Rijkaard yeni bir Barcelona yaratabilir mi?

Galatasaray'daki malzeme, 1-2 pozisyon dışında Rijkaard'ın tarifleriyle örtüşüyor. Bu da güzel bir yemek çıkmasını muhtemel kılıyor.

Rijkaard yeni bir Barcelona yaratabilir mi?

İSTANBUL - 5 Haziran'da, Frank Rijkaard'ın Galatasaray'ın yeni teknik direktörü olduğu açıklandı. O günden bugüne –Galatasaray özelinde- futbol gündemini meşgul eden tek bir soru var;

"Rijkaard, elindeki malzemeden yeni bir Barcelona yaratabilecek mi?"..

"Arda'dan Iniesta olur mu?" bilinmezleri, "4-3-3 bu topraklara gider mi?" kaygıları, "Sistemin oturması uzun sürer mi?" kuşkuları da cabası..

Öncelikle, Rijkaard'ın Türk futbolu için bir kazanç olduğunu söylemekle başlayalım. Kim ne derse desin, dünya futboluna damgasını vurmuş bir ‘marka'dan bahsediyoruz, bunun farkına varmak gerekiyor. Böyle bir ismin Galatasaray'a kazandırılması, -teknik ve taktik detaylara hiç girmesek dahi- Türk futbolunun imajı açısından önemli bir kilometre taşı..

Bu konu açıklığa kavuştuysa, "Rijkaard kimdir ve bugüne kadar ne yapmıştır?" sorularına geçelim ve başlangıcı milli takım serüveniyle yapalım;

Euro 2000'deki Hollanda Milli Takımı'nı hatırlayan herkes, 1988'teki muadilinden bu yana o topraklardan daha heyecan verici bir takım çıkmadığını söyleyebilir -ki haklıdır da-.. Zira, ‘gelmiş geçmiş en iyi golsüz mücadele' unvanını alan Hollanda-İtalya yarı finali bile –sonu hüsran dahi olsa- başlı başına bir kanıttır buna..

Gelelim popüler gündem maddesine; yani Barcelona-Rijkaard entegrasyonuna..

2003'te Barcelona'nın başına geçtiğinde, Rijkaard'ın eli pek de kuvvetli değildi. Devraldığı takım 3 yıldır kupa kazanamamış, üstelik bu 3 yılda ligi iki kez 4., bir kez de 6. sırada tamamlayabilmişti.

Rijkaard'ın gelişini takip eden 5 sezonda ise, 2 La Liga, 1 Şampiyonlar Ligi ve 2 İspanya Süper Kupası kazandılar. Şampiyon olamadıkları üç sezonun ikisinde de ligi ikinci sırada bitirdiler.

Kısacası, Rijkaard'ın Katalunya'da başardıklarını küçümsememek lazım..

Bugüne döndüğümüzde ise kritik bir soruyla karşılaşıyoruz;

"Aynı sistem Galatasaray'da da işler mi?"

Bu sorunun cevabını bulabilmek için, elbette ki eldeki malzeme üzerinden yola çıkmamız gerekiyor. Barcelona ile Galatasaray arasında, kadro kalitesi açısından uçurumlar olduğu aşikâr. Ancak bu tespit, tek başına bir anlam ifade etmiyor. Zira, Barcelona'nın La Liga'daki, Galatasaray'ın da Turkcell Süper Lig'deki konumunu dikkate aldığımızda, sözünü ettiğimiz uçurum kendi kendini devre dışı bırakıyor..

Peki, sistemde durum nasıl? Bir de ona göz atalım;

Rijkaard'ın sistemi 4-3-3 olarak zihinlerde yer etmiş durumda. Yıllar içinde evrilen ve geçtiğimiz sezon Josep Guardiola yönetiminde zirve yapan bir sistem..

Bu evrimi daha rahat anlayabilmek için iki teknik adamın kullandığı kadroları ele alalım;

2006 Şampiyonlar Ligi finalinde sahaya çıkan Barcelona 11'i: Valdes-Oleguer, Marquez, Puyol, Van Bronckhorst-Edmilson, Van Bommel, Deco-Giuly, Ronaldinho, Eto'o

2009'da Avrupa futbolunu domine eden Barcelona'nın ideal 11'i: Valdes-Dani Alves, Puyol, Pique, Abidal-Toure, Xavi, Iniesta-Messi, Henry, Eto'o

Kadroları karşılaştırdığımızda ikinci 11'in daha ofansif olduğunu görebiliyoruz. Tabii, oyuncu kalitesindeki artıştan da bahsetmek gerekiyor. Buna karşın, Rijkaard'ın 2006'da sahaya sürdüğü 11'in, bugünkü rüya takımın ilkel bir hali olduğunu söylemek mümkün..

Bu açıdan baktığımızda, Galatasaray 2009-2010'u, -her ne kadar Guardiola yönetiminde olsa da- Barcelona 2008-2009'la kıyaslayabiliriz..

Defans kurgusundan başlayalım;

Barcelona'nın 4'lü savunmasında önemli bir denge var. İki bekten Daniel Alves ofansif, Abidal de defansif özellikleriyle ön plana çıkıyor. Bu, Alves'in hücuma daha rahat katılmasını, yaptığı bindirmelerle takım hücumuna çeşitlilik getirmesini sağlıyor. Abidal ise Alves'in görev yerini terk ettiği anlarda Puyol ve Pique ile birlikte kaymalı bir üçlü hat oluşturup, ortaya çıkan defansif zaafın kapanmasına yardımcı oluyor. Galatasaray'da Abidal'in görevini üstlenebilecek isim Hakan Balta. Hakan –stoper özelliklerini de hesaba kattığımızda-, bu görevin altından rahatlıkla kalkabilecek konumda. Alves rolü ise Uğur Uçar ya da Sabri'ye düşüyor. Sabri'yi bir kenara koyarsak; sakatlanmadan önce Uğur –örn. Bursaspor maçı- sık sık hücuma katılan, asist özelliğine sahip bir oyuncu profili çiziyordu. Bu yüzden, sağlıklı bir Uğur'un, sisteme rahatlıkla entegre olabileceğini düşünebiliriz.

Defansın ortasında Puyol gibi savaşçı özellikleriyle öne çıkan Servet Çetin yer alıyor. Bu eşleşmede de bir sorun gözükmüyor. Ancak, Pique-Zan (Güngör, Aşık) karşılaştırmasında büyük bir sıkıntı var. Pique, gerektiğinde 40-50 metrelik ayağa paslar atabilen, top sürerek orta sahaya kadar çıkabilen bir oyuncu. Aynılarını Gökhan Zan'dan veya kadrodaki diğer herhangi bir isimden beklemek, en basit ifadeyle iyimser bir yaklaşım gibi görünüyor. Hal böyle olunca da Galatasaray'ın, -eğer ki bir transfer yapılacaksa- bu hakkını topla oynayabilen bir stoperden yana kullanması elzem hale geliyor. Lig ve Avrupa yarışı için yeterli görünen kadrodaki en önemli eksik de bu zaten..

Gelelim orta üçlüye;

Rijkaard aşısı Galatasaray'da tutacaksa, bunun yolu ortada oynayacak üç adamın göstereceği performanstan geçecek. Tıpkı Barcelona'da olduğu gibi..

Yaya Toure-Mehmet Topal eşleşmesi oldukça ideal. Uzun boylu, ayaklarına gerektiği kadar hakim, ilk hamlesi kuvvetli ve savaşçı iki oyuncu. Peki, yoğun tartışmalara gebe olan "Arda'dan Iniesta olur mu?" sorusuna nasıl bir cevap vermemiz gerekiyor?

Aslında Galatasaray'ın öncelikli derdi, Arda'nın Iniesta'ya dönüşümünden öte, Xavi'sini bulup bulamayacağı. Bunu en başta belirtmek lazım..

Xavi, Barcelona'nın oynadığı futbolun temelini oluşturuyor. Bir nevi Jenga'daki destek kolonu da diyebiliriz; oyunu şekillendirip, ataklara yön veren ilk isim. Yani; Barcelona'nın hücum anlamında sahaya koyduğu her şeyin başlangıcı Xavi'ye dayanıyor. Şehir efsanesi olarak anlatılan ancak bire bir gerçekliği bulunan bir sahneyle özetlemeye çalışalım;

Ortada Xavi ve kendisine -sahadaki dizilişlerine göre- iple bağlanmış 9 oyuncu.. Barcelona antrenmanlarında rastlanabilecek çalışmalardan biri; Xavi'nin hareketine göre pozisyon alan ve blok halinde yer değiştiren oyuncular.. Sırf bu örnek bile, Xavi'nin Rijkaard'ın temellerini attığı sistemdeki önemini göstermek için yeterli sanırım.

Peki, Galatasaray'da bu görevi kim üstlenecek?

Eldeki malzemeden çıkarılabilecek en uygun tercih Ayhan Akman gibi gözüküyor. Sağlam bir Linderoth'tan da –ki 2 senedir öyle bir Linderoth'a denk gelme şansına erişemedik- Ayhan'ınkine benzer bir katkı görebiliriz. Bu ismin Barış Özbek olması ise teknik özellikleri göz önüne aldığımızda olanaksız. Aslında, saydığımız üç oyuncunun da Xavi rolünü üstlenmek için yetersiz olduğunu belirtmek gerekiyor. Yine de alternatifli bir rotasyondan söz etmek mümkün..

Arda-Iniesta eşleşmesindeki sonucu ise Arda'nın kendini bu göreve ne kadar adapte edebileceği belirleyecek. Onun isteği ve dönüşümü, Galatasaray'ı ya büyük bir yükten kurtaracak ya da içinden çıkılmaz bir karmaşa yaratacak. Kaptanlık pazu bandının verilmesi, bu açıdan Arda'yı tetikleyecek bir unsur olabilir. Zira, takımın saha içi sorumluluğunu üstlendiğinde, Rijkaard'ın kendisini görevlendireceği pozisyonu da kabullenmek zorunda kalacak.

Özetle; Mehmet Topal-Ayhan-Arda'dan oluşan bu üçlü, Rijkaard'ın sisteminde önemli bir yer tutuyor. Rakip yarı sahaya yığılma ya da savunma hattının önüne ikinci bir baraj örme gibi farklı misyonları olacak. Çift taraflı bu denge iyi oturtulduğu ve üçlünün bir blok gibi hareketi elverişli hale getirildiğinde Galatasaray'ın futbolu da bir kademe yukarı çıkacak. Bunun için, yakın oynamak ve sürekli hareket halinde olmak zorundalar. Pas alışverişinin iyi yapıldığı doğru bir kimyayla rakibi uyutabilir, bu sayede yaratılan boşluklardan da hücuma yön verebilirler. Savunmada ise sertlik gösteren birinci blok olup, rakip atakların dengesini bozabilirler. Görüntü olumlu, ancak aksi bir senaryo halinde devreye sokulacak bir ‘B planı' da ihtiyaçlar listesinde üst sıralarda yer alıyor..

Forvet hattına geçelim;

Kanatlardan gelecek ikili Kewell ve Keita olacak. Kewell'ın solda, Keita'nın da sağda oynayacağını varsaydığımızda, Barcelona sistemindeki kritik detaylardan biriyle uyuşmazlık yaşandığını söyleyebiliyoruz. Galatasaray, ters ayaklı Henry-Messi ikilisi yerine, orijinal bölgelerinde oynayan Kewell-Keita ikilisine görev verecek. Bu, Barcelona'da görmeye alıştığımız kanattan içeriye doğru şekillenen hücum setleri yerine, kanattan çizgiye hareketlenen ataklar demek.. Basit bir detay gibi göründüğünü kabul ediyorum. Ancak Messi ve Henry, içeriye doğru yaptıkları katlarla rakip savunmanın dengesini bozmakla kalmıyor, arkadan –özellikle kanatlardan- gelen oyunculara da önemli boşluklar yaratıyor. Bu açıdan baktığımızda Galatasaray'ın hücum zenginliğinin kısıtlanacağını söyleyebiliriz. Ancak, orta üçlünün hücuma doğru bir şekilde entegre edilmesi, sorunun çözümüne yardımcı olabilir. Kanada taşınan savunma, arka-merkezden gelecek oyuncular için önemli fırsatlar anlamına geliyor. Doğru koşuları yapabilen bir Arda, merkezdeki bu boşluklardan faydalanıp kritik gollere imza atabilir ve oyununa yeni bir boyut katabilir..

Son olarak, ileri uçtaki Baros-Eto'o eşleşmesine değinelim;

Eto'o, kanada çıkarak top alabiliyor, ayrıca ileri üçlünün kanatlarıyla değişmeli oynayabiliyor. Baros'un da benzer özellikleri olduğunu söyleyebiliriz. Savunmacısını beraberinde taç çizgisine kadar çekip, takım arkadaşlarına alan yaratabiliyor. Aklını kullanabilen bir oyuncu olması da ara paslara iyi koşular yapıp, doğru yerde topla buluşmasını sağlıyor. Rijkaard'ın sistemi için hayli uygun bir seçenek..

Özetlemek gerekirse; 1-2 pozisyon dışında Galatasaray'daki malzeme, Rijkaard'ın tarifleriyle örtüşüyor. Bu da güzel bir yemek çıkmasını muhtemel kılıyor.

Gökhan Zan'ın yerine yapılacak takviye ve Ayhan'ın pozisyonu için yaratılacak alternatiflerin de yemeğe ayrı bir lezzet katacağı ortada..

Takım içi dengeler yerle bir edilmez, yönetim transfer dönemindeki başarısını –geçtiğimiz sezonkinin aksine- yıl içine yayabilirse, Galatasaray'ın tünelin ucundaki ışığa giderek yaklaşacağını söyleyebiliriz.

Rijkaard, bu konuda en büyük desteğini taraftardan alacak. ‘Tehlike anında kırınız' uyarısına kurban giden Michael Skibbe ve Bülent Korkmaz'ın aksine, yönetimden bile daha fazla bir krediyle çıkacak sahaya. Ve bu kez, olumsuz koşullarda oklar teknik direktöre değil, yönetime çevrilecek.

Rijkaard'ın etkisi, -sadece bu açıdan bile- Türkiye'deki genel kabullerin değişmesini mümkün kılacaksa, varsın Galatasaray iki yıl şampiyonluk görmesin. Kısa vadede belki 1-2 kupa kaybedilecek.. Ama uzun vadede kazanan, vizyonu gelişmiş, modern futbolu özümsemiş bir Galatasaray olacak. Bunun da ayırdına şimdiden varmak gerekiyor..

Sayfa Yükleniyor...