Arınç’tan Karamehmet'e maaş çıkışı

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, milyar dolarlık ihaleleri alan Karamehmet’in çalışanlarına 6 aydan beri maaşlarını vermemesini eleştirdi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı'yı ziyaretinin ardından, Basın Kültür Sarayı'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bir basın mensubunun, Anadolu Ajansındaki (AA) toplu sözleşme süreci ve basın sektöründeki sendikalaşma sorununa ilişkin sorusu üzerine Arınç, gazetecilerin sendikalı olması, sendika marifetiyle patronlarla toplu iş sözleşmesi yapmasının kanunen mümkün olduğunu ama burada gazete veya medya patronlarının tavrının da önemli olduğunu söyledi.

Bununla ilgili hüküm olduğunu, işçiler veya çalışanların elbette sendikalı olabileceğini ifade eden Arınç, şöyle konuştu:

''Ama baskılar neticesinde sendikalı olamıyorlarsa veya kapının önüne konuluyorlarsa bu, bütün iş yerleri için geçerli, bütün işverenler için geçerli, yani bizim işverenin, elinden kolundan tutarak mutlaka 'böyle yapacaksınız' deme imkanımız yok. İşçiye de 'mutlaka sen sendikalı olacaksın' diye baskı yapma imkanımız yok. Eğer cesaretleri varsa ve patronlarla iyi ilişkiler içinde olabiliyorlarsa patronlar da 'benim çalışanlarım elbette sendikalı olabilir' düşüncesindeyse bu mutlaka gerçekleşebilir.

Kanuni düzenleme bu konuda var ama şu da var; mesela bu elektrik dağıtım ihalelerine girip milyar dolarlık ihaleleri bir kalemde alıveren bir medya patronu, kendi televizyonunda çalışanların 6 aydan beri maaşlarını vermiyor. Kendi gazetesinde çalışanları 500 lira ile bin lira arasında çalıştırmaya çalışıyor ama hiçbir çalışandan da sizin gibi hiçbir medya mensubundan da 'bu nasıl patronluk' diye bir şikayet duymuyoruz.

Bizim o patronlardan şikayetimiz var, o yüzden de bazen bazı medya patronlarıyla veya baronlarıyla kavga ediyoruz. Kavga ettiğimiz zaman da onlar, bizi medya düşmanı olarak gösteriyorlar. Çalışanların veya çalışanları temsil eden kurumların, gazeteciler cemiyeti, sendikalar gibi daha üst kuruluşlar gibi bunları teşhir etmesinde fayda var.''

Arınç, Bitlis'te referandumdan önce Gazeteciler Cemiyetinin açılışını yaptığını ve oradaki konuşmasını hatırlatarak, şöyle devam etti:

''Size çok enteresan bir şey söyleyeyim; şu elektrik dağıtım ihalelerinde, neredeyse 6 milyar dolarlık ihaleyi alan ve 'ben bu parayı hemen ödeyeceğim' diye taahhütte bulunan kişi, 'televizyonunda çalışanların paralarını 6 aydır vermiyor' diye söyledim. En çok tebriği gazetecilerden aldım ama arkadan başka bir şey oldu.

'TEBRİK EDENLER SUSUYOR'
Gazetecileri temsille görevli üst kuruluşların başkanları, 'sizi tebrik ediyoruz' dediler. Başka bir şey daha söylediler; aman ne olur bu söylediklerinizi her yerde söyleyin. 'Siz niye söylemiyorsunuz?' dedim, 'biz söyleyemeyiz' dediler. Sizin söylemeniz lazım. Evet ben, gözü kara bir adamım, her yerde de bunları söylerim, söyleyeceğim ama bir siyasetçinin bunlarla kavga ederek bu tavrı ortaya koymasının ne anlama geldiğini de hepimizin bilmesi lazım.

Dolayısıyla çalışanlar ile o çalışanları temsil eden kuruluşlar, bu konuda çok kararlı, cesur olmaları lazım. Evet yapıyorlar görevlerini ama sizin şikayet ettiğiniz konuyu gündeme getirene ben rastlamadım. Dolayısıyla bu, beraberce yürüteceğimiz bir konudur. Hakikaten üzülüyorum arkadaşlar, ertesi günü kapının önünde...

İşsiz kalabiliyor gazeteciler, ekmek götüremiyor evine, hasta çocuğuna bakamaz hale geliyor, hiçbir güvenceleri yok. Bu güvenceleri kanunlar göstermiş ama bu konuların uygulanması sırasında bunları uygulamayan, aba altından sopa gösteren 'bak şöyle yaparım' diye korkutanlara da bizim toplum olarak nasıl bugün sokaklarda, bazı hakları savunabiliyorsak bunları da savunmamız gerekecek. Ben yanınızdayım. Bu konuda hakikaten, üzerimize aldığımız işi de Allah'ın izniyle yapacağız.''

SİYASETTE ÜSLUP

Arınç, ''Son günlerdeki siyasetteki üslup tartışmalarına'' ilişkin soru üzerine şöyle konuştu:

''Üslup konusu siyasetin, toplumsal hayatımızın olmazsa olmazları. Sadece siyasette değil birbirimize hitap ederken bile birbirimizi muhatap alırken bile saygıdan uzak kalmamak gerekir ama siyasetçiler, topluma örnek olması gereken insanlar ve onların tavır ve hareketleri toplumu etkileyebilir, bazen olumlu bazen olumsuz anlamda.

Dolayısıyla siyasetçilerin, bir partiyi temsil etme durumunda olanların, özellikle lider ve yakınındaki kadrolarının üsluplarının kırıcı olmaması, kişilik haklarına saygı olması, özel hayatları mukaddes sayması ve birbirine hitap ederken de 'sen' diye, bunların çok daha ötesinde kırıcı cümleler kesinlikle olmamalı. Bunları söylüyoruz. Kendimiz de buna dikkat etmeye çalışıyoruz.

Bazen dikkat etmediğimiz ve sonunda pişman olduğumuz sözler de kullanabiliyoruz. Ama doğrusu iyi, yapıcı, saygılı bir üsluba hepimizin ihtiyacı var, 'nin çok daha fazla ihtiyacı var. Yani 'Çakallar-Bozkurtlar' tartışması doğru bir tartışma değil. Bunları kullanmamalıyız. Sayın Bahçeli, La Fontaine Masallarından bahseder gibi çakalları, Bozkurtları vesaireleri çok çok konuşmamalı. Veya sembol haline gelmiş bazı değer veren unsurları tahrik edecek bir üslubun içinde de olmamalıyız.''

Siyasi hayatında, eski başbakanlardan rahmetli Bülent Ecevit'in üslubuna çok önem verdiğini belirten Arınç, şöyle devam etti:

''Çünkü o keskin cümleleri bile saygısını bozmadan söyleyebilen ve konuşmasında bunlara çok dikkat eden bir liderdi. Onun övgüsünü de almış bir insanım. Sayın Ecevit, Sayın Hüsamettin Özkan'ın da olduğu bir yerde ben de bulunmuştum ve beni üslubumdan dolayı kutlamıştı. 'Fikirlerimiz ayrı ama üslubunuz çok hoşuma gidiyor' demişti. Bunu iyi bir anı olarak hatırlıyorum. Bazen meydanlar insanlara farklı şeyler söyletebiliyor ama biz bunları duymak istemiyoruz.

Bir empati yaptığımda bunların konuşması faydalı mı, yoksa getirisi olan bir şey mi diye düşündüğümde, hayır ne faydası var ne getirisi var? Bu sadece tahrik ediyor. Siyaset ortamının gergin olması ve tahriklere yol açması da hem seçimin güvenliği açısından hem de seçime gölge düşürebilmesi açısından beni fevkalade üzüyor. Şu andaki üslubu ama sadece Bahçeli, sadece Erdoğan, sadece Kılıçdaroğlu bağlamında da ele almayalım. Siyaset için ortaya çıkan, meydana çıkan herkesin mutlaka yapıcı, saygılı dil kullanmasında fayda var diye düşünüyorum.''

Sayfa Yükleniyor...