Orlando’nun sihri ne?

Herkesi şaşırtan Orlando, sistemin kusursuz işleyişiyle finale kadar yükseldi.

Orlando’nun sihri ne? - 1

Şubat ayına dönelim... Harika bir oyun ortaya koyan Jameer Nelson omzundan sakatlanıp sezonu kapattığında Orlando’nun bu noktaya gelebileceğini tahmin eden kimse yok gibiydi. Bunun en büyük sebebi Nelson’ın yerine takıma katılan ismin Rafer Alston olmasıydı. Houston Rockets’taki kariyeri boyunca ligin en iyi pivotlarından biri olan Yao Ming’i besleyemediği için eleştirilen Alston’ın bir başka müthiş pivot Dwight Howard’ın yanında değişmeyeceği düşünülüyordu.

Bu noktada Stan Van Gundy ortaya çıktı ve –tıpkı diğer oyunculara yaptığı gibi– Rafer Alston’ı en verimli olduğu şekilde kullandı. Alston hücumda topla doğru şekilde buluştuğunda gayet iyi bir üçlükçü. Fakat bilindiği üzere dripling üzerinden attığı şutlarda aynı yüzdeye ulaşamıyor. Bu yüzden Van Gundy'nin topu rakip yarı sahada Hidayet'e teslim etmesi, Rafer Alston'ın hücumdaki verimini de maksimuma çıkarıyor. Cleveland serisinde %38 ile oynaması bunun en büyük göstergesi. Bir Rucker Park efsanesi olan Alston’ın top hakimiyeti ve bire birdeki yetenekleri tartışılmaz. Ancak bu yeteneklerinin üzerine fazla yüklendiği zaman konsantrasyon kaybına uğruyor ve hücumda yanlış tercihlerde bulunuyor. Dolayısıyla maç içinde istikrarı yakalaması kolay olmuyor.

Rafer Alston’ın Orlando hücumlarında rolünü bulması ve katkı yapması Magic’in final yürüyüşünde tabii ki önemli bir yer tutuyordu. Ancak Van Gundy’nin hücumdaki lideri Hidayet Türkoğlu’ndan başkası değil. 2.08’lik boyuyla kısa forvet pozisyonunda başlayan Hido, hemen hemen eşleştiği herkese karşı bir boy avantajına sahip. Scottie Pippen’dan bu yana “point-forward” tanımının en başarılı temsilcilerinden biri olan Hidayet, oyun kuruculuk meziyetlerini kullanarak takım arkadaşlarını oyunun içinde tutmasını biliyor.

Tabii ki Magic hücumlarında ana plan topu Dwight Howard’a indirmek. Keskin oyun zekâsı sayesinde rakip savunmayı çok iyi okuyan Türkoğlu, Howard’ın perdelemelerini çok iyi kullanarak üzerine iki kişiyi çekiyor ve içeri devrilen Süpermen hareketliyken onu topla buluşturuyor. Ve basket!

Diyelim ki perde sırasında Hidayet’in savunmacısı alttan geçmeyi tercih etti ve iki kişi Howard ile birlikte kaldı. Hido hemen ceza şutunu kesiyor... Basket!

Diyelim ki perdeden sonra savunma iyi yardım getirdi ve hem Hido’nun hem de Howard’ın önü kapandı. Hido bu sefer yardım getiren adamın eşleştiği boş arkadaşını buluyor... Basket!

Matematiksel kanıt isteyenler için: Orlando Magic şu ana kadar play-off’ta oynadığı 19 maçta %47 ile şut attı. Bu hemen hemen her hücumda doğru şutu bulduklarının bir göstergesi.

Gerçekten her şey bu kadar basit mi? Söz konusu Orlando olunca, böyle görünüyor. Peki bu kadar basit temellere dayanan hücumun savunulması neden bu kadar zor?

Temel sebep “spacing” kelimesinin altında yatıyor. Orlando Magic kadrosu sahaya o kadar iyi yerleşiyor ki, rakip savunmanın dağılmadan onları tutmasına imkân yok. Dışarıda hazır bekleyen nişancılardan birisi Rashard Lewis, diğeri Rafer Alston, diğeri de Mickael Pietrus. Bu dörtlü play-off’ta %38 ortalama ile maç başına beş-altı üçlük atıyor.

Rakip savunmaların Orlando’yu durdurmak için başvurdukları bir numaralı taktik, kötü bir serbest atıcı olarak bilinen Dwight Howard’a faul yapmaktı. Cleveland serisinde bunun da işe yaramadığı görüldü, çünkü Howard %70 serbest atış isabetiyle oynadı. Hem de maç başına 11 denemesine rağmen!

Bu noktada Howard’ı nispeten yavaşlatabilen tek takım olan Boston Celtics’in neler yaptığına bakmak gerek. Kuvvetli bir pota altı oyuncusuyla topsuz alanda Howard’ı sürekli çember dışına itmek, Howard topla buluştuğunda da yakın durup koca oğlana hareket alanı tanımamak, orkestra şefliğini Tom Thibodeau’nun yaptığı Celtics savunmasının en önemli başarısıydı. Lakers’ta bunu yapabilecek geniş bir uzun rotasyonu var.

Savunmaya gelince... Savunma verimliliği istatistiklerine bakılırsa, normal sezonun en iyi müdafaa yapan takımı Orlando Magic. (Ayrıntılı bilgi knickerblogger.net sitesinde bulunabilir.) Detaylara da çok gerek yok aslında, sadece maç başına yenen sayılara bakılsa bile Orlando savunmasının ne kadar iyi işlediği görülebilir.

Bu kadar iyi olmalarının sebebi tabii ki Dwight Howard. Ligi ribaund ve blok kralı olarak tamamlayan Howard’ın yardım savunmasındaki başarısı Orlando’nun kısalarını da rahatlatıyor. Ancak Howard’ın blok sevdasına fazla tutulması zaman zaman erken faul problemine girmesine yol açıyor. Özellikle rakipte Kobe gibi kafasına koyduğu zaman çembere gidebilen bir isim olduğu göz önünde bulundurulursa, Howard’ın kendini daha iyi kontrol etmesi gerekiyor.

Orlando’nun bire birdeki en iyi savunmacısı belki de Mickael Pietrus. Atletik yetenekleri, enerjisi ve fiziğiyle LeBron James’in karşısında Kobe Bryant’ı da savunma görevi ona verilecek. Pietrus’un heyecanlı savunması bazen erken faul problemine girmesine sebep oluyor. Fransız forvet, LeBron’a oranla daha hareketli bir isim olan Kobe’ye karşı bu dezavantajı yaşayabilir. Tıpkı Howard gibi onun da sahada daha çok kalabilmek için dikkatli olması gerek.

Ribaundlarda Orlando Magic ligin en iyi takımlarından biri. Ancak play-off’ta rakamları bir hayli düştü. Bunun en büyük sebebi, takımın bu alanda Dwight Howard’a fazla güvenmesi. Oyuncular her ribaundu Howard’a bırakmak yerine daha dikkatli olmak zorundalar.

Sonuç olarak, Lakers gibi Orlando da çok etkileyici bir basketbol oynadı. Ancak Cleveland’a karşı sahip oldukları eşleşme avantajı bu sefer yok. Eğer hücumdaki sürekliliğini iyi uygulayabilirse Magic’in Lakers’a karşı şansı olabilir.

Sayfa Yükleniyor...