Başbakan Davutoğlu: Bir isme çok yaklaşıldı

Ankara’daki saldırıda birinci öncelik olarak IŞİD’i araştırdıklarını dile getiren Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Bir isme çok yaklaşıldı. Yaklaşılan isim bir örgütü işaret ediyor” dedi.

Başbakan Davutoğlu: Bir isme çok yaklaşıldı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV canlı yayınında Ahmed Arpat, Serpil Çevikcan ve Mustafa Karaalioğlu'nun sorularını yanıtladı.

Davutoğlu, Ankara'daki terör saldırısında IŞİD'in öncelikli araştırıldığını söyledi. Başbakan 2 canlı bombanın olay yerine nasıl geldiklerinin tespit edildiğini ve bir isme de çok yaklaştıklarını açıkladı.

Başbakan'a CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Adalet ve İçişleri bakanlarının istifa etmelerini istemesi de soruldu:  ''Gerektiğinde bunların hepsi işletilebilir. Arkadaşlarımız kendileri de karar alabilirler. Ama daha olayın olduğu gün olayın sebepleri üzerine çalışırken ve acıları sarma süreci yaşanırken dikkatleri sadece buna yöneltmek doğru değil.''

Başbakan Davutoğlu'na yöneltilen sorular ve kendisinin verdiği yanıtlar şöyle;

Ahmed Arpat: Ankara’daki saldırı ile ilgili soruşturma kapsamında eldeki yeni bilgiler nelerdir?

Öncelikle bir kez daha hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelere ve yakınlara taziyelerimi iletmek istiyorum. Son iki gün içinde çok büyük bir acı yaşadık. 'nin ne kadar ciddi risklerle karşı karşıya olduğunu, bu coğrafyada bulunan demokrasi ülkesinin karşı karşıya kalabileceği tehditlerin en kadar kapsamlı olabileceğini bir kez daha bize gösterdi. Bu saldırı, 'ye dönük bir saldırıdır, sadece bir toplum kesimine dönük değildir. O mitingi orada yapanlara değil sadece halkımızın bütününe ve demokrasiye yönelik bir saldırıdır.

İlk gün DİSK Başkanı ile dün Türkiye Tabipler Birliği ve TSK başkanlarıyla da görüştüm organizatör kuruluşlara da ifade ettim. Orada bulunan vatandaşlarımız hangi siyasi yaklaşıma yakın olursa olsun, hangi sivil topluma mensup olursa olsunlar, hepsi bizim aziz vatandaşlarımızdır. Bugün onlar da bir kader ortaklığı anlamında 78 milyonun aynı hissiyatı taşıdığına eminim. Türkiye etrafında bütün bu ateş çemberi içinde istikrarını ve itibarını koruyan bir ülke. Önümüzdeki ay G20’ye dönem başkanlığı yapacağız. Böyle bir coğrafyada Türkiye'nin yükselen itibarı bazıları için tehdit unsuru gibi görünmüş olabilir. Göründüğü yerleri de biz biliyoruz. Orada bulunanlar ülkenin dört bir köşesinden geldiler. Yani istendi ki, bu acı Türkiye'nin heryerine yayılsın. 19 gün sonra seçime gidiyoruz. Yeni bir seçimin arifesinde bu saldırının yapılması seçim sonuçlarını etkileme çabası kadar, Türkiye'de seçime gölge düşürme çabası aynı zamanda. Küçük siyasi hesaplar bu dönemlerde yapılmamalı. Yapanlar kaybedeler. Seçime dönük ifadeler kullanılmamalı bu dönemlerde. Hepimizin bu saldırının arka planındaki güçlerin ortaya çıkarılması ve geleceğe dönük bir daha böyle bir olayın yaşanmamasını temin edecek çalışmalar yapmamız lazım. Bu bağlamda olaydan birkaç dakika sonra İçişleri Bakanımız bana haber etti. Birkaç dakikada bütün ambulanslarımız alana girdi ve çok seri şekilde yaralılarımız değişik hastanelere intikal ettirildi. O anda bir kriz yönetimine otomatik olarak geçildi. Zaten bu tür konularda bir tecrübe birikimimiz var. 

Bütün halkımızın bilmesini isterim. Hem olayın gerçek yüzünü anlamaya hem de varsa bir zaaf ihmal varsa bunu da açık suretle tartışmak üzere geldik. O günkü ilk gündemimiz yaralılarımızın tedavisi, cenazelerin teslimi ulaşılması ve acil bir durumda yapılması gereken her şey yapıldı. Şu anda soruşturma devam ediyor. Değerlendirmelerimiz sürüyor. Gelecek raporlara göre, benzer olaylarda alınması gereken ek tedbirleri neler olur bunları hep konuşacağız. Ama 11 Eylül olayı Amerika’da olduğunda kimse böyle bir yöntem deneneceğini düşünmemişti. Ya da Londra ve Madrid saldırılarında... Yani bazılarının dediği ‘Türkiye, Ortadoğu bataklığından etkilendiği’ söylemleri için söylüyorum, Fransa’da karikatüristlere yapılan saldırı Fransa, Ortadoğu’nun içinde olduğu için yapılmış değil. Bütün gelişmiş toplumlarda şu anda terör tehdidi var. Bunu göz ardı etmemek lazım. Yani bu saldırı Türkiye'yi Suriye yapmaz. 11 Eylül’de olduğu gibi, Londra’da, Paris’te olduğu gibi demokratik bir ülkeye yapılan bir saldırı mahiyetindedir.

Mustafa Karaalioğlu: Yani o ülkelerden bir farkımız yok mu? Sonuçta Türkiye üç örgüte karşı aktif savaş halinde. Biraz daha aktüel ve yakın bir tehditle karşı karşıyayız daha düzenli bir terör…

Kastettiğim şey sanki Türkiye'nin takip ettiği dış politika sebebi ile bu canlı bombalar tecrübesi oldu. Halbuki çok daha önce birçok yerde PKK canlı bomba eylemi kullandı. Arap Baharı’ndan çok önce biz canlı bombalarla tanıştık. Dünyanın her yerinde bu tür eylemler oldu. Tabi ki Türkiye'nin onlara göre çok geniş bir risk alanı var. Ama siz kendi ülkenizi sanki iç çatışma yaşayan bir ülke gibi algıladığınızda sıkıntı var. Bazen rutin dışına çıkan eylemler oluyor.

Ahmed Arpat: Daha öncesinde Diyarbakır, Suruç’ta benzer bir patlama var. Yani çok da beklenmedik…

Bazı hususları soruşturma sürdüğü için detaya girmeden söylüyorum. Bazı genel istihbaratlar var ve bunlarla ilgili özellikle DEAŞ’ın PKK’nın ölümsüzler adı verdikleri timleri hazırladıklarına dair birçok istihbarat elimizde. Noktasal olarak bu tür tehditlerin nerelerde olacağı konusunda Türkiye seçim kampanyası yürütüyor, hepimiz onlarca yerde miting yapıyoruz. Şu anda Türkiye'de kitlelerin bir araya geldiği onlarca, belki yüzlerce faaliyet var. Her birine tedbir alınması gerekiyor. Tabii zaaf ve ihmal nerede varsa gerekli değerlendirmeler yapılır, atılması gereken adımlar atılır. Birinci aşama yarayı sarmak. Şimdi onunla meşgulüz ama ikinci aşamada bütün yönleriyle masaya yatırılıp Türkiye'nin benzer olaylarda risklerle karşılaşmaması için en tedbir alınması gerektiği ele alınır. Benim mesela ilk sorduğum, bunu mitingi organize edenlerle emniyet birimlerinin oturup konuşması gerekiyor. Hepsini Sıhhiye’nin etrafında tedbir alınıyor. Fakat oraya gelecek gruplar garın önünde toplanıyor. Orada da bir miting alanı tedbiri alınması gerekiyor. Ya orayı da miting alanının parçası olarak görmek lazım ya da grupların orada toplanmaması lazım. Teröristler genellikle rutin dışı eylemleri Diyarbakır ve Suruç’ta farklıydı miting alanındaydı ama bu sefer barikatlarla ayrılmış ve her türlü tedbirin alındığı miting alanında her türlü arama yapılmış. Burada da teknik arama garın önünde de yapılmış, bomba yok. İnsani arama ise miting alanında yapılıyor. Burada miting organizatörleri ile emniyetin miting alanı neresidir diye mutabık kalması ve o alan dışında kimsenin toplanmaması lazım. Orada insani arama yapılmadığı için oraya iki bomba sızabiliyor. Miting meydanına sızamıyor. Canlı bomba kendisini düşünmediği için en fazla insanı öldürmeye çalışır. Bunlar hep rutini bildiği zaman terörist rutin dışı şeye. Her birimiz olayı kendi perspektifimizden bir yerden tutarak yorumlamaya kalkarsak hele hele son derece fırsatçı şekilde seçim yaklaşıyor, bunu nasıl istismar edebilirim dediğiniz zaman terör o zaman buradan kazançlı çıkar.

Serpil Çevikcan: Olası failleri ifade ederken ilk açıklamanızda çok geniş bir yelpaze saydınız. Failler noktasında daha çok IŞİD’e doğru bir evrimle kamuoyunda bir bilgi paylaşımı var. Bir konsorsiyum işi olabilir mi, yoksa sadece IŞİD’in işi midir?

20-23 Temmuz arasında DEAŞ, DHKP-C ve PKK’nın Türkiye'yi aynı anda hedef alması dolayısıyla biz bütün güvenlik birimlerimize bu üç örgütün Türkiye'de faaliyetlerini kontrol altına almak ve engellemek için müzahi unsurlarını da mutlaka denetim altında tutmak konusunda talimatlar verdik. Ve o gece sadece 768 kişi birçoğu DEAŞ elemanı gözaltına alındı. Bu uyuyan hücreler kendilerini saklayabiliyorlar. IŞİD elemanı ise sakalını kesiyor, hayat tarzını değiştiriyor. Bu 3 şeyde bize her an saldıracakmış gibi takip ediyoruz. Dün bir saldırı olduğu için hepimiz onu biliyoruz. Ama ondan 3-4 gün önce İstanbul’da bir canlı bomba hazırlığı içinde olan birinin yakalandığını kimse bilmiyor. Birkaç gün önce yine Ankara’da bir üst düzey bürokrasiye saldırı anlamında canlı bomba türü bir eylemin gece yakalanarak durdurulduğunu kimse bilmiyor. Şimdi buradaki saldırıda da bu üç örgütte bizim için anında potansiyel. Olayın oluş yöntemi ve genel trendine baktığımızda DEAŞ’ı birinci öncelik aldık ve araştırılıyor. Ama bir taraftan da ölümsüzler adı verilen timlerin PKK tarafından böyle eylemler yapılmak üzere Türkiye'ye gönderildiğini ve bunların bazılarının takip edildiğini biliyoruz. Ya da DHKP-C’nin canlı bomba konusunda yaptığı çok eylem var. Şu ana kadar detayını vermem mümkün değil ama canlı bomba olduğu kesin. Bazı DNA testleri yapılıyor ancak iki canlı bombanın profili bombayı nasıl taşımış olabileceklerine ilişkin tespite ulaşıldı.

"BİR İSME ÇOK YAKLAŞILDI"

Serpil Çevikcan: İsimlere ulaştınız mı efendim?

Bir isme çok yaklaşıldı. O isimde bir örgütü işaret ediyor.

Mustafa Karaalioğlu: Siz kayıtları izleyebildiniz mi, alan kayıtlarını kameraları?

Tabii bir çok şeyi detaylı olarak biliyoruz. Ama şimdi vereceğimiz her bilgi soruşturmanın selametini etkileyecektir.

Mustafa Karaalioğlu: Sizin gördüklerinizde önlem alınabilirdi duygusu oldu mu?

Bundan sonra rutin güvenlik olmayacak. Çünkü rutin olduğunda terörist ona göre ayarlanıyor. Burayı da miting alanı kabul edin ama o zaman organizatörler buna itiraz ediyor oraya yürümek istiyorlar. O zaman oturup onlarla konuşacaksınız.

Mustafa Karaalioğlu: PKK’nın iki hafta önce metropolleri patlatırız tehdidi var, benzer periyotlarda bu eylemlerin gelebileceği tehdidi var. Daha rutin dışı daha agresif bir önleyici tedbir neden düşünmediniz?

Rutin dışı önleyici tedbirleri düşünme değil, uygulandığı yerler var. Demokratik hukuk kuralları içinde bunu uyguluyorsunuz. Birisinin bu eylem hazırlığı içinde ama bunu gerçek bir eyleme dönüştürmedikçe veya elinizde bir veri olmadıkça tutuklayamazsınız. Savcı elinde ne delil var derse bir saat sonra serbest bırakılabiliyor. Ama bunun dışında engellenen örnekleri verdim. Son derece başarılı bir terör operasyonu yürütülüyor. Bunun getirdiği ek riskler ve yüklerde var. Birçok terör odağı olabilecek unsurlar tasfiye edildi veya gözaltına alındı. DEAŞ’ın en önemli lider kadroları ya tutuklandı ya da irtibatları kopartıldı. Ama meydan bir bütün mitingde bütün bunlardan çıkartılacak dersler ve alınacak tedbirler var. Ayrıca rutin dışına çıktığınız zaman onun bir sınırı var demokratik hukuk devleti içinde. Türkiye'de intihar eylemi yapabilecek kişilerin belli bir listesi dahi var. Takipte diyorsunuz ama böyle bir eylemi gerçekleştirme anına kadar hukuk devleti olarak çok dikkatli titiz yürütülmesi gereken mücadeleler. Aynı anda Cumartesi-pazar olması hasebiyle onlarca miting onlarda ilde yapılıyor. Bin kişinin içinde bir tek kişi miting meydanına gelmedikçe arandığı zaman ben miting meydanına gelmedim diyebiliyor. Şimdi buradan Ankara Garı’nda toplanmayı veya bir yerde toplanıp büyük kalabalıklar haline miting meydanına gelmeyi engellemek lazım ya da orada da miting meydanı gibi tedbir alınması lazım.

Ahmed Arpat: Genellikle hep böyle oluyor ama bir yerden miting alanına yürünüyor. Belki o güzergah bir şekilde kontrol edilebilir.

Güzergahta ve garın orada zaten bomba aramaları yapılıyor. Ama grubun içinde bir kişi girmiş oluyor. Onun içinde o güzergahın dışında bir barikat kurulması gerekiyor ve o da şehrin önemli bir kısmını kapsayabiliyor. Evinde yakalananları söylüyorum zaten. Çok sayıda potansiyel suçlunun olabileceği tabloda alınması gereken ek tedbirler var.

Serpil Çevikcan: Bir eleştiri var. Diyarbakır’daki patlama ardından Suruç’taki olay buralarda faillerin yakalandığını söylüyorsunuz ancak eylemi yapanın yakalandığını bunun arka planlarının tespit edildiğini ama bunun arka planının arkasında kimler olduğunu ortaya çıkarılmamasının yeni olaylara sebebiyet verdiği yolunda eleştiriler var.

Bunun arka planındaki odaklar itibariyle DEAŞ’tır. Suruç’ta olaydan sonra bütün mevzilerini bombaladık. Ya PKK’dır, Ceylanpınar olayında olduğu gibi ona dönük eylemler yapıldı. O bağlantıları bütünüyle çıkarmak için çaba sarf ediliyor. Arkasındaki odakta ya hukuk önüne çıkarılıyor, sınır ötesiyse cezalandırılıyor. Bazen de teknik takipte yakalanıyorsa 3-4 ay kendisini kaybettiriyor, hiçbir cihaz kullanmıyor. Son derece profesyonel uyuyan hücreler var. 3-4 ay kendisini takip ettirecek hiçbir şey kullanmıyor. Ona 3-5 ay, 1 yıl bazen sonra bir haber geliyor şurada şunu yapacaksın diye. O irtibatı yakaladığınız yerde durdurabiliyorsunuz Ankara’da dediğim gibi. Yakalamadığınız zaman o kişi kendisi dahi kimden, nasıl talimat aldığını yakalasanız dahi bilmiyor. Teknolojinin bu derece geliştiği bir ortamda güvenlik güçleri bu teknolojiyi ne kadar etkin kullanıyorsa teröristlerde aynı etkinlikte ve bazen daha etkin çünkü illegal yolları da kullanabildikleri için kapasitelerini daha fazla kullanabiliyorlar. Kaleci 90 dakika kurtarır son dakika bir gol yer o bilinir ya, aynısı. Ama 90’lı yıllardaki gibi faili meçhul kalmış bir saldırı yok. Bu olayda bile 48 saatte verileri ulaşıldı.

Mustafa Karaalioğlu: Siz şu an itibariyle bir örgütün yaptığını veya kamuoyunda çıkan iddiaların birini teyit edecek durumda mısınız?

Bazen bu örgütler ayrı gibi görünmekle birlikte başka bir odak tarafından bir örgütün elemanı başka amaçla kullanılabilir. Onun için bütün bu irtibatları takip etmek gerekiyor.

Serpil Çevikcan: Ankara’da eylemin olduğu gün aynı zamanda KCK’nın eylemsizlik kararını açıkladığı gündü. Bu bir tesadüf müdür?

Bu hangi örgüt tarafından yapılmış olursa olsun, seçimlere bir darbe vurmak ya da seçimlerin psikolojisini etkilemek üzerinde Türkiye'de bir etki oluşturmak niyeti olduğu aşikar. Dolayısıyla böyle bir zamanlama örtüşmesi dikkate şayan.

Ahmed Arpat: Suruç olayından sonra aradaki bilgileri kamuoyu olarak biz öğrenemedik. Faile bombayı kim ulaştırdı, planlamayı kim yaptı? Tıkanılan yer neresiydi?

O sonuç alındığı için 3 gün sonra IŞİD mevzilerine gerekli operasyon yapıldı. Nereye ne operasyon yapıldığını ve gerekçelerini biz biliyoruz.

Ahmed Arpat: Suruç tamamıyla aydınlatıldı mı?

Suruç ve arkasında Suriye’deki IŞİD bağlantıları tespit edildiği için oralara dönük cezalandırıcı operasyon yapıldı.

Ahmed Arpat: Son saldırıda Suruç’taki saldırganın ağabeyi olabileceği yönünde bazı haberler var.

Soruşturmanın selameti ve arkasında odaklar bağlamında vereceğimiz her bilgi soruşturmanın sağlıklı yürümesine engel teşkil eder.

Serpil Çevikcan: Suruç’tan sonra çok detaylı operasyonlar yapılmıştı. Muhalefetinde eleştirisi özellikle Türkiye'nin IŞİD gerçeği ile yüzleşmekte geç kaldığı yönünde. Bu ardı ardına gelen eylemlerinde bununda önemli bir faktör olduğu yolunda.

Bu son derece yanlış ve saptırmaya dönük bir kanaat. Kim savunursa savunsun, uluslararası bir algı operasyonunun parçasıdır. DEAŞ’ı biz daha adı uluslararası alanda bilinmezken, 2013 Ekim’inde terörist örgüt ilan ettik. 2013 yılında sınırımıza yaklaşan DEAŞ konvoyuna ciddi bir operasyon yaptık. O günden bugüne yapılan her faaliyetin içinde yer aldık. Son olarak uluslararası koalisyona katıldık. Diplomatlarımızın alındığı dönemde çok dikkatli olduk sadece. Türkiye kadar etkin mücadele etmiş bir ülke yoktur DEAŞ’e karşı. Bu algı operasyonlarıyla sizi ön plana çıkarıp hedef haline getirmek isterler. DEAŞ tehdidi ilk çıktığı andan itibaren ilk tepki gösteren ülkelerden birisi biz olduk.

“İSTİHBARAT ZAAFI YOK”

Mustafa Karaalioğlu: İstihbarat zaafı çok konuşulan bir konu oldu. Sayın bakanların basın toplantısında da sansasyon konusu oldu.

Raporların ardından o konuda bir şey varsa gereğini yapacağız. Ama şu anda Türkiye'nin istihbarat kapasitesi ile bir zaafı veya eksikliği yok. Münferit olaylarda varsa zaaf çıkartılır onlar. Hangi olayların engellendiğini biz biliyoruz. Türkiye'nin istihbaratı 10 yıl öncesine göre teknik altyapı ve insan bakımından olağanüstü bir güç kazanmıştır. Ama münferit olaylar sonrasında sanki Türkiye çağdaş ülkelerde olduğundan zayıf bir istihbarat vardır demek doğru değil. 4 yıldır çevremizde iki ülke iç savaş yaşıyor. 6 ülkede iç savaş var genel çevremizde. Türkiye'nin bunların içinde 1 yılda 4. kez suhuletle seçime gidiyorsa burada Türkiye'nin emniyetinin dayandığı istihbaratın siyasi iradenin hakkını herkesin vermesi lazım. Çok kolay geriden yorumlar yapmak. Sorumluluk makamındaysanız ne kadar olayı nasıl engellediğimizi biz biliyoruz. 23 Temmuz’dan bu yana çok büyük terör operasyonları yürütüyoruz. Ama ne piyasalarda ne turizmde hissedilmiyor bu. Bir takım darbeler alınmadı mı? Alındı. Sadece 3 terör örgütü değil, onların arkasında da bazıları var. PKK bu kadar silahı neden alıyor? DEAŞ bu kadar gücü nasıl kazandı? Bugünlerde acı olarak hepimizin bu paylaşması lazım ama Türkiye'nin zaafı olduğunu savunmak teröristlerin istediği bir şeydir. Ama bir zaaf varsa hesabı sorulur.

DEMİRTAŞ’IN SÖZLERİ

Mustafa Karaalioğlu: Dün sayın Kemal Kılıçdaroğlu biraz siz içini dökmüş sanki. Çokça sorusu var. orada size ne dediniz Sayın Kemal Kılıçdaroğlu?

Böyle günlerde siyasi liderlerin bir araya gelmesi çok önemli. İlk olay anında dört lider oturup konuşalım istedim. Eğer istemezlerse hepsiyle tek konuşayım diye karar verdim. Güvenlik zirvesi bittiğinde saat 5’ete benim niyetim bu daveti yapmaktı. Ama o sırada Demirtaş’ın bir açıklaması oldu. Doğrudan devletin halkı katlettiğini ifade eden bir açıklama. Beni Başbakan olarak eleştirebilir ama ‘Devlet bu cinayetleri işlemiştir’ derse birisi, hangi vasıfla olursa olsun bunu söylediği zaman muhatap olma niteliğini kaybeder. Türkiye'de bir şiddete tek bir prim vermeyeceğimiz herkes bilir. Tek bir kanın dökülmemesi için kendi bedenimizdeki bütün kanı feda edeceğimizi herkes bilir. Böyle bir günde herkes acı yaşarken böylesine seviyesi düşük, alçakça bir ifadeyle devleti ve devleti yönetenleri suçlu makamına oturttuğunuzda bir ortak zemin kayması var. Görüşsek de onunla görüşmenin bir faydası olmadığına kanaat getirdim. Sayın Bahçeli kendisi de ifade etti hayıra alışkın olduğunuz için bir daha hayır diyeyim diye not bırakmış. Milletimiz de herhalde böyle bir günde aynı masa etrafına gelmeyi reddedenlerin veya masa etrafına gelemden daha katil olarak suçlayanların değerlendirmesini yapar.

“KILIÇDAROĞLU’NU TAKDİR EDİYORUM AMA...”

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olumlu bir cevap verdi, oturduk baş başa samimi görüşme gerçekleştirdik. Böyle bir tavır sergilediği için tutumunu takdir ediyorum. Ama iki hususta hayal kırıklığı yaşadığımı belirtmek istiyorum. Daha kamuoyu ile paylaşmadığımız iki erkek olduğu burada kalsın diyerek söylediğimiz hususlar vardı paylaştık hepsini. Başbakanlık açıklama metnini gösterdik kendisine ve böyle bir açıklama yapmayı düşünüyoruz dedik. İtiraz edeceğiniz şeyler varsa çıkaralım dedik, ‘hayır’ dedi. Son paragrafta gelin ortak bir deklarasyon iki büyük partinin genel başkanı olarak yayınlayalım dedim. ‘Hayır’ dedi. Deklarasyon metni de son derece kısa öz ortak bir tavır ortaya koyan bir metin. ‘Tamam’ dedim. Ama esas beni üzen husus terör saldırısı ile ilgisi olmayan bir çok konuyu orada gündeme getirmemiş olmasına rağmen bunlar bugünkü acıyla ilgili değil, diyebilirdim. Digitürk’tür Murat Sancak olayıdır vs yeri burası değil, diyebilirdim. Ama konuştuk. Dışarıda öyle bir açıklama yaptı ki yakıştıramadım kendisine. Acının yaşandığı bir gün siyaset yapma günü değildir. O konuda ona verdiğim cevapları da burada tek tek söyleyebilirim ama yeri de burası değil artık. Şimdi orada söylediklerimiz benden izin almadan kamuoyu ile paylaşması siyasi nezakete uygun değil. Sürmekte olan bir soruşturma ile ilgili bilgi veriyorum, onu kamuoyu ile paylaşılması doğru değil.

Rize’de bir miting yapılmış, bizimle hiç alakası olmayan bir miting. Orada onu soru olarak gündeme getiriyor, bunlar doğru değil. Gündeme getirdiniz, hadi ben de bazı şeyler söyledim bunlara benim verdiğim cevapları içerek şekilde kamuoyu ile paylaşılması da doğru değil. Bütün iyi niyetimize rağmen küçük siyasi hesapları görmek beni üzüyor. Ortada fail belli değilken; Sayın Cumhurbaşkanımızı, beni katil ilan etmek küçük bir siyasi hesaptır. Davetlerin hepsine hayır demek de küçük bir hesaptır. Terör konusu esas odakken onunla alakasız konuları gündeme getirip sonrada kamuoyuyla bunu paylaşmak da Sayın Kemal Kılıçdaroğlu daveti kabul ederken gösterdiği siyasi nezakete hiç uygun değil.

İSTİFA ÇAĞRILARI

Serpil Çevikcan: Sayın İçişleri Bakanı ve Sayın Adalet Bakanının istifası talebini Sayın Kemal Kılıçdaroğlu size dün bunu iletmiş. Sizden aldığı yanıtı da soruşturmanın sonunu görmemiz lazım gibi bir yanıt verdiğinizi söyledi. Bu konuya bakışınız nedir? 86 kişinin öldüğü bir olaydan sonra peşinen güvenlik açığı yoktur gibi bir cümle kurmayı tercih etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuya bakışınız nedir?

Yine Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bir konuda yanlış aktarımda bulundu. Ben Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bugün beraber olsaydık, daha kolay çözerdik dediğim hükümet anayasal zorunluluk hükümeti. Dün dahi diyor ki 4 yıllık hükümet teklif ettim, onlar seçim hükümeti istedi. Tam orada anlaşamadık. O süreç bitti, bir hükümet kurulamadı. Benim sorduğum Bahçeli’ye soruyorum, bütün bu olayları nasıl kenardan seyredersiniz. Ben sizin milletvekillerinize davet gönderdim, hükümete katılın diye siz onlara mahalle baskısı uygulayarak katılmasını engellediniz. Anayasal bir dil olarak şu andaki hükümet bir geçiş hükümetidir. AK Parti kontenjanında olmayanlar Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve HDP tarafından doldurulacaktı. Gelmediler. Sorumluluk paylaşmadılar. Hükümetin içinde olsalardı ya bu itirazları yapamayacaklardı ya da beraber tespit ettiğimiz hususlara birlikte tedbir alacaktık. Sorumluluktan kaçtıktan sonra terör olayı dolayısıyla bugün getirdikleri eleştirilerin ne kadar samimiyeti kalır. Mesela Sayın Türkeş ilk güvenlik zirvesinde o da vardı. Eğer siz katılma teklifini kabul etseydiniz Cumhuriyet Halk Partisi’nden de bir başbakan yardımcısı olacaktı orada. Burada bir samimiyetsizlik var. Gel elini taşın altına koy diyoruz, ‘hayır’ diyorlar. Olay oluyor sonra dışarıdan gözlemci gibi hükümet zafiyet göstermiş. Gelseydin de zafiyet göstermeseydi hükümet Sayın Bahçeli’ye söylüyorum. Kolay bir coğrafya da yaşamıyoruz. Oturup yerinizde sadece elleştireceksiniz. Kemal Kılıçdaroğlu eleştirebilir gündeme getirebilir bunları.
İçişleri Bakanımız hepimizin takdirini kazanmış bir bürokrattı. Kimlere oy verdiklerini bilmem. Belki 1 Kasım’da AK Parti’ye oy vermeyecekler. Burada soruşturma netiecesinde bir şey çıktığında konuşuruz bakanlarımızla. Ama böyle bir günde sadece şu bakanlar sorumludur diyerek soruşturma olmadan belli kişilerin üzerine yıkmak doğru değil.

Ahmed Arpat: 13 yıllık AK Parti iktidarı boyunca bir istifa mekanizmasının çalıştığını çok görmedik biz bu süreçte. Sizin yaklaşımınız nedir istifa mekanizmasına? Bu tür olaylarda gerekli midir değil midir?

Bizim dönemde aynı bakanlar 12 yıl devam etmedi.

Ahmed Arpat: Böyle bir büyük bir saldırı veya acı bir durumda bir istifa…

Hangi saldırı?

Ahmed Arpat: Suruç saldırısı veya Soma’da yaşanan maden kazası sonrası istifa olur mu olmaz mı çok konuşulmuştu.

Gerektiğinde bunların hepsi işletilebilir. Arkadaşlarımız kendileri de karar alabilirler. Ama daha olayın olduğu gün olayın sebepleri üzerine çalışırken ve acıları sarma süreci yaşanırken dikkatleri sadece buna yöneltmek doğru değil. Bunların konuşulmasına bir şey demiyorum ben ama bunun bir siyasi malzeme olarak kullanılması hele bu iki arkadaşımız için kullanılması partili değiller. Verilen yapılan algı operasyonu bu bir AK Parti hükümetidir, bu bakanların hepsi AK Partilidir, dolayısıyla bir AK Parti hatası var. Halbuki bu içinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve HDP’nin de olması gereken bir hükümet. Onlar şeyi oturdukları yerden soracaklar bizim sadece savunma yapmamızı bekleyecekler. Anayasa onlara katıl diyordu ama onlar katılmadılar.

Mustafa Karaalioğlu: Siz dün Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bunu söylediniz mi?
Ahmet Davutoğlu: Söyledim kendisine, siz de verseydiniz bakan dedim ama ‘Biz size 4 yıllık dedik’... Aynı şey değil, bu anayasal bir zorunluluk.

CENAZENİN SÜRÜKLENMESİ

Ahmed Arpat: Cizre’de cansız bir bedenin zırhlı polis aracının arkasında sürüklenen bir cansız beden söz konusuydu. Onunla ilgili polislerin görevden alındığı bildirildi.

O gün video görüntülerinden sonra tahkikat daha geliştirildi ve sorumlusu kimse gereken işlem yapılacak dedim o gün. Dün itibariyle bize İçişleri Bakanımız tarafından aktarılmıştı, gereğinin hemen yapılması talimatını verdik. İki görevli bu videoyu çektiği bu davranışı sergilediği için görevinden alındı. Bunlar bilinçli yapıldığı yönünde de bazı bilgiler var. Demokratik hukuk kuralları çerçevesinde yürüttüğümüz ve halkın huzuru için son derece dikkatli şekilde yürüttüğü operasyonlara gölge düşürmek, Türkiye'de antidemokratik veya hukuk kuralları dışına çıkabileceği veya güvenlik birimlerimizin intikam hissi ile faaliyet yaptıkları algısını oluşturmak şu anda bize yapılabilecek en büyük zarardır. Soruşturma tamamlandı ve gereği yapıldı. Ankara veya başka olaylarda da soruşturma tamamlandığı zaman gereği yapılır. Bu konu görüldü ve eleştiri söz konusu oldu. Olmamış olsaydı da biz gerekli soruşturmayı açacaktık. Kırsal bir alanda 5-6 teröristin cenazesi silahlı kuvvetlerimiz tarafından helikopterle morga getirildi, adli tespitlerin ardından ailelerine teslim edildi. Silahlı kuvvetlerin görevi mi bu? Tunceli’deki bir operasyondan Malatya’ya getirildi. Siirt’te, Varto’da hiçbir sivil zarar görmesin diye uzun süreli çalışmalar oluyor.

Serpil Çevikcan: Siyaset üstü konularda hükümet bu muhalefetin milli bir duruş sergilemesi gerektiğini hep savunuyorsunuz. Milliyetçi Hareket Partisi’nin hayırcı bir tutumu söz konusu ve HDP’yi de marjinallikle suçluyorsunuz ve hep dışarıda kalıyor. Bu denkleme HDP hiçbir zaman giremeyecek mi gidişat bu mudur?

Ben hiç zamana siyasi partileri dışlamadım ve dışlama taraftarı olmadım. Ama Demirtaş’la ilgili iki tecrübem oldu. 1 Ekim 2014 yeni Başbakan olarak kendisini Başbakanlıkta kabul ettim. Bu benim için siyasi bir riskti, kendi kitle tabanım açısından. Bunu yaptım çünkü çözüm sürecinin bir ivme kazanması gerekiyordu. Kendilerine kamu güvenliği konusunda şunlar yapılırsa çözüm süreci nihai aşamaya gelir, sizden de beklentimiz silahsızlanmayı temin etmek. 6 Ekim’de Kobani olayları sebebiyle halkı isyana teşvik etti. Çok ciddi bir güven kaybına yol açtı bu. Teskereye hayır oyu verdi, tamam siyasi bir karardır olabilir ama 6 Ekim’de Kobani’ye müdahale edilsin dedi. 8 Haziran’da AK Parti ile koalisyon kurmayız asla denildi. Ondan sonra AK Parti’ye yönelik saldırılar üzerinden yine ayaklanma çağrıları yaptılar. Sırtımızı terör örgütüne verdikten başlayan ayaklanma çağrıları yaptılar. 15 Temmuz’da ben görüşürken yine bizim için siyasi bir riskti olmayacağı belliyken çünkü onlar kendileri söylediler. Biz daha görüşme yaparken Kandil’den açıklama geldi, silahlama çağrısı yapıldı. Orada da söyledik koalisyon kurmayabiliriz ama 2013 Mayıs’ında verdiğiniz sözlere dönmeniz lazım. Kibirli ve terörle işbirliği yapan tavrınızı değiştirmeniz lazım diye orada da konuştuk. Sanki biz bunları konuşmamışız gibi onlarca açıklama Türkiye'de iç savaş şartları var, Cizre’de kanton özerklik ilanı var filan. Bütün o görüşmenin doğasını değiştiren aykırı bir tutum. Samimiyetle söylüyorum; ben 4’lü bir görüşmeyi çok arzu ederdim. Devlet kin gütme yeri değildir. TBMM’de grubu bulunan bir partinin eş bakanı çıkıp bu insanları devlet katletmiştir, devlet hepimiziz. Eğer HDP koalisyon girmiş olsaydı devletin bir parçası olacaktı. Sıhhiye’ye giderken acıyı paylaştığı iddiasında olan kişilerle gülerek şakalaşarak gidiyorlar, orada oy istiyor. 3 gündür ağzımdan bir kere terör durdurmak için 1 Kasım’da AK Parti’ye oy verin dedim mi? Bu olmaz. Birisine gel görüşelim dersin hayır der, birisi görüşür ama sonra yaptığı açıklamalar görüşme ortamını yok eder tabanına ses vermek için. Ben de o deklarasyon metnini Kemal Kılıçdaroğlu bunu reddetti diye yayınlayabilirim.

Ahmed Arpat: Dört lider bir masa etrafında toplamadı ama Meclis’te bir araya gelsinler milletvekilleri belki kapalı oturumda görüşülsün bu durum. Belki bir komisyon kurulsun.

Daha önce yaptık bunu terör gündemli toplandık ama tavır değişmiyor. Herkesin sorumluluk üstlenmesi gerekiyor burada. Başbakan olduğum dönemde kaç kere ortak deklarasyon çağrısında bulundum. Öylesine küçük hesaplar yapılıyor ki insan üzülüyor.

“GEREKİRSE MİTİNG YAPMAYALIM DİYECEKTİM”

Mustafa Karaalioğlu: Mitinglerini iptal ettiniz diğer mitingleri için bir şey düşünüyor musunuz?

MYK’da tekrar ele alacağız önümüzdeki mitinglerle ilgili yeni bir düzenlemeye ihtiyaç var mı ele alacağız. Belki mitinglerin formatında bir düzenleme yapılır ama seçimde nihayetinde yapılacak. Eğer bir araya gelmiş olsaydık yapmayı düşündüğüm tekliflerden biri de miting meydanlarında tahriklere dikkat edelim ve gerekiyorsa hiçbirimiz miting yapmayalım diyecektim. Bütün saldırılar hükümetimize yöneltiliyor. Biz sorumluluğumuzun gereğini yaptık. Ülkeyi ancak ve ancak siyasi iradeye sahip ve zor dönemlerde cesaretle sorumluluk üstlenen partiler kadrolar yönetir. Biz zor dönemlerde bu iradeyi gösterdik. Sadece seçim neticesini düşünmedik.

1 KASIM SEÇİMLERİ

Mustafa Karaalioğlu: Peki hiç mi düşünmüyorsunuz seçim neticesini?

Seçimler millete hizmet etmek içindir. Üç hafta sonrasını değil şu anda sadece ve sadece hayatını kaybetmiş 97 vatandaşımızı onların ailelerini düşünüyorum. Bugünlerde sorumluluktan kaçanlar nasıl halktan oy isteyebilirler. Halk bu sorumluluktan kaçanları görecektir. 3 gün içinde 1 Kasım’da ne kadar oy alırız benim gündemim de olmadı. Seçimin neticesinde inşallah tek başına iktidar oluruz ama olduğumuz onu niye kullanacağız Allah böyle bir acı göstermesin ama zor günlerde irade göstermek ve ülkeyi selametle aydınlık ufuklara taşımak için.

SEÇİM GÜVENLİĞİ

Serpil Çevikcan: Seçim güvenliği konusu yeniden bir tartışma konusu haline geldi. Bölgeye dönük tedbirler konusunda ne söyleyeceksiniz?

Bugün Bakanlar Kurulu’nda görüşeceğiz. Ama Türkiye ilk defa terör gölgesinde seçime gitmiyor. Dolayısıyla Türkiye zor şartlarda seçimi sükunetle ve objektif şekilde yapma başarısını göstermiş bir ülke. Ben burada en fazla halkımızın basiretine ve bütün terör tuzakları karşısında iradesini ortaya koyacak olması. Kimsenin andığa gitmekten imtina etmemesi gerektiğini düşünüyorum.

SURİYE’DEKİ DURUM

Ahmed Arpat: Türkiye'nin Suriye politikasında 3 talebi vardı. Güvenli gölge, uçuşa yasak bölge ve eğit-donat projesi. Rusya’nın fiili olarak müdahalesi ile birlikte bu üç talep de zora girdi gibi görünüyor. ABD eğit-donat projesinden vazgeçtiğini açıkladı. Bu manada Türkiye'nin Suriye politikasını yeniden gözden geçirme durumu söz konusu mu?

Suriye politikasının bir ilkesel bir konjonktürel yönü var. İlkesel olarak Suriye’de ister rejim tarafından, ister terör örgütleri tarafından gelen saldırılar olsun sivil halka karşı olan saldırılardan açık bir tutum takındık. Mülteci olarak kabul ettik ve saldırılara karşı etkin tavır geliştirilmesini istedik. Bu ilkesel tutumda bir değişiklik yapılmasını gerekli görmeyiz. Yani Suriye rejimi bu saldırılarını devam ettirirken rejimi meşru kılacak bir tavır geliştirmeyiz. Ya da DEAŞ böylesine alçakça, haince insanlık dışı saldırılarını sürdürürken denklemin içine alacak bir revizyonda söz konusu değil. Ya da Suriye’ye yabancı müdahale olmaması gerekir diyerek 5 yıl Suriye’de bir uluslararası güç kullanımını engelledikten sonra kendisi müdahale eden Rusya’nın tavrını meşru görerek de bir revizyon olmaz.

Suriye sınırlarında İran generali var, Rus uçağı var. Ama İran’la da Rusya’yla da her şeyi konuşuruz. Ben dün Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na ‘Ne arzu edersiniz?’ diye sordum Suriye konusunda yapmamız gereken. Gidip Esad’la görüşmeyi teklif ediyorsanız, bu çözüme katkı sağlayacak bir şey mi? Esad ülkenin yüzde 14’ünü kontrol edebiliyor şu anda. Suriye rejimi kendisini koruyabilseydi zaten Rusya’ya veya İran’a ihtiyaç olmazdı. Halkına zulmetti, ülkeyi kontrol edemedi. Hizbullah geldi, Hizbullah da kontrol edemedi. İran milisleri ve İran’ın doğrudan müdahalesi oldu. O da kontrol edemedi, Rusya müdahil oldu. Halkıyla savaşan rejimi ayakta tutmaya çalışmanın çözüm olduğu görülmemiştir. Bugün değilse yarın, yarın değil, öbür gün. Rusya ‘Biz Türkiye'nin de içinde olduğu koalisyonla birlikte DEAŞ’a karşı operasyon yapıyoruz’ deseydi biz NATO’da bunu desteklerdik. Hepimiz teröre karşı mücadele ediyoruz. Ama Rusya rejim yanında ve ılımlı muhalefete karşı bir mücadele içindeyse bizim 2 milyon mülteci var, bu sınırlar içine Esad’dan kaçarak geldi. Bizim Esad’lı bir formüle gittiğimiz zaman bu 2 milyon insanında ne hissedeceğiniz herkesin düşünmesi lazım. Siyasi irade ve kararlı bir tutum olursa, uçuşa yasak bölge ve güvenli bölge olabilir. Bütün bunlar Birleşmiş Milletler’de görüşüldü. Rusya’nın operasyonları bunu daha gerekli kıldı. Rusya operasyon yapmadan İdlib ve Halep’ten bizi yeni bir göç dalgası gelmeyeceğini düşünüyorduk ılımlı muhalefetin elinde olduğu için. Ama şimdi Rusya buralara dönük operasyon yaptığımda arkasından da rejim gelecek korkusu ile tekrar bir mülteci dalgası bize yönelebilir. O zaman bu güvenli bölge daha da önem taşır.

Serpil Çevikcan: Bir yandan Türkiye'nin PYD bağlamındaki tezlerinin tersi bir seyirde izliyor manzara. ABD adeta bir kara gücü olarak kullanıyor bir yandan da Rusya’dan destekler açıklamalar geliyor. Bu iki süper gücün tutumu Türkiye'nin PYD yaklaşımı ile taban tabana zıt. Bu çelişkiyi gideremezse Türkiye bu manzara nasıl gerçekleşebilir?

PYD konusu çözüm süreci devam ederken farklı bir konumdaydı. Biz PYD’nin kendilerine sağlık olmayan Kürt nüfusa yaptığı baskılar dolayısıyla oradan gelen bir Kürt göçüne muhataptık. Diğer taraftan Tel Abyad gibi PYD’nin baskısı altında olan yerlerden Arap göçüne. Ama nihayetinde Türkiye'yi dönük bir saldırı boyutu olmadığı için bu Suriye için bir çatışma halindeydi. Ama 23 Temmuz’dan itibaren yani Ceylanpınar’da askerimiz ki hemen karşısı PYD kontrolünde bir yerdir, askerimiz şehit edildi. Cizre’de kanton vs gibi Suriye modeline özenen özeklik gibi şeylere girmesi Suriye’den bazı olumsuz etkilerin olacağı yönünde kanaatin yaygınlaşması sebebiyle biz PKK’ya dönük Kuzey Irak’ta operasyon başlattık. PYD, PKK irtibatı çok açık biliniyor. Bunu Amerikalılara da Ruslara da bütün taraflara da çok açık söyledik. Türkiye’ye dönük tek bir tehlike hissedersek gerekli her türlü tedbiri alırız. PKK’yı Kuzey Irak’ta gerektiğinde Türkiye'ye dönük sızmalar olması dolayısıyla onlara dönük operasyonlardan çekinmediğimiz gibi Suriye’de kim Türkiye'ye karşı bir faaliyet içine girerse operasyon yaparız. Suriye Amerika’nın, Rusya’nın, Fransa’nın veya başka ülkenin değil, Türkiye'nin sınırı. Daha önce Kobani olayları dolayısıyla PYD’ye tanınan krediyi PYD kötü kullanmıştır. DEAŞ’ın ortaya çıkışı en çok rejime ve PYD’ye yaradı. Bu anlamda da kendi içinde oyunun burada sürdüğünü görmek durumundayız. Rusya, PYD’ye eskiden beri destek veriyor bunu biliyoruz. Amerika’nın konjonktürel bir tutumu var. PYD’nin DEAŞ karşısında meşruiyet kazanan bir aktör haline gelmesi kabul edilemez. DEAŞ’a karşı yapılacak olan askeri yardımın yarın Türkiye'ye karşı kullanılacak olması konusunda da uyardık. Irak ordusuna verilen silahlar DEAŞ’ın eline geçti. Şimdi de PYD verilen silahların PKK’nın elinde; Türkiye'ye karşı kullanılmasına müsaade etmeyiz.

“İHLALE MÜSAMAHA GÖSTERMEYİZ”

Mustafa Karaalioğlu: Rusya’nın hava sahası ihlalleri konusunda kaygılarınız var mı?

Sonrasında Rusya’dan çok sayıda açıklama geldi Türkiye'nin kaygılarını giderici olarak. Ümit ederiz bir daha böyle ihlal olmaz. Ama böyle bir ihlal kim tarafından yapılırsa yapılsın, Türkiye'nin sınırlarını korumak adına her türlü gücümüzü saklı tuttuğumuzu taraflar biliyorlar. Bölgesel krizin daha sonra Türkiye-Rusya krizine veya Rusya-NATO krizine dönüşmesini arzu etmeyiz. Ama dikkat sınırlarımızın ve hava sahamızın ihlal edilmesini müsamaha göstereceğimiz anlamına gelmez.

“RUSYA VANAYI KAPATIRSA...”

Ahmed Arpat: Sokakta kimi çevirseniz Rusya ile kriz olduğunda aman adamlar vanayı kapatırsa der. Bunun yanında ciddi bir doğalgaz bağımlılığı var. Olursa gerilim yükselirse bir B planınız var mı?

Bu ilişkiler tek taraflı değil, bizim menfaatimize olan şey aynı zaman da Rusya’nın da menfaatinedir. Biz Doğalgaz alıyoruz ama parasını da veriyoruz önemli bir pazarız. En hızlı büyüyen enerji pazarlarından biriyiz Rusya’nın da bunu göz ardı edeceğini sanmıyorum. Konuşarak halledeceğimiz düşünüyorum. Türkiye'nin enerji konusunda zaten alternatif çalışmaları var. Yenilenebilir enerji konusunda Türkiye’de yüzde 40’a varan çalışmalarımız var.

BAĞDADİ’NİN KONVOYUNA SALDIRI İDDİASI

Serpil Çevikcan: Bağdadi’nin konvoyunun vurulduğu yönünde bir bilgi var size gelen bir bilgi var mı netleşen?

Şu anda çok teyit edilmiş bir durum yok. Daha öncede öldürüldüğüne dair haberler çıktı.

SALDIRI GELDİĞİNDE NE HİSSETTİNİZ?

Mustafa Karaalioğlu: Cumartesi günü Kayseri’ye mitinge gitmek üzereydiniz böyle bir haber geldi. Bir terör saldırısı ama siz de belki de cumhuriyet tarihinin belki en büyük terörle mücadelesini de yönetiyorsunuz bir yandan. Haber geldiğinde ne hissettiniz?

O andaki hissiyatı ancak yaşayanlar bilir. İnsan kedi canını riske eder. Kendi canınızı riske ederken insanlar daha kolay karar veriyor ama başka canlar söz konusu olduğunda çok büyük bir acı hissediyorsunuz. Elinizden geleni yapıp yapmadığınız konusunda zaten gece gündüz, yapsak dahi daha fazla şey yapılabilir mi diye soruyorsunuz. Zaten o anda o acıyı derinden hissetmezseniz bırakın başbakan olmayı, bakan olmayı, bürokrat olmayı bu ülkenin vatandaşı olmazsınız. Benim lise yıllarında okuduğum beni çok etkileyen ve devlet sorumluluğu bağlamında da hep önümde tuttuğum bir olay vardı. Sultan 1. Abdülhamit, Özi Kalesi düşer şimdi Ukrayna’da olan. Ruslar tarafından düşürüldüğünde bütün Müslüman ahaliyi öldürürler. Bu haber saraya ulaştığında haberi aldığında sadece ‘Ben oradaki kardeşlerimi nasıl koruyamadım’ der ve sonrasında hiçbir rahatsızlığı yokken vefat eder. Bazı olaylar olduğunda insan zor kararlar alırken sorumluluğu hissedersiniz. O ağır sorumluluğu hissedenler yani bir mevkii işgal etme dışında başka insanların kaderi ile ilgili karar alma sorumluluğundayken ancak onu yaşarken hissedersiniz. Lisede okudum hiç zihnimden çıkmamıştır. Ne zaman görev alsam acaba o görevin hakkını veriyor muyum diye bir soruyu sormak durumu var. Burada da aynı şeyi hissediyorsunuz. O insanlar belki sizin o sırada daha rahat olduğunuzu düşünebilir. Hatta onlara karşı olduğunu işte Demirtaş’ın şeyi onun için işte nasıl olursa bizim hissettiğimizi hissetmez. Birbirimizi tanıyoruz benim insan canı, kanı üzerinde ne kadar hassas olduğumuzu herkes biliyor. Siz onu yaşarken birisi çıkıp diyor ki ‘katil’ devlettir. Benim başında bulunduğum devlet katil öyle mi? Bu nasıl bir zihniyettir diyorsunuz o anda. İlk önce haber geldi 20-30 civarında. Daha sonra İçişleri Bakanımız aradı ses tonundan ben zaten şu operasyonda başarı mı elde ettik yoksa başarısız mı olduk anlıyorum ben. O andan itibaren zihniniz başka bir şey görmüyor. Sonra sayı arttıkça üzülüyorsunuz. O psikolojiyi sorumluluk hissederek yaşan kişiler ancak anlayabilir. Bazen rahat konuşan partilerin liderlerine bir saatliğine o anı hissettirmek mümkün olsa nasıl bir insani boyutu olduğunu görseler diyorum bazen. Daha sonra Sare Hanım’la hastaneye gittik. Zekine Hanım, Allah şifa versin. Ne istersiniz dedik ‘barış’ dedi. Daha sonra Nazlıcan kızımızın babası başında hafif sitem etti. Bunlar dursa filan diye son derece medeni şekilde. Başbakan olarak ayrı bir ülke sorumluluğum var ama Tabipler Odası’nı aradım ve daha sonra bütün organizasyon komitesi ile bu ülkenin eşit vatandaşları olarak konuşmak istiyorum. Biz düşman değiliz, hasım değiliz, bu ülkenin eşit vatandaşlarıyız. Bugün ben bu koltukta oturuyorum yarın başkası gelir oturur. Özellikle muhalefet partisi liderlerini 1 saat böyle bir haber üzerine sorumluluğu alıp karar alması durumunda olmasını isterdim. Nasıl ağır bir yük olduğunu görmeleri için. Bu ağır bir sorumluluktur.

  • Etiketler :
  • Haberler -
  • Türkiye
  • Adalet ve Kalkınma Partisi
  • Gündem
  • Siyaset
  • Seçim2015

Sayfa Yükleniyor...