Kaan Kural'la Potanın Seyir Defteri

Geçen hafta basketbol dünyasında ne oldu, ne bitti? 5 adımda hızlı özet:

Kaan Kural'la Potanın Seyir Defteri

1.Büyük oyuncular büyük maçlarda ortaya çıkar

Daha play-off başlamadan başlamıştı eleştiriler: “Bu takım baskıyı kaldıramaz” dendi, “Play-off için çok korkak oyuncularla dolu” diye iddia edildi, “Kritik anlarda herkes sorumluluktan kaçıyor” eleştirisi yapıldı. Aslında play-off’un şu ana kadarki tablosuna bakınca eleştiriler haklıydı. Orlando farklı önde olduğu maçlarda son çeyrekte dağılmış, kritik anlarda rakiplerine sahada bir karakter sergileyerek yanıt verememişti. Zayıf Philadelphia önünde de kolu kanadı kırık, büyük eşleşme sorunları yaşayan son şampiyon Boston Celtics karşısında da bekleneni verememişlerdi. Boston serisinde 6 maçın 4’ünde son çeyrekte tamamen dağılmışlar biraz şans, biraz da farkın çok açık olması nedeniyle iki tanesini kazanmayı başarmışlardı.

Ve 7. maça, Doğu finaline çıkacak takımı belirleyecek karşılaşmaya gelindi. Baskının zirve yaptığı noktada, tam 25 defa 7. maç heyecanı yaşamış, sadece son 2 yılda 3 kez burada 7. maç oynayıp kazanmış son şampiyon Boston Celtics’in önüne, ünlü TD Banknorth Garden Salonu’na çıktı Orlando. Yetenekten çok bir karakter sınavıydı Magic için. Hep eleştirilen karakteri için en büyük sınav. Ve bu sınavı, karakterine en çok güvendikleri oyuncu ile geçtiler.

Hidayet Türkoğlu son iki yıl Orlando’da yaptıkları nedeniyle ‘Bay Dördüncü Çeyrek’ lakabını almıştı. Galiba bu maçtan sonra ona ‘Bay Yedinci Maç’ da demek gerekecek. Hidayet en kritik maçta öyle bir performans sergiledi ki TNT yorumcusu Charles Barkley’den “Michael Jordan’a ‘Keşke benim de böyle bir maçım olsaydı’ dedirmiştir” övgüsünü aldı.

Hidayet’in 3/3 serbest atış, 5/7 ikilik, 4/5 üçlük isabetiyle attığı 25 sayı, 5 ribaund, 12 asisti çok etkileyici elbette. Hido sahada olduğu 36 dakikada Orlando’nun attığı 28 basketin 21’ine ya imza koyan ya pasını veren isimdi. O 36 dakikada 27 sayı üstünlük sağladı rakibine Magic. Ancak bu olağanüstü rakamlar bile onun yaptıklarını anlatmaktan çok uzak. Orlando ikinci yarıda her topu, her kararı Hidayet’e bırakarak oynadı. Dimdik duran bir karakter sergilemek için en güvendiği isme yöneldi. O da en zor şartlarda bunu başardı. Boston ne zaman maça ortak olmak için bir hamle yapsa bir yanıt buldu Hido. Başta Rashard Lewis olmak üzere oyundan düşen takım arkadaşlarını oyuna dahil etti, kritik atışları soktu, her şeyi ama her şeyi yaptı. Eşleştiği Boston’un yıldızı, geçen sezon finallerin en değerli oyuncusu, NBA ikinci beşine seçilen Paul Pierce’ı 4/13 isabette tuttu. Ama her şeyden önce kendisine güvenen takımı ve koçunu, takımı ve koçuna güvenmeyen büyük çoğunluğun önünde dimdik ayakta kalmasını sağladı.

Hidayet muhtemelen bir Türk sporcusunun herhangi bir takım sporunda sergilediği en büyük performansı ortaya koydu. Bunu asıl mucizevi kılan ve insanı asıl gururlandıran ise sadece yetenekleri değil daha da büyük oranda karakteri ile de bunu başarmış olması.

Ancak Hidayet’in play-off macerası her geçen gün zorlaşıyor. İlk turda Philadelphia’nın en tehlikeli oyuncusu Andre Iguodala ile eşleşmişti. Konferans yarı finalinde bu kez yine en tehlikeli isim karşısındaydı: Paul Pierce. Şimdi Doğu finalinde kim mi var? LeBron James. Allah kolaylık versin.

LeBron’u tutmak zaten zor. Fizik gücü, oyun bilgisi, hızı, iyice gelişen dış şutu vs her konuda Hidayet’i çok yıpratacak orası kesin. Hele ki LeBron’un bu play-off boyunca gözlerindeki Kevin Garnett/Michael Jordan kırması o kazanma ateşini görünce korkmamak imkansız.

Ancak LeBron James’in hücumu doğal olarak çok daha öne çıksa da yaptığı savunma onu bu sezon bir kademe daha yukarı taşıdı. En İyi Savunma Beşi’ne seçildi LeBron ve o kazanma hırsı ile play-off’da karşısındaki oyuncuya hayatı zindan etmeye kesin kararlı. Emin olabilirsiniz ki bu turda da Orlando’nun kritik anlarda topu teslim ettiği Hidayet’e daha bir misafirperver davranacaktır.

Hidayet vs LeBron bu serinin en kilit eşleşmesi. Ona şüphe yok. Açık konuşalım Hido’nun bire bir LeBron’u savunması imkansız. Ama amaç bu değil zaten. Savunma bir takım işi. Hido’nun sadece LeBron’u istemediği şeyler yapmaya zorlaması gerekiyor. Potaya giderse asıl sorumluluk orayı geçilmez bölge ilan etmesi gereken Dwight Howard’da. Hido uzun boyu ve kolları ile LeBron’un pas açılarını ve şutlarını zorlaştırmaya çalışacak. Seri boyunca elbette gözler LeBron’un hücumda ne yaptığında olacak. Hidayet’in buradaki performansından bahsedilecek ama asıl büyük mücadele Orlando hücumlarında. Top Hidayet’teyken ne olacak?

İşi zor tabii milli oyuncunun. Ancak o kendinden emin konuşuyor. LeBron’un neler yaptığı ortada. Ancak bu noktada küçük ama önemli bir ayrıntı var. Cleveland Cavaliers play-off’un ilk 6 maçını açık farklarla kazanırken, LeBron James de savunmada yine en önemli isimdi. Ancak bu 6 maçta ilginç bir şey oldu. Toplam 228 dakika sahada kaldığı halde sadece 6 faul düdüğü çalındı kendisine. 38 dakikada 1 faul ortalama yani. Süper yıldızların korunmasına, nispeten ortada kararlarda çok daha kolay faul almaları zaten bilinen bir gerçek ama işin savunma tarafında da benzer bir ‘düdük sempatisi’ var olsa da daha önceleri pek gündeme gelmemişti. Ancak 6 maçın sonunda her yerde bu konu işlenmeye başladı.

Son 2 maçta ne mi oldu? LeBron James 87 dakikada 5 faul aldı. 17.5 dakikada 1’e indi oran. Yine düşük elbette. Konunun gündeme gelmesi ne kadar etkili oldu bilinmez ama artık tüm gözler LeBron’un savunmada temaslarda ne kadar agresif davrandığı daha çok mercek altında. Hidayet için küçük de olsa bir avantaj bu. En azından iyice abartılan bir avantajın biraz törpülenmesi diyelim.

2.Herkes evine döndü

Avrupa’da ligler sona erdi ve her yerde play-off heyecanı başladı. Yunanistan Ligi 14 takımlı olduğu için play-off’a en erken başlayan ülke. Panathinaikos ve Olympiakos beklendiği gibi maç kaybetmeden finale kadar geldiler. Şimdi efsanevi bir seri oynamaya hazırlanıyorlar. Euroleague yarı finalinde oynadıkları maç tüm zamanların en iyi 10 basketbol karşılaşması arasına girdi bile. Şimdi 5 maç daha yapacaklar. Hem OAKA hem de Dostluk ve Barış Salonları’ında ortalama 17 bin çılgın taraftarın izleyeceği inanılmaz bir atmosfer olacak final serisi. Berlin’deki Final Four’da kazanan Panathinaikos olmuştu ama bu defa sezonu sadece 1 yenilgi ile lider bitiren Olympiakos evsahibi avantajına sahip.

Avrupa’nın 1 numaralı ligi ACB’de da play-off başladı. İlk turda iki Türk oyuncunun takımları karşı karşıya geliyor. Ersan’lı Barcelona ilk maçta beklenmedik derecede zorlanmasına ve son çeyrekte sadece 7 sayıda kalmasına karşın Ermal’in takımı (gerçi Ermal forma giymedi) Pamesa Valencia’yı 68-66 yenerek 1-0 öne geçti. Final için de Barcelona-Tau Ceramica favoriler. Bu ikili de hatırlarsanız Euroleague play-off’unda 5 maçlık olağanüstü bir seri oynamış, kazanan 3-2 Barcelona olmuştu.

İtalya’da da play-off başladı ama oradan bahsetmeye pek gerek yok. Son iki sezonda 61 galibiyet, 7 yenilgi alan; play-off’larda ise 19 galibiyet 2 yenilgi ile (ikisi de Lottomatica Roma’ya) alarak güle oynaya şampiyon olan Montepaschi bu sezon daha da ağır basıyor. Hayır nasıl daha ağır basıyor derseniz normal sezonda sadece tek yenilgi aldıklarını belirtmek gerek. Bu defa play-off için tek heyecan veren soru: Acaba bu sene maç kaybetmeden şampiyon olabilecekler mi?

3.Hamama giren terler

Beko Basketbol Ligi play-off ilk turunda en merakla beklenen eşleşme elbette iki ezeli rakip Galatasaray Cafecrown ve Beşiktaş Colaturka’nun mücadelesi. Ancak sahadaki rekabete bir başka mücadele eklendi. Ayhan Şahenk’in çalışmayan klimaları nedeniyle özellikle Cumartesi gündüz oynanan ilk maçta salon Cağaloğlu Hamamı’ndan farksızdı. Üstelik tribünler büyük oranda boşken. Burada dolu tribünler önünde daha sıcak günlerde maç yapmak Sağlık Bakanlığı tarafından yasaklanabilir. Bizden uyarması. İkinci maç akşam oynandığı için görece daha insani şartlar vardı.

Peki bu hamam atmosferi oyunu nasıl etkiliyor? Üç sayı yüzdelerine bakın. İlk maçta 15/54 isabetle ancak %28’de kaldı takımlar. Hadi üç sayılar play-off’da artan savunma dozajından, rekabetten vs diyelim. Peki serbest atışlar? 43 atışın 23’ü kaçtı. Yani %53. Normal sezonda %67 atan takımlardan bahsediyoruz. Biri insaniyet namına şu klimaları açsın. Veya takımlar burada oynamaya hazırlanırken stretejilerini daha fazla yakın atışa, pota dibi oyuna göre kursalar iyi ederler. Çemberlerin sertliği zaten artık efsane. Bir de sıcaklık eklenince şutörlere çok güvenmemek lazım. Gerçi bir de Mrsiç’i görmek lazım burada. O zaman daha sağlıklı bir veri elde edebiliriz.

4.Teknolojide nostalji olmuyor

Beko Basketbol Ligi’nin ilk üç sırasındaki takımlar Efes Pilsen, Türk Telekom ve Fenerbahçe Ülker sezon ortasında eski oyun kurucularına döndüler. Şu ana kadar Kerem Tunçeri ve Willie Solomon olağanüstü başarılı oldu. İki takımı da en az iki basamak yukarıya çıkardılar. Ama diğer tarafta Telekom cephesinde Khalid El-Amin’in dönüşü pek beklenen sonuçları vermedi. Hatta tersine zaten dağınık Telekom’da işleri büsbütün karıştırmış görünüyor El-Amin.

Maçları seyreteseniz zaten fazla açıklamaya gerek kalmaz. Amerikalı oyuncuya Ukrayna hiç yaramamış. Sahada amaçsız bir şekilde dolaşıyor. Zaten hani pek pas vermeyi sevmezdi ama şimdi formsuz olduğu için iyiden iyiye kendine oynamaya başlamış El-Amin. Çok kötü şut attığı halde “Biraz daha atarsam düzelir” diye bakıyor durumuna. Rakamlara dökelim mi? Mersin Büyükşehir Belediye ile oynanan 2 maçta toplam 50 dakikada 17 atışta 4 isabet buldu eni topu. Bu kadarla kalsa iyi. Onun gelişi ve şu anda sahadaki diğer 9 oyuncudan bağımsız kendi kendine takılır hali takımda herkesi mutsuz etmiş. En başta da Tutku’yu. Dizginlerin elinden alınıp, formsuz El-Amin’e verilmesiyle Tutku da tepetaklak inişe geçti. Onun Mersin serisinde iki maçta yaptıkları: 11 atışta tek 1 isabet, 3 sayı, 3 asist.

5.Bu gençlerde çok iş var

Geçtiğimiz hafta Antalya’da Türkiye Gençler Şampiyonası vardı. Merak etmeyin. Kendimize sormaktan en çok korktuğumuz “Gerisi ne alemde? Yeni oyuncu geliyor mu?” sorusuna yüreklere su serpen yanıt geldi Antalya’dan. Önümüzdeki yıllar için umutlanmamızı sağlayan genç yetenekleri gördük. Fenerbahçe Ülker’in süper yeteneği 92 doğumlu Enes Kanter’i artık bilmeyen yok. Avrupa Gençler Şampiyonası’nda ribaund kralı olmuş bir oyuncu elbette burada da zirvedeydi. 6 maçı 18.8 gibi mantıksız bir ribaund ortalaması ile tamamladı. Oyunu çabukluktan öte pozisyon bilgisine dayalı, ortalama üstü şut yeteneği sayesinde çok yönlü ve Mirsad Türkcan’ı bile kıskandıracak ribaund sezgisi ile Enes şimdiden gümbür gümbür geliyor zaten.

Ancak Enes yalnız değil. Pınar Karşıyaka ile sezonun son bölümünde Beko Basketbol Ligi’ne damga vuran 91’li Furkan Aldemir de hemen yanında. Enes’den çok farklı bir oyuncu. Çok daha ince, çevik ve atlet. İnanılmaz bir çabukluğu var. Özellikle sıçrarken. Dizleri üzerinde yaylanırken hemen hiç zaman kaybetmediği için inanılmaz çabuk sıçrıyor. Bu sayede sezgisi ve pozisyon bilgisi ile değil ama erken ve ani sıçraması ile müthiş ribaund alıyor. Belki spora küçük yaşta karate ile başlamasının da yararını görüyordur. O da turnuvayı Enes’in ardından 13 ortalama ile ikinci tamamladı. Bu çabuk sıçrama özelliği pota yakınlarında da savunma daha reaksiyon veremeden topla yükselmesini ve daha herkes yerdeyken smaç yapmasını sağlıyor.

Tofaş’ın Beko Basketbol Ligi’ne çıkmasında aslan payını alan 90’lı İlkan Karaman da yeni Mirsad Türkcan olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyor. 2.07’lik boyu ve heykel gibi fiziğiyle gerçekten olağanüstü bir yetenek. Aynı Mirsad gibi içerde-dışarda oynayabilen, genç yanşa karşın her mevkinin temel fundamental ihtiyaçlarını karşılayabilen komple bir oyuncu. Üstelik iki sezonunu sakatlıklara kaybettiği düşünülürse geldiği nokta çok daha etkileyici. Tek sorunu henüz daha kat etmesi gereken çok yol varken, daha işin başındayken “Tamam ben oldum” sanrısına kapılması. Genç oyuncular arasında onlarca yetenek var. Ancak yeteneğin performansa dönüşmesi uzun ve yorucu bir süreç. Büyükler arasında herkes biraz daha hızlı, biraz daha güçlü. Yeteneği bitmek bilmez bir çalışmayla beceriye dönüştürmeden, her şeyi iki kat daha zor bir ortamda yapmadan oyuncu olunmuyor. Bunun için de belki yetenek evet ama o sadece çimento. Bina yapmak için çok emek gerek daha. İlkan için değil her oyuncu için geçerli bu.

Ancak bir isim var ki Enes dahil herkesten ayrılıyor. Geleceğe umutla bakmak için insanın içini ısıtan bir süper genç var Bandırma’da. Banvit formasını giyen 92 doğumlu Şafak Edge gerçekten 10 yılda bir gelen türde çok ama çok özel bir yetenek. Üstelik 90’lı yıllara kadar hep uzun sorunu yaşayan ülkemiz artık bir uzun cennetiyken Kerem Tunçeri sonrası ne yapacağımızı kara kara düşündüğümüz, en acı çeken pozisyonda oyun kurucu oynuyor bu isim. Şafak Edge gerçek bir elmas. Ve Erdek’li öğretmen bir ailenin örnek karakterde bir çocuğu olarak bu elması işlemeye de fazlasıyla niyetli deniyor kendisi için.

En büyük özelliği yön değiştirme ve dengesi. Tony Parker onun yaşındayken ancak bu kadar dengeliydi herhalde. Sanırım onu sokak basketbolu oynarken ilk izleyen Banvit değil bir bir kayak hocası olsa şu anda Türkiye slalom şampiyonu olurdu. Bu daha ilk adımda ona çok ama çok büyük bir avantaj sağlıyor. Top hakimiyeti, oyun sezgisi gibi 1 numara pozisyonu için olmazsa olmaz konularda da çok iyi. Yetmezmiş gibi olağanüstü de bir şutör. Ancak sadece gerekli olduğu zaman kullanıyor bu özelliğini. Doğası oyun kurucu çünkü. Atmaktan çok attırmak niyetinde. Böyle yeteneklere ve böyle doğal bir oyun kurucu karakterine sadece Türkiye değil Dünya’da nadir rastlanır. Henüz fiziği yetersiz ama sadece 92 doğumlu üstelik Kasım doğumlu olduğunu hatırlatalım.

Kısacası. Merak etmeyin. Kendinize de “Bundan sonra ne olacak?” diye sormaktan çekinmeyin. 2010 sonrasında da Türk Milli Takımı ve Beko Basketbol Ligi emin ellerde olacak. Hidayet ve Mehmet basketbola veda ettikten sonra da NBA’de uzun yıllar başarıyla forma giymeye aday oyuncularımız fazlasıyla var.

Sayfa Yükleniyor...