Tribünde Athletic Bilbao duruşu…

İspanya Kral Kupası’nı en fazla kazanan (24) iki takımın maçında kazananın Barcelona olması çok acayip değil elbette.

Tribünde Athletic Bilbao duruşu… - 1

Bu sezon oynadıkları şiir gibi futbolu takdir etmeyen çarpılır; istedikleri zaman topluca gaza basmaları, topluca frenlemeleri, topluca rölantiye geçmeleri… Resmî internet sitelerinde zaferlerini duyurma şekilleri her şeyin özeti aslında: "Total futbol".

Kupayı son olarak 1983-84 sezonunda İspanya Ligi’nde de şampiyon olduklarında kaldıran

Athletic Bilbaoluların oyuna müthiş bir konsantrasyon ve istekle başlamaları, hatta 10 dakika içinde golü de bulmaları bir ara "acaba mı" dedirtti ama maçın hemen hemen 20. dakikasından sonra umutlarının boşa olduğu anlaşılmaya başlamıştı. Barcelona topu tek hâkimi durumunda maçı kopardı.

Çok istersiniz, kazanamazsınız ya da hiç gününüzde değilken maçı alıp götürürsünüz; böyle şeyler futbolda olur. Bilbaolular çok istemişlerdi ama olmadı. Fakat nedir? Sadece Athletic Bilbao tarihinin değil La Liga’nın da en farklı galibiyeti hâlâ durduğu yerde duruyor: Athletic Bilbao 12-Barcelona 1! Lig kurulduğundan beri küme düşmeyen üç takımın ikisinin adını bilmek zaten kolay: Barcelona-Real Madrid. Üçüncü takım Athletic Bilbao. 1984’ten beri şampiyonluk göremeseler de 1929-30 sezonunda namağlup şampiyon olma unvanını da hâlâ taşıyorlar. Tüm bunları, halen korudukları "kendi evimizde yapabiliyorsak, yabancıya gerek yok" sloganıyla özetlenebilecek, takımda Basklılar dışında futbolcu oynatmama politikasıyla elde etmiş olmalarına zaten uzun uzun girmeye gerek yok. Zira alameti farikaları.

Athletic Bilbao-Barcelona maçında gören gözler için memleket futbolumuz açısından bambaşka dersler de vardı esasen. İki takım taraftarının üzerilerinde formaları, boyunları atkıları yan yana oturmalarının ötesinde (Konuşa konuşa eskittiğimiz konulardan değil mi bu artık? Biliyoruz ki, bizim takımlarımızın taraftarları hiçbir zaman iç içe oturamayacak, aralarda bırakılmış büyük boşluklara da polis yığınaklarına da alışalı çok oluyor) bir takımın taraftarı olmanın, kendini bir takımla ifade etmenin başarıdan da, galibiyetten de çok önce geldiğini gösteren bir şeyler: Stadı dolduran on binlerce A. Bilbao taraftarının hep bir ağızdan bağırdıkları "Athletic Athletic" sesleri neredeyse hiç kesilmedi; yedikleri gollerden sonra da,

Barcelona takımlarını sahadan silerken de, kupayı kaldırırlarken de… Bir takımı takım yapan, bir taraftarı taraftar yapan tam da bu ne olursa olsun "Athletic Athletic"ten vazgeçmeme hali değil mi işte? Tam da o zaman anlaşılmıyor mu maçtan sonra ağlaşan A. Bilbaolu futbolculara açtıkları kucağın, takımı kaybedince stadı terk eden, kendi futbolcusuna küfür etmekten çekinmeyen, ortalığı yakıp yıkan taraftarın "üvey ana" kucağıyla alakası olmayan sıcak bir "ana kucağı" olduğu?

Memleketimizdeki taraftar profilinin hangisine yatkın olduğuna dair kararı herkes kendisi versin tabii ama maçla ilgili olarak sahadaki "başka" bir futbolcu profiline değinmek de farz: A. Bilbao forması giyen "Horoz" lakaplı Joseba Etxeberria sahadaki çok yönlülüğü, lider özellikleri, tekniği ve hızıyla herhalde futboldan biraz anlayan herkesin takımında görmek isteyeceği türden oyuncuların başından gelir. İspanya Milli Takımı formasını da 53 defa giymiş Etxeberria’nın, 12 de golü var. Yine de kendisi için esas milli takım, Bask Ülkesi Milli Takımı: Halihazırda takımın kaptanı da olan Etxeberria, 11 defa ile bu aslında "olmayan ülkenin" milli takımın formasını en çok giyen futbolcu. Kendisine gelen transfer tekliflerini reddede reddede, 14 yıldır 18 yaşında kapısından girdiği takımda oynayan Etxeberria’nın maçın son düdüğüyle birlikte gözyaşlarına boğulması kupaya bunca yaklaşmış bir takımın oyuncusu olarak normal tabii. Ama işin içinde bu adamın sezon başındaki "Bu takım bana o kadar çok şey verdi ki, seneye para almadan oynayıp futbolu bırakacağım" lafları da olunca...

Etxeberria’nınki bir tür zamanı geçmiş kahramanlık elbette. Zira tam da aynı saatlerde ülkesinde BBC Afrika’nın bir yayına katılan yeni kuşağın futbol yıldızlarından, 24 yaşındaki Arsenalli Adebayor ne diyor?: "Mevzuu tabii ki para. Gençken elbette oyunu sevdiğimiz için, oyuna karşı tutku dolu olduğumuz için oynuyoruz. Ama sahneye çıktığında, profesyonel olup Şampiyonlar Ligi’nde oynamaya başladığında konuştuğumuz her şey para üzerine. Konu para olmasa, Arsenal’de oynamaya gitmeyi düşünmem. Ülkemde kalmak isterim, herkesin beni sevdiği Lome’de kalmak isterim." Şampiyonlar Ligi de görmüş, yeteneklerini kimsenin tartışmayacağı, sonuna kadar "ülkesinde" kalmaya kararlı Etxeberria’dan bambaşka bir tarz. Fakat işte hayatta hiçbir şeyin olmayacaksa bir duruşun, bir tavrın olacak... O yüzden o kadar kolay Etxeberria olunmuyor ama Adebayor gibi yüzlerce topçu gelip geçiyor futbol sahnesinden.

Bitirirken şunu eklememek olmaz tabii: İspanya Kral Kupası maçından yaklaşık 1 saat önce memleketimizin kupa finali de vardı. Seyretmedim. Sadece sonunda kazanan takımın kulüp başkanının kupanın kulbundan tutma çabasını gördüm, "höhhh" dedim...

Sayfa Yükleniyor...