Baykal: AKP'de mahkeme korkusu başladı

Anayasa değişiklik paketinin Meclis'ten geçmesi üzerine CHP lideri, "Şimdi Anayasa Mahkemesi korkusu iktidara hakim olmaya başlamıştır" dedi.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, parti merkezinde gazetecilerin sorularını yantladı.

Baykal, bir gazetecinin ''Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın, bugün bazı gazetelerde yer alan referandumla ilgili sözlerini neye bağlıyorsunuz?'' sorusuna, ''paniğe ve telaşa'' karşılığını verdi.

Baykal, şöyle konuştu: ''Şimdi Anayasa Mahkemesi korkusu iktidara hakim olmaya başlamıştır. Anayasa Mahkemesi şu ya da bu şekilde aşılacak olursa halk korkusu egemen olmaya başlayacaktır. Hukuk, halkın oyları, referandum ya da millet bu konuda gerekeni söyleyecektir. Ben her ikisine de tam bir güven içindeyim.

Bu referandumun kendi tercihleri doğrultusunda sonuç vereceğine yönelik bekleyişlerin hiçbir haklı zemini yoktur. Referandum gerçekleşirse iktidarı çok ciddi bir sürpriz bekliyor. İçine girdikleri hayal duygusundan bu referandumla uyanacaklardır.''

Baykal, anayasa değişikliği süreciyle ilgili tartışmaların sürdüğüne işaret ederek, ''Bu konuda parlamentoda mutabakatın olmadığı ortadır. AKP dışındaki siyasi partilerin tümü karşı tavır takınmışlardır. AKP'lilerin bir kısmının da bu konularda tereddütünün olduğu görülmüştür'' diye konuştu.

Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Anayasa paketi içinde yargıyla ilgili maddelerin böylesine gerginlik yaratmış olması, toplumu kutuplaştırmış olması, üzerinde durulması gereken bir konudur. Çünkü, halen çok köklü bir yargı krizi yaşamaktadır. Maalesef 'de bir süreden beri yürütülmekte olan bazı önemli yargılama, soruşturma girişimlerinin hukuki değil, siyasi anlayışlarla yürütülmekte olduğu kanaati ciddi şekilde  kökleşmiştir. Gerek Silivri'de yürüyen yargı süreci, gerek Erzurum'da başlamış olan yargı süreci, gerek 'Balyoz Davası'yla ilgili yargı süreci çok köklü, çok haklı büyük hukuki zafiyetler taşıyan konular olarak ortaya çıkmıştır. Üçüncü yılını tamamlamak üzere olan bir süreç de Silivri'de gerçekleşiyor. Bu süreç içinde düzinelerce insan suçlanmıştır ama hiçbirisi yeterince doyurucu biçimde ne kendilerine itham edilen delilleri tartışma fırsatına sahip olmuştur ne de kendilerini kapsamlı şekilde savunabilmiştir.

Bu kadar uzun süre, 3 yıla kadar sarkan tutukluluk tablosu, bu davanın daha hüküm verilmeden ceza uygulaması şeklinde uygulandığını ortaya koymaya başlamıştır. Bu artık Türkiye'de görmemezlikten geleceğimiz bir konu olmayı çoktan geride bırakmıştır. Silivri'de yaşanan tablo, hala bir örgütün varlığının ispat edilememiş olması, parça bölük çeşitli konuların birer gerekçe olarak kullanılarak yaygın tutuklamalara dayanak yapılması, tutuklanan insanlarla ilgili kanıtların ortaya konulamaması, bir anlamda insanların 'beratı zimmet asıldır' anlayışının tersine, 'itham edilen insanın suçluluğu esastır, suçlu olmadığını kanıtlamak itham edilen insanın görevidir' anlayışına dayalı yeni bir hukuk sistemine çekilmek istenmesi, kabul edilebilir değildir.''

HAYAL KIRIKLIĞI YARATAN MANZARA
Baykal, ''Balyoz Harekatı''yla ilgili iddiaların, delillerin yetersizliğinin açıkça görüldüğünü vurgulayarak şunları söyledi:

''Böyle bir manzara karşısında bir anayasa değişikliği çalışmalarını sonuçlandırmaya çalışıyoruz. Hukuk çığırından çıkmış, siyasetin emrine girmiş. Türkiye hiçbir dönemde yaşamadığı kadar hukuk ve adalet facialarına maruz kalmaya başlamış. Dışarıdan bakan gözlemciler, 'Türkiye'de kansız bir iç savaşın yaşanmakta olduğunu' değerlendiriyorlar. Ne oluyoruz? Türkiye'de, 2 dönemdir rahat bir çoğunlukla işbaşında bulunan bir hükümet var. Niye yabancılar böyle değerlendirme yapma ihtiyacı hissediyor? Nereye gidiyor Türkiye? Bu derin çatışma, Türkiye'de demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, adaletin güvence altına alınacağı bir noktaya mı gidiyor? Çok acı bir manzara, hayal kırıklığı yaratan bir manzara.

Şimdi Anayasayı değiştireceğiz, Anayasa Mahkemesini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu iktidarın, iktidara hükmeden Başbakanın kişisel hegemonyasına emanet edeceğiz... Allah muhafaza! Bunu Türkiye için karanlık bir tablo olarak görüyorum.  Umudumu yitirmedim. Hukuk ve siyaset süreçleri bu konunun ülkemizin hayrına, yararına, bunca yıl emek verilmiş bir devlet olmaya, bir hukuk devleti olmaya, demokratik bir devlet olmaya yönelik yaşanmış olan 80 yıllık tarihi sürecin israf edilmeyeceği bir noktaya Türkiye'yi taşıyacaktır.

Bugünkü iktidar maalesef siyaset ve hukuk denetim mekanizmalarını bertaraf etme kararlığı içinde siyaset yapmaktadır. Çok büyük ölçüde bu mekanizmaları bertaraf etmiştir. Elde kalan son bir iki, iktidara 'yanlış yapıyorsun' deme imkanı olan temel kurumları da bu anayasa değişikliğiyle ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Umarım, Türkiye'nin kendisini, demokrasiyi, hukuk devletini, Cumhuriyeti savunma refleksi bu süreç içinde ortaya çıkacaktır.''

REFERANDUMUN SÜRESİNE YSK KARAR VERİR
Baykal, anayasa değişikliği sürecinde, bazı milletvekillerine para teklif edildiği yönündeki iddialarla ilgili soru üzerine, bu konudaki tartışmaları üzüntüyle izlediklerini bildirdi.

Sürecin güven veren, açık, şeffaf ve dürüst bir süreç olarak yaşanmadığının ortada olduğunu savunan Baykal, ''Maalesef amaca ulaşmak için her şey mubahtır' anlayışı bu olayda da kendisini göstermiş, öyle gözüküyor'' dedi.

Olası referandumun zamanlamasıyla ilgili bir başka soruya Baykal, Anayasanın değiştirilemez temel ilkelerine aykırı bir düzenleme yapılıp yapılmadığına Anayasa Mahkemesinin, yapılması düşünülen referandumun süresine de Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) karar vereceğini ifade etti.

Baykal, bir gazetecinin, ''Darbe konusunda bir değerlendirme yaptınız. Bunu açar mısınız?'' şeklindeki sözleri üzerine, görüşlerini şöyle dile getirdi:

''Bir darbenin mutlaka askeri nitelikte ortaya çıkma zorunluğu yoktur. 'İlla tanklar, üniformalar darbe yapar' diye zorunluluk yoktur. Zaman zaman meşru yollarla iktidara gelmiş olanların, kendilerini iktidara getiren mekanizmaları, anayasal sistemleri, hukuk güvencelerini bertaraf ettiklerine, biçimsel olarak yetkilerini kullanarak bunu yaptıklarına tanık olunmuştur. Türkiye'de maalesef hukukun ciddi şekilde askıya alındığı açıktır. Yargılama süreçleri, basının içinde bulunduğu tablo, yolsuzluklar, iktidar yakınlarına sağlanan olanaklar, bunlar karşısında gösterilen resmi duyarsızlık neyin ifadesidir?

Yani bu durum demokratik tablonun, hukukun üstünlüğü tablosunun, insan haklarına saygı anlayışının egemen olduğu göstermiyor. Herkes, her an haklı bir gerekçe olmadan, her türlü ithamın hedefi olabilir. Sabaha karşı her biriniz evinizden alınabilirsiniz. Yaptığınız telefon konuşmasının kayda geçirilmesi sonucunda kişisel hayatınız teşhir edilebilir. Bu, demokratik bir tablo değildir. Bunu yapanlar Türkiye'de ellerini sallayarak serbestçe dolaşmaktadırlar. Demokrasi, insan hakları ve hukukun çok ciddi zaafa uğratıldığı bir süreçtir. Buna 'sivil darbe' adı verilmesi hiç de yanlış değildir.''

Sayfa Yükleniyor...