Kan, ter ve gözyaşı

Fransa Açık’ın özelliği, futbol deyimiyle defansif orta saha oyuncularının “10 numaraları” yenme ihtimali olması

O dönemki adıyla ÖYS’ye sadece 2 hafta kalmıştı. Heyecandan ne yapacağımı bilemez haldeydim. Test çözmekten vücudumun dengeleri bozulmuştu. Tam o sırada tenis imdadıma yetişti. Benimle yaşıt 2 genç, bir Grand Slam’de, Fransa Açık’ta sürpriz sonuçlar alıyordu. Önlerine gelen devleri deviriyor ve otoriteleri şaşkınlığa sürüklüyorlardı.

Michael Chang isimli kısa boylu, Çin kökenli Amerikalı tenisçi, çeyrek finalde efsane Ivan Lendl’ın karşısındaydı. Lendl Wimbledon özürlüydü ama Roland Garros’ta şampiyonlukları vardı. Chang müthiş bir dayanıklılık gösterisi sunmuş ve işi 5. sete bırakmıştı. Hatta artık Lendl’ın servisleri Chang için maç puanıydı. Ne var ki bir sorunla, hem de en önemlisinden, karşı karşıyaydı. Bacaklarına kramp girmişti. Hareket edemiyordu. Lendl’ın tek yapması gereken servisi yasal alanın içine gönderip keyfine bakmaktı. İlahi bir kuvvet Lendl’a çift hata yaptırdı. Chang acı içinde durduğu yerde maçı kazanmıştı.

Kadınlarda da bir yaşıtım harikalar yaratıyordu. Küçük (yıllar sonra tanıştığımda gördüm ki hakikaten küçük) ve inatçı İspanyol Arantxa Sanchez-Vicario (ikinci soyadı annesinin ailesine ait) ünlü ünsüz demeden rakiplerini turnuva dışı bırakıyordu.

Sonuçta her ikisi de turnuvayı kazandı. İmkansız gibi görüneni başaran iki yaşıtım bana istediğim moral desteği vermişlerdi. O günden sonra Wimbledon’ın o elegan ve yemyeşil sevimliliğine rağmen Fransa Açık’a bayılır oldum.

Fransa Açık’ın yapıldığı tesislere Roland Garros adı verilmiş. Garros, tenissever bir Fransız savaş pilotu. 1.Dünya Savaşı’nın sonunda yaşamını yitirince her zaman gittiği kortlara onun adı veriliyor.

Toprak kort demek savaş demek, kan, ter ve gözyaşı demek. Bu yüzden de en çok sürpriz çıkma ihtimali olan Grand Slam. Dayanıklı, savaşkan, fizik kondisyonu iyi her tenisçinin bu turnuvada üst turlara çıkma şansı var. İspanyollar ve Arjantinliler de başı çekiyor son yıllarda. Kendilerini toprak kortlarda yetiştiren bu sporcular, futboldaki defansif orta saha oyuncuları kadar koşar ve “basar” hale geliyorlar. Fransa Açık’ın özelliği de bu. Defansif orta saha oyuncularının “10 numaraları” yenme ihtimali olması.

Geçmişte ve günümüzde birçok yıldızın Fransa Açık’ta hayal kırıklığına uğradığını görüyoruz. Gelmiş geçmiş en komple tenisçiler arasında rahatlıkla gösterebileceğimiz Pete Sampras ve Roger Federer, bu kortlardan şampiyonluk çıkaramadı. 90’ların sonunda Grand Slam konusunu doktora tezi haline getiren İsviçreli Martina Hingis’in narin vücudu ve hassas psikolojisi 1997 ve 1999 finallerinde çöktü. Hırvat Iva Majoli ve yaşamının sonbaharındaki Steffi Graf alt ettiler Hingis’i.

Graf deyince nedense akla en çok gelen final, Hingis’le oynadığı maç. Fransız seyircilerin kalben sadık oldukları Alman, Hingis’in şımarıklığa varan saygısızlıkları sayesinde iyice yüceldi. Maç bittiğinde belki Hingis’in kariyeri de bitmişti.

Bir timsah derisi çanta için girdiği iddia sayesinde Rene Lacoste adı, turnuva bir gün sonlansa da unutulmayacak. Timsah işaretli bir gömlek giyerken 4 Silahşorların bu müthiş üyesini ve Fransa Açık’ı hatırlayın.

Hakemlerin, oyuncuların ricasıyla güç bela koltuklarını terk ettiği, Hispanik isimlerin her çeşidini duyarak uzmanlaştığımız, baseline savunmasının ve derin topların zirveye çıktığı bir turnuvaya giriyoruz. Savaşmaktan, kandan, terden, gözyaşından hoşlananlar buyrun cümbüşe.

Sayfa Yükleniyor...