Bir uçan terlik iyi gelebilir insana…

İyi bir anne olmak adına öğrendiklerim birikti, birikti, birikti ve  beni şişirdi. Aklıma annemin arkamdan uçan terliği geldi.

Bir uçan terlik iyi gelebilir insana…

Çok okuyan mı bilir çok gezen mi diye bir soru vardır ya, artık çok internette gezen bilir diyebiliriz sanırım. Hatta benim gibi çok gezen anneler, çok bildiklerini sanır da diyebiliriz.

Şöyle ki; anne olacağımı öğrendiğim andan itibaren, internetle olan ilişkim de göbeğimle doğru orantılı olarak büyüdü. Şimdi de bebeğimle birlikte büyümeye devam ediyor. Hem yazıyorum, çiziyorum, ticaret yapıyorum; hem de istediğim bilgiye kolayca, farklı kaynaklardan, anında ulaşıyorum. Çok biliyorum, çok! Çok faydasını görüyorum, çok seviyorum ama...

Ama artık bu çok bilmenin, omuzlarımda ağır bir yük oluşturmaya başladığını hissediyorum. Bunun aslında sadece internetle de ilgisi yok, kitap da okuyorum, seminerlere de katılıyorum, uzmanlara da danışıyorum. Ama internet sayesinde her aradığıma çok kolay ulaşıyorum. Tüm bu musibetin başı internet.

Velhasıl-ı kelam, tek başıma bebek büyütürken, tek başıma yanlış şeyler yapmayayım diye korkup, sorup soruşturarak atıyorum adımlarımı (baba da her zaman beni destekliyor bu konuda).

Nasıl bir anne olmak istiyorum diye her davranışımı, konuşmamı ölçüp tartarken, kendimi hem eğitiyorum, hem kısıtlıyorum. Bu eğitim ve kısıtlamalar sonunda, yani 2,5 yıllık bir sürenin sonunda şimdi sorgulamaya başladım yanlış mı yapıyorum acaba diye. Çünkü, bahsettiğim omuzlarımdaki ağır yük, beni psikolojik olarak zorlamaya başladı.

Mesela çocuğa “hayır” ları gerekli ve yerinde kullanmayı öğrendiğimden beri, “kendi konforum değil onun konforunu düşünerek “hayır” demeliyim “dediğimden beri, kendi konforumu kısıtlamaya
başladım. Evet günde toplam 1-1,5 saat televizyonu- kendi konforum için- izlemesine izin verdim, evet, restaurantta yemek yerken -lokmalarımı boğazıma dizmemek için- telefonda ya da i-pad’de bir şeyler izlemesine izin verdim, ama onun dışında onu kısıtlamamaya, kendini tehlikeye atmıyorsa “dur, yapma, hayır” dememeye çalıştım.

Başlarda bu beni bu kadar zorlamıyordu, ama 2,5 yaşa geldiğimizde, Ayda’nın benimle birlikte oyun ve hareket isteği tüm uyanık saatlerde devam ettiğinde ve de karakteri belirginleşmeye başladığında, ben yoruldum. Yardımcı/bakıcı konusunda henüz istikrarlı bir dikiş tutturamadığımız için, tüm gün beni talep eden bir küçük ergenle vakit geçirmeye çalıştıkça bunaldım, ben bunaldıkça “hayır” larım çoğaldı, “hayır” larım çoğaldıkça Ayda agresifleşti, ben yanlış yaptığımı düşünmeye başladım ve bu yine vicdan azabı olarak bana geri döndü.

Bir de son zamanlarda gittiğim oyun terapisi semineri var ki, beni çocukla oynarken onu dinlemeye iten, kendimi sürekli sorgulatan… Acaba ayıcığını azarlarken beni mi taklit etti, acaba bebeğini emzirirken ne demek istiyor, acaba ben oyunda çok mu ilgisizim.. gibi gibi, oyunlarda bir mesaj aramaya başladım (ki uzman olmadığım için bu yaklaşımımın çok yanlış olduğunu düşünüyorum ama elimde olmadan gözlemliyorum ve inceliyorum artık)

İşte böyle böyle konular, kulağıma küpe olanlar, aklıma yatanlar, birikti, birikti, birikti, ben bildiklerimi yapamamaya başladıkça, beni şişirdi. Bazen Ayda’ya dik dik burun deliklerimi şişirerek bakmak, bir kolundan sıkmak, bir çimdiklemek, bir bağırmak geldi içimden, hep tuttum kendimi, tuttukça soldan soldan geldiler bana Sonra annem geldi aklıma, ben kendimi bildiğim yaştan itibaren, onu kızdırdığımda elalemin yanındaysak manalı bakmalar, evdeysek bu kol sıkmalar, çimdiklenmeler...

Ergenlikte de arkamdan koridorda uçan terliklerle karşılaştığım anlar geldi aklıma. Hiç birini öfkeyle, kırgınlıkla, kızgınlıkla hatırlamıyorum, düşününce komik geliyor ve gülüyorum o zamanki hallerimize.

Çünkü o zaman da biliyordum beni ne kadar sevdiğini ve ne yaramazlık yapıp da o hareketleri hak ettiğimi. Yapıyordum yaramazlık evet, gözünün içine baka baka hem de tıpkı şimdi Ayda’nın
yapmaya başladığı gibi. Eh annem bana sinirini, kızgınlığını gösterince bende bir arıza oldu mu acaba bilemiyorum, ama annemin rahatladığına eminim. Ve günün sonunda (yani 35 yılın sonunda) beni çok seven bir annem olduğunu bilen bir çocuğum, ona da eminim.

Çok mu üstümüze geliyor bilgi çağı, yoksa ben mi çok üstüme geliyorum? Kafa karışık..Mutlu anne, kendi konforunu sağlayan anne olmak istiyorum ama bunu yaparken onun konforundan da fedakarlık yapmak istemiyorum. Bilgiye ulaşmak artık çok kolay ama uygulamak da bir o kadar zor. Bu durum beni mutsuz ediyorsa, bilgiye ulaşmasam daha mı iyi olur acaba?

Öte yandan her şeyin ennn doğalının en iyisi olduğuna, eskiden her şeyin daha doğru veya daha sağlıklı yapıldığına da inanmıyorum. Yani bilgiyi kullanmadan, tamamen el yordamı, içgüdü veya
eskilerin deneyimi ile yol almak da çok yorucu ve bazen yanıltıcı bence.

Tamam annemin bana çimdiklerinin bende bir hasarı yok ama, mesela Anadolu Lisesi sinavlarına hazırlanırken yaşadığım stresin şu anki psikolojime büyük etkileri olduğunu biliyorum, ilkokul 5’de çözdüğüm kalın kırmızı test kitabını (eminim hatırlayanlar olacaktır) şimdi görsem yakasım gelir, o derece! Annem o stresimin beni ne kadar üzdüğünün farkına varacak bilgiye sahip değildi, ben şimdi sahibim ve kızıma bunu yaşatmamak için elimden geleni yapacağım. Bu durumda elimin altındaki bu “bilginin” gözünü seveyim diyorum.

Ben daha şimdiden, yani 2,5yaş ergeni anası olarak bu haldeysem, kızım 12,5 olduğunda ne halde olacağım bir de onu merak ediyorum sayın seyirciler??

Sayfa Yükleniyor...