İhsan Bayülken'le Basketbol Analiz

Dereceye bakarsak Avrupa Şampiyonası'nda başarısız olduk. Ama takım olma konusunda epey mesafe katettik.

İhsan Bayülken'le Basketbol Analiz

Avrupa Şampiyonası, turnuva takımı İspanya’nın şampiyonluğu ile sonuçlandı. Bizim için ise iyi başlayan ve beklentilerin yükselmesi ile devam eden ama sonra istemediğimiz gibi biten bir son oldu.

İşte şimdi bu şampiyonadan sonra cevaplanması gereken sorular neler olabilir? Kısaca sorulara ve cevaplarına bir göz atalım.

Ulusal takımımız geçen sene oynanan ve 6/6 yaparak tamamladığımız eleme maçlarından sonra Avrupa Şampiyonası'nda bunun devamını getirebildi mi?

Avrupa eleme maçlarında kadroda Ömer Aşık, Ömer Onan, Semih Erden üçlüsü olmadan başarılı olmuştuk. Bu turnuvada bu üç oyuncu takıma dahil olarak takım gücünü arttırdı. Sadece problem gibi gözüken Kerem Gönlüm'ün yaşadığı doping olayından dolayı takımda yer almaması idi (Belki de Kerem olsaydı Ersan bu müthiş katkıyı yapamayacaktı). Sonuç olarak Tanjevic’in istediği kadro ile bu turnuvada yer aldık.

Eleme maçlarındaki başarımızı mücadele, istek ve savunma olarak fazlası ile buralara taşıdık. Takım olarak oyuncu bazında istikrarsızlıklar yaşadık ama takım olarak bütün kalmayı başardık (son oynadığımız Fransa ve Rusya maçları hariç). Buna karşılık aldığımız netice bu kadar iyi niyetli mücadeleye rağmen sekizincilik. Yani eleme maçlarındaki performansı buraya taşıdık ama sonuca yansıtamadık. Kısaca toplamak gerekirse şampiyonada katılan takımlara ve aldığımız dereceye göre başarısız, takım olma adına ise başarılı olduk.

Bizim için hedef bu şampiyonada ne olmalıydı ve oynadığımız oyun ile ne kadarını başardık?

Şampiyona öncesi oynanan Efes Cup ve gruptaki basketbol ekolü Litvanya ve ev sahibi Polonya bizi fazlası ile düşündürüyordu.  Bu grupta yenilgisiz tamamlama başarısını gösterirken; 88 sayı ortalaması yakalamıştık. Savunmada ise rakiplerimizi 70 sayı civarında tutarak müthiş bir istatistik yakaladık. Takım olarak savunma gayreti karşı takımların oyun kurucu kalitesinin iyi olmaması ile birleşince; bireysel olarak da 4 numara oynayan Ersan ve oyun kurucularımız Ender ve Kerem de müthiş katkı verince turnuvaya iyi başladık.

Takım içinde rollerin belli olmasının yanında turnuva boyunca oyun kurucularımızın ulaştığı mükemmel top kaybı-asist oranı ( 9 maçta Kerem 33 asist- 5 top kaybı/ Ender 13 asist- 8 top kaybı)sonuca çok etkili oldu.

2. grup maçlarına alınan İspanya galibiyeti ile başlamak ve bunun yanında senelerdir beraber oynayan bu turnuva takımını 60 sayıda tutmak gerçekten takdir edilmesi gereken bir başarı idi ( Zaten bu maçtan sonra İspanya takımı finalde dahil olmak üzere bütün maçlarını 20 sayı farkla tamamladı). Sırbistan maçında yine kazanma alışkanlığı sahaya yansıdı ve mücadele gücümüzü kullanarak maçı kazanmayı bildik. İşte bu iki maç doğru analiz edilse belki farklı bir yerde turnuvayı bitirecektik.

İspanya maçı son topu İspanya yanlış oyuncu ile kullandı ve bizim güçlü olduğumuz alan olan savunmamıza karşı. Yani son topu savunduk! Sırbistan maçında normal süre sonu son topu kullanma hakkı bizde idi ve değerlendiremedik. Burada gözüken 88 sayı ortalamalı ilk tur maçları yerini 65 sayı civarında atılan ve son topların kullanılacağı bir konuma gelinmesi idi.

Bu analizleri yapma şansını  kullanmadan Slovenya maçına normal düzenleri bozarak bir de Engin ve Sinan tercihi başladık ve 19 sayı geri düştük. Zaten Engin ve Sinan kenardan gelerek çok iyi katkı veriyorlardı. Bu düzen bozukluğu bizim bu önemli maçta 19 sayı geri düşmemize ve yıpranmamıza neden oldu. Belki de maçın genelinde alan savunması  yapmamıza da. Her şeye rağmen maçı son topa kadar getirdik. İşte bu noktada yine hücum tarafında idik ve uygun pozisyonu bulduk ama sokamadık. Organize olmadan atılmış bir atış olması isabet yüzdesini otomatik olarak düşürmüştü. 

Bu maçı kazansak daha yüksek ihtimalle hiç Yunanistan ve İspanya kulvarına  girmeden ilk dört içinde yer alacaktık. Sonuçta ilk hedef olan çeyrek finale kaldık. Rakip önemli oyuncuları gelmeyen ama kapasitesi doğru kullanan Yunanistan idi. Bizden çok iyi takım olmasa da maç sonlarını oynayacak oyuncuları vardı. Ve maçın sonuna kadar ortada olacağı bekleniyordu. Yine çok iyi oynadığımız bir maçı tercih hataları ve maç sonunu oynayamamanın verdiği dezavantajla uzatmada kaybettik.

Şans bizim yanımızda olsaydı belki de şu an bu konular gündeme bile gelmeyecekti. Bizim şanssızlığımız ilk tur maçlarında hiç kaybetmeden gelince kendimize çeki düzen verme ihtiyacımızın olmamasıydı. İspanya bunun en güzel örneği. Kaybettikleri maçlardan sonra oyuncular ve teknik kadroları gerekli rotasyonları yaparak doğruyu buldular. Klasman maçları bizim için hedefsiz maçlar olunca farklı kaybettik.

Teknik anlamda savunmada daha iyi olurken; hücumda içeriden arkası dönük oynayacak bir uzun oyuncunun eksikliğini çektik. İlk dört içindeki takımların hepsinde bu opsiyon fazlası ile vardı. Bizim uzunlarımız Ömer Aşık 12.8 sayı ortalaması yakaladı ama kaç tanesi potaya yakın olarak 1x1 pozisyon idi. Oğuz ve Semih de aynı şekilde. Ayrıca bu üç uzun oyuncumuz yaptığımız 102 top kaybının 40 tanesini yaptılar, Ömer Aşık faul çizgisinden son maç hariç istenen yüzdeyi de yakalayamadı (15/47).

Ersan ait olduğu 4 numarada müthiş oynadı ( 16.1 sayı- 7.3 ribaund).

Hidayet karşı takımların  önlemleri ve sertliği karşısında bazen geri adım attı ve kötü yüzde ile oynadı. Onun için en iyi çözüm dakikasını ayarlayarak  25 dakika daha efektif sahada yer alması olacaktır.

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası ülkemizde ve biz başarılı olmak istiyorsak bu şampiyonadan sonra nasıl bir yol izlemeliyiz?

Öncelikle olumlu düşünmek gerekiyor. Takımımızda olumlu yapılan işler var. Bunların başında savunma disiplinimiz ve inancımız geliyor. Ama yüksek hedeflere ulaşmak için hücumda da üretken olmak işin diğer tarafı. Sonuçta rakip tarafı her zaman 60-65 sayılarında tutamazsınız. İşte burada takım kadrosunun bir daha gözden geçirilerek özellikle 2-3 numaralı pozisyon ve pota altında arkası dönük oynayacak bir uzun istikrarını yakalamak gerekecektir.

Planlamalar şu sıcak günlerin geçmesi ve daha sakin bir ortam sağlandıktan sonra yapılmaya başlanmalıdır. Tanjevic’in mutlaka çözümleri üretirken fikir alması (sadece dışarıda değil gerekirse maç sırasında da. Çünkü maçlar çok küçük detaylar ile sonuçlanıyor ve gözden hiçbir şeyi kaçırmamak belki de başarının gelmesini kolaylaştıracaktır) gerekir.

Dünya Şampiyonası'nda bu kadronun başarılı olması için takım uyumunu bozmayacak oyuncuları (devşirme oyuncu düşünülüyor ama bana çok sıcak değil)  oraya dahil ederken beklenen oyuncuların da bu takım içindeki hassasiyeti göstererek gelmesi bizim gücümüzü arttıracaktır.

Şimdi akıllı, sakin bir şekilde basketbol camiasının bütünleşmeyi denemesi zamanı gelmiştir. Herkes kendi penceresinden bakarsa ne mi olur? Türk halkını ümitlendirip yine bir yerde tıkanarak mazeretler aramaya başlarız. Dünya sporda ilerlerken biz nerede hata yaptık diye birbirimizin yüzüne bakar bazıları da düzen değişmedi diye mutlu olur. Elimizde bizi başarıya götürecek teknik ekip, şartlar ve oyuncular var. Bunu kullanma ve başarılı olma zamanımız geldi. Hedefi ıskalamayalım.

Sayfa Yükleniyor...