Ya tutarsa

Transfer sezonu başlangıcı Real Madrid’in çılgınlıklarıyla domine edildi. Bizdeki “dedikodular“ bile cazibesini kaybetmek üzere. Kulüplerin ketumlukları veya plansızlıkları bunun ilk nedeni.

Ya tutarsa - 1

Planlı ve hazırlıklı olmak pek seçtiğimiz bir yol değil. Ülke futbolunun çevresinde dönmekte ısrar ettiği üç buçuk kulüpte dahi imkanlara paralel bir planlama yok. O yüzden Türk futbolu denince akla gelen bir sistem, bir ekol yok. Çoğu şeyimiz gibi onlar da ithal.

Aziz Yıldırım yönetiminde Fenerbahçe’nin son teknik direktörleri iniş ve çıkış periyotlarına bakarsak Alman, Türk, Türk, Alman, Brezilyalı, İspanyol, Alman (Lorant, Oğuz Çetin, Tamer Güney, Daum, Zico, Aragones, Daum). Galatasaray’ın Canaydın ve Polat yönetimindeki tercihleri aynı periyotta Türk, Romen, Belçikalı, Alman, Türk, Alman, Türk, Hollandalı (Fatih Terim, Hagi, Gerets, Feldkamp, Cevat Güler, Skibbe, Bülent Korkmaz, Frank Rijkaard). Beşiktaş’taki manzara ise Romen, İspanyol, Türk, Türk, Fransız, Türk, Türk, Türk (Lucescu, Del Bosque, Rıza Çalımbay, Tayfur Havutçu, Ertuğrul Sağlam, Mustafa Denizli). Nispeten yerli malı.

Bugünlerde hoca seçimlerindeki eleştirilerde de bol bol dile getirildiği gibi, herhangi bir kulübün teknik direktör pozisyonu boşsa akla gelen ilk isimler Lucescu, Daum, Terim, Toppmöller, Eriksson, Adriaanse... Başka yok. Bir de takımları düşse kendi düşmez yerli hocalarımız var, Ümit Kayıhan, Güvenç Kurtar, Giray Bulak, Yılmaz Vural, Nurullah Sağlam, Samet Aybaba, Hikmet Karaman.

Garantiyi seçiyoruz. Denenmiş ve başarılı olmuş varsa ona dönüyoruz. Terim ve Lucescu alışkanlıkları gibi, Daum ismi de bunlardan biri. Veya tek isimle başarı satın alma denemelerimiz var. Tigana, Scala, Del Bosque, Aragones ve Rijkaard gibi. Çok derinlemesine bir araştırma, mevcut kadronun uygunluğu vesaire çok konu dahilinde değil. Olur mu olmaz mı kısmı daha çok yazı tura usulü. Nasrettin Hoca’dan çok iyi “Hoca“ olurdu belki bugün, hatta kulüp başkanı, soranlara şöyle derdi: Ya tutarsa.

Fenerbahçe’nin Daum’a dönmesi Aziz Yıldırım’ın “köklü revizyon“ ve “3 senede 3 şampiyonluk“ söylemleriyle çelişkili gözüktü pek çoklarına. Revizyon geriye dönüşle birlikte anılan bir şey değil çünkü genelde. Galatasaray’ın Rijkaard hamlesinin zamanlaması da aynı yere denk gelince bu durum “vizyon“ tartışmalarını da beraberinde getirdi. Galatasaray Rijkaard seçimiyle prestijli “taze“ bir hoca getirirken Fenerbahçe Marty McFly’in DeLorean’ına binip “Geleceğe Dönüş“ filmlerinin bir yenisini çekmeye yeltenmiş gibi gözüktü.

Son noktada iki hamlenin de birbirinden daha fazla planlanmış ve ilerisi hesaplanmış hamleler olduğunu söylemek zor. Çünkü Daum’un zaten yıpratılmış bir teknik direktör olarak (hani eskitilmiş kot pantolonlar gibi, şık ama ömrü kısa) gelişi bir yanda, Barcelona dışındaki teknik direktörlük kariyeri çok da göz kamaştırmayan Rijkaard’ın gelişi öbür yanda.

Aç ve başarı isteyen, kulübüyle birlikte kendi kariyerini parlatmak isteyen teknik direktör kavramına iki isim de sığmıyor bana göre. Rijkaard aslında büyük bir riske girdiğinin farkında olmalı. Çünkü Barcelona dışındaki kariyeri soru işareti olan bir hocanın Galatasaray’a gelirken UEFA manşetlerine kadar taşıdığı beklentinin boyutu sarı kırmızılı camiayla kısıtlı değil. Daha şimdiden Adnan Polat tarafından talep edilmiş olan sabır büyük bir soru işareti, sağlanamaması halinde ise Rijkaard’ın eksi hanesinde kazınması zor bir eksi olarak yerini alacak.

Bizim için önemli kriter her daim ligi tanımak. Biz ekol ve sistem kurup bizi ileri götürebilecek isimlere şans verip, imkan tanıyıp sabır göstermektense kısa yoldan mevcut olanı devam ettirecek ismi arıyoruz. Sorduğunuzda mevcut olanı beğenen de pek az üstelik.

Futbolun matematiğinde Hollanda, İngiltere, İspanya gibi “ekollere“ bu kadar öykünüp onların yaptığının tam tersine üst yapılardan ibaret sistemler kurmak büyük bir çelişki. NTVSpor’un anasayfalarından paylaşma imkanı sağladığı (Teşekkürler!) üç yazımın üçünün de, üstelik farklı branşları anlatırken bile, anafikrinin altyapı ve sisteme dayanması tesadüf değil.

Ligimizin ve ülkemizin tercih edilmemesinin başlıca nedeni ligimizin uluslararası bir itibarının olmaması. Çok basit ve sığ örnekler gibi gözükebilir ama Eurosport’ta derbilerimiz dahil yer bulamazken, UEFA resmi sitesi ligimizin son virajındaki heyecana bile yüz vermiyorken Rijkaard’ı bu lige getirmek başarı gözükebilir. Ama o Rijkaard’a Ajax modeli uygulatabileceği bir Galatasaray teslim edebilirseniz, olası başarısızlıklarda tahammül edip yolun başında olduğunuzu söyleyip devam edebilirseniz.

Öbür türlüsünde Daum tercihi daha bile akılcı ve hedef odaklıdır. Ki Rijkaard’ın gelişinde de aksi bir vizyon aslında yok, iddia edilenlerin aksine. İkisinin de hedefi ve amacı aynı; kısa yoldan başarılı olmak. Biri kariyer satın alarak yapıyor bunu, diğeri “en kısa yol bildiğin yoldur“ diyerek. Ne zaman ki yurdun dört bir köşesinde açılan o yaz-kış futbol okulları A takımının oynadığı sistemin aynısını ezberlemiş hocalarla üstyapılara oyuncu yetiştirmeye başlar, ne zaman ki A takımlarına alınacak yabancı oyuncular o gençlerden arta kalan pozisyonların takviyesi olarak alınmaya başlar, getirilen hocalar da o sistemi daha önce uygulamış ve başarılı olmuş isimler olur o zaman gelen giden herkesin bir mantığı bir temeli olur.

Öbür türlüsü için adayımız, yukarıda da dediğim gibi Nasrettin Hoca: Ya tutarsa.

Sayfa Yükleniyor...