Memet Metin Temur: Derbinin gerçek skoru

O'nu ilk gordüğümde 18 yaşındaydım. 2002'nin kavurucu Ağustosu’nda Fenerbahçe o sezon ilk defa seyircisi önüne çıkıyordu.

Bizim takimdaki herkes O'nu konusuyordu. Teknik direktör, O’nu etkisiz hale getirmek için formüller üretiyordu kafasında... En iyi stoperimiz ve daha 17 yaşında Ali Sami Yen'de Galatasaray'a karşı forma giyen Çağlar gorevliydi O'nun bizim icin en büyük tehlike olmasını onlemekte. Çaglar, genc milli takımdan da arkadaşı olduğu icin içimizde bu sorunu çözebileceğimize dair kıvılcımlar uyandı. Ama yine de O, gelecegin en büyük yıldız adaylarından birisiydi. Sahaya çıktıklarında hemen Çaglar'ı buldu ve çok sıkı bir dost gibi öpüşüp sarıldılar.

Maçın başında 1-0 öne geçtik ve bu muthiş sevinci arkadaşlarımla kulübede yaşıyordum. Dereağzı yavaş yavaş dolmaya başlarken hemen yanımızdaki Saracoğlu'nda yükselen "Yaşa Fenerbahçe" melodileri eşliğinde O'nun şovu başladı. Her yerdeydi ve bugunkü görüntüsünden uzak, o gunlerde çok popüler olan Hasan Şaş edasiyla, sağdan soldan yaptığı ataklar gardımızı düşürmüş ve bir anda O'nun attığı gollerle 2-1 geriye düştük. Çaglar, potansiyel yeteneği çok yüksek bir futbolcuydu ve o gun belki de kariyerinin en iyi maçını oynuyordu ama durdurmakla gorevli olduğu futbolcu daha simdiden 2 gol, 1 asistle oynuyordu. 75'te girdim oyuna. Çok garip bir gorevim vardı; sol açığın arkasında tampon olacaktım. Bu resmen şu demekti ki sağ forvet oynayan O'nunla çok sık karşı karşıya gelecektim. Skor hala 1-1 ve 33’ten beri 10 kisi devam ediyoruz.

Top sürerek üstüme doğru gelirken çalımı atınca dayanamayıp ustaca bir faul yaptım. Bir anda O'nun yerden kalkıp üstüme yürüyeceği, bana küfürler ve tehditler savurup fiziki müdahalede bile bulunacağı aklıma gelen ilk şeyler oldu. Yerde yatarken elimi uzattığımda basit bir "kusura bakma" ile gönlünü almaya çalıstım ve hiç beklemediğim bir tepkiyle elimi tutup yerden kalktı.

Tam bir beyefendi, karşısındaki rakip zayıf olsa bile onun varlığını kabul eden, henüz 19 yaşında olmasına ve yavaş yavaş şöhreti yakalamasına rağmen aynı dönem yaş grubunun diğer yıldız adaylarının en büyük sorunu olan mental problemler, kaprisler ve disiplin sorunlarından kendini arındırmış, sadece sanatını icra etmek isteyen bir sanatçıydı. Futbolun dışında gelişen hiçbir olayla ilgisi olmayan, (9 sarı, 3 kırmızı kartın gosterildiği bir maçtan bahsediyorum) Paolo Maldini kadar olgun, Oğuz Çetin kadar centilmen bir sekilde kafama elini atıp "Önemli değil kardeşim" derken bütün şaşkınlığımla arkasından bakakaldım. Maç bitti. Tebrik ettim, tokalaştık.

Yoktu ikinci maçta. A takım kadrosundaydı. İyi ki de yoktu yoksa Fenerbahçe’yi 3-1 yenmemiz ve benim 2 gol atmam zor olurdu. Bu öyküyü anlatırken çoğunuz karakterin kim olduğunu tahmin etmişsinizdir..

"O" Pazar akşamı bir dizide oynadi konuk oyuncu olarak. Kurtlar Vadisi. Çok acı bir sahnede oynadı hem de. Başroldeki büyük hayran kitlesi olan meşhur oyuncudan yediği yumruk ve diğer oyunculardan yerdeyken aldığı darbeler... Ve bütün bu olanların sorumlusu hırsına ve tutkusuna -diğerlerine fiziki zarar verebilecek kadar- yenik düşen takım arkadaşı iken.

Meşhur başrol oyuncusu diziden sonra sahne aldı ve "Her zaman, her yerde" diye delikanlı naraları attı. O’ndan da cevap gecikmedi, yine olanca beyefendiligiyle "Kırgınım" dedi. Ayırırken aşırı güc kullanmış olabilecegini soyledi. Yani eğer ortada bir suçlu varsa o da "Onlar" demedi.

Acaba nereye gitmeye çalışıyordu O. Herkesi başindan savıp birine ulaşmak istiyordu. Eminim yıllar önce bana uzattığı o eli uzatacaktı bıraksalardı.

Sayfa Yükleniyor...