Mars'ta kamp
Fatih Terim hep bu Fatih Terim'ken her kusurunu başarılarıyla örtenler bugün çarşaf çarşaf çözüm önerileri sıralıyor. Neredeydiniz?

Herkes yazıyor konuşuyor, konu belli. Hangi kanalı açsanız, hangi gazeteyi elinize alsanız spor programlarından, sayfalarından ana haberlere, ön sayfalara terfi etmiş durumda milli krizimiz.
Her ne kadar bana simitçilik, çaycılık gibi spor yazarlığından öte meslekler öneren okurlarımız olsa da, madem gündem bu, yazımız da burada.
Teknik direktörlük FM oynar gibi transfer yapmaktan, yapılan transferleri langırt adamı gibi hatlara dizip ona karmaşıkmış izlenimi verdiren rakamlar telaffuz etmekten ibaret değil. Hele ki onlara "Hücum edin" veya "Kapanın" diye bağırmak da küçük düğmeleri kaydırmakla ince ayarlanamıyor. İşin daha gerçek boyutları var. Bunu her hoca değişiminden sonra hemen hemen aynı kadrolarla bambaşka futbollar izleten takımlar çok kereler soktular gözümüze.
En sıcağını belki de, Fenerbahçe yaşadı, 2006'dan bu yana. Daum, Zico, Aragones ve Daum. Daha güzel özetleyebilir mi bir hocanın takım üzerine tesirini. Temel fizik size "başladığınız noktaya geri dönmüşseniz iş yapmış sayılmazsınız" der. Ama o iş yapmamış olma noktasına yürünen yolda Zico'nun Brezilya sarısı serbestliğiyle yaşanmış bir Şampiyonlar Ligi çeyrek finali ve Aragones'in matador kırmızısı nemrutluğuyla yaşanmış bir lig felaketi var. İşin psikolojik ve taktik yönleri ortada işte. Daum'dan Daum'a uzanan yoldaki her iki emanetçinin de doğru yolu Daum'un onlardan önce yerleştirmiş olduğu dizilişte buldukları notunu da düşelim.
Aynı yoldan Milli Takım'ımız da geçti. Benim ilk net hatırladığım Milli Takım olan Tınaz Tırpan yönetiminde İtalya ‘90'ın kapısından dönen takımdan bugüne gelirken yine kimler geldi kimler geçti. Fatih Terim'den Fatih Terim'e yürünen yolda ise yine "yaptığımız iş sıfırken" Mustafa Denizli'yle, Şenol Güneş'le ve Ersun Yanal'la çalıştık. Terim ‘96 ve ‘08 Avrupa Futbol Şampiyonaları görürken Denizli'yle de 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası yaşadık, Şenol Güneş'le Uzakdoğu'dan Dünya üçüncülüğü getirdik. En az itibarı da Güneş gördü, kuyruğuna teneke bağlanan Ersun Yanal'dan bile az itibar gördü, kimi acıma sempatilerini saymazsak.
Fatih Terim'in tarzıyla ilgili, izlediğimiz her takımda gördüğümüz motivasyonu ön planda tutması oldu. Bunun ters teptiği zamanlar da az değil. Galatasaray'da da Milli Takım'da da yaşadık bunun örneklerini. Kiminde bildiğimiz şiddete dönüştü o motivasyon, kiminde ise stres kaldırılamayıp el ayak bağlandı.
Terim iyi bir taktisyen midir bunu tartışmak için ehil olmak zor. Ancak kişisel görüşler söylenebilir. Terim iyi bir taktisyen değildir diyenlerdenim örneğin. Ama bu ülke çok iyi taktisyenlerin, çok iyi çalıştırıcıların soğuk bulunduğunu da gördü. Bugün Milli Takım teknik direktörlüğü için adı geçen Guus Hiddink için PSV'de yaşadığı başarıyı oyunculara (Romario, Gerets vs) yükleyip, "O isimlerle ben de şampiyon olurdum" diyen bir isim var ki, bugün Türk futbolunun baronu olarak adlandırılıyor diyeyim, siz anlayın gerisini. E o zaman kimseyi beğenmemek için de ciddi bir taktik birikimi gerekmiyor demek ki!
Kimi hoca için rakip hocalarla, medyayla atışmak ve ilgiyi üzerine çekmek bir taktik olabilir örneğin, Mourinho gibi. Alex Ferguson, Arsene Wenger gibileri bile buna eşlik eder bazen. Kimi hocalar, Van Gaal gibi, işin ciddiyetini büyüttükçe büyütür, kritik bir maçtaki atılan kritik bir gol anında o gole sevinmektan daha önemlidir o gole dair notları elinden düşürmediği deftere yazmak. Terim gibi bir teknik direktör içinse aynı kritik anlarda sahaya direktif verirken kendini stat ekranında gördüğünde pozunu değiştirmek daha önemlidir. Veya bilmediği halde İngilizce basın toplantısı yapmaya kalkışmak. Veya oyuncu seçimlerini inada bindirip ülkenin en iyilerini toplamak yerine kör değneğini beller gibi formsuz isimlere sarılmak. İşin ucunda "Fatih hocama teşekkür ederim" diyecek oyuncular olması ve ona "Güvendim, yaptım, başardım" deme olasılığı varsa, varsın ülkenin formsuzları giyerken ay yıldızlı formayı, formda oyuncuları uzak kalıversin.
İşin ilginç tarafı Fatih Terim hiç değişmedi. Galatasaray'ın başındayken de, Milli Takım'ın başındayken de, hatta Fiorentina ve Milan maceralarında bile aynıydı. Cecchi Gori'yle olan muhabbeti hala hatırlarda veya İtalyanca basın toplantısı yapmaya kalktığında Galliani'nin yasaklaması. Ve Fatih Terim hep bu Fatih Terim'ken her kusurunu başarılarıyla örtenler bugün çarşaf çarşaf çözüm önerileri sıralıyor. Neredeydiniz?
Eleştiri kültürümüzdeki arıza bir kez daha tüm çıplaklığıyla gözler önünde ama bundan çıkarılması gereken dersleri çıkarması beklenenler hep "ötekiler". Kimse Avrupa 2008'de son dakika sürprizleri ardı ardına patlarken söyleyemediklerini niye söyleyemediğini sorgulamıyor. Hatta daha fenası, bugün tüm satırlarda "O zamandan da belliydi" ifadesi var. Tek tük vardı ama şimdi bakarsanız hemen herkes ta o günlerden söylüyormuş bugünün geleceğini. Biz niye görmedik duymadık acaba?
Terim'in öyle ya da böyle verdikleri vardır futbolumuza. "Vermedi" demek abes olacaktır. Yolunu, yordamını, yöntemlerini tartışabilirsiniz, o yöntemler yüzünden, kazanılmış başarıların kıymetini az görebilirsiniz, hiç kıymet vermeyebilirsiniz, bunların hepsi subjektif konular. Kimseye öyle yapamazsın denemez, denememeli. Ancak o kusurlarla başarıları, başarılarla kusurları örtmek en büyük hatamız oldu bugüne kadar.
Eleştirinin gidiş-dönüş bir yol olduğunu anlamayan, göremeyen, ikisinin bir arada var olmasının zorunluluğunu anlamayan yapımız nedeniyle, Terim'in yerine kimin geçeceğinin de çok önemi yok. Öyle ekoller, nesiller yaratmak, Milli Takım oyuncu havuzlarının genç yaşlardan itibaren sistemli olarak yetiştirilmesi için kadrolar kurmak filan da bu yüzden anlamsızlaşıyor mevcut anlayışımız içinde. Biz o çocukları yine A Milli Takım seviyesinde değerlendireceğiz, ve küçük yaşta o sisteme giren çocukların o seviyeye gelmesine ve o seviyede kendilerinden bekleneni yapmasına fırsat vermeyeceğiz ki. Bugün 15 yaşında akranlarıyla milli olmayı başarmış bir gencin eğitileceği "Türk Milli Takımı ekolü", bir o yana bir bu yana savrulacağından A Milli Takım seviyesine çıktığında onun da ekolü ekolsüzlük, onun da sistemi kaos futbolu olacak.
Aksinin olması için bir dönem bakmamamız, görmememiz lazım milli takımları. Kaybolması, tecrit olması, maçlarını ayrı bir gezegende, tanımadığımız ülke takımlarıyla oynaması lazım. Lazım ki, bir süre orada ne olup bittiğini gerçekten bilmeyelim. Biraz olsun bilirsek ya severken öldürüyoruz, ya döverken yüceltiyoruz.
Şimdi federasyona düşen, doğru bir teknik kadro oluşturmadan önce Mars'ta uygun bir kamp tesisi bulmak o yüzden!
- Etiketler :
- Haberler