'Ben bir Erbakancı idim'

Saadet Partisi lideri Necmettin Erbakan'ın ani ölümünün ardından kimi köşe yazarları bugünkü yazılarında onu anlattı.

'Ben bir Erbakancı idim'

Saadet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın dün ölüm haberinin alınmasından sonra onu yakından tanıyan, siyasi hareketlerinde bulunmuş, 28 Şubat'ı yaşamış, Erbakan ile aynı hücrede bulunmuş köşe yazarları onunla ilgili düşünce ve anılarını yazdılar.

Ahmet Hakan (Hürriyet): Ben bir Erbakancı idim
Benim babam azılı bir “Selametçi” idi. “Yeşil komünist” derlerdi bize...

Mahallenin haylaz ve acımasız çocukları bizi “Kadayıfın altı kızardı mı?” diye kıl etmeye çalışırlardı.

Kızlara pek çaktırmazdık “Erbakancı” olduğumuzu...

Erbakan Hoca, 12 Eylül’den sonra kimselerin iplemediği Refah Partisi’ne iki oy daha kazandırmak için inanılmaz bir inatla çabalarken, biz olanca fiyakamızla “Bu Hoca çok âlem adam vallaha” diyerek kafa bulurduk.

O zamanlar gençtik. Kimimiz radikal takılırdı, kimimiz şiir yazardı, kimimiz öykü tadında yaşardı, kimimiz de Özal’dan kaptığı nemaya fit olurdu. Hoca’dan uzak durulan dönemdi yani.

Sonra bir şey oldu, tuhaf bir şey: Kimsenin iplemediği Refah Partisi, hakikaten de yükselişe geçmeye başladı. Varoşlardan “Refah’ın vakti geldi” türküsü yükseliyordu. “Başbakan Erbakan” sloganı, yılların hayali olmaktan çıkıyordu galiba. Hepimiz doluştuk Refah Partisi’ne. Ne de olsa omuz vermek farz olmuştu ve ne de olsa son tahlilde hepimiz “Refah Partili” idik.

Mehmet Barlas (Sabah): Erbakan siyasal İslam gerçeğini Türk siyasetine kabul ettirdi...
Erbakan'ın önemini vurgulamak, onunla aynı siyasi görüşleri paylaşmak anlamına gelmiyor. Erbakan'ın topluma sunduğu bazı projeler gerçek ötesi hayalleri ifade ediyordu.

Bana göre en büyük yanılgısı da, Başbakan olarak hedef alındığı 28 Şubat 1997 MGK muhtırasının sonuçlarını doğru biçimde tahlil edememesiydi. Bu muhtıra ertesinde kendisiyle yaptığım görüşmede "Askerler bana değil, Çiller Hanım'a karşı" değerlendirmesini yapmıştı.

O dönemdeki koalisyon protokolünün gereklerini gecikerek yerine getirdi. Hemen Başbakanlık görevini Çiller'e devredip, birlikte erken seçim kararı alsalardı, post-modern darbecilerin parlamentodaki tabloya müdahale etmeleri mümkün olmayacaktı. Ama Erbakan'ın "D-8 Zirvesi'ne kadar Başbakan kalacağım" demesi yüzünden post-modern darbeciler zaman kazandılar ve demokrasi rafa kaldırıldı.

Cumhurbaşkanı Demirel'in hükümet kurma görevini Çiller'e vermesi gerekirken, devlet kuşu Mesut Yılmaz'ın başına konduruldu. Bütün bunlar geride kaldı. Erbakan'la son olarak Saadet Partisi'nde Numan Kurtulmuş'un ayrılması ertesinde Genel Başkan olduğu günlerde konuştum. Hakkında yazdığım bir yazıdan ötürü beni aradı ve teşekkür etti.

Hasan Bülent Kahraman (Sabah): Erbakan ve uzun koşu
Necmettin Erbakan öldü. Biraz da inanılmayacak bir ölüm onunki. O tür siyasetçilerin hiç ölmeyeceğini sanıyor insan. Amerikalıların tabiriyle Erbakan bir "siyasal yaratık"tı. Bu kimlik diğer insanlarda mevcut olmayan bazı hassaların bir araya gelmesiyle oluşur. Müthiş bir ego, benmerkezcilik, iktidar azmi, akıl almaz bir irade, hırs, direnme gücü. Erbakan'ın büyük bir lider olarak bu özellikleri bünyesinde topladığında kuşku yok. Bunlara herhalde çok yüksek bir zekâyı eklemek gerekir.

Mehmet Altan (Star): Leopard tankları ve merhum Erbakan
1969 yılında başlayan siyasal yaşamını düne kadar izlediğim Necmettin Erbakan renkli ve önemli bir siyasi şahsiyetti... Önemi, dindar kesimlerin görüşlerini, İslami hassasiyeti siyasal sisteme taşıyıp, iktidar olmasını sağlamasından geliyordu... Ama bu toprakların “din, ırk ve mezhep” üzerinden oy avlayan siyasetçisi, “temel hak ve özgürlükleri” esas alarak Birinci Cumhuriyet’i demokratikleştirmeyi, sadece seçmenine değil, tüm mağdurlara sahip çıkacak ve mağdur yaratmayan kurumsallaşmış bir yapı kurmayı hedef almadığı için kendi de 28 Şubat’ın mağduru oldu. Ayrıca, uluslararası konjonktürü iyi analiz edemedi.

Ahmet Kekeç (Star) : Erbakan’ın bana anlattığı...
Erbakan, bana hep, Oğuz Atay’ın “Bir Bilim Adamının Romanı”nı, o romanın kahramanı Mustafa İnan’ı hatırlatmıştır... “Çok dolaysız” bulabilirsiniz. Ama öyleydi. Aradaki “teknik farka” rağmen, Nurettin Topçu’yla da koşutluklar kurabilirsiniz.

Henüz içine doğdukları “yeni ülke” için bir şeyler yapma, asırların ihmali sonucu “oyun kurucu” niteliğini yitirmiş “çevre”yi “merkez”e taşıma, kalkınmamıza “yerli referanslar” üretme çabasıydı onları “oyun”un içinde tutan. Ve çok saygıdeğer bir çabaydı bu.

Erbakan için söyleyeceklerimi, bu yazının münderecatı içinde özetlemem mümkün değil... Cumhuriyet’ten andaç “Yeni ”yi kuran ve “taşra”ya özgüvenini kazandıran liderlerden biriydi. Belki de, en mühimiydi.

Mustafa Karaalioğlu (Star) : Erbakan Hoca’ya veda
Hoca nazik olduğu kadar sabırlı ve ısrarcıydı... Hayatını inandığı davaya adadı, bu uğurda bıkmadan usanmadan yürüdü. O’nun için dünya “Hak” ve “batıl” mücadelesinden ibaretti. Hak bildiğinin peşinden ayrılmadı, batıl gördüğüyle de mücadele etti.

O yolu açmak için her türlü baskıyı ve küçümsenmeyi sineye çekti. Sonunda kazandı ve siyasi tarihe damga vuran ender liderlerden birisi olmayı başardı.

Ağır sanayi hamlesi, İslam dünyasıyla ilişkiler ve D-8 projelerinin ne kadar isabetli ve gerekli olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Tarih, Erbakan Hoca’yı daha sağlığında haklı çıkarmıştır.

Okay Gönensin (Vatan): Siyasi İslam’ı sandıktan çıkardı
Necmettin Erbakan siyasi İslam’ı sandıktan çıkaran ve meşru siyaset yollarıyla iktidara getiren lider oldu. Zekâsıyla en alttan en üste çıkmayı başarırken, siyasi İslam’ı, klasik kalıplarıyla yeni dünyada geçerli kılmanın zor olduğunu hem kendisi gördü hem de görülmesini sağladı.

Burhan Ayeri (Akşam) : 100 bin tank isterdi
Türk siyasetinin en renkli isimlerinden Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ı kaybettik. Meslek hayatımızda tanıdığımız en zeki insanlardan biriydi. İTÜ'nün önemli motor hocası olarak parladı. 100 bin tank formülüyle, dünyanın gündemine oturdu. İhracat Ekonomisi'ni ön plana çıkardı. Yetiştirdikleri ise bugün işbaşında. Ancak, kendisi farklı yerde kaldı. Hoca'yla epey anımız var. Bir kısmını parça parça aktarmıştık. Onunla ilgili son yazımızda 'İnsanoğlunun yaşa bağlı direnci'nden söz etmiştik. Aktif siyaseti bırakmasını ve Altınoluk'ta yaşamasını önermiştik. O inandığı yola devam etti. Erbakan'a rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

Fehmi Koru (Zaman) : Bir örnek insan olarak Necmettin Erbakan
Siyasi hayatının henüz başlangıcındayken, 1969 seçimi öncesinde, İzmir'de çıkan 'Tekyol' dergisi adına kendisine yönelttiğim "Profesörlüğe kadar yükselmiş bir bilimadamıyken Odalar Birliği'nde genel sekreter ve sonra başkan oldunuz, şimdi ise milletvekili olmak istiyorsunuz; neden?" soruma verdiği cevap zihnimde hâlâ kazılı: "Benim tek bir amacım var, Türkiye'yi saygı duyulacak bir ülke haline getirmek..."

Esas mesajı ise şuydu: "Bunu önce salt ilim yoluyla yapmak istedim; engel çıkardılar... Ben de işadamlığına soyundum, yine engel çıkardılar... İş dünyasında etkin hale gelirsem belki durum değişir düşüncesiyle Odalar Birliği'ne genel sekreter oldum, engel çıkardılar; başkan seçildim, engeller büyüdü. Anladım ki, amacımı gerçekleştirebilmem için tek yol, siyaset yapmak..."

Ali Bulaç (Zaman) : Erbakan bir çınar
Erbakan Hoca'nın o süreçte oynadığı rolün ne kadar doğru olduğunu son on yılın siyasi tecrübesi açıkça göstermektedir. O isteseydi milyonları sokağa dökebilirdi. Partisinin 4 milyon 100 bin kayıtlı üyesi vardı, 6 milyonun üzerinde oy almıştı. Ucuz ve yanlış yola sapmadı, Türkiye İslamcılarının araziye aşina olan geleneksel yöntemini takip etti ve o tarihî konuşmasını yapıp şunları söyledi: "Bu olay (28 Şubat) bizim yolumuzda bir virgül hükmündedir. Kimin canı sıkılıyorsa, kim bağırıp çağırmak, rahatlamak istiyorsa ormana gitsin bağırsın."

Oral Çalışlar (Radikal): Hapishane arkadaşım Necmettin Erbakan
Necmettin Erbakan, zor dönemlerin siyasetçisiydi. Onun siyasetle uğraştığı dönemde üç askeri darbe, bir postmodern darbe gerçekleştirildi. 12 Mart darbesinde partisi kapatıldı. Kendisi yurtdışına gitti. 12 Eylül’de tutuklandı, hapis yattı, partisi kapatıldı. 28 Şubat postmodern darbesinde ise asker zoruyla iktidardan düşürüldü, partisi kapatıldı, kendisi siyaseten yasaklandı.

Bütün bu tarihi iniş-çıkışlar boyunca, kendine güvenini hiç yitirmedi. Çok eleştirilere uğradı, çok tepki gördü. Bunların ne kadarı haklıydı, ne kadarı önyargıların ürünüydü, bunu tarih yargılayacak. Ben kendisine birçok kez haksızlık yaptığımızı düşünüyorum. 28 Şubat’ta darbecileri eleştirmekten çok onun hatalı olduğu yönlerine daha çok vurgu yapanlardan birisiydim. Dindarların siyaset yolculuğu ve siyasetin normalleşmesi konusundaki rolünün küçümsenemeyeceği kanaatindeyim.

Son dönemde ise değişen Türkiye’yi ve değişen dünyayı anlamakta zorluk çektiğini düşünüyorum. Yeni siyasetleri okuyamadı ve giderek marjinalleşti. Çektiği bunca sıkıntının, dışlanmanın da bu yanlış okumada mutlaka payı olduğunu düşünüyorum.

Tarhan Erdem (Radikal) : Erbakan'ın kabına sığmayan zekâsı
Erbakan’ı halkın çok iyi tanıdığını gösterdi. Yılmayan, bıkmayan, yenilgiyi teşvik olarak kabul eden bir lider; gerçek sandığı hayallerinin peşinden koşarken heyecanlanan bir ‘mücahit’! Siyaset böyle sıradışılıkları sever, alkışlar ve ‘anahtar’ teslim etmez.

Son kırk yılın tarihinde görülmeden geçilemeyecek Erbakan, içindeki çocuğu öldürmeden yaşlanıp bu dünyadan göç etti. Her zaman bir iddiası, yaklaştığını sandığı bir hedefi vardı. Kimseye kırgınlık duymuyordu ve mutluydu sanıyorum.

Sayfa Yükleniyor...