'Başbakan anadilde savunma için talimat verdi'

Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Başbakan, anadilde savunma için gerekli talimatı verdi'' açıklamasını yaptı.

'Başbakan anadilde savunma için talimat verdi'

Bakanlar Kurulu toplantısı sona erdi. Başbakanlık Merkez Bina'da, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki toplantı, yaklaşık 5 saat sürdü.

Toplantının ardından açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, açlık grevleriyle ilgili olarak, ''Bugün açlık grevlerinin eğer dayanıklarından birisi olarak ana dilde savunma yapma imkanının getirilmesi düşünülüyorsa bu konu CMK'nın 202. maddesinde yapılacak bir eklemeyle önümüzdeki günlerde esasen gerçekleştirilecektir'' dedi.

Arınç, ''Başbakan'ın, anadilde savunma için gerekli talimatı verdiğini'' söyledi.

Açlık grevindeki tutuklu veya hükümlülerin 54. günde olduklarını ifade eden Arınç, şunları belirtti:

''Genel itibarıyla üç talepte bulundular. Bu taleplerin üçü de kendi konumlarıyla ilgili değil. Geçmişte buna benzer grevler veya eylemler yapıldığında, cezaevi şartlarının olumsuzluğundan bahsedilir, kendilerine kötü muamele yapıldığından bahsedilir ve daha iyi şartlara ulaşmak için bazı talepler sıralanırdı. Oysa bu taleplerin tamamını siyasi veya ideolojik talepler olarak da görmek mümkün.

Dolayısıyla bir farkındalık yaratmak, belli konulara dikkat çekmek istedikleri görülüyor. Bu talepler bireysel olabileceği gibi, yaşanan olayda gördüğümüz kadarıyla örgütle ve siyasi düşünceleriyle bağlantılı olarak yapıldığını biliyoruz. Talepleri üç noktada toplanıyor: Bir tanesi 'İmralı'da hükümlü olarak bulunan Abdullah Öcalan'a uygulanan tecridin son bulması.' İkincisi, 'Kürt kimliği ve Kürtçe ana dilde eğitim hakkı ve savunma hakkı sağlanması.' Üçüncüsü de 'siyasi, yargısal, psikolojik, saldırılara son verilmesi' gibi özetlenebilir."

"HUKUKSAL VE VİCDANİ DAYANAĞI YOK"
''Bu üç konuyu dikkate aldığımızda, bunlar için açlık grevi yapılmasının hiçbir mantıksal, hiçbir hukuksal, hiçbir vicdani dayanağı yoktur'' diyen Arınç, şöyle konuştu:

''Neden yoktur, şunun için: Abdullah Öcalan denilen kişi İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda hükümlü olarak bulunmaktadır. Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum bir kişidir. Bununla ilgili tecritten bahsedilemez. Şunun için, son 2 veya 2,5 yıldan bu yana Abdullah Öcalan aynı konumda bulunan 5 ayrı hükümlüyle cezasını çekmektedir. Bu kişiler de aynı davalardan, aynı suçlamalardan mahkum edilmiş kişilerdir. Dolayısıyla zaman zaman onlarla görüşebilmekte ve birlikte bu hükümlülük süresini geçirmektedirler.

İkincisi, Abdullah Öcalan, bir ara istemediği için, ama şimdi ne zaman talep ederse karşılıklı olarak yakınlarıyla görüşme imkanına sahiptir. Yani kendisi isteyecek veya yakınları talepte bulunacak. Çünkü zaman zaman, belki de kızdığından veya başka sebeplerle 'Hiç kimse gelmesin' dediğinde zorla yakınları adaya götürülecek değildir.

Üçüncüsü, avukatlarıyla görüşmeler yapıyordu. Ancak iki sebeple avukatlarıyla görüşmeleri kesildi. Bunlardan bir tanesi avukatlarının bir kısmının başka davalar sebebiyle tutuklu veya hükümlü bulunmasıdır, ikincisi kendi sözlerinin dışarıya yanlış aksettirdiği iddiasıyla bizzat kendisi tarafından avukatlarıyla görüşmemek isteğidir. Bu konuda kesinlikle bir tecritten bahsetmek mümkün değildir.''

ANADİLDE SAVUNMA
20 gün önce Diyarbakır'a gittiğini anımsatan Bülent Arınç, şöyle devam etti:

''AK Parti Büyük Kongresi'nde Genel Başkanımızın konuşmasına ilaveten bir kitap dağıtılmıştır. Bu kitapta 63 madde vardır ve AK Parti'nin siyaset vizyonu olarak takdim edilmiştir. Bunun içinde ana dilde savunma yasağının kaldırılacağı da ifade edilmiştir. Aynı zamanda ana dilde kamu hizmetlerine erişimin sağlanacağı da ifade edilmiştir. Biz bu siyaset vizyonumuzun arkasındayız. Dolayısıyla özellikle son KCK davalarında yaşanan olayların da ortadan kaldırılması amacıyla biz inandığımızı yapıyoruz. O da nedir, bir insan kendisini hangi dilde daha iyi ifade edebilecekse o dilde mahkemelerde savunma yapılabilecektir. Bu konuda Adalet Bakanlığımızın yaptığı çalışma Bakanlar Kurulumuzda görüşülmüştür. Bu çalışma CMK'nın 202. maddesine eklenecek bir fıkradır.''

"BAŞBAKANIMIZ TALİMAT VERDİ"
Söz konusu maddeye ilişkin de bilgi veren Arınç, şunları söyledi:

''Bu maddede sanık veya mağdur meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin noktalar kendisine tercüme edilmektedir. Eklenecek fıkrayla da kendisini daha iyi ifade edebileceğini belirttiği başka bir dilde savunma yapabileceği ve bu beyana mahkemelerin uymak zorunda olduğu şeklinde iki seçenekli bir teklif hazırlanmıştır.

Adalet Bakanımıza bunu geliştirmesi ve süratle yasalaşmak üzere Meclis'e sevk etmesi konusunda Sayın Başbakanımız talimat vermişlerdir. Bugün açlık grevlerinin eğer dayanaklarından biri olarak ana dilde savunma yapma imkanının getirilmesi düşünülüyorsa bu konu CMK'nın 202. maddesinde yapılacak bir eklemeyle önümüzdeki günlerde esasen gerçekleştirilecektir.''

''AÇLIK GREVİ YAPMAYA GEREK YOK"
Ana dilin öğrenilmesi amacıyla okullarda Kürtçe seçmeli dersin okutulduğunu hatırlatan Arınç, ''Bütün bu demokratikleşmeler örgütün talepleri olarak değil, on yılın başından bu yana ret ve inkar politikalarını kabul etmeyen AK Parti hükümetinin bunu bir insan hakları olarak görmesi ve anayasamızın ülkemizde yaşayan başka etnik kökene bağlı toplulukların da kendi dillerini yaşayabilmelerini, konuşabilmelerini bir hak olarak görmesinden ileri geliyor'' dedi.

Ana dilde veya başka bir dilde savunma yapılması konusunun savunma hakkının kutsallığıyla ilgili olduğuna dikkati çeken Arınç, ''Yapılacak düzenlemeyle, pek çoğunun siyasi amaçla bunu istismar ettiğini bilmemize rağmen, göreceksiniz 'Ben Kürtçe savunma yapmak istiyorum' diyenlerin Kürtçe bilmediği de ortaya çıkacak. Ama isterlerse savunmalarını o dilde bir tercüman marifetiyle de yapabileceklerdir'' diye konuştu.

Bülent Arınç, şunları kaydetti:

''Üç hususu da kapsayan talepler ister demokratik olsun, ister olmasın, ister haklı olsun ister haksız olsun, ister makul olsun, isterse çok yanlış olsun bir hükümete düşen görev bütün bunları dinlemek, anlamak ve bu konuda anayasal boyutu içinde yapılabilecek ne varsa bunu yerine getirmektir.

Dolayısıyla bunlar için açlık grevi yapmaya gerek yok. Bunları isterlerse parlamentodaki tüm milletvekillerimiz tarafından ortaya koyabilirler, isterlerse sivil toplum kuruluşları aracılığıyla bunu yapabilirler, isterlerse mektup yazarak sözlerini, ifadelerini, bütün 'ye duyurarak 'Biz bunu istiyoruz' diyebilirler.

Biz, örgüt istiyor diye, 'Açlık grevinde ölecekler aman ha' diyerek meseleye bakmıyoruz. Mesele bir insanlık hakkıdır, mesele Anayasa'da yazılı olan hakların tanınmasıdır, mesele Türkiye'nin demokratikleşmesi ve özgürleşmesidir. 10 yıldır demokratikleşme konusunda attığı adımları bundan sonra süreç olarak devam ettireceğini de bildiğimize göre 53-54 gündür açlık grevi yaparak hayatlarına son verme noktasına gelmelerini anlayışla karşılamak mümkün değildir.''

"BEKLENTİ SON VERİLMESİ"
Hayat hakkının kutsal olduğunu vurgulayan Arınç, cezaevinde de olsa dışarıda da olsa bu hakkın kutsallığını bildiklerini ve hayat hakkının sona ermemesi için her türlü tedbiri almak istediklerini belirtti.

Arınç, şöyle konuştu:

''Dolayısıyla bu grevi sürdürenlere karşı, onları yurttaşlarımız olarak görüyoruz. İster tutuklu ister hükümlü olsun. Sizin taleplerinizi duyduk. Sizin taleplerinizin farkındayız. Sizin taleplerinizi daha demokratik usullerle ortaya koymanız da mümkün. Biz bunları alırız, inceleriz. Ama hükümet olarak vermemiz mümkün olmayan kararları parlamentonun önüne getiririz.

Biz de bir hukuk devleti olarak anayasayla bağlıyız, hukukla bağlıyız. Unutmayın ki Türkiye'nin yeni anayasası yapılıyor. Bu yeni anayasa içerisinde yer alabilecek, belki sizin de gönlünüzden geçen pek çok şey olabilir. Süreci takip etmek yerine, annelerinizi, babalarınızı, eşlerinizi, arkadaşlarınızı, komşularınızı bütün milletimizi üzecek bir sonuçla bizi karşılaştırmayın.

Dolayısıyla bu vesileyle ben, grevi sürdürme niyetinde olan o yurttaşlarıma seslenmek istiyorum: Lütfen, söylediğiniz konuları bütün Türkiye biliyor. Bunu yerine getirecek olan hükümet ve parlamentodur. Yerine gelir veya gelmez, konuşulur veya tartışılır. Ama bu konular, Türkiye'nin gündeminde olmaya devam ettikçe bu sorunların çözümü konusunda da herkes adım atmak zorundadır. Bugün inanıyorum ki parlamentodaki tüm milletvekillerimiz de sizin bizi üzmemenizi, ailenizi üzmemenizi, milletvekillerimizi üzmemenizi bekliyor.''

''BİZİ ÜZMEYİN, MİLLETİMİZİ ÜZMEYİN"
''Doğabilecek olumsuz sonuçlardan sadece siz sorumlu olursunuz. Buna da hiçbir zaman gönlümüz razı değil'' diyen Bülent Arınç, şunları belirtti:

''Dolayısıyla onlarla organik bir ilinti içerisinde olduğunu söyleyen BDP'li milletvekillerimiz başta olmak üzere tüm milletvekillerimizin, hükümetimizin, sokaktaki vatandaşımızın, milyonlarca insanın sizden beklentisi grevlere son vermenizdir. Lütfen bu konuda anlayış gösterin. 54 günden beri her birinizin kilo kaybı ile başlayabilecek ve tedavi edilmesi mümkün olmayan rahatsızlıklarınızla bizi üzmeyin.

Konuştuğunuz bütün konuları ve bundan daha fazlasını, bugün dile getirdiklerinizi, bundan sonra dile getireceklerinizi, hem milli iradenin temsil edildiği Meclis'te konuşma imkanımız var hem bizim tartışma imkanımız var. Dolayısıyla bütün bu sözlerimize karşın, atılan tüm bu adımlara karşı anlamsız bir grevi devam ettirmek niyetinde olursanız biz her şeyi yapmış, vicdanen de sorumlu olmayacağımız bir noktada kendimizi kabul ederiz.

Ama sizin kılınıza bir zarar gelmesini istemiyoruz. Bizi üzmeyin, milletimizi üzmeyin. İnşallah ümit ediyorum ki yarın bütün bu farkındalıkları kazanmış insanlar, kişiler olarak sizin bu taleplerinizi tartışılabilecek bir demokratik ortamın Türkiye'de var olduğunu bilerek, bu grevleri lütfen sona erdirin. Bunu bekliyor ve ümit ediyoruz. Bunu bir Hükümet Sözcüsü olarak, hükümetimizin o arkadaşlarımızdan, bu kişilerden beklediği bir talep olarak lütfen değerlendirin diyorum.''

Sayfa Yükleniyor...