ABD'nin "Yeşil" politikaları

Kocaman jiplerin, dev otoyolların, üretimin, tüketimin, fabrikaların, zenginliğin, enerji sarfiyatının ülkesi ABD'de yeşil hayat adına neler oluyor? Kyoto anlaşmasında imzası olmayan ABD, yeni uluslararası anlaşmaları imzalayacak mı?

ABD'nin "Yeşil" politikaları

Washington-  Senato’nun gündemindeki yeşil politikalardan, askerlerin iklim değişikliğine nasıl baktığına, yenilenebilir enerjilerden havadaki karbon miktarını nasıl ölçtüklerine kadar ABD'de yeşile dair yapılan ve yapılamayanları Heves Atasoy üst düzey yetkililere sordu...

Başkan Obama'nın seçildiği gün, NTV Yeşil Ekran'da yeni ABD yönetiminin çevre vaadlerini konuşmuştuk. Çevreciler çok ümitliydi.  Şu günlerde ise Obama ekibinin  iklim yasası taslağı iyice netleşmiş olsa da, taslağın ne zaman Kongre’den geçebileceği tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Önce sağlık reformu Kongre’nin bir numaralı maddesi oldu, şimdi de göçmenlik yasası çevrenin önüne geçmiş durumda.  Peki tüm dünyayı da etkileyecek çevre yasası ABD Kongresi’nden ne zaman geçebilecek? Burada hangi yasalardan bahsediyoruz?  Ve Obama yönetimi bu çevre yasalarını Amerikan Kongresi'nden geçirebilirse, hepimizin hayatında neler değişecek?

"OBAMA'NIN İKLİM BAŞMÜZAKERECİSİ HERŞEYE RAĞMEN UMUTLU VE KARARLI"

ABD'nin "Yeşil" politikaları - 1

Başkan Barack Obama'nın siyasi gündeminde iklim değişikliği ile mücadelenin önemli bir payı var. Bugüne değin Cumhuriyetçi kanadın yoğun muhalefeti nedeniyle iklim tasarısı ardı ardına ertelenmek zorunda kaldı. Obama yönetimi, bir yandan çevre kurmayları ile birlikte muhalifleri yeşil politiklara ikna etmeye, diğer yandan halkın ilgisini yüksek tutmaya çalışıyor.  ABD hükümetinin uzun zamandır beklenen iklim değişikliği tasarısı açıklandı, fakat gözlemciler Kongre'de zorlu bir mücadeleyle karşılaşacağını söylüyorlar. Senatör John Kerry ve Joe Lieberman tarafından desteklenen yasa tasarısı 2020 yılına değin ABD'nin atmosfere saldığı karbon gazını yüzde 17 oranında düşürmeyi hedefliyor.

Tasarı ağırlıklı olarak sınırla-pazarla (cap and trade) sistemine dayanıyor. Bu sisteme göre şirketlerin salabilecekleri karbon oranı kısıtlanıyor, aynı zamanda da karbon ticaretine de izin veriliyor. Temiz enerji üreteren ve  karbon emisyonunu azaltanların kar etmesi amaçlanıyor. Bu sistemin de bazı yönleri eleştirilse de şu anda Avrupa’daki iklim politikaların temelini oluşturuyor.
Tabii şimdi başlıca soru, bu taslakların ne zaman yasalaşabileceği. Çünkü  iklim değişikliği söz konusu olunca uluslararası arenada ABD’nin ne yapacağı da büyük önem taşıyor.

ABD'nin "Yeşil" politikaları - 2 ABD İklim Başdanışmanı Tod Stern

Başkan Obama’nın Kopenhag’daki  baş iklim müzakerecisi,  iklim başdanışmanı Todd Stern’e sorduk:

-Kopenhag’da ABD’nin baş müzakerecisiydiniz. Bu sene Birleşmiş Milletler İklim Konferansı Meksika’da Cancun’da yapılacak. Ne bekliyorsunuz Cancun’dan? 

Todd Stern: Öncelikle Kopenhag’dan aldığımız sonuçları geliştirmeye odaklanmalıyız. Kopenhag pek çok yönden son derece zorlayıcıydı. Yine de müzakerelerin altı ana konusunda ilerleme kaydedildi. Müzakereci gruplar arasında ilerleme kaydedildi. Hiçbir alanda sonuca varılmadı ama epey yol katedildi. Elbette bu altı konu ile ilgili daha yapılacak çok şey var . Şu anda yapılacak en iyi şey bu konularla ilgili bir sonuca varmaya konsantre olmak. Şu noktada nihai olarak yasal veya yasal olmayan bir antlaşma nasıl olur bilemiyorum ama Kopenhag’da temeli atılan konuları geliştirmeye odaklanmalıyız.  Bu sene beklentiler geçen seneye oranla daha ortak, daha birlik içinde. Meksika’dan pozitif bir sonuçla çıkacağımız fikrini çalışma arkadaşlarım da paylaşıyorlar. Herşey sonuçlanmayacak belki ama ilerleme kaydedeceğiz ve görüşmeler kilit olmayacak. Yine zor olacak ama umarım başaracağız.

-Sizce ilerleme kaydedilmesi yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya yapılmasına ne kadar bağlı?

Todd Stern: Tabii ki burada ilerlemeden ne kastettiğimiz önemli. Bu konuları ABD içinde bu yıl yeşil yasalar geçse de geçmese öyle ya da böyle  olgunlaştırmalı, geliştirmeli ve devam ettirmeliyiz. Yasal olarak bağlayıcı bir anlaşma konusunda ise bazı konular çok hayati. Ve bunlardan bir tanesi bizim ve çok sayıda ülkenin de paylaştığı bir görüş. Tabii ben burada ABD adına konuşuyorum. Biz konsept olarak tamamen yasal bir anlaşma için hazırız. Ancak yasal olarak simetrik tabir ettiğimiz bir anlaşma yapmaya hazırız. Yani biz bağlayıcı bir anlaşma imzaladığımızda, aynı maddeler Çin ve Hindistan’ı ve diğer belli başlı ülkeleri de yasal olarak bağlayıcı olmalı.  ABD hemen yarın bir seremoni ile kanunları imzalasa bile bazı ülkelerin yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya hazır olup olmadıkları konusunda ciddi soru işaretleri var.  Bunları bu süreçte ilerledikçe öğreneceğiz.  Buraya geldiğim ilk günden beri ABD’nin  kendi programını yapması gerektiğini söylüyorum. Başkan zaten yönetimsel adımlarla çok önemli şeyler yaptı. Sadece yönetimsel de değil, teşvik paketiyle de önemli adımları atıldı. Teşvik paketi milyarlarca dolarlık yeşil yatırımın ve yeşil girişimin önü açtı. Amerikan Çevre Koruma Ajansı (EPA) da üstüne düşeni yapıyor. Başkan Obama bu işe baş koymuş durumda ve birçok cephede ilerliyor. Başından beri söylediğimiz şu: Tam kapsamlı bir yasal paket yapmak istediklerimizin çok önemli  bir parçası ve en iyi yol. Ve hala bu sene bu işi bitirebilmeyi ümit ediyoruz, bakalım göreceğiz.

-Halkın desteğinin ve ilgisinin azalmış olması ve Heritage Vakfı gibi iklim değişikliğinin bir hikayeden ibaret olduğunu söyleyen kuruluşlar süreci nasıl etkiliyor?

Todd Stern:  Ekonomik kriz gerçeği başından beri Başkan Obama’nın tüm enerjisini iklim paketine vermesini güçleştiriyor. İnsanlar daha çok işleri, evleri ve ekonominin durumu ile ilgileniyor. Bu gibi konuların tehlike altında olması insanları etkiliyor. Başkan’ın ekonomi takımı bu temel konularda bence büyük gelişmeler kaydetti. Ama aynı zamanda kriz gerçeği siyasi işleri zorlaştırıyor. Baştan itibaren Obama ekonomiyi düzeltirken “yeşil konuları bir kenara koyalım” diyebilirdi ama o bunun tam tersini yaptı ve bir yandan ekonomiyle uğraşırken bir yandan da yeşil politikaları sürdürdü. Yeşil enerjiler için 80-90 milyar dolarlık destek paketi ortaya kondu. Kendisi kişisel olarak bu konuya çok odaklanmış durumda. Evet zor, bu sene yeşil yasaları geçirebilir miyiz bilmiyorum ama Senatör Kerry, Graham ve Lieberman çok ve etkili çalışıyorlar, yönetimden büyük destek alıyorlar, fakat son zamanlarda yolumuza engeller çıkıyor, sonuç nasıl olacak bilmiyorum, oyun kesinlikle bitmedi, nasıl gideceğini göreceğiz.

-Bu süreçte Çin ile rekabette ABD ne yapıyor?

Todd Stern: Çin konusundaki perspektifimizi size anlatabilirim. Çin bu tartışmalar içinde çok önemli bir yere sahip. Çin sadece sera gazları konusunda, ABD’yi geçmekle kalmadı, aynı zamanda yükselişi  devam ediyor. Oysa ABD sera gazlarında artık düz bir çizgi çiziyor. Gelişmiş ülkelerin hemen hepsi artık aşağı yukarı düz bir çizgide. Ve Çin açık adımla büyüyor çünkü çok başarılı bir ekonomileri var. Bunu takdir ediyorum ama iklim değişikliği konusunda hedefimiz her ne ise, dünyanın ısısını iki derece düşürmek de olsa, başka bir ölçüt de olsa, Çin bu işe baş koymadan netice alınamaz. Benim Çin ile ilgili görüşüm şöyle: İçişlerinde işi ciddiye alıyorlar ve çok yoğun ve etkili bir şekilde yeşil enerjilerle ilgili çalışma yapıyorlar. Fakat uluslararası alanda onlara bir kısıtlama olarak görülebilecek anlaşmalardan uzak durma eğilimdeler.  Bunu söyledikten sonra, diğer yandan Çin ve diğer ülkelerle gerçek bir ilerleme kaydedildiğini de söylemeliyim. Çin’in attığı pozitif adımlardan dolayı takdir ediyorum. Umarım bunları daha ileriye taşıyabiliriz. Çin sadece içişlerinde değil uluslararası alanda da sera gazlarını azaltma konusunda bazı adımlar attı. Uygulamalarının biraz olsun uluslararası denetlemeye açmayı kabul etti. Bu denetlemenin nasıl yapılacağı bu sene geliştirilecek konulardan biri ama bu önemli ve pozitif bir adım.



ABD’nin yeşil politikalara karşı çıkan ve sesi epey yüksek kesimini temsil eden kuruluşların başında Heritage Vakfı geliyor.  Söyledikleri sözler çevre için çalışan, iklim değişikliğine duyarlı olanların büyük tepkisini çekiyor.  Vakıf üyeleri çevreciliği zorlama bir yol olarak görüyor ve iklim değişikliğinin bir hikayeden ibaret olduğunu düşünüyorlar. Çevreye yapılan yatırımların çok pahalı olduğunu ve ekonominin önünü tıkadığını, her şeyi serbest piyasaya bırakmak gerektiğini  söylüyorlar.  Onlara göre serbest piyasanın gizli eli her şeyi yoluna koyacak.

Heritage Vakfı’na göre ABD’nin enerji politikaları yaratıcılığa ve serbest girişimciliğe dayalı olmalı. Kongre ve yönetim kurallar koyup teşvikler vereceğine özel sektörün araştırma geliştirme yeteneğine güvenmeli. Ekonomiyi geliştirecek her türlü enerji santralinin önü açılmalı. 

ABD'nin "Yeşil" politikaları - 3 Heritage Vakfı Enerji Ekonomisi ve İklim Değişikliği Araştırmacısı David Kreutzer

Heritage Vakfı Enerji Ekonomisi ve İklim Değişikliği  Araştırmacısı David Kreutzer ve Heritage Vakfı Araştırmacısı Jack Spencer Heves Atasoy'un sorularını şöyle yanıtladı:

- Heritage Vakfı olarak iklim değişikliği ve çevre konularına nasıl bakıyorsunuz? İklim araştırmalarını ve ona bağlı olarak yapılan yasa tasarılarını tamamen red mi ediyorsunuz?

David Kreutzer: İklim değişikliği göz önüne alınarak hazırlanan ve Kongre’ye gelen çevreci ekonomi politikalarını inceliyoruz. Ve yaptığımız analiz gösteriyor ki, karbon salınımını büyük ölçüde azaltmak çok maliyetli.  Örneğin geçen yaz Kongre’den geçen Waxman-Markey iklim değişikliği yasasının ekonomiye maliyeti yaklaşık 7 ile 10 trilyon dolar arasında. Bu, aynı zamanda 2035’ten önce 2 milyon iş kaybı anlamına geliyor. Ve bu şekilde karbon salınımının azaltılmasının küresel ısınmaya etkisi sadece yarım derece. Bu politikalarla yürütüldüğünde ekonomiye baktığımızda görüyoruz ki , evlerde enerji masrafı önemli derecede artıyor, gelir düşüyor ama dünyanın ısısı çok da değişmiyor.

- Siz iklim değişikliğine karşı önlem olarak  ne öneriyorsunuz? Dünyayı kurtarmak için sizin planınız nedir?

David Kreutzer: Dünyanın ısısı artsa da artmasa da, bu çevreci dalganın fazla bir etkisi olmayacaktır. Esas olan, gelecekte ne değişiklik olursa olsun olanlara adapte olabilme yeteneğidir. Bu, sebebi ne olursa olsun kaynakların azalması da olsa, ısıda değişiklikler de olsa, ya da su seviyesinde yükselme de olsa, zengin ülkeler bunlara çok daha kolay adapte olacaktır. Ve biz, bize bu uyum kapasitesini sağlayacak politikalar istiyoruz.  Ayrıca gelişmekte olan ülkelerin büyüme imkanının da önünü kapatmak istemiyoruz, onların da adapte olma kapasiteleri var.

-Nükleer Enerji en iyi çözümlerden biridir diyorsunuz. Yaratacağı çevre sorunları için ne söylemek istersiniz?

Jack Spencer:  Bence nükleer enerji ABD’nin ve dünyanın çevresel ve enerji ile ilgili hedeflerini karşılamada önemli bir rol oynayabilir. Nükleer atıkla nasıl başa çıkacağımızın bir yolunu bulmalıyız. Sektör, bunu yapabilecek durumda. Hükümetin görevi bu süreci düzenlemek olmalı. Yatırımcılar nükleer enerjiye yatırım yapıp yapmama konusunu en iyi şekilde hesaplayabilir. Bu tür sorular serbest piyasa tarafından geliştirilmeli, hükümet bürokratları tarafından değil. 


ABD gibi devasa bir gemiyi bir milim bile yerinden oynatmak için çok çaba gerekiyor. Çok sayıda sektör ve her eyaletin kendi politikası var. Bu ortak bir yeşil politika yaratmayı zorlaştırıyor. Ancak diğer yandan da bazı eyaletler ve çok sayıda şirket ve kuruluş iklim değişikliği tehlikesini dikkate alıyor ve önlem almak için şimdiden çalışıyor. İklim değişikliği yasası da Senato’dan geçmeyi bekliyor.

ABD'nin "Yeşil" politikaları - 4 Demokrat Parti İklim Değişikliği Uzamnı Jonathan Black

Yeşil yasaların akıbetini Demokrat Parti'nin Senato'daki İklim Değişikliği Uzmanı Jonathan Black’a sorduk.

-Amerikan Kongresi’nden iklim değişikliği yasası geçebilecek mi sizce? Yoksa Kongre fazla mı kutuplaşmış durumda?

Jonathan Black: Evet  senato çok kutuplaşmış durumda. Ancak en çok görüş ayrılığı olan sağlık reformu yasası geçti, sağlık yasası başarısız olsaydı, iklim değişikliği yasası da tehlikeye girebilirdi. Sağlık konusu çok karmaşıktı ve üzerinde çok zaman harcadık. İklim değişikliği konusu da çok karmaşık. Bu yasa için yeterince zamanımız var mı bilmiyorum. Kutuplaşmadan çok bir zamanlama sorunu gibi görünüyor, çünkü hangi konu gelirse gelsin Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında hep kutuplaşma var.  Yeşil politikalar konusunda hep bir tartışma olacak. En azından başlangıcı yapabilmek ve karbon salınımını azaltmak için altyapıyı hazırlayabilmek şu aşamada yüzdelik hedefler koymaktan daha önemli. Tek tek sektörlerin hedefleri elbette var. Şirketler de bakış açılarını değiştiriyor. Fakat çok büyük kuruluşlardan bahsettiğimiz için bu uzun bir süreç. Bir yanda yeşile önem veren kuruluşlar artarken, diğer yanda da fosil yakıtlara bağımlı olarak kurulmuş ve faaliyet gösteren çok sayıda şirket var ve bu şirketler daha küresel ısınma fikri bile ortaya çıkmadan önce kurulmuşlar ve bu şekilde büyük yatırımlar yapmışlar. Şimdi politikacıların için bu şirketlere "bundan böyle artık yeşil enerjilerle çalışıyoruz, yarın size güle güle demek zorundayız" demesi çok zor. Politik olarak en doğru şekilde bu geçişi sağlamak zorundayız.       

-Yeşil politikalara halkın desteğinin azalması yasayı nasıl etkiliyor?

Jonathan Black: Şu anda Amerikan halkının önceliği ekonomi.  Önceliği ekonomiye verelim diyenlerin sesi çok güçlü çıkıyor. Yeşil teknolojilere destek verenlerin ise çok sayıda olmalarına rağmen sesleri çok güçlü çıkmıyor çünkü dağılmış durumdalar. Sesi yüksek olanlar “Önce ekonomi ile ilgilenin, “sınırla-pazarla (cap and trade)” gibi çevreci konular bizi ve ekonomiyi yanlış yöne doğru götürüyor” diyor. Bu sesin çok güçlü olması politikacıların işini zorlaştırıyor.    

-Neden insanlar iklim değişikliği ile çok fazla ilgilenmiyor? Ekonomik kriz mi etkiliyor yoksa küresel ısınma rakamlarına süpheci bakış açısı mı?

Jonathan Black: Bence şüpheci olanlar Amerikan halkının çoğunluğunu oluşturmuyor. Ama sesi çok çıkan bu kesim halen sürdürdükleri iş modelini değiştirmek istemeyenler. Ve bu iş modeli ucuz, kolay ve maalesef kirli fosil yakıtlara dayanıyor. Onlar için kaybedecek çok şeyi var, bu yüzden yeşil politikalara muhalefet ederken sesleri çok yüksek çıkıyor. Ve Amerikan halkının normalde temiz çevreci enerjileri destekleyebilecek çoğunluğunun bu konuda çok fazla bir bilgisi yok. Çünkü bu konu epey karmaşık hale geldi. Sıradan insanlara sınırla-pazarla gibi konuları sorsanız pek bir şey bilemezler ama enerji  fiyatlarını biliyorlar. 

-Kyoto’yu imzalamayan, Kopenhag’dan  net bir sonuç elde etmeden dönen ABD’nin yeni bir uluslararası çevre anlaşmasını imzalama ihtimali nedir? Kendi içinde henüz iklim yasasını geçirmemişken, uluslararası arenada ne yapabilir?  

Jonathan Black: İçerde henüz çevre yasası geçmeden de uluslararası  arenada bir anlaşma yapılabilir. İçte ve dışta görüşmeler aynı anda yürüyebilir. Kopenhag’da çıkılan yola devam etmek önemli.  Ayrıca uluslararası alanda yapılacak bir anlaşma içişlerinde de işimize yarayacaktır.
Sizce iklim değişikliği yasası ne zaman Kongre’den geçer? Ne zaman çok geç olacak?
Jonathan Black: Gerçekçi olmak gerekirse,  sınırla-pazarla yasasını bu yıl Kongre’den geçirmek pek mümkün görünmüyor. Fakat yaz aylarında yeniden bir iklim tartışması alevlenebilir,  yazın benzin  fiyatları  yükseliyor.  Herkes enerji,  petrol fiyatlarından bahsetmeye başlıyor. Ve tabii böyle bir zamanda Kongre’deki Cumhuriyetçi ve Demokratlar arasındaki bir takım dengeler önem kazanıyor. Kongre’de eyalet temsilcilerinin ilgilendikleri parti politikalarından çok kendi eyaletlerini ilgilendiren yerel konular. Ben iklim ve enerjinin siyasi parti konusu olmaktan çok bölgesel  olduğuna inanıyorum. Şu anki senatodan geçmese bile, bir sonraki Kongre için temeli hazırlamış olacağız. En iyi şartlar altında bile iklim değişikliği paketini Kongre’den geçirmek kolay değil.
ABD Dünyada yeşil teknoloji yarışında nerede?
Jonathan Black: Çin birçok yeşil teknoloji alanında yeşil iş alanları yaratma konusunda ABD’yi geçiyor. Bu, bir noktada insanların dikkatini çekecektir.

Sayfa Yükleniyor...