yok, ellerinden bütün sezon bundan iyisi gelmedi zaten.

Sivas Ankara'da başına geleni hafif atlattı ama, ertesi gün Trabzon'da da aynı kaderin kendisini beklediğini nasıl bilebilirdi! Dakikalar doksana yaklaşırken, Sivas'ın Beşiktaş'tan beklediğini alamayacağı anlaşılmıştı. Haftanın kârını hiç olmazsa, iç sahada Bursa'ya puan bırakan Trabzon'dan alma fikrine alışıyorlardı ki; orada da bir son dakika frikiği, kalktı barajda bir futbolcunun eline çarparak kırmızı kart ve daha yakın bir mesafeden frikiğe dönüştü. Artık saniyeler 90 +6'larda gezinirken, Gökhan'ın baraja da çarpan frikiği tavana asılınca, Sivas'ın beklentileri külliyen boşa çıktı. Trabzonspor UEFA yarışında Bursa'yı tamamen kendi menzili dışında bırakıp şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi umutlarını son haftalara taşıdı.

Golün tartışılma sebebi dakikası değil, daha ziyade faulün sebebi. Haklı görünen bir gerekçeye göre faul Trabzon'un değil, Bursa'nın lehine olmalıydı. Bursalı Sercan maç sonunda olayı "Faul Ömer Abi'ye yapıldı. Şaşılacak şey. 19 yaşında olduğum için konuşmam doğru olmaz ama çok ağır konuşmak istiyorum. Hakkımız yeniyor," gibi sözlerle ifade etti. Ben de hatırlatayım; bu maçın Bursa'daki versiyonu da, bizzat Sercan'ın 90 artılarda ofsayttan attığı bir golle 2-1 Bursa lehine bitmiş, Trabzon halkı sokağa dökülmüştü – hattâ Trabzon adına kaybın telafisi için de bir sonraki hafta Eskişehir'in canı yakılmıştı... Bu arada maç başlamadan konuşan bir Bursalı futbolcu da "maçı duran top(lar) belirler," demiştir, yayıncı kuruluşun kayıtlarındadır...

Bu heyecanlı şampiyonluk yarışını uzaktan seyretmek zorunda kalan Galatasaray'la Fenerbahçe, genel temayüllerinin aksine bu hafta puana şiddetle ihtiyaç duyan rakiplerine güler yüzlü davranmadılar. Galatasaray Gençlerbirliği'ni Emre'nin sakatlanması yüzünden oyuna mecburiyetten sokulan Kewell'in bir gol ve bir asistiyle, 2-1 yendi. Ama şampiyonluk yarışına uzaktan bakarken, muhtemelen Trabzon'un son dakika golüne de sevinmeden edemedi Galatasaray; Bursa'yla fark 4'e çıktı.

Fenerbahçe ise Antalya'da, Antalya'yla 1-1 berabere kaldı. Antalya adına rakibin isminin büyüklüğüne bakınca, sevinilecek bir puan gibi algılanıyor. Oysa maçın gidişatı, sevinmelerine uygun bir ortam yaratmıyor. Birincisi: Ali Bilgin iki sezon evvel Antalya düşerken takımı yalnız bırakmanın günahını savmak için çok aleni bir penaltı yaptı, hakem nasıl olduysa, Ali'nin günahını taşımasını istedi ve penaltıyı vermedi. İkincisi; oyunda üstün olan Antalya golü de geç ve kritik bir dakikada buldu ama yine de skoru koruyamadı. Gol de ayrıca ilginç: Savunma oyuncusunun bilerek kornere bıraktığı top için spiker "risk almadı," dedi; onca güven içinde o kornerden yediler golü.

Ligin zirvesinde olduğu gibi, aşağısında da, kesin sonuç olmamakla birlikte hayli belirgin işaretler çakıldı. Konya'nın kendi sahasında Eskişehir'e 2-1 yenilmesi, bir tür teslimiyetti. Takım kapasitelerine baktığımızda zaten, Konyaspor'dan umutvar olmanın tek nedeni ev sahibi olması gibi görünüyordu. Bunun üstüne, Veysel'le öne geçmek gibi çok önemli bir avantaj daha eklemeyi başardılar ama, yetmedi işte. Giray Bulak'ın "yarım pozisyondan iki gol yedik" serzenişi bir yere kadar anlaşılır. O da elindeki takımın zaaflarının farkında ve bundan başka çarem yok demeye getiriyor. Ama ilk devrede, "Veysel'den başka elimizde forvet yok, sakatlık durumunda savunma oyuncularını ileri sürmek zorunda kalıyoruz," dediği gün, Konya'nın istikameti belli olmuştu bana sorarsanız. Böyle bir durumda ancak ligde kalma savaşı verilir ve övünülecek tek şey de rakibe pozisyon vermemek olur. Rakip Eskişehir olsa bile! Belki Veysel'le uyandırmasalar, Eskişehir de tek puana razıydı... 3 dakika içinde attığı ve attırdığı iki golle yılın yaramaz çocuğu Engin maça ve Eskişehir adına sezona, damgasını vurmuş oldu.

Abdullah Avcı Hoca bu hafta Kayseri'yi yeneceklerinden çok emindi. Fakat bu kadar avans vermesini beklemezdim doğrusu. Önce bir penaltı kaçırdı, ardından Tjikuzu'nun atılmasıyla 10 kişi kaldı. Bu koşullarda muhtemelen bütün planları alt üst oldu ve oyunun hâkimiyeti tamamen Kayseri'nin eline geçti. Yine de, bir duran topta ileri çıkan Metin'in golüyle Abdullah Hoca haklı çıktı. Böyle kritik maçlarda, dönemlerde, Tjikuzu gibi kilit taşlarının erken kırmızı kart görmeleri nasıl açıklanabiliyor, hocalarıyla müteakip ilişkileri nasıl oluyor, onu da merak ediyorum doğrusu...

Denizli'nin 2-0'lık Ankaraspor galibiyeti de düşme mücadelesinin önemli maçlarından biriydi. İki erken gol skoru belirledi. İkinci yarıda toparlanan Ankaraspor'un bulduğu bir dünya pozisyon kaleci Özden'in ellerinde eriyip gitti. Denizlispor, Ankaragücü ve Beşiktaş maçları öncesinde, böylece kendini hayata bağladı. İkinci yarıda tek bir galibiyet alabilen Ankara'nın çilesi ise sürüyor, sırada Antalya ve Konya var.

Pek şansı kalmayan Kocaeli bu hafta Gazientep'e konuktu. 5-2'lik yenilgiyle, kesin olarak düştüler. Ama asıl, Gaziantep kalecisi Murat Şahin'in bacağının kırılması üzücüydü. Murat Türkiye'nin en şanssız kalecisi. Bunca ağır sakatlığa rağmen hâlâ Süperlig kalecisi olması yeteneklerinin kanıtı. İleride, çocuklarına misal, "Türkiye'nin en iyi kalecisiydim, gösterme fırsatı bulamadım," dese, kimse yalan diyemez.

Sayfa Yükleniyor...