Yüzleşme

Geçen yıl Avustralya Açık’ta final dahi oynayamamak, Roland Garros finalinde yalnızca dört oyun alabilmek, üst üste beş yıl kazandığı Wimbledon’da Rafael Nadal’a kaybetmek, artık Federer’in sıradanlaştığını, tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi.

Yüzleşme - 1

Roger Federer hayranları için her ne kadar zor olsa da artık bir devrin kapandığını kabul etmek gerek. Her katıldığı turnuvayı kazanması beklenen, her maça favori olarak çıkan, hatta bırakın maç kaybetmeyi set kaybettiğinde dahi olay olan Federer’in tenisi domine ettiği yıllar geride kaldı. 2008’de başlayan düşüş 2009’da da hız kesmeden devam ediyor. Bu da artık bir devrin kapandığını “post Federer” devrininse başladığını çok net olarak gösteriyor.

2006 yılında sadece beş maç kaybeden, üçü Grand Slam olmak üzere toplam 12 turnuva kazanan Federer 2007’de Guillermo Canas karşısında üst üste mağlubiyetler alınca bunları iş kazası olarak değerlendirmiş ve bu kaybedilen maçların pek de üstünde durmamıştı. Oysa ki o maçlar Federer’in artık kırılabilirliğinin başladığını gösteriyordu. Ekselansları o yıl üç Grand Slam daha kazanmış olsa da yıl içinde David Nalbandian ve Filippo Volandri gibi isimlerden de beklenmedik yenilgiler almıştı. Federer için belki de en büyük handikap bu mağlubiyetleri de pek önemsememesi oldu. Çünkü o Federer’di ve ne de olsa Roland Garros dışındaki Grand Slamleri kazanmaya devam ediyordu. İşte bu noktada Federer artık kendini esir alan egosunu kontrol etmeyi bir türlü başaramadı.

İsviçreli sayısı giderek artan bu yenilgilerin üzerinde o günlerde yeterince durmadı. Çünkü yıllarca tenis dünyasının bir numarası olmuş, rakipleri dahil herkesin saygısını kazanmış, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük oyuncuları tarafından yere göğe sığdırılamamış bir insan olarak beyni tarafından değil de egosu tarafından yönetilen biri olmuştu. “Ben Federer’im ve kendi oyunumu oynadığım müddetçe korta çıkıp herkesi yenerim” düşüncesi aklına tam anlamıyla hükmetmişti. Her ne kadar farklı isimlerden yenilgiler almaya başlamış olsa da o günlerde kendince tek bir rakibi vardı: Rafael Nadal. Oysa ki diğer genç jenerasyon oyuncuları da kendilerini sürekli geliştiriyor ve Federer’i her geçen gün zorlamayı sürdürüyorlardı. Tenis değişiyor ve gelişiyordu. Federer ise değişen oyuna adapte olma gereği duymuyordu.

Geçen yıl Avustralya Açık’ta final dahi oynayamamak, Roland Garros finalinde yalnızca dört oyun alabilmek, üst üste beş yıl kazandığı Wimbledon’da bir dönem iyi bir toprak kort oyuncusu olarak nitelendirilen Rafael Nadal’a kaybetmek artık Federer’in sıradanlaştığını, en azından o eski standartlarının çok altında kaldığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. İsviçreli son yılların en kötü sezonunu geçirirken tek tesellisi Amerika Açık’ı kazanmak oldu.

Yokuş aşağı inen bu lüks otomobilin nerede duracağını tüm dünya merakla bekliyor. Acaba yeniden sol şeridin kralı olabilecek mi? Tekrar dünya sıralamasında bir numaraya yükselebilecek mi ya da Pete Sampras’ın rekoru olan 14 Grand Slam şampiyonluğunu yakalayabilecek mi? Her çıkışın bir inişi her aşkın da bir sonu vardır derler. Federer için de bazı şeylerin artık sonra erdiğini kabul etmek gerek. En azından Federer artık dünya tenisinde 2-3 yıl önce olduğu yerde olmadığını bilmeli ve bununla samimiyetle yüzleşmeli. Yeniden eski konumuna gelmesi pek mümkün görünmüyor. Ne de olsa artık bir değil, Murray ve Djokovic’i de sayarsak en az üç ciddi rakibi var. Hal böyle olunca Fedex artık şapkayı önüne koyup planlamalarını ona göre yapmak zorunda. Eğer 14. Grand Slam şampiyonluğunu istiyorsa, yalnızca kendi oyun tarzına odaklanmayıp rakiplerini de analiz ederek oyun planını buna göre oluşturmalı ve bundan sonra yeneceği ilk şey rakipleri değil egosu olmalı. John McEnroe’nun “İsterse ona koçluk yapabilirim” önerisini de gözden geçirmeli.

Sayfa Yükleniyor...