'Artık kimin yönettiğini sormuyorlar'

İstanbul Film Festivali bu yıl İngiliz sinemasının en özgün yaratıcılarından Terence Davies'i ağırladı. Biz de usta yönetmenle bir araya geldik ve sinemadan, sinemasından konuştuk.

'Artık kimin yönettiğini sormuyorlar'

İstanbul Film Festivali'nin onur ödüllerinden birini alan Terence Davies, festivalin açılış töreninde "Bizans'ta olduğuma inanamıyorum" diyerek heyecanını ifade etmişti. İngiliz sinemacı, haftasonu İKSV Salon'da sinemaseverlerle bir araya geldi ve dolu dolu geçen bir sinema dersi sundu. Etkilendiği filmlerden sahneler izletip üzerinde tartıştığı dersine son verdikten sonra usta yönetmenle bir araya geldik ve tabii ki sinemadan, sinemasından konuştuk.

Festivalde son filmi 'Aşkın Karanlık Yüzü' gösterilen usta yönetmen 1988'den bu yana topu topu sadece 6 film çekti. Ama bu onun kendi tercihi değil.

"Ben anaakıma dahil bir yönetmen değilim ve böyle olunca da film çekmek için para bulmak çok zor oluyor. Çünkü artık senaryoyu ya da kimin yönettiğini sormuyorlar, filmde kimin oynadığını soruyorlar. Ben oyuncularımı seçerken ünlü olup olmamalarına bakmam oysa, rol için doğru olup olmamalarına bakarım. Başka türlüsünü de yapamam. Bu da işleri zorlaştırıyor. Yapımcılar hala filmde ünlü biri oynarsa gişe yapacağı inancına sahip. Bu da çok saçma tabii. Son filmimde oynayan Rachel Weisz'ı da tesadüfen buldum, önceki filmlerini izlememiştim. Rolü ona ünlü olduğu için vermedim yani. İngiltere'nin en büyük problemi bu ne yazık ki, hep aynı soru; filmde kim oynuyor ve Amerika sever mi?

İzleyicisini çoğunlukla kendi çocukluğunun da geçtiği 40'lı ve 50'li yıllara götüren Davies filmlerinde din olgusunu sıkça işliyor ve din, aile gibi kurumların baskısı altında ezilen bireyleri anlatıyor.

"Çocukken ailemin dünyanın en iyi ailesi olduğuna inanırdım. Bir katolik olarak yetiştirildim ben, çok da inançlı bir katoliktim üstelik, 22 yaşıma gelene kadar. Sonra şüpheler duymaya başladım ve katolik inancına göre şüphe şeytanın işidir. Sonrasında bunun bir yalan olduğuna kanaat getirdim ve ateist oldum. Bu da beni çok rahatlattı bir bakıma, çünkü bu hayattan sonra bir şey geldiğine inanmıyorum. Öleceğiz ve bitecek, bu kadar. Ama bu doğru bir yaşam sürmemizi engellemez. Mümkün olabildiğince onurlu bir hayat sürmeliyiz. Ama katolik inancına göre düşünceleriniz ve sözleriniz her zaman saf ve temiz olmalı, ki bu imkansız. Böyle olunca da hep başarısızlığa mahkumsunuz ve suçluluk hissi de sürekli artarak büyüyor. Ama ailemin mükemmel olduğuna inancım hiç sarsılmadı, hala da öyle düşünüyorum. Özellikle 50'li yıllarda büyürken hatırlıyorum da hiç bir şeyimiz yoktu, ama biz vardık, birbirimize sahiptik.

Davies filmlerinde özellikle müzik kullanımına büyük önem veren bir yönetmen...

''Hangi müziği kullanacağımı bile senaryoya yazarım. İlk senaryomu yazdığımda telif hakları mefhumundan habersizdim. Öğrendiğmde dehşete kapıldım çünkü çok pahalıydı. Bu yüzden artık yapımcımın yapacağı ilk işlerden biri telif haklarını halletmek. Eğer halledemezsek başka bir bulmam gerekir zira. O yüzden senaryoyu yazarken tüm müzikleri seçer ve not düşerim.

'Artık kimin yönettiğini sormuyorlar' - 1

Davies'in bir sonraki projesi bir tiyatro oyunu. Usta yönetmen tiyatrodaki ilk yönetmenlik denemesinde Anton Cehov'un Vanya Dayı adlı eserini sahneye taşıyacak.

''İlk tiyatro projem ve açıkçası teklif geldiğinde çok şaşırdım. Çehov'u çok severim, ama tüm Çehov oyunları içinde Vanya Dayı'yı ayrıca severim. Kimin oynayacğı henüz belli değil, ya bu yıl ya da gelecek yıl sahneye koyacağız ve hala oyuncu seçmeleri devam ediyor.

Liverpool'da dünyaya gelen ve doğduğu kent için 'Time and the Cİty' adlı bir de belgesel çeken Davies Liverpool'un ve genel olarak İngiltere'nin geçirdiği değişimlerden memnun değil.

"Gerçek bir belgesel diyemem aslında, daha çok kişisel bir deneme gibi oldu. Kişisel ve sübjektif bir filmdi. Çekmeden önce "bakın bu bir Liverpool gezi rehberi değil" dedim herkese. Liverpool hakkındaki duygularım çok karışık ve karmaşık. sevdiğim Liverpool'u korumak istedim filmde ve inanın çok seviyorum ben Liverpool'u ama artık o şehir yok. Ülkem gibi tıpkı. İngiltere'de bir çöküş yaşıyor, berbat halde. Şu anda Avrupa'nın uygarlıkta en son gelen halkıyız. Bunu görmekten nefret ediyorum, dilimizin saygı görmemesi beni çok üzüyor. Ama İngilitere'de bunu söylediğinizde elitist olmakla suçlanırsınız.''

İflah olmaz bir Liverpool tutkunu olsa da Liverpool'un simgeleri olan The Beatles'ı hiç sevmediğini söylüyor Davies:

"Beatles'a dayanamıyorum. Berbatlar bence, çok kötüler, çok. Hiçbir zaman sevemedim onları. Liverpool'luyum ama futbolu da sevmem örneğin."

Sayfa Yükleniyor...