Ankara’da ‘anket savaşları’

NTV’nin Seçim 2009 ekranında, 3 siyasi partinin Ankara adayları boy gösterdi. 3 aday da; Gökçek, Karayalçın ve Yavaş, anket sonuçları ya da beklentileri itibarıyla seçimi kazanacaklarını dile getirdiler.

Ankara’da ‘anket savaşları’

AKP, CHP ve MHP’nin Ankara adayları, Murat Akgün’ün konuğu oldu. Politikalarını, başkent için düşündükleri projelerini anlatan adaylar, başkanlık için de iddialı konuştular.


AKP adayı ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, spariş anketlerde başa baş bir hava estirildiğini belirtti ve ‘İki adayın toplamından fazla oy alırım’ dedi.

CHP adayı Murat Karayalçın, 2004 seçimlerinde alınan oyların toplamını, o zamanki bölünmüşlüğü gören ve sandığı gitmeyen seçmenlerin sayısını, DSP’nin aday çıkarmayışını ve diğer partilerden alacağı oyları hesapladığında yüzde 40’ın üzerinde oy alacağını dile getirdi.

Melih Gökçek’in ‘sipariş anket’ yaptırmakla itham ettiği MHP adayı Mansur Yavaş ise, taze bir anketin sonuçlarıyla iddiasını ortaya koydu: Melih Gökçek 29.8, Murat Karayalçın 27.1, Mansur Yavaş 32.5...

29 Mart’ta en heyecan verici yarışlardan birinin yaşanmasının beklendiği Başkent’te, Murat Aygün’ün sorularına adayların verdiği yanıtlar şöyle:

MELİH GÖKÇEK

Murat Akgün: Siz anket yaptırdınız mı, size göre oy oranınız ne olacak?
Melih Gökçek: Anketlerde başa başa bir hava yok sadece sipariş anketler var. Örneğin, bugün bir internet sitesinde Mansur Bey’in yaptırdığı bir anket ortaya çıktı. Yüzde 51’den bizi yüzde 29’a kadar düşürmüşler. Anketi yapan arkadaşımız Gazi Üniversitesi’nde MHP ile yakınlığı bilinen biri. Bu tip gayriciddi anketleri bir tarafa bırakırsak, tarafsız anketlerin hepsinde biz açık ara öndeyiz. Benim sonuçlarıma göre, ikisinin toplamından çok alacağım.

MA: Bu sefer nasıl bir oy alırsanız, ‘bu benim başarımdır ya da başarısızlığımdır’ diyeceksiniz?
MG: Aradaki fark önemli. Geçen sefer ben 20 fark yapmıştım. Bu farkı tutacağımı düşünüyorum ve böyle olursa bu başarıdır.

MA: Sizin MHP ile olan çekişmenizden CHP karlı çıkabilir mi?
MG: Bu sıkıntı ciddi anlamda vardı. Sson zamanlarda ülkücü arkadaşlardan kitleler halinde çok ciddi destekler oldu. Hatta bunların içinde il başkanlığı, ilçe başkanlığı ve ülkü ocağı başkanlığı yapmış arkadaşlar var ve sağda birlik platformu adı altında destek verdiler. Artık o kayboldu. Sağduyulu MHP arkadaşlarımız, özellikle bu dönemde oyları sola kaptırmamak için yeniden oylarını veriyorlar bana; bunu çok çok net görüyorum. Çünkü Mansur Bey’in kazanma şansı sıfır.

Geçenlerde Demokrat Parti’nin Keçiören adayı arabasını bizim mitingin yanında durdurdu ve, ‘Sayın Gökçek, seni Büyükşehir’de destekliyoruz. Olması gereken budur sağda birliktir’ dedi. Aynı şekilde BBP’nin Genel Sekreteri, televizyonda konuşma yaptı. ‘Biz aday çıkarmadık. Büyükşehir Belediyesi’nde sağda birliği düşünüyoruz’ dedi ve bize destek verdi. Dolayısıyla, her üç gruptan da somut adımlar var. Bu otomatikman bütün kamuoyuna yansıdı, hamdolsun o sıkıntı geçti diyebilirim.

MA: Sizin Oktay Bey’e bir yanıtınız olacak mı?
MG: Oktay Bey’le pek muhatap olmak istemiyorum. İnşallah seçimden sonra onunla ilgili özel uğraşımız, özel mesaimiz olacak. Oktay Vural bir, Deniz Bölükbaşı iki. Bunlar aslında ülkücü değildir, sonradan MHP’ye girmiş olan arkadaşlardır. MHP tabanına da, ben onlardan çok daha fazla yakımın. Dolayısıyla onların sözünü ciddiye alıp cevap vermeyi hiçbir zaman düşünmedim.

Melihgokcek.com.tr... Buraya girdiğiniz zaman ‘iftiralar’ diye bir bölüm var. Oktay Vural’ın veya bir başkasının iftiralarını oraya yazdık ve cevaplarını verdik. Oktay Vural’a ve Deniz Bölükbaşı’ya hem ceza davası hem de tazminat davası açtım ve onların hep takipçisiyiz.

MA: Szie göre Ankara’nın üç büyük problemi ne ve bunlara nasıl çözüm bulacaksınız?
MG: En önemli sorun ulaşım ve paralel olarak metroların bitirilmesi. 44 kilometre metroya, bugüne kadar özkaynaklarımızdan 820 trilyon lira sarf ettik. Yaklaşık 1.1 milyar dolar daha lazım. Bunun için de Ulaştırma Bakanlığı ile bir işbirliği içine girdik. Sayın Başbakan bize bu konuda destek olacağını açıkça iletti. Birinci önceliğimiz bu ve inşallah metroyu bitireceğiz.

İkincisi alt ve üst geçitlerin yapılması ve rafiğin rahatlatılması ki, 30 tane yer belirledik. Bunun yanında tünel yolları yapılmasını planladık.

Üçüncü de kentsel dönüşümler. Mesela yeni Mamak Projesi’nin temelini geçtiğimiz Pazar günü attık ve bu suretle Ankara’da çok ciddi bir adım attık. Kuzey Ankara Projesi, Dikmen Projesi hemen TRT’nin arkada tarafında Güney Park Projesi... Bunlardan en önemli olanları. Bizim bu dönemde yapmak istediğimiz en önemli kentsel dönüşüm projesi de Ulus Tarihi Kent Merkezi Projesi. Hem Kale’nin restorasyonu, hem Hacı Bayram’ın restorasyonu. Kültür Bakanlığı’ndan da yararlanıyoruz bu çalışmalarda. Ama projeyi tamamen Ankara Büyükşehir Belediyesi götürüyor. Ulus’a yakışmayan çok iğrenç binalar var orada. Hiçbir tarihi özelliği olmayan binalar var ve onları yıkacağız. Anafartalar Çarşısı, onun yanındaki Gümrük Tekel Bakanlığı, hemen karşı tarafta 50. Yıl Alışveriş Pasajı; bunlar çok çirkin binalar ortadan kalkması lazım.

Metro hatlarının hepsine birden başlamamın sebebi, özellikle her taraftan aynı istek ve arzunun yoğun şekilde gelmesi. Bunlar arasında tercih yaptığınız zaman belli bir kesimin inanılmaz tepkisini alıyorsunuz ‘niye önce burası’ diye. İnsanları kırmamak maksadıyla biz bunu böyle başlattık. İkincisi de, 44 kilometre başlandığı zaman hükümet buna destek olacak ve bu eninde sonunda bitecek. Ulaştırma Bakanlığı ile birlikte yeni bir şirket kuruyoruz. Bu şirkete, biz sermaye olarak işleyen ve devam eden metromuzu koyuyoruz. Onlar ise geriye kalan 1.1 milyar dolar para ile şu anda çalışan banliyö hattını koyuyor. Böyle bir ortaklık kurularak müşterek bir yönetim oluşturuluyor.

MA: Seçimlerden sonra, ‘şu kadar sene içinde’ bitecek diyebiliyor musunuz?
MG: Tabi. Yani seçimden hemen sonra bu şirket kurulmuş oluyor. Şirket kurulduktan sonra derhal ihaleye geçiliyor ki, bir kısmının ihalesi yapılmış. 1.5 sene ile 2.5 sene arasında kademeli olarak bunlar devreye girecek inşallah. 2.5 sene içinde hepsini bitirmiş oluruz.

MA: Gençlik Parkı ne zaman bitecek?
MG: Onu geçen sene 29 Ekim’e bitirmeyi çok arzu ettik ama olmadı. En geç Mayıs ayı içinde sezonunu açar. Gençlik Parkı’nın ana gövdesi, eski kimliği aynen duruyor ama onun üstüne modernize edilmiş yeni yapılar var. Örneğin, oradaki Kültür Merkezi’ni yıkıp çok daha güzel bir hale getirdik Açık Hava Tiyatrosu’nu kapalı hale getirdik. 'nin en modern sahnesi oldu. Lunaparkı biraz küçülttük ve içkili – normal lokantalar bunların hepsi kalktı. Geçen dönemde orası tamamen meyhaneye dönmüştü. Hatırlarsanız sade vatandaşlar kaçıyordu. Şimdi tekrar elinden uçup giden Gençlik Parkı’nı vatandaşa iade ediyoruz.

MA: Tandoğan Meydanı’nda bir çeşme vardı. Ne olduğunu ben bilmiyorum...
MG: O son derece yıpranmış bir heykel. Ben kaldırmadım onu Karayalçın kaldırdı. Depoya atmış ve orada iyice yıpranmış. Bu konuda Hacettepe Üniversitesi’nin bizden talebi oldu ‘bize verir misiniz’ diye. Hayhay dedik. Heykelin burnuna dokunuyorsunuz burnu kopuyor. Kullanılamaz halde yani. Hacettepe’ye vereceğim onu.

Ankara’nın mega projeleri var ve bunların başında Disneyland geliyor. Biliyorsunuz Fransa’da özellikle Paris’te iki ana turizm cazibe merkezinden birisi. ‘Ne gerek var buraya, milletin parası mı var’ gibi, son derece ufku açık olmayan ifadelerle karşılaşıyoruz.

MA: Kim işletecek bunu ve kapasitesi ne olacak?
MG: Her ülkede yapılan Disneyland, o ülkenin genel karakteristiğini taşıyor. O ülkenin değerlerini oraya yerleştiriyorlar. İnanılmaz bir eğlence ve insanların eğlenceye katılması mümkün oluyor. Bizim buradaki turist beklenti sayımız üç ile yedi milyon. Amerika’da Disneyland işletenlerin yaptığı araştırmalar var. İstanbul’dan daha iyi bir yer Ankara bunun için. Türkiye'nin neresinden baksanız, hızlı trenin gelebileceği bir konumda bulunuyor Ankara ve hızlı trende 8-10 sene içinde dört bir taraftan Ankara’ya gelecek. Onun için son derece cazip Ankara. 3 milyon 800 bin metrekarelik bir alan, 1 milyon 800 bin metrekaresini konut ve inşaat, 2 milyon metrekaresine de Disneyland yapılacak. Biz bunu kat karşılığı ya da hasılat paylaşımı tarzında düşünüyoruz. Yani cebimizden para çıkmayacak. 3 sene içinde ilk bölümlerini açıp, 5 sene içinde bitirmek istiyoruz. Bu konuda bir takım cazip teklifler var. Ön şartlar oluştuktan sonra arkasından bu Disneyland’ı gerçekleştireceğiz ve 30 bin doğurgan istihdam söz konusu. Oteller, lokantalar, arabaların gelip gitmesi vesaire.

MA: Gerede suyunu getirmekten bahsediyorsunuz. Ne kadara mal olacak bir proje bu? Kızılırmak’tan falan su getiriyoruz ama oraların da ekolojik yapısının bozulma tehlikesi var...
MG: Hayır. Siz boşa akan suyu baraja aktarıyorsunuz. Gerede tarafında yukarıda boşa akan bir su var. Bu tabi şartlara göre değerlendirilebilecek bir su. Bu mevsim gibi bir su olsa, o yapacağımız setten 263 milyon metreküp su alabileceğiz. 110 metre kot farkı var. Tek kuruş enerji parası sarf etmiyorsunuz, kendiliğinden, meyilden gidiyor. Takribi 200-250 milyon dolar civarında bir paraya mal olacağını düşünüyorum. Bunu biz 3-4 yılda gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Yüzde 19 rakamı bir başka yere göre çok daha yüksektir. Bizim barajların kapasitesi çok yüksek. 1 milyar 580 milyon metreküp baraj kapasitemiz var. Elimizdeki su ile mukayese etmemiz lazım. Ankara’nın su problemi kesinlikle yok. 370 milyon metreküp su var ve başka yerden su katmaz isek, gelecek yıl bu zamana kadar su ihtiyacımızı karşılayacak anlamına geliyor.

MA: Murat Karayalçın’ın bir açıklaması yansıdı gazetelere. ‘Benim sekreterimi pencereden attılar, ayakları kırıldı’ şeklinde. Ne diyeceksiniz?
MG: Çok ayıp bir şey. 15 yıl sonra mı bu aklına geliyor. Böyle bir şey olsa, 15 yıl önce yeri göğü inletirler miydi, inletmezler miydi? Böyle provokatif bir takım ifadelerin anlamı yok. Yok böyle bir şey, yalan söylüyorlar resmen.

Ama şu bir gerçek. Ben Ulus’ta devir teslim aldım, orada ben kalkıp birisini atsam orada medya mensupları ertesi günü televizyonlarda göstermezler mi bunu? Bu kadar yalan söylemeye gerek yok. Ama bir şey oldu onu söyleyeyim. Ben seçildikten sonra, Murat Bey’in eşi dahil Sakarya Caddesi’nde ‘Ankara Gökçek’e mezar olacak’ diye slogan attılar. Bu da gazetelere intikal etti, hatırlayın. Ama biz öyle bir şeyi kesinlikle yapmadık. Kendisi de Başbakan Yardımcısı’ydı. Öyle bir şey yapsak o Başbakan Yardımcısı o anda olaya anında müdahil olmaz mıydı? Bunlar yalan.

MA: Çıkan kasetlerle ilgili olarak herhangi bir bağınız var mı?
MG: Turgut Altınok’un kaseti eğer benim elimde olsaydı ve yayınlayacak olsaydım, iki dönemdir bana karşı başkan adayı ve başkan olma şansı vardı. Benim bunu önceden yayınlamam gerekirdi veya arada bir zamanda çıkartmam gerekirdi. 5 yaşındaki bir çocuk bile bunu rahatlıkla düşünebilir.

Bunu tasvip etmek mümkün değil, iğrenç bir olay. Vatan Gazetesi’nde ‘Kasetin 1 trilyon mu 1 milyon dolar mı bir rakamla, şantajla zamanında Turgut Altınok’a satıldığı, kimlerin verdiği, isimlerin ne olduğu, polisin o kişilerin peşine nasıl koştuğu, yazıldı. Bu bilinen bir gerçek. Benim üzerime atılması çirkin bir olay.

Sayın Karayalçın’ın dediği kaset meselesinde ise, internette de dolaşıyor zaten. Bir site var ve bende girdim baktım. Dehşete düşüyorsunuz. Hani tezgah sayılabilecek bir şey yok, bu kasetin kimin tarafından yapıldığından çok içindeki muhtevası önemli. Sözde PKK şehitleri için Karayalçın önünde saygı duruşlunda duruluyor. Direkt Diyarbakır mitinginin kendisi. Aynı mitingde Apo posterleri var, aynı mitingde PKK bayrakları var. Kim siyasi geçmişinde hata yaptıysa bu hataların cezasını ödemeli. Sen gideceksin ve karşında PKK bayrağı açılacak, Apo sloganları atılacak; ses çıkarmayacaksın, ben bu mitingi terk ediyorum demeyeceksin. Bu kadar şehidimizin kemiklerini sızlatacaksın ondan sonra diyeceksin ‘bu çirkin.’ Kardeşim sen gittin mi? Diyarbakır’da senin karşında bunu yaptılar mı? PKK sloganları atıldı mı? Atıldı. Sende kalkıp sloganlarınızı Ankara’ya götüreceğiz dediniz mi? Evet dedin.

Aynı olayın içinde, siteden girdiğinizde karşınıza ilk çıkan konulardan bir tanesi Deniz Baykal’ın sözleri. Deniz Baykal diyor ki, geçen seçim için 5 yıl önce Karayalçın’ın yapmış olduğu işbirliği ile ilgili. ‘Gideceksin’ diyor, ‘senin listelerinin hepsi İmralı’dan gelecek ondan sonra SHP kazandı diyeceksin böyle seçim mi olur?’ diyor. İmralı’dan listelerinin geldiğini söyleyen, Sayın Deniz Baykal. Gidip onun yakasına yapışsın. Böyle yapacağına ‘efendim bunları niye teşhir ediyorsunuz bu iğrenç’ deniliyor.

MA: Siz bazı zabıtaların sizin aleyhinize ceza kestiğini söylediniz...
MG: Zabıta normal işlevini yapar ve her zamanda yapması lazım, zaten görevi bu. Fakat bugüne kadar ceza yazmayan zabıta, aşka geldi bir anda. Ben gidip de yakasına yapışsam bana, ‘bu cezayı niye yazdım, görevimi mi engelliyorsun sayın başkan’ diyecekler. Belediye içinde bir komplo var. Hepsi değil tabi bazıları samimi gayret içindeler.

Bizim otobüs şoförlerinin içinde, kasıtlı olarak, başta yaşlılar olmak üzere vatandaşlara ters muamele yapanlar var. Çünkü şu anda yapılacak her ters muamele bana yazılıyor. Onun için, özellikle tembih edilmiş, kışkırtılmış bir olay var. Tamamen siyasi anlamda kullanıyorlar bunu. Tabi bunların hepsini tespit ettiriyorum. Bunların cezası mutlaka verilecek. Zabıta cezayı normal yazdıysa kimse bir şey diyemez ama kasıtlı yazdığı tespit edilirse, cezasını çeker. Sen ‘dur dur böyle aşka gel’ hiçbir anlamı yok. O kadar iş çirkinleşti ki, iftiralar ve aleyhte konuşmalar...

Somut bir örnek vereyim: Seçimin son günü bazı iddialar atılacak benimle ilgili. Bir, Melih Gökçek vuruldu ölmek üzere hastanede can çekişiyor. Son gün biliyorsunuz 6’da seçim yasağı geliyor. O gün kitle halinde Ankara’da yaygın bir şey ‘Melih Gökçek vurulmuş, hastanede.’ ‘Melih Gökçek adaylıktan çekildi, Karayalçın’a kaptırmayın oyunuzu, Mansur’a verin’ Bu kitle olarak hazırlanan bir şey. Şu anda bazı seçim koordinasyon merkezlerinde, karşı partiden bunun hazırlığını yapıp arkadaşlara tembihte bulunuyorlar. Orada bizi sevenler getirip bunu biz iletiyorlar.

MA: Eğer seçilirseniz, göreviniz bitince nasıl bir Ankara bırakmayı düşünüyorsunuz? Siz artık kazanırsanız, siyaseti ‘Ankara Belediye Başkanı’ olarak mı bırakacaksınız?
MG: Niyetim öyle ama Allah ne gösterir, insanın kaderi ne olur biter, ona kesinlikle herhangi bir şey söyleyebilmek söz konusu değil. Ama, marka bir kent haline getirdiğimiz Ankara’yı daha da ileriye götüreceğiz. Biliyorsunuz, Avrupa Konseyi’nden Türkiye'de Avrupa Şeref Bayrağı ve Avrupa Şeref Plaketi alan tek belediye biziz. Birkaç gün önce Milliyet Gazetesi’nde çıktı. Raporda, burada en rekabetçi şehir Ankara seçilmiş. Ankara’yı bu hale getirdik. Bu başarı bizim başarımız; kimsenin değil.

Eğitilmiş iş gücü, fiziki kurumsal altyapı, endüstriyel gelişim programları, sağlık eğitim koşulları, markalaşmış olmak, kaynak kullanım verimliliği, kadının gücü ve sosyal ortam, kentsel dönüşüm projeleri...Bizim dünyada bir numara olduğumuz bir konu.

Yeni stratejik planlama konusunda daha geçtiğimiz hafta içinde ödül aldık. Bütün bu kıstaslar ortaya konulduğunda, biz zaten marka olmuş bir şehiriz. Bu şehirde, Disneyland’la, Uluslararası Hayvanat Bahçesi’yle, Uluslararası Fuar Alanı’yla önümüzdeki dönem çok ciddi bir sıçrama yapacağız.



Murat Akgün: Oy oranı tahmininiz nedir?
Murat Karayalçın: Benim tahminim yüzde 40’ların üzerine çıkacağım şeklinde. 2004 seçimlerinde Yılmaz Ateş’le benim almış olduğum oyları topluyorum. 2004 seçimine 560 bin Ankaralı katılmamıştı, Bunların büyük bir bölümünün, bölünmüşlüğü protesto ederek katılmadığını düşünüyorum. Yüzde 42-43 oluyor. Demokratik sol parti aday çıkartmıyor ve onların da oyunu bekliyorum. ANAP’lı DYP’li yurttaşlarımızın ilgisini biliyorum. Hatta MHP’li ve AKP’li hemşerilerimden destek görüyorum ve onu da dikkate alarak söylüyorum.

MHP’nin Melih Gökçek’e kaptırdığı oylarını geri topladığını görüyorum. Geçen seçimde Melih Gökçek yüzde 52 oranında oy almıştı ve bunun önemli bir bölümü de MHP’li seçmenlerimizin oyu idi. Keçiören Belediye Başkan adaylığı konusu var, onu ekliyorum. Buradan hareketle, bizim alacağımız oy oranını yüzde 40-45 arasına oturtuyorum. Şimdiye kadar ki anketlerimizde, eğilimleri, eksiklikleri, tanınma oranlarını, bunların ilçelere göre dağılımını öğrenmeye çalışmıştık. Şimdi, kararsızların çok büyük ölçüde azaldığını düşünüyorum. Bu hafta sonunda anket sonuçlarını da alacağız.

Bir defa seçimi CHP, MHP, AKP ekseninde görüyorum, öyle değerlendirmemek gerektiğini düşünüyorum. Benim çağrılarımda o doğrultuda. Biz bir Ankaralı platformunu oluşturmaya çalışıyoruz. Ben Millet Meclisi Seçimleri’nde sağ partiler için oy kullanmış olan hemşerilerimden oy aldığımı biliyorum. Dolayısıyla bunu sağ sol eksenine oturmanın çok yanlış olacağını düşünüyorum. Melih Gökçek’in, Mansur Bey’in ve benim alacağımız oyların toplamından daha fazla oy alacağını iddia etmesini de, aç tavuğun kendisi darı ambarında zannetmesine benzetiyorum.

MA: Size göre Ankara’nın üç büyük problemi nedir ve bunlara çözümünüz ne olacak?
MK: Su, ulaşım ve doğalgaz. Bunları çok temel sorunlar olarak görüyorum. Dördüncü olarak da yoksulluğu eklemek istiyorum.

Benim önceliklerim; Kızılırmak suyunun artırılması ve DSİ’nin Gerede Su Havzası’nda toplanan suyun, Ankara’ya taşınması için Işıklı Barajı’nın yapılması. Her ikisi içinde kaynağım kredi. Baraj kredisi zaten vardı. 2003 yılında, şimdiki Çevre Ve Orman Bakanı’nın DSİ Genel Müdürlü’ğü yaptığı dönemde, Japonya’dan 250 milyon dolarlık bir kredi alınmıştı. Ama Melih Gökçek bu krediyi kullanmadı. ‘Ben metro yapacağım dedi’ ama onu da yapmadı. Dolayısıyla Işıklı Barajı, 2003 yılında hizmete girmesi gerekirken olmadı. Onun yerine Kızılırmak’ın, halk sağlığını tehdit eden suyuna yöneldi. Çok büyük bir yanlışlık sergiledi. Gerede Havzası’nda, Ankara’nın bin yıllık ihtiyacını karşılamaya yetecek su var. İkinci önceliğim odur.

Aynı zamanda dört güzergahta Kızılay-Çayırlı, Batıkent-Eryaman-Sincan, Keçiören-Tandoğan, Dikimevi-Siteler güzergahında metro yapacağız. Bunların toplamını 2.5 milyar dolar olarak tahmin ediyoruz ve bu kredi ile karşılanacak. Bir defa kredi maliyetleri çok düştü, bu önemli bir unsur. Bir de, gelişmiş ülkeler metro ihtiyaçlarını çok büyük ölçüde tamamladılar ve ellerindeki kapasiteyi de ihraç etmekten yanalar. 500-600 milyon dolar da, su arıtma ve su temini için kaynak harcamasında kullanacağız.

MA: Hem bu kadar büyük yatırımlar hem de borçların belli aralıklarla ödenmesi. Nsıl bir strateji, nasıl bir denge olacak?
MK: ‘Borçları ödemiyorum’ denmesi asla kabul edilebilecek bir şey değildir. Siz bunu dediğiniz zaman, zaten kesinlikle reddedilirsiniz, hiç bir şekilde kredibiliteniz olmaz. Melih Gökçek bunu yapmıştır.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, metro için borç buluyor. 1.5 milyar dolarlık kredi. 54 kilometrelik metro yapımına başladı hem de hazine garantisi olarak bunu yaptı. Ankara Büyükşehir Belediyesi bunu bulamıyor. Çünkü ‘ben borçları kabul etmiyorum’ anlayışı içinde olduğu için reddedildi. Borçların yapılandırılması diye bir kavram vardır. Bu kuruluşlar için de, ülkeler için de geçerlidir. Eğer borçlu olduğun kuruluşlara, borçlarınızı yeniden yapılandırarak iyi niyetinizi ortaya koyarsanız, kaynaklarınızın da yeniden yapılandırmayla süre içinde bunu karşılayacağınızı gösterebilirseniz, çok rahatlıkla yeniden borçlanabilirsiniz. Zaten bu barajın kredisi vardı, hala o geçerli mi değil mi bilmiyorum ama Japonlar böyle kredi tahsisinde bulunmuştu. Metro için de, dünyanın içinde bulunduğu krizin lehte sonuçlar vereceğini biliyorum.

MA: Ne kadar zamanda tamamlamayı düşünüyorsunuz?
MK: Orada çok büyük bir beceriksizlik yapıldığını düşünüyorum. Belediye’nin açıklamasına göre, 800 küsur milyon TL’lik bir harcama yapılmış her birisi için. Onu öyle yapacağına, bir hatta yüklenilseydi, bir güzergaha o para harcansaydı, Ankara’ya 10-15 kilometrelik bir metro kazandırılmış olacaktı. İşletmecilikten anlamıyorlar.

Ben kredi bulabileceğimize inanıyorum ve yaklaşık 2 milyar dolarlıkta kredi gereksinimi olduğunu düşünüyorum. Kredi bulunması olanaklıysa, birkaç güzergahta bu yapılabilir. Kredi bulunmasında zorluk çıkacaksa ya da Belediye’nin açıklamış olduğu hesaplar doğru değilse, onun gerektirdiği yaklaşım sergilenecektir ama Ankara’ya kesinlikle metro kazandırılacaktır. Ben bu konuda bir sıkıntı çekmeyeceğimizi biliyorum. Daha önce bir milyar dolarlık metro kredisini bulmuş bir belediye başkanıyım. 23 kilometrelik metronun yapımını sağlamış bir belediye başkanıyım. Onun verdiği öz güvenle söylüyorum; bir sorun olmayacaktır.

Belediye bütçesinden yapılacak iki tanede sosyal projemiz var. Bu Melih Gökçek ve AKP’nin kimi yöneticilerini de rahatsız etmekte. Bu yıl Ankara’da 25 bin kişiye istihdam olanağı yaratacağız. Bunun için 180 milyon liralık ödenek kullanacağız belediye bütçesinden. İkincisi de hemşerilik geliri adını verdiğimiz proje. 90 bin ailemiz yoksulluk ortamında yaşıyor. 90 bin ailemizi belediye yardımlarıyla, belediye mal ve hizmetleriyle, istihdam paketiyle, başka araçlarla yoksulluk bataklığından çekip çıkartacağız. Ankara’da yoksulluğa son vereceğiz. Bu da 350 milyon lira, ikisinin toplamı 530 milyon lira. Belediye bütçesi 4.5 milyar Türk lirası. Bir de şirketleri var. Onların bütçesinin toplamını da, yaklaşık bir milyar lira olarak tahmin ediyoruz. Toplamda 5.5 milyar lira bütçe demek bu. Yani bütçenin yüzde 10’uyla, bu iki sosyal yarayı kapatacağız. Yoksul birine verdiğiniz 100 lira... Gelir harcama etkisiyle, birinin geliri öbürünün harcaması şekliyle, 5 defa dolaşmakta 100 lira 500 liralık gelir yaratmakta denmekte. Bizim bu 530 milyon liralık harcamamızla da aslında, Ankara esnafı ekonomisi için 2.5 milyar liralık bir gelir yaratmamız söz konusu olacak.

Bir belediye başkan adayı, hemşerilerine yönetimine talip olduğu kenti nasıl yöneteceğine ilişkin hangi kurumlarla, orada denetimi sağlayacağına ilişkin, belediyeyi saydamlaştıracağına ilişkin açıklamalarda da bulunması gerektiğini düşünüyorum. Saydam yönetim, katılımcı yönetim, denetlenebilir yönetim, yönetilir bir yönetim. Tabi bu sözle olmuyor. Bunların kurumları, yeni yapıların ortaya konulması gerekli.

Ankara’nın bütün sokaklarının imar haklarını ve imar durumlarını anlaşılabilir bir Türkçeyle, belediye internet sitesinde yayınlayacağız. Dilerseniz kendi sokağınıza bakacaksınız, dilerseniz benim sokağıma bakacaksınız. Merak ettiğiniz her yere bakıp, oradaki imar hakkını, imar durumunu öğrenmiş olacaksınız. Bu devrim niteliğinde bir atılım. Belediye meclis toplantıları naklen yayınlanacak. Belediye harcamaları kişiler ve kuruluşlar itibariyle internet sitesinde yayınlanacak. Ben kendi ailemin ve atayacağım belediye üst düzey yöneticilerinin malvarlıklarını, 5 yıl boyunca internet sitesinde sergilemeyi taahhüt ediyorum.

Belediye – vatandaş ve kuruluşlar arasında ortaya çıkacak anlaşmazlıkların, yargıya gitmeden çözülebilmesi için bir hakem olacak. Ankara’nın başkent olduğu 13 Ekim gününün içinde bulunduğu haftada, Ankara Kurultayı’nı toplantıya çağıracağım. Ankara’daki bütün sivil toplum örgütlerinin yöneticilerinin katılacağı Ankara Kurultayı’na, bir sonraki yılın bütçe taslağını sunacağım. Projeleri orada anlatacağım ve oradan alacağım görüş, eleştiriler ve telkinler neticesinde, bunu yeniden Belediye Meclisi’ne sunacağım.

MA: Eğer seçilirseniz, geriye dönük bir inceleme süreci başlatacak mısınız?
MK: Tereddütsüz. Bir hesap sorma süreci yaşanacaktır ve derhal başlatılacaktır. Yapılan çok büyük hatalar var, yapılan çok büyük yanlışlıklar; yanlış yatırım kararları var. En son mezarlıklarla ilgili çok çarpıcı bir iddiayı gördük yaşadık. Daha önce, asfalt koordinatörlerinin, genel müdürlerinin, belediye şirketlerinin genel müdürlerinin yolsuzluk iddialarını duyduk. Bunların tümü aranmalıdır. Ama hiç kuşkusuz ciddi bulgular elde edilirse, hepsinin yargıya taşınması gerekmektedir. Ankara Mali Müşavirler Odası’na başvuracağız. Onların tayin edeceği bir denetim firmasının, belediye şirketlerini denetlemelerini talep edeceğiz. Bu hizmetin bedelini ödeyeceğiz. Denetim sonucu, Belediye Başkanı’na gösterilmeden, onayı alınmadan doğrudan doğruya basına açıklanacaktır. Ankaralılar, ödedikleri kaynakların nereye gittiğini göreceklerdir. Biz Dikmen Vadisi Projesi’nin birinci aşamasında yaptığımız gibi, hemşerilerimizle biraraya gelerek karar alacağız.

MA: Sekreterinizi camdan attıklarını söylediniz, ayaklarını kırıldığını. Melih Bey bu büyük bir yalan dedi.
MK: Arkadaşım kendi kendine bacağını kırmadı, 6 ay bacağı kırık olarak yaşadı camdan atıldığı için. Sendika devreye girdi, araştırmalar soruşturmalar yapıldı. Sendikanın açması gereken bir dava süreci ortaya çıktı ama sonuçlandırılmadı. Arkadaşım da hasta olduğu, bacağı kırık olduğu için, sendika bu işi yapıyor diye bireysel başvuruda bulunmadı ama sonuçta bu vaka yaşandı. Dönemin gazetelerine baktığınızda, televizyon haberlerine baktığınızda, bunun manşetten verildiğini görürsünüz. Bu olay yaşandı. Belediyenin hamile görevlileri taş ocağına sürüldü.

MA: Belediye başkanlığına seçilirseniz, geçmiş yönetimden kadrolarla bir hesaplaşmanız olacak mı?
MK: Asla söz konusu değil. Ama Melih Gökçek’in bazı yöneticileri, bazı bürokratları, memurları -işçileri kampanyaya zorlayarak katmaya çalışıyorlar. Melih Gökçek’in bayraklarını, flamalarını asmaya zorluyorlar. Ben kimsenin ekmeğiyle oynamam. Ankara’ya ve Ankaralıya hizmet veren her işçimizle her memurumuzla çok büyük bir memnuniyetle çalışırım. Daha önce de çalışmıştım. Eğer bu tür eylemlere karışılırlarsa, kuşkusuz onlar için de gerekli önlemleri alırım. İşçilerimizi rahat bıraksınlar, memurlarımızı rahat bıraksınlar, onları siyaset yapmaya zorlamasınlar. Esnaf hemşerilerimiz de, minibüsçüler, otobüsçüler der, Melih Gökçek’in kampanyasına katılmaya zorlanmaktalar.

MA: ‘Bu kasetler tamamen gerçek’ diyor Melih Bey, yanıtınız ne?
MK: Bu kasetlerin gerçek olduğunu Melih Bey söylüyorsa, o zaman kasetleri de sahiplenmesi gerekir. Bunlar imzasız kaset olarak, korsan kaset olarak yüz binlerce üretildi ve dağıtıldı. Niye altında imza yok. Zaten altında imza olmadığı için ben şimdiye kadar siyasi yaşamımda kullanamadığım bir sözcüğü kullandım. montaj kaseti korsan olarak dağıtanları korkaklıkla ve şerefsizlikle suçladım. Hatta, Melih Gökçek’in demeçlerini hukukçu arkadaşlarım incelemekte. Onlar da gerekli işlemleri, inceleme sonucuna göre yapacaklar.

Benim 15 Mart 2004 tarihinde Diyarbakır’da, yüz binlerce yurttaşımıza İstasyon Meydanı’nda yaptığım konuşma, siyasi hayatımın en sevdiğim konuşmalarından birisidir. Evet doğru, o toplantıya sızmış PKK unsurları vardır ama Abdullah Öcalan’ın posterleriyle, toplantıya sızan PKK unsurlarının denetlenmesi, benim değil polisin göreviydi. Polis tek tek üst arayarak oraya aldı. Eğer aramamışsa, yeterince yapılmamışsa burada suçlanması gereken ben değil, oradaki görevli polisler olmalı diye düşünüyorum.

Ben orada ‘Fırat’ın doğusu da batısı da bizimdir’ dedim. ‘Hiç kimse Diyarbakır’ı büyük Ortadoğu Projesi’nin merkezi olarak gösteremez’ dedim. ‘Diyarbakır bizimdir, nasıl gelişeceğini biz karara bağlarız’ dedim. ‘Devletimiz tektir, üniterdir; ulusumuz tümdür, yurdumuz bölünmez bütündür’ dedim. Yani bu tür demeçleri vermek yerine, bir kaç yüz bin insanın önünde Diyarbakır’da bu konuşmayı yapmak, çok daha önemli tavrı ortaya koymaktır.

Bu kaseti biz hazırlamadık. Gerçek kaset İhlas Haber Ajansı’nın elindedir. Şimdi bakın, ben belediye başkanlığı yaptım, milletvekilliği yaptım, devlet bakanlığında bulundum, dışişleri bakanlığı yaptım, başbakan yardımcılığı yaptım, iki yıl Milli Güvenlik Kurulu üyeliği yaptım. Benim kararlarım, imzalarım, söylemlerim, demeçlerim 20 yıldır bu halkın gözünde. Ben PKK ile mücadelede en başarılı sonucu alan 50. Hükümet’in başbakan yardımcısıydım. Yani kim kalkıpta böyle bir bağlantıyı söylemeye tevessül edebilir.

Ayrıca bu tür iddiaların dile getirilmesine ilişkin, burada soracağımız başka sorularda var. Abdullah Gül cumhurbaşkanlığı seçiminden önce DTP’ye ziyarete gitti, DTP’nin oyunu istedi. Yani şimdi Sayın Abdullah Gül’le Sayın cumhurbaşkanımızla ilgili böyle bir şey söylenebilir mi? Sayın Meclis Başkanı Köksal Toptan aynı tepkiyi sergiledi. Melih Gökçek’le Abdullah Öcalan aynı ilçeden, şimdi kalkıp bu söylenebilir mi? Yani ‘ikinizde aynı ilçedensiniz’ diye böyle bir bağlantı kurulabilir mi? Bunun amacı, eleştirilerin önünü kesmektir. Bunun amacı kara çalmaktır. Ben onun çok büyük bir zavallılık olduğunu düşünüyorum.

MA: Siz seçilirseniz Hitit amblemi konuşulacak mı?
MK: Benim seçilmem, bu projelerin onayı anlamına geldiği gibi, Hitit ambleminin de Ankara’nın amblemi olarak kullanılmasının onayı anlamına gelecektir. Bunu ben icat etmedim. Milattan 700 yıl evvel kurulmuş Ankara’nın amblemi, 1980 sonrasında yapılan bir beton yığını bana göre olmamalı. Bir de şunu söyleyeyim: Hititler bu topraklarda ilk siyasi birliği gerçekleştirdiler. Ve Hititlerin başkentinin amblemiydi bu. Biz de bu topraklarda, son siyasi birliği sağlamış ve sürdürmekte olan devletiz. Bu devletin başkentinin aynı amblemi kullanması, Anadolu uygarlıklarının devamlılığı açısından da bana göre çok çarpıcı ve çok anlamlı bir gösterge.

MA: ‘Su perileri çeşmesini Murat Bey kaldırdı dedi’ Melih Gökçek. ‘Hacettepe Üniversitesi’ne vereceğim’ dedi. Çok kötü durumda olduğunu söyledi. Bu duruma gelmesinin sorumlusu olarak sizi gösterdi. Seçilirseniz, Ankara’nın az olan meydanlarında birinde bunu görebilecek miyiz?
MK: Kesin olarak göreceksiniz. Benim zamanımda kaldırılmasının nedeni, altından metro geçmesiydi. Ankara çalışması Melih Gökçek zamanında tamamlandı ondan sonra Melih Gökçek’in bunu oraya koyması gerekirdi. Şimdi oraya koymayıp, 13-14 yıl sonra böyle bir yakınmada bulunması, Melih Gökçek’in bu konudaki ihmali ya da kötü niyetini çok açık olarak göstermektedir. Ben bunu yapacağım. Ankaralılar birbirlerini bulvarda görebilecekler, meydanlarda Ankaralılar bir araya gelebilecekler, Ankaralılar sokağa çıkacaklar.

Ulus tüm yönleriyle; arkeoloji ana planıyla, esnafımızın sorunlarıyla, Hacı Bayram’ın çevresiyle, büyük sanayi sitesiyle, Demir ve Ata Sanayi Siteleri’yle yeniden ele alınacak. Ulus plan yorgunu yani akıl almaz derecede planlar hazırlandı, iptal edildi. Bunların hepsi keyfi yönetimin kararıdır. Hemşerilerimiz burada yer almadı. Yıkılan, yanan modern çarşı esnafının da, demir sanayi esnafının da içinde yer alacağı bir şekilde, orada oturan hemşerilerimizin de içinde yer alacağı şekilde, öncelikli bir Ulus Planı hazırlanacaktır.

Kalenin karşısında Çengelhan ve Çukurhan var. Biz bunları belediye olarak satın almıştık ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ne bunların restorasyonunu vermiştik. Melih Gökçek geldi, bunları Vakıflar İdaresi’ne verdi. Ankara, 15 yılını maalesef kaybetti. Bunların da restorasyonu içinde olmak üzere, Bent Deresi’nin sırtındaki Roma döneminin amfi tiyatrosunun bir kaç metre kazılarak ortaya çıkarılması da dahil olmak üzere, Ulus Friklerden Cumhuriyet Türkiye’sine kadar bütün uygarlıkların izlerini taşıyan bir alan olarak ama ceperleriyle birlikte yeniden planlanacaktır.

Aynı şey Kızılay için Sıhhiye ile bakanlıklar arasında bir proje çalışmasıyla da ele alınacaktır. Kızılay bu şekliyle Ankara’nın meydanı olamaz. 21. yüzyılın Ankara’sı için Kızılay’da yeni bir silueti yaratmamız lazım. Bir yarışmayla Kızılay Planı da elde edilecektir. Belediye bir yandan komu gücünü elinde bulunduran kuruluş olarak, öte yandan yapımcı gücü ve niteliğiyle hem Ulus Projesi’nin hem Kızılay Projesi’nin içinde yer alacak. Aynı şeyi Hacettepe içinde söylemek istiyorum. O yolu kaldıracağız ve ya alttan geçireceğiz ya da yana alacağız.

Sanayi bölgelerinde de, sitelerden başlayarak, kirliliğe son verercek, plan düzenlemeleriyle çekici yerler haline gelmelerini sağlayacağız. Mamak’a bir üniversite yapacağız ve bir şehirlerarası otobüs terminalini oraya koyacağız. ‘Mamak’ta bir üniversite’. Bu benim çok sevdiğim bir proje. Doğukent’e bir üniversitenin yapılması, sitelere metronun götürülmesi, bir organize sanayi bölgesinin yapılması, altında Mamak-Elmadağ aksının bir kalkınma koridoru haline getirilmesini sağlayacaktır ve bu yolla biz Ankara’nın bozulmuş fiziki dengelerini tutturmuş olacağız.



Murat Akgün: Bir anket çalışmanız var mı, görünen oy oranınız nedir?
Mansur Yavaş: Ben 3-4 defa anket yaptırdım ve en aleyhime olanlarını da açıkladım. Şu anda dün itibariyle aldığımız ankete göre, sayın Melih Gökçek 29.8, sayın Murat Karayalçın 27.1, Mansur Yavaş 32.5, diğer ve kararsızlar 10.6. BUu anket, 2800 denek üzerinden yapıldı.

Melih Bey iki partinin toplamından fazla alacaksa, o zaman başkalarında oy istemeyi bırakmasını tavsiye ederim. Çünkü 15 yıllık belediye başkanlığı yapmış rakibime, açıkçası o hareketler yakışmıyor. Adeta yalvara yalvara ülkücü tabandan oy istiyor. Madem ikimizin toplamından fazla oy alacak böyle bir endişesi olmaması lazım.

MA: Ne değişti de MHP geçen seçimlere oranla bu kadar iddialı?
MY: Sayın Başbakan, Gökçek’i aday yaparken çok tereddüt etti. Ve Sayın Karayalçın’la sayın Baykal arasında da şiddetli bir muhalefet vardır eskiden beri. Geçen seçimlerde adaylar hep son gün açıklandı. Yine CHP’nin İstanbul adayının çok geç açıklanması...

Siyasette nedense, belediye seçimlerine özellikle flaş isimler aranıyor. Bulamazsınız, herhangi bir milletvekilini veya bir başkasını çıkarıp aday yapıyorsunuz. Ancak benim Beypazarı’ndaki başarım, Sayın Başbakan, Bakanlar, milletvekilleri ve bütün siyasiler tarafından taktir edildi. Karşımızdaki adayların da denenmiş isimler olması nedeniyle bu pozisyona geldik ama, MHP bütün illerde bu sefer çok iddialı. En az 3-4 tane büyükşehir kazanacağımıza inanıyoruz. Hem mecliste temsil ediliyoruz hem de böyle kuvvetli isimlerle seçime giriyoruz.

MA: Eğer kazanırsanız Beypazarı’nda yaptıklarınız Ankara içinde geçerli mi?
MY: Kendi prensibim doğrultusunda, Beypazarı’nda ikinci defa seçildiğim akşam bir daha aday olmayacağımı açıkladım ve bunu 5 yıl boyunca tekrar ettim. Ankara için de aynısını düşünüyorum çünkü gelişmiş batı ülkelerinin bir çoğunda da, yerel yönetimlerde kesinlikle iki dönem yasal olarak sınırlandırılmıştır. Bu benim tamamen kendi şahsi fikrim. Çünkü uzun süre belediye başkanlığı yaparsanız, artık her sabah evden çıkıp işine giden insan durumuna gelirsiniz. Ne kadar şevkiniz artarsa artsın veya yorulmadım derseniz deyin, muhakkak bir etkisi vardır. Ama ille yardımcı olacaksanız ki; ben Beypazarı’na yine yardımcı olacağım, tecrübelerimi aktaracağım ama hepsini ben yapacağım diye bir şey yok. Ne belediyenin işi biter ne projeler biter ne de ömür yeter diye düşünüyorum.

MA: Size göre Ankara’nın üç büyük problemi nedir ve bunlara çözümünüz ne olacak?
MY: Bence birinci sorun su problemi. İnsanlar eğer içtiği suyu beğenmiyorsa bunu insanların içebileceği hale getirmek zorundasınız. İkinci sıraya işsizliği koyuyorum. Bu belediyenin dağıttığı paketlerden de belli. Ankara’da 1 milyon 200 bin aile var ve 400 bir aileye paket dağıtılıyorsa, kentin yüzde 33’ü fakir demektir. Bunların bir çoğu da muhakkak işsizdir.

Üçüncüsü ulaşım. Benim açıkçası belediyede 25 bin kişi çalıştıracağım diye bir iddiam yok. Böyle istihdamında sağlanacağına inanmıyorum. Çünkü belediyelerin bütçelerin bellidir. Yüzde 30’undan fazlasını personele ayıramazsınız. Hizmet alımı yapsanız da, ‘ben belediyede istihdam’ demenin politik bir söylem olduğuna inanıyorum. 35 bin nüfuslu bir yerde, ben 1500 aileye istihdam sağladım; bunu başardık. Bunu belediye insanı olarak yapmadık, insanların iş yapabileceği alanlar açarak başardık.

Şimdi Ankara’da her şeyden önce organize sanayi bölgelerinin hepsine destek olacaksızız, esnafa çok destek olacaksınız, taksicisinden berberine dolmuşuna kadar. Destek olmanın çok yolu var. Bunlarla toplanırsınız; mesela sitelere mallarını teşhir edecekleri alanlar yaparsınız. Onların işini geliştireceği şeyleri yaparsanız.

Bakın su forumu yapıldı, 33 bin kişi geldi. Eğer siz kongre merkezini, fuar alanlarını şimdiye kadar yapmış olsaydınız, asgari yılda 3-5 milyon kişi bu fuarlar için gelirdi Ankara’ya. Oteller olması da lazım tabi. Her otelde 500 kişi çalışır ve bunların organizasyonunu falan hesap ettiğiniz zaman, müthiş bir istihdam demektir. Belediye Başkanı istihdamı böyle sağlar. Ama siz asfaltları yapmazsanız, sitelerin içinde vatandaşın gelip mobilya bakmak için gezeceği yerleri yapmazsanız, hatta ve hatta buraların yurtdışına iş yapması için organizasyonu bile bizzat belediye yapabilir. Bunları yapmayınca, rekabet edemiyor.

Kriz ortamı var tabi ve bir çok iş yeri kapanıyor. Tabela vergisi alamıyorsunuz, su parası alamıyorsunuz, belediye olarak emlak vergisi alamıyorsunuz, bir takım harçları alamıyorsunuz. İşsiz kalan insanlar evinin su parasını ödeyemiyor, emlak vergisini ödeyemiyor ve siz bunlara paket götürüyorsunuz; hem belediye gelirden mahrum kalıyor hem siz paket dağıtarak ayrı bir bütçe ayırıyorsunuz. Dolayısıyla esnafın ayakta kalması için esnafla beraber yöneteceksiniz. Anafartalar Çarşısı’nı gezdim, dört gözle Mansur Yavaş’ı bekliyorlar. Neden? Bir yıkılacak söylentisi çıkmış ki, artık dükkanların çoğu kapanma noktasına gelmiş. Bence oradaki esnafa önünü açacak bir şeyler yapılması lazım. Yani Ulus niye cazibesini kaybetsin? Siz gereken önemi vermezseniz, Ulus’a hiç kimse gitmez.

MA: Partinize yönelik suçlaması var Melih Gökçek’in. ‘Sağda tartışma büyürse bundan sol kazançlı çıkacaktır, CHP kazanacaktır’ dedi. Gerçi biraz önce bunun söz konusu olmadığını ifade etti ve ‘Mansur Bey’in seçim kazanma şansı sıfırdır, milliyetçi oylar giderek bana kayacaktır’ dedi. Ne düşünüyorsunuz?
MY: Valla onun kendi düşüncesi. Milliyetçi oyların asla ona gitmesi mümkün değil. Zamanında yöneticilik yapmış bir kaç kişiyi bir şekilde televizyona çıkartması hiç bir şey ifade etmez. Sürekli oylarım yükseliyor, bu oylar nereden geliyor bana. Sosyal demokratlardan da geliyor, AK Parti’den de geliyor, başka partilerden de geliyor. Dolayısıyla şimdi oturup bunları toplayıp, ‘AK Parti’li bende daha çok’ veya ‘sosyal demokratlar bende daha çok’ gibi yarışın içine girecek halimiz yok. Geçen hafta bir gazetenin yaptığı anket var ortada. Orada benim oy oranım yüzde 28.5’tu. Bu oylar nereden geliyor; elbette başka partilerden, sağduyulu vatandaşlardan geliyor. İkimizin toplamından fazla oy alacaksa, Karayalçın’ın aradan sıyrılma olanağı yok. Yoksa, peki neden ‘sağ birleşsin’ diye çağrı yapıyor, bende onu anlamıyorum. Televizyonlara çıkacağız, projelerimizi anlatacağız. Seçmen de kendisine yakışan başkanı seçecek, seçim böyle olur. ‘Oraya oy vermeyin boşa gider. Oyları bende toplayın...’ Bunların hiçbirinin demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi yok. Ama maalesef, Ankara’da siyaset hep belli kişiler tarafından kirli yapılıyor. Öyle olunca da, Ankara’yı kutuplaştırmak ve oyunu kemikleştirmek istiyor ama bunlardan hep Ankara zarar gördü.

MA: Bir takım binalar yıkılmadan nasıl bir cazibe merkezi olacak Ulus?
MY: Bu projeyi yapan insanlara bağlı. Tamamen yıkacaksınız orayı ve şimdi yıkacağınız yerleri yeniden iş yerleri yapacaksınız. Kurayla ya da ihaleyle insanlar gelecekler oradan alacaklar. O semtin yerlisi olmayan, o yıktığınız insanlara da veremeyecekseniz orayı, bir kültür ortadan kalkacak.

Anafartalar Çarşısı’ndaki esnafın hepsi orada 50 yıllık. Kentler yaşayan varlıklardır, hafızaları vardır ve komşuluk ilişkileri kent yaşamında çok önemlidir. Siz oraları yıkar ve başkaları ihaleyle oraya girerse, siz oradaki komşuluk hukukunu ortadan kaldırırsınız. O eski binalar emekli sandığının binaları, Anafartalar Çarşısı... Benim projemde hiçbiri yıkılmadan, hatta üst kısmı yani toptancı hali, itfaiye meydanı, hiç yıkmadan oraların hepsini düzenlemek mümkündür. Orada yıkılacak bir bina vardır. İl Özel İdaresi’nin binası ve Kiler’in binası. Bir yandan ‘biz buraları kamulaştıracağız yıkacağız’ diye kültür tabiat varlıklarına öneri götürüyorsunuz, bir yandan Kiler’in binasına ruhsat veriyorsunuz. Kiler’in binasının oranın dokusuyla uzaktan yakından ilgisi var mı? Atatürk heykelinin şimdi bulunduğu yerde kafeler yaparsınız ve emekli sandığının binalarını da... San Petersburg’da o dokuya ayrı hiç bir bina yok. Ve oradaki en meşhur caddesinde tarihi bir binayı alışveriş merkezi haline getirmişler, emekli sandığının binası, pekala alışveriş merkezi haline gelebilir.

Sümerbank, İş bankası, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Garanti Bankası, Ziraat Bankası’nın genel müdürlükleriyle görüşüp değişiklik yaptığınız andan itibaren, Ulus hemen cazibe merkezi olamaya başlar. Belediye bütçesinden çok apara ayırmanıza da gerek yok bunun için. Ulus esnafına böyle bir projeyle gittiğim zaman, ‘dükkan cephelerinizi şu hale getirin, şu şekilde iş değişikliği yapın’ dediğimiz andan itibaren, zaten herkes buna hazır. Çünkü oradaki insanlar siftah yapamıyor.

MA: Nereden kaynak bulacaksınız metro ve diğer ulaşım projelerini gerçekleştireceksiniz?

MY: Öncelikle mevcut yönetim 2003 yılında metroya başladı ve '2005 yılında bitecek' diye tabelalar astı. Ve yapılamadı. 2009 yılına geldik, bu sefer 'hükümet bu işi yapacak, destek olacak bize ve iki yılda bitireceğiz' deniyor şimdi. Bakın bu elimdeki elektrifikasyon ihalesinin noter sözleşmesi. Burada işin teslim tarihi 2190 gün, 6 yıl yani. Nasıl bitireceksiniz şimdi? Şu andaki metronun bütün hatların elektrifikasyon ihalesi 2190 günde teslim edileceği söyleniyor. İki yolda nasıl bitecek. Bir diğer gerçeği de söyleyeyim, kesinlikle San Francisco raylı sistemini inceledim, Alman metrosunu inceledim, ikisi de gerçekten zarar ediyor. Ancak hükümet ve eyalet bunları sübvanse ediyor. Sübvanse edilmesi doğrudur ancak Ankara metrosunda da böyle yapılarak yap-işlet-devret modeliyle yapılacağına inanıyorum. 'Müşteri garantisi isteniyor' deniyor fakat müşterinin azalması içinde her şey yapılmış. Şu andaki Armada’nın karşısındaki çelik iskeleli yer metro park ve otoparkıdır. Şimdi orası aynı zamanda alışveriş ve kongre merkezi olacak, zaten oraya gelen arabalar park edeceği için vatandaşın metronun parkın aracıyla gelip metroya binmesi engelleniyor. Çayyolu iki metro durağıdır, orası da şu anda Gordion iş merkezidir. Belki Gordion iş merkezinin olduğu yer 10 yıl içinde 20 bin 30 bin araçlık otopark olması gereken bir yer. Yoksa insanlar uzaktan aracıyla gelip metroya nasıl binecekler. Böyle hatalar yapıldığı için yapılacak metronun zarar etmesi için elinden gelen yapılıyor. Belki oradan yakın bir yerde otopark falan yapılabilirse bir ihtimal yine metro çalışır hale gelebilir.

Ve bu müşteri yolcu açığının kesinlikle sübvanse edileceğini düşünüyorum. Bir çok firmaya mail attım, tamamını incelediler ve yap-işlet-devret modeliyle yapabileceklerini bize bildirdiler. EGO’nun zararı 122 trilyon. Siz halkı ucuz taşıyacaksınız, toplu taşımaya yönelteceksiniz. Peki 10 yılda ne kadar yapar 1 katrilyon 222 trilyon yapar. Metronun ayda 5 milyon dolarlik müşteri açığını karşılarsak ve bu şekilde ödeme yapsak biz bir yılda 60 milyon dolar yapar, 10 yılda 600 milyon dolar yapar. Ama 10 yıl sonra metro sizin olacak. Yoksa şu anda 1,5, 2 milyar dolar harcamak zorundasınız. 'Metroyu belediye kaynaklarıyla yapacağız' diyen doğruyu söylemiyor. 10 katrilyon borç, kredibilite kalmamış, dışarıdan da kaynak bulamayacaksınız. Artı fiziki güçlükler var, biraz önce anlattığım gibi. Bunu yap-işlet-devret modeliyle yapmaktan ve metrolarını Mamak Siteler-Altındağ tarafını uzatmaktan başka hiçbir çaresi yoktur. Kentin muhtelif yerlerini monoray ve raylı sistemle toplu taşımaya özendireceğiz, başka türlü trafik problemini çözme imkanı yok. İnşallah göreve geldiğim zamandan itibaren güzel bir planlama yaparak, mesai saatlerinin değiştirilmesini ulaşım koordinasyon merkezi ile planlayıp Bakanlar Kurulu'na sunacağız. Mesela alışveriş merkezlerinin açılış saatini 10:30 yaparsınız en basiti. Mesai saatlerinin 15-20 dakika önce ya da sonra başlaması ise Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleşebiliyor. Kente herkesin aynı anda giriş ve çıkış yapmasını engellersek, hiç olmazsa diğer sistemler devreye girinceye kadar geçici bir çözümdür diye düşünüyoruz.

Sayfa Yükleniyor...