İtalya dosyası ve biz

Çok değil, bundan iki hafta önceki Galatasaray-Bursaspor maçında Bursaspor'u öne geçiren bir gol olsaydı bunun o tribünlerde için için sevinen taraftarların olası varlığına rağmen tezahürata dönüşmeyeceğini söylemek zor değil.

İtalya dosyası ve biz - 1

Pazar akşamı Lazio – Inter maçını izleyen izledi, izle-ye-meyense ordan burdan, birilerinden, bir şekilde bir şeyler gördü, duydu, dinledi. Pek çok konuda pek çok şey söyledi bu maç herkese, çokca konuşuldu, hala da konuşuluyor.

Avrupa’da pek çok ülkede, kulüpler arasında bizim ülkemizdekinden çok daha köklü sebeplere dayanan rekabetler mevcut. Bunların bazıları etnik, bazıları dini veya mezhepsel, bazıları sınıfsal veya siyasi. Pazar akşamki maçta Lazio taraftarlarına şirazesini kaybettiren rekabetin benzerinin bizde mevcut olduğunu söylemek zor. Ian Brackley’in prodüktörlüğünü yaptığı, televizyonlarımızda da yayınlanan Football Rivalries programına konu olma onuruna erişmiş olsa da bizim Fenerbahçe – Galatasaray rekabetimizin dahi bu denli köklü gerekçeleri olmamıştır bana göre.

***

Lazio ve Roma başkentin iki takımı olarak birbirlerinden nefret ederler. ve nefret kelimeleri yanyana geldiklerinde ne kadar sevimsiz gözükürse gözüksün daha geleneksel kökleri olan rekabetlerde nefret işin içine girmeden bazı şeyleri tanımlamak zor.

Kökeninde aslında çok farklı kitlelerden gelmemelerine rağmen, kuruluşunda siyasi öğeler barındıran Lazio ve Roma’nın durumu şehir rekabeti üzerinden işlerin değişmesine neden olmuş. Lazio taraftarlarının kendini iyice siyasi sağa çekmesiyle birlikte Roma da karşı görüşün sembolü halini almış. Roma – Lazio maçları hep gergin geçmiş ancak ’79 senesindeki maçta, bir taraftarın karşı tribünden atılan bir meşaleyle hayatını kaybetmesi kimi kaynaklara göre İtalya’da futbolda şiddete bağlı ilk can kaybı olmuş.

Lazio’nun bugün küme düşme tehlikesini halen yaşayan bir takım, bu hafta Livorno deplasmanından 3 puan alırlarsa, veya yenilseler bile Atalanta Napoli deplasmanından galibiyet alamadan dönerse kalmayı garantiliyorlar. Roma Inter’in 2 puan gerisinde ikinci durumda ve Cagliari’yi ağırlıyor. Inter ise Chievo’ya ev sahipliği yapacak. Yani işler hala karışık. Inter Roma’yla bir de kupada çekişiyordu ki, onu da 1-0’la geçip kazanmayı başardı. Ligde lider, kupayı aldı, CL’de finalde. Herhangi bir motivasyon ve konsantrasyon kaybından bahsetmek mümkün değil, Mourinho liderliğinde emin adımlarla ilerliyorlar...

Napoli – Roma, Juventus – Inter, Genoa – Sampdoria, Palermo – Catania, Fiorentina – Juventus, Juventus – Roma, Livorno – Lazio derken İtalya’daki rekabetler saymakla bitmez hale geliyor. Şehir tarihlerine, kulüp kuruluşlarına, siyasi konumlara göre yerleşmiş bir çok rekabetten söz etmek mümkün.

***

Bizde Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş arasındaki rekabete hasbel kader Trabzonspor da dahil. Bunun nedenine bakıldığında ligdeki şampiyonluk mücadelelerinden fazlasını bulmak zor. Elbette bu takımların her birinin taraftarı, kendi taraftarlığına olumlu, rakip takım taraftarlıklarına ise olumsuz anlamlar yükleyip rekabeti derinleştirmeye çalışıyor. Ancak aileden Laziolu bir babanın Romalı oğlu olması hemen hemen mümkün değilken bizde böyle karışık aileler pek çok.

Ankara’nın iki takımı olan Ankaragücü ve Gençlerbirliği’nin pek sevişmediği, benzer şekilde Karşıyaka ve Göztepe taraftarlarının birbirlerinden ciddi şekilde nefret ettiği, kendi küme düşmesinden sorumlu tutan Bursaspor taraftarlarının Beşiktaş’a beslediği hisler, yine Ankaragücü ve Göztepe arasında ölümlü bir maç önü/sonu olayı sonrası doğan husumet, biraz doğuya gidince bizdeki futbola bağlı en büyük şehir olaylarından birine sahne olan Elazığ – Malatya rekabeti üç büyüklerin arasındaki rekabetin gölgesinde kalmasına rağmen akla ilk gelen örnekler.

***

Tüm bu örneklerden Pazar gecesi Roma Olimpiyat Stadı’nda yaşananlara benzer duyguların tekrarlanacağı bir senaryo üretmek zor. Kimse rakibi kazansın istemez, rakibinin kazanmasının kontrolü kendi elinden çıktığında da doğal olarak başkalarından medet umar. Bir yanı o tarafa döner yani, izler, takip eder, umar. Ne zaman ki bu konuyla ilgili müdahil olmaları kendi yenilgilerinden geçer, orada dedikodu mutlaka çıkar ama gerçekleştiğine pek rastlanmamıştır. “Kazanmasın” istenen rakip bu durumu iyi kullanır. İlk onlar başlatır, son Galatasaray – Bursaspor maçından önce olduğu gibi. “Bursa’ya yatacak mısınız?” diyerek ters psikolojiyle kendine yontar aslında. 2002-03 sezonunda Fenerbahçe – Gençlerbirliği arasında da benzeri yaşanmıştır. Yine Galatasaray – Trabzon maçı da Fenerbahçe’nin yolunu açan bir maç olmuştur zamanında.

Böyle ortamlarda rakibin kazanmasıyla, rakibin kazanmaması için şüphe düşmesi olası bir yenilgi almak arasında kalındığında doğal olarak onurlu yolu seçilmesi, kendi işine bakılması, kafalarda şüpheye yer bırakmamak için en azından elinden gelenin yapılması gerekir. Yukarıda örneğini verdiğim üç yerel maçımızda da, neyse ki, bu olmuştur. Hiçbirinde de, sahayı bıraktık, tribünde de Pazar günü Roma’da görüldüğü kadar rezalet bir durum yaşanmamıştır.

Çok değil, bundan iki hafta önceki Galatasaray – Bursaspor maçında Bursaspor’u öne geçiren bir gol olsaydı bunun o tribünlerde için için sevinen taraftarların olası varlığına rağmen tezahürata dönüşmeyeceğini söylemek zor değil. Belki cılız bir alkış kopardı ancak o bile bir başka kesim tarafından protesto edilirdi. Sarı-kırmızı bir “Ay tüh, gol yedik” pankartı açılmayacağı tahmin edilebilir. Belki maç pek şüphe götürmeyecek bir futbola sahne olup Bursaspor’un galibiyetiyle bitse bir takım espriler çıkabilirdi, Sami Yen tribünleri Bursaspor’u tebrik edebilirdi, ki bu kadarına da anlayış göstermek gerekir.

Lazio’lu oyuncuların maç sırasındaki tedirgin yüz ifadeleri gözümün önünden gitmiyor. Kendi sahasında, küme düşme potasından kurtulmaya çalışan bir takımın şampiyonluğun bir numaralı adayı karşısına çıktığında gergin olması normal karşılanabilir. Ama o oyuncuların yüzündeki başka bir şeydi. İdmanda tehdit edilmek, “Roma’nın şampiyon olmaması için yenileceksiniz” cümlesine muhatap olmak, ona rağmen elinden geleni yapmak ama en azından onuru için mücadele ederken o sahada futbol oynamalarının asıl amacı olması gereken tribündekileri mutlu etmekten uzak kalmak, protesto edilmek kimsenin kolay kolay hazmedebileceği şeyler değil. Lazio’lu bir futbolcu olmak artık üzücü bir şey olmak halini almıştır. Gerçekten, profesyonelliğinin yanına biraz olsun amatör ruh taşıyan bir oyuncunun böyle bir kulüpte oynamak istemesi zorlaşmıştır.

Bildiğimiz kadarıyla İtalya’da, bizdeki gibi, stadda mağdur edip sonra gönül alıp arada oluşan buzları eritmek için idmanda baklava ikram etmek gibi bir adet de yok üstelik. Bilemiyoruz tabi, belki bu gündem arasında kaynamıştır. Baklava İtalyan tatlısı değil ama belki esspressoyla tiramisu filan gitmiştir, duymadık, görmedik.

Sayfa Yükleniyor...