Baykal: Erdoğan yalancı çoban

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Başbakan Erdoğan'ın "darbe geliyor" korkutmasıyla bir çok konuda halkı kandırdığını söyledi.

Baykal: Erdoğan yalancı çoban

Baykal, CHP Genel Merkezi'nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

CHP Genel Başkanı Baykal, ''kısa bir süre önce Türk Silahlı Kuvvetlerine ilişkin önemli suçlamaların ve iddiaların gündeme geldiğini'' belirterek, şunları söyledi:

''Aşağı yukarı bütün partiler, kamuoyu ve medya şu noktada kararlılık sergiledi: Başbakan'ın da söylediği gibi ortada ciddi bir komplo, tertip varsa, Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinde bir cuntanın varlığını ortaya koyan belgeler gerçekten bulunmuşsa, derhal bunun gereği yapılmalıdır. Derhal bir an bile tereddüt etmeden TSK içindeki bu cunta açığa çıkarılmalıdır, irtibatları ortaya konulmalıdır ve onlar hakkında derhal gecikmeden gereği yapılmalıdır. Ve sadece onlarla ilgili olarak değil gelmiş geçmiş bütün darbe girişimleriyle de gerekirse anayasa değişikliğini gerçekleştirerek hesaplaşabilmelidir. Böyle bir şey olamaz, böyle bir şey kabul edilemez.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''konuya ilişkin araştırmalar yapılacağını ve bunun üzerine kararlılıkla yürüyeceğini'' söylediğini belirten Baykal, ''Ne oldu sonra, bu konuyu unuttuk galiba. Yani 'yi bu kadar derinden sarsan, Genelkurmay Başkanı açıklama yapıyor; 'Derhal konuya ilişkin girişimler yapılmasını Başbakan istiyor', 'Başbakan mahkemeye başvuruyor'. Ne oldu bunlar? Bütün Silahlı Kuvvetler ayakta, bütün Türkiye, Hükümet ayakta. orduda darbe planlayan cunta ele geçirildi. E, ne oldu, bu ne biçim iştir?'' diye konuştu.

Bu ortaya atıldığında, ''bu gerçekten olduysa ortaya çıkarılmasını'' istediklerini ve bunun ortaya çıkarılması durumunda Genelkurmay'ın kendisini sorgulayacağını belirten Baykal,şunları kaydetti:

''Ne hiyerarşik bir düzen içinde askeri bir darbe hazırlığı vardır. Ne silahlı kuvvetlerin unsurlarının işin içine girdiği bir darbe, cunta söz konusu değildir. O zamanda Başbakan'ı günlerce konuşturan, parti kongrelerinde silahlı kuvvetlere karşı ağır ithamları içeren değerlendirmeler yapmasına yol açan ve medyada silahlı kuvvetlerde karşı kampanya fırsat veren bu olayın altında ne yatıyor? Bu nasıl bir komplodur? Bunun iç yüzü nedir? Kimler bu iddiaya mesnet olarak gösterilen kağıdı, belgeyi ortaya çıkarmıştır. Kimler hazırlamıştır?

Hazırlayanlar devletin hangi birimlerinde yer tutmuşlardır? Devletin bu belgeyi ciddiye alması için kimler yardımcı olmuşlardır? Devletin istihbarat ve güvenlik birimleri bu konuda hangi işlevi yerine getirmişlerdir? 'Bunlar sistematik olarak incelensin ve gereği yapılsın' dedik. Ve Genelkurmay Başkanı da 'evet' dedi.

'Eğer bu komplo olarak yapılmışsa bütün Türkiye bu komplonun aydınlığa çıkarılması için ne yaptığımızı görecektir' dedi, biz de bundan büyük bir ferahlık duyduk.''

Baykal, ''bu olayın yaşanmamış gibi, rüyada gibi'' olduğunu ifade ederek, ''Bunlar konuşuldu, geldi geçti, Geldi geçti ama yıktı da geçti. Çökertti de geçti. Kurumlar, güvenilirlikler, saygınlıklar perişan olduk. Amaç bu muydu? kim planlamıştı bunu?'' diye konuştu.

Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik, yıldırma, etkisizleştirme yönünde sistematik bir çabanın götürülmekte olduğunu savunan Baykal, bu çabanın kimler tarafından desteklendiğinin aydınlığa çıkarılmasının Türkiye'nin rahatlaması açısından önemli bir ihtiyaç olduğunu söyledi.

Baykal, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Türkiye'nin önemli bir kurumu olduğunu belirterek, ''Demokrasi, hukukun üstünlüğü, siyasetin bağımsız şekilde kendi kuralları içinde çalışması bir temel anlayıştır. Bu konuları tesadüfe bırakarak, kendi haline terk ederek, nasıl gelişeceğini bilemediğimiz bir sürece memleketin kaderini teslim etmek kesinlikle uygun değildir'' dedi.

''Özellikle hükümet ve silahlı kuvvetler kendi aralarındaki ilişkiyi açık bir şekilde, sağlam bir temel üzerinde kurup geliştirebilmelidirler. Buna ihtiyaç olduğu açıktır'' diyen Baykal, şunları kaydetti:

''Türkiye'de silahlı kuvvetlerin AB'ye girmeyi amaçlayan, demokratik reformları gerçekleştirmek isteyen, çağdaş bir demokrasiye dönüşmek isteyen bir ülke olarak kendi yerini eskisinden daha farklı, daha demokratik, daha denetlenebilir bir çerçeveye oturtmayı içine sindirdiği izlenimini biz dışarıdan bakınca anlıyoruz.

Gerçekten Türkiye'de silahlı kuvvetlerle ilgili çok önemli açılımlar, gelişimler gerçekleştirildi, CHP olarak biz de buna önemli katkılar yaptık, anayasa değişiklikleriyle bazı yasal düzenlemelerle. Silahlı kuvvetlerin toplumdaki yerini daha demokratik, daha sivil denetimi temel alan bir anlayış doğrultusunda yeniden yapılandırmaya dönük bir ciddi çabanın sürdürüldüğü bir dönemdeyiz, bunu bilerek yapıyoruz. Ve memnuniyetle görüyorum ki silahlı kuvvetler de kendi yerinin bu yeni anlayışa göre şekillendirilmesine hak veren, buna yardımcı olan bir anlayışa girmiştir. Bunu da görüyoruz.

Elbette silahlı kuvvetler, AB'ye girecek bir ülkede konumunun 15-20-30 yıl öncesinden farklı bir şekilde tanımlanmasını içine sindirecektir. Bu olmaktadır. Bu konuda yapılması gereken ne varsa gelecekte onlar da yapılır. Bunda bir problem yok. Problem, bu haklı, meşru, makul, herkesin içine sindirdiği doğal dönüşümü, bir hesaplaşmanın, bir intikam almanın, bir özel kavganın dayanağı haline dönüştürme tehlikesidir. Kaçınılması gereken, uzak durulması gereken nokta işte budur. Ve maalesef bugün Türkiye'de bir demokratik evrim mi yaşıyoruz silahlı kuvvetlerle ilgili olarak, yoksa silahlı kuvvetlere yönelik bir husumetin, bir intikam alma gayretinin sergilenmesine mi tanık oluyoruz?''

Baykal, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin demokratik rejim içerisindeki konumunun, siyaset zemininde ele alınacağını belirterek, atılması gereken adımların atıldığını, bundan sonra da atılacağını ancak bunu kontrolsüz, intikamcı bir hesaplaşmaya dönüştürmeye çalışmanın fevkalade tehlikeli olduğunu ifade etti.

Deniz Baykal, vesayet tartışmalarına da değinerek, ''Bugün Türkiye'de Başbakan'ın şahsında ortaya çıkan bir vesayet manzarası vardır. Demokratik süreçler, hukuk ilkeleri hepsi anlamını, bu vesayet karşısında kaybetmektedir. Devletin bütün kurumları tehlike altındadır. Kadrolaşma bunun temel dayanağı olarak düşünülmüştür'' dedi.

Bütün kurumlara yönelik böyle bir uygulamanın net bir şekilde ortaya çıktığını öne süren Baykal, bu konudaki sınırların netleştirilmesi gerektiğini söyledi.

Asker-sivil ilişkilerinde yeni bir dönemden geçildiğini ifade eden Baykal, şunları söyledi:

''Hala aydınlatılmamış Dolmabahçe buluşması söz konusu. Acaba bu Dolmabahçe buluşması asker-sivil ilişkilerinde yeni bir mutabakatı şekillendiren bir buluşma olarak da bir anlam taşıyor muydu? Eğer öyleyse herkes tarafından önem taşıyor. Ama manzaraya dışarıdan bakınca ciddi bir çatışma ortamının şekillenmekte olduğunu görüyoruz. Bunu silahlı kuvvetlerin normal demokratik, hukuk devleti sınırları içine yerleştirilmesi süreci olarak anlamamız ne yazık ki mümkün değildir. Bunun ötesinde bir tablonun ortaya çıktığı açıktır. Herkesin oradan uzak durması lazımdır. Onun için diyorum ki Başbakan'a, 'elini silahlı kuvvetlerden çek. Silahlı kuvvetler senin vesayet arayacağın bir alan değildir'.''

Bu konuyu net, demokratik bir şekilde kendi aralarında ortaya koymaları, dışarıdan bakıldığında da güven verici bir tablonun ortaya çıkması gerektiğini anlatan Baykal, çatışmanın silahlı kuvvetlerden yargıya geçtiğini öne sürdü.

YARGIYLA GERİLİM SÜRECİ
Baykal, hükümetle yargı arasında bir gerilim süreci yaşandığını ifade ederek, ''Yargıyı sindirme, etkisizleştirme ya da etki altına alma, vesayeti yargıya taşıma mücadelesi sürdürülüyor'' dedi.

''AK Parti Hükümeti'nin yargıyı denetim altına alma çabasının çok açık ve gizlenmeyen bir çaba olduğunu'' ileri süren Baykal, yüksek yargı kuruluşlarını siyasetçilerin seçeceği insanlarla oluşturma projesinin daima ortaya atıldığını söyledi.

Bazı iyi niyetli gözlemci çevrelerin ''Başka ülkelerde de parlamentolar yüksek yargı organlarına temsilci seçer, bu o kadar kaygı verici değildir'' anlayışı içinde değerlendirmeler yaptıklarını anlatan Baykal, ''Doğrudur ama oralarda olmayan bizde olan var. Bizde siyaset yargı ilişkisi, o örnek gösterilen ülkelerde olduğu gibi istikrara, dengeye kavuşmuş, herkesin sınırını bildiği bir ilişki haline dönüşmüş değildir'' diye konuştu.

''Türkiye'de en doğal yargı faaliyetleri işlemiyor'' diyen Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Dokunulmazlıklardan başlayarak, dokunulmazlık konusunda sıkıntıyla karşı karşıya olan, dokunulmazlık zırhına muhtaç olan bir siyasi ekibin kendisinin hukuki geleceğini kararlaştıracak organlara üye seçmiş olması çok şaşırtıcı bir tablodur.

Dokunulmazlıkların kalkmadığı bir ülkede, dokunulmazlık nedeniyle mahkemeye hesabını verememiş olan, siyasetçileri mahkemeyle hesabı olan bir ülkede siyasetçilerin eline 'yargıyı siz belirleyin' diye yetki verilmesinin doğuracağı sonucu, bu iyi niyetli gözlemci, gazeteci pek çok kişinin gözden kaçırdığını düşünüyorum. Türkiye'deki gibi bir milletvekili dokunulmazlığı Avrupa'da yok. Tek ülke Türkiye. Neredeyse mutlak bir milletvekili dokunulmazlığı... Yargı hiç bir şekilde işlemiyor Türkiye'de.''

Baykal, ''Ergenekon'' davasına da değinerek, iddianamenin 5 bin sayfayı bulduğunu, dünyada örneği olmadığını, dava sürecinin uluslararası adil yargılama ölçülerine uymadığını savundu.

Böyle bir süreç işlerken vesayeti yargıya taşıma konusunda sistematik bir çaba yürütüldüğünü ileri süren Baykal, bunun bir yandan da ''Ergenekon'' davası etrafında kendini net bir şekilde gösterdiğini söyledi. Baykal, şunları kaydetti:

''Başbakan davadan önce bizzat kendisi 'bu işi götürecek savcı arıyorum' demişti. Anlaşılan savcıyı buldu, yetinmedi kendi savcı oldu, 'evet savcıyım' dedi. 'Bürokratik engelleri aştık, şimdi güvenlik güçleriyle tam ve derin işbirliği içindeyiz' diye kamuoyuna müjdeyi verdi. Arkasından durun neler gelecek' dedi. Geçenlerde Başbakan Yardımcısı 'Ergenekon'u ezdik' dedi. Başbakan, 'Ergenekon terör örgütü' dedi. Mahkeme karar aldığı halde Başbakan, 'Ergenekon terör örgütü' demeye devam etti. Hüküm vermiş Başbakan. Daha ortada hüküm, karar yok, ifade yok. Duruşmalar daha sanıkların tümüyle ilgili gerçekleşmiş bile değil. 5 bin 800 sayfalık iddianame şu aşamada, kim bilir kaça gider?

Böyle bir tabloda böyle bir davanın yürütüldüğü, haklı haksız yüzlerce insanın mağdur edildiği, usule aykırı şekilde geçe yarısı baskınlarıyla ifadelerinin alındığı, alınanların bir kısmının cezaevlerinde öldüğü, ölüm döşeğine düştüğü, insani boyutları eksik bir tablo yaşanırken yargı üzerinde denetim konusunu tartışıyoruz.''

Basın toplantısı sürerken Anayasa Mahkemesi'nin mayınlı arazilerin temizlenmesi konusundaki yasaya ilişkin kararının iletilmesi üzerine Baykal, mahkemenin yasanın tarımsal faaliyetlerde kullanım süresine ilişkin hükmünün yürürlüğünü durdurduğunu söyledi.

Baykal, CHP'nin itirazının da bu maddeye ilişkin olduğunu anımsatarak, ''Elbette ihaleye çıkarsın, istediğine verirsin, ver... 49 yıllığına bunu yapan firmaya verme işi yanlış. Bak, yanlış Anayasa Mahkemesi'nden döner. Ama ben size garanti edebilirim, eğer parlamentodan üye seçilecek olursa Anayasa Mahkemesi'ne, yapısı değiştirilecek olursa bu kararlar artık çıkamaz hale gelir'' dedi.

''Hukuka, yargıya tasallut var'' diyen Baykal, bunun bir kez daha sistematik olarak ortaya çıktığını ileri sürdü. ''Savcıya endeksli, hakime endeksli dava'' olmayacağını anlatan Baykal, ''Hukuk gayri şahsidir. Dosya içeriğine göre bazen bir savcı, bazen başka bir savcı hukukun kuralları doğrultusunda dosyanın içeriğini göz önünde bulundurarak, gereken kararı alır. Dava vardır 30 yıl sürer. 30 yılda kaç defa hakim, savcı, avukat değişir, tapu davalarında yaygındır, öyle anlaşılıyor ki Ergenekon da böyle olacak.''



Bir davanın hukukiliğinin, belli bir savcının ve hakimin elinde gerçekleştirilmesiyle değil, savcı ve hakim kim olursa olsun hukukun gereğinin yerine getirilmesiyle ölçüleceğini belirten Baykal, bazı davaların savcı ve hakimlerine dokunulmaması gerektiği yönünde bir tavır ortaya çıktığını savundu. Baykal, ''(Falan, falan davalara kimse dokunmasın. Biz oraya zorla zaten bir savcı bulduk. Sakın dokunmayın. Biz ona göre işi kurguladık mı) diyorsunuz. Bu nasıl iş? Kendine güvenen insan, 'kim gelirse gelsin hukukçu olsun, dürüst olsun yeter. Hukukun gereğini yapacak olsun yeter' diyebilmelidir. Davana inanıyorsan böyle diyeceksin. Hakim, savcı seçmeyeceksin. 'Bir kere seçtim dokunmayın kardeşim bunlara' demeyeceksin'' diye konuştu.

Hükümetin bazı iddialara konu olan kişilere yönelik olarak soruşturma izni vermediğini ileri süren Baykal, ''Mesela Zahid Akman ile ilgili olarak işletmiyorsunuz. Niye izin vermiyorsunuz? Hangi amme yararı, hangi halk, hangi demokrasi yararı? Söyler misiniz bana Zahid Akman niye yargılanmıyor? Var mı bir cevabı? Yok. Yargılayamıyoruz, niye? İzin vermiyorsunuz çünkü. Şimdi ben sana mı emanet edeceğim hukukun hassasiyetini koruma görevini? Hukukun şerefini sana mı emanet edeceğim? '' dedi.

Baykal, hükümetin bazı kişiler ve konular hakkında önce soruşturma izni vermediğini, sonra da ''hakkında açılan soruşturma yok'' sözleriyle savunma yaptığını ifade ederek, gerçeklerin er geç ortaya çıkmasına kimsenin engel olamayacağını söyledi.

Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) çalışmalarına ilişkin sözlerini de eleştirerek, ''Anayasa açıktır, hakim atamalarını HYSK yapar. 'Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı listeyi onaylar' Başbakan'ın tercihidir, dünya görüşüdür, hukuk zihniyetidir, demokrasi zihniyetidir. Ama gerçek değildir, Anayasa değildir, hukuk değildir. Hukuk ortadadır. Sorun da zaten buradan kaynaklanmaktadır'' diye konuştu.

EĞİTİM BİRLİĞİ İLKESİ TAHRİP EDİLİYOR
Baykal, eğitimdeki yeni düzenlemelere de değinerek, ''AK Parti iktidarında eğitimin ideolojik ve siyasi açılardan gündemde olduğunu'' iddia etti.

Kamunun eğitime yönelik yatırımlarının azaldığını, eğitimin, dershanelere ve özel eğitim kurumlarına emanet edildiğini savunan Baykal, ''İktidarın derdi, kaygısı ideolojiktir, siyasaldır. İktidar kendi siyasi taahhütlerine yönelik düzenlemeleri gerçekleştirmiştir. Ama eğitim birliği ilkesi tahrip edilmiştir'' dedi.

Baykal, eğitimin ''bir takım özel yapılanmalara, tarikat, cemaat ya da çıkar yapılanmalarına dayalı olarak kim tarafından götürülse götürülsün'' anlayışı içinde ele alındığını iddia etti.

GİZLİ GİZLİ AYRIŞMAYA YÖNELİK ÖNLEMLER DOĞRU DEĞİLDİR
Deniz Baykal, ''Kürt açılımı'' tartışmalarına ilişkin olarak da bu konudaki görüşlerini daha önce ayrıntılı olarak aktardığını anımsattı.

''Açılım'' kapsamında yapılabilecek en önemli işlerden birinin, Güneydoğu'daki çocukların nitelikli ve kaliteli eğitimi alabilmesine yönelik düzenlemeleri hayata geçirmek olduğuna işaret eden Baykal, sorunların ayrıştırıcı değil, bütünleştirici önlemlerle çözülebileceğini vurguladı.

Bölgede ekonomik kalkınmayı entegre etmenin, işsizliği önlemenin gerektiğini belirten Baykal, ''Gizli gizli ayrıştırmaya yönelik önlemler doğru değildir. Kimse için doğru değildir. O bölgede yaşayanlar için de Türkiye için de doğru değildir'' dedi.

Başbakan Erdoğan'ın ''söz ola kestire başı'' sözünü de değerlendiren Baykal, şöyle konuştu:

''Öyle bir bekleyiş yaratıyorsunuz ki öyle bir havaya giriyorsunuz ki öyle bir izlenim bırakıyorsunuz ki birileri sizin o konularda bir şeyler yapacağınız, bir şeyler söyleyeceğiniz bekleyişi içine giriyor.Bunu siz yaratıyorsunuz, bekleyiş yaratıyorsunuz. Sonra o bekleyiş doğrultusunda birileri harekete geçmeye başlayınca 'söz ola kestire başı noktasına bizi getirmeyin' diyorsun. Halbuki sen önce 'söz ola kese savaşı' noktasına gel onun ötesine de geçme. Yanlış bekleyiş yaratıyorsun, yanlış izlenim veriyorsun. Sonra ortaya çıkan dağılma karşısında tepki gösteriyorsun, bundan uzak durmak lazımdır.

Yanlış istikamette yeni bekleyişler yaratmaktan önce, cumhurbaşkanı, başbakan ve hükümet uzak durmalıdır. Oralardan başlayarak bekleyiş yaratılmıştır ve sonra da anlaşılmaktadır ki bu bekleyiş bir koordinasyon sonucunda yaratılmaktadır. Bizim de dışımızda bir takım unsurların harekete geçeceğiyle ilgili bekleyişler, planlamalar, sözler, taahhütler vardır. 'Falan tarihte İmralı'dan şu açıklama gelecek. Hayır ondan önce biz yapalım'... Bu sistemin içine girersen böyle olur ne giriyorsun buraya? Bugüne kadar neredeydin? Ne düşündüğünü söyle ve gereğini yap.''

Teröre karşı ödünsüz, kararlı net bir tavır sergilemek gerektiğini belirten Baykal, ''Terörün kesin, net, inandırıcı bir şekilde ortadan kalkacağını görmeden hiç bir biçimde bir temasa, müzakereye, ilişkiye sakın girme'' dedi.

32 DEFA ANAYASAYI NİYE İHLAL EDİYORSUN
Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, CHP'nin yasal düzenlemelere ilişkin 33 defa Anayasa Mahkemesi'ne başvuruda bulunmasını eleştirdiğini belirterek, şöyle konuştu:

''Biz, mahkemeye kendi çıkarımız için gitmiyoruz. Kendi hesabımız için gitmiyoruz. Onu, bunu mahkemeye vereyim, tazminat alayım diye mahkemeye gitmiyoruz. Türk Milleti'nin haklarını, Anayasamızın ilkelerini korumak için gidiyoruz. Geldi işte mayınla ilgili yasa. Yanlış. Söyledik sana, anlattık, Meclis'te anlattık, kamuoyu anlattı. AKP'liler bile 'Yanlış, yapmayalım' dediler.

İnat, ısrar, zorla çıkardın. Ne oldu? 'Niye gittin?' diyor. 'Gitme de bunu sıyıralım' diye mi düşünüyordu, neydi? Bir defa biz 33 defa gitmedik. 32 defa gittik. Gittik. Ne oluyor? Çoğunda haklı çıktık, çıkıyoruz. Bu bir görev. Anayasa Mahkemesi bunun için var. Oradakilere devlet bunun için maaş veriyor. Bizi milletvekili yapan millet, 'Bizim adımıza Anayasa'da verilen yetkileri kullanın' diyor. Bunun için biz maaş alıyoruz. Onun için arkadaşlarımız gece geç saatlere kadar uyumadan bu dilekçeleri hazırlıyor. Anayasa Mahkemesi onun için çalışıyor. Onun için senin vesayetine bu aşamada 'dur' diyebiliyoruz.

Gelecekmiş Ortadoğu'dan bir firma 49 yıllığına burayı temizledikten sonra çiftçilik yapacakmış. Yağma vardı, vermezler... Açıkça söylemiştik, 'Bunu işletemezsin' demiştik. O noktaya geldik. Sen niye 32 defa Anayasayı ihlal ediyorsun. Sen ihlal etme. Sen ihlal edersen elbette biz gereğini yapacağız. Bunun için ağlaşıyor. Elbette giderim iyi ki gidiyoruz, iyi ki o imkan var, iyi ki sana 'dur' diyoruz, iyi ki sen bunu beceremiyorsun.''

Baykal, Başbakan Erdoğan'ın ''Açılan davalar AKP ile ilgili değil, belediye başkanlığımla ilgili'' dediğini belirterek, ''Doğru haklı. AKP dönemi ile ilgili davalar henüz açılmadı. İktidardan bir düşersen o davalar nasıl açılır, ne olur, nasıl gelişir onu o zaman görürüz'' diye konuştu.



SİYASETİ DOYMAK İÇİN YAPMIYORUZ
Başbakan Erdoğan'ın, kendilerine yönelik ''Yıllarca doymadınız mı?'' dediğini belirten Baykal, henüz göreve gelmediklerini, önce gelip hizmet yapacaklarını, ondan sonra gidip gitmeme kararını kendilerinin ya da halkın vereceğini söyledi. Doymak için siyaset yapmadıklarını vurgulayan Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''O senin anlayışın. Onun siyaset yapmak için kafasındaki gerekçe doymak. Sanıyor ki biz doymak için siyaset yapıyoruz. Yok, hayır bizim siyaset anlayışımız o değil. Doyuncaya kadar yapalım, doyduktan sonra çekilelim, hazmedelim, o bizim üslubumuz değil. Biz, vatan için, millet için, Türkiye için siyaset yapıyoruz. Siyaseti çıkar, doyma işi olarak görmediğimiz için konumumuz, yaşımız başımız ne olursa olsun siyaseti vatan için, millet için yapıyoruz.''

Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü gibi bir çok siyasetçinin ömürlerinin son günlerine kadar ülke menfaatleri için siyaset yapmaya devam ettiğini ifade eden Baykal, ''Siyaset bizim için inandıklarımızı söylemek ve ülke için doğru olanların yaşama geçmesi için omuz vermek, gayret etmek... Bizim siyasetimiz geldi gelmedi, doydu doymadı... Afiyet olsun Başbakan'a, o demek ki doyuncaya kadar... Demek ki 2011'de seçildikten sonra 2015'de doyacak. İyi hazımlar dilerim kendisine ama bizim doymayla işimiz yok'' şeklinde konuştu.

Baykal, ayrıca Başbakan Erdoğan'ın ''son zamanlarda ahlakçılık taslamaya başladığını, gençlerin durumundan şikayet ettiğini'' de kaydederek, ''Sayın Başbakan, davulcuyu zurnacıyı bırak da işini yap. Senin işin kim olduğu aşağı yukarı delillerle ortaya çıkmış bir sanığın koca Türkiye Cumhuriyeti olarak alınıp, getirilip, Türkiye'de yargılanmasını sağlamaktır. Sen bunu yap. Bunu yapamamışsın. Görev ihmali içindesin. Görev ihmalinin kızgınlığıyla anayı, babayı, gençleri suçlayarak sıkıntını hafifletmeye çalışıyorsun'' dedi.

Başbakan Erdoğan'ın, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına yönelik yasanın TBMM'de kabul edilme sürecinde CHP'lilerin de katkısı olduğunu söylediğini belirten Baykal, yasaya oy veren hiçbir CHP'li olmadığını, TRT-3'ün o günkü kayıtlarından bunun açıkça görülebileceğini söyledi.

(KURT GELİYOR) DER YA ÇOBAN...
Baykal, Başbakan Erdoğan'ın, ''meşhur hikayedeki yalancı çoban rolünü üstlendiğini'' öne sürerek, şöyle konuştu:

''(Kurt geliyor, kurt geliyor) der ya çoban. Başbakan da (kurt geliyor) deyip yargıyı, (kurt geliyor) deyip silahlı kuvvetleri, (kurt geliyor) deyip vatandaşı, ekonomik sıkıntıya teslim edilmiş, zamların altında ezilmiş, işsizlikten bunalmış vatandaşları korkutmaya, yıldırmaya çalışıyor. Bu anlamda kendisi yalancı bir çobandır.''

Baykal, açıklamalarının ardından bir gazetecinin, terör sorununun çözümü yönündeki değerlendirmelerini anımsatarak, bunun geçmiş uygulamalardan farklı bir af önerisi anlamına gelip gelmediği sorusuna, ''Hayır değildir''karşılığını verdi.

Baykal, terör örgütü elebaşının açıklayacağı iddia edilen yol haritasının, sorunların çözümü yönünde katkısı olacağını düşünüp düşünmediği sorusunu ise ''Hayır düşünmüyorum'' şeklinde yanıtladı.

Sayfa Yükleniyor...