Bir yiğit gurbete gitse...

Sırrı Süreyya Önder milletvekili oluyor. Aday olacağına göre seçilecek demektir. Onun ismi orada öyle yazılıyken gidip mühürü başkasının üzerine basamayacağımıza göre, Sırrı’yı Meclis’te sayabiliriz şimdiden, hayırlı olsun. Ama ben buna razı değilim. Niyetim de Sırrı’yı Meclis’e göndermek değil. Tam aksi. Sonradan “kollarımı açaydım da gitme diyeydim” durumuna düşmemek için üzerime düşeni yapıyorum. 


Sırrı’nın aklını kim çeldi, nasıl çeldi bilmem. Tahminlerim var ama... Olaya bir cinayeti çözer gibi bakarsak, “kimin çıkarı varsa o çelmiştir” diyebiliriz. Bu durumda “milletin sana ihtiyacı var” diyenler, zanlı listesinin başında. Doğrudur. Milletin Sırrı Süreyya’ya ihtiyacı var. Ama orada değil, şimdi olduğu yerde lazım bize.

Sırrı’nın seçildiği gün

Lacilerini çekip kayıt günü Meclis’e gidecek. Kravatı cebinde. İçeri girerken bağlayacak mecbur boynuna. Her yere imza atacak, genel kuruldaki elektronik oylama mekanizması için parmak izi verecek. Kravat diyorum, parmak izi diyorum Sırrı, daha uyanmadın mı?

Sonra ilk genel kurul birleşimi yapılacak. Orada bir tehlike yok. Meclisin en yaşlısı değil, ilk oturuma başkanlık etmesi gerekmez. En genci de olmaz herhalde, katip üyelik koltuğuna da oturtmazlar. Ama yemin meselesi var bi kere. Kürsüye çıkacak. Metni ezberlese bir türlü, kağıttan okusa başka türlü. Yemin de bu, bak: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, mlletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

Sırrı’yı rahatsız eden bir şey var mı yok mu bilmem. Benim bildiğim her yemin günü birtakım arızalar çıkar o kürsüde. Bu defa o mu çıkarır, onu da bilmem. Ama laik derken dikkat eder herhalde. ‘A’ kısa okunuyor malum.

(Tam da köşesinde Andımız’ı paraladığı gün, milletvekili yemini okuyacağını açıkladı, iyi mi...)

Komisyonda bir Sırrı

Neyse uzun sürer ama yemin günü de biter neticede. Alfabetik sırayla 81 il, 550 milletvekili...

Sonra ilk grup toplantısı. Bağımsız girecek ama parti destekli bağımsız olacağından eninde sonunda bir gruba dahil olacak elbette. Bir adet genel başkanı olacak belki Sırrı Süreyya’nın... Pardon iki adet.. Malum eşbaşkanlık... Onun partisinde genel başkan salona girerken ayağa kalkılıp alkış tutulur mu bilmiyorum ama yine de otururken bir toparlanmak lazım. Sonra haftada en az bir söylev dinlemek var kaderde. Zaten nispeten küçük bir grubun üyesi olacak. Kaytarsa, yan çizse, hoop kaçak durumuna düşecek. Kaçaklığa alışkın ama, mensup olduğu teşkilatın altın kaplamalı rozetini göğsüne takarak firari olan da görülmemiştir bugüne kadar... Zaten grupta herkes onu arayacak, yanına oturup iki lafın belini kırmak için. Yokluğu hemen anlaşılacak. 

Komisyonun lafı bile seni bozar, sen öyle bir adam değilsin. Ama bu da başka komisyon. Sizin gruba komisyon üyelikleri düşecektir elbette. Hadi bakalım Sırrı Usta, seç kendine bir komisyon. Bütçede işin olmaz, kendin yazdın, bankamatik kullanmaktan bile anlamıyorsun. Savunma komisyonu seni bozar, anayasa komisyonunu sen bozarsın... İnsan hakları olur bak. Ama orası da kasvetli.. Habire cezaevi ziyareti...  Zaten ömrün geçmiş oralarda, daha mı?..

Komisyon toplantıları kavga dövüşle geçer. Bir de dardır o toplantı odaları. Ensende habire bir kamera. Yönetmen kişisin, kamera görürsün, canın çeker, kameraman desen habire sana zoom, senden pan...  Toplantılardaki laf sokmalardan, itişmelerden bahsetmiyorum bile...

Cihangir Çınaraltı’ndan Genel Kurul’a 

Genel Kurul toplantıları daha beter. Devam mecburi. Gerçi gelmedi diye atılan olmamış bugüne vekillikten ama sen sorumluluk sahibi insansın. “Oyunu aldık milletin, boyumuzu da gösterelim salonda” dersin, haftanın üç günü adresin belli. Kürsüdekini dinlesen sinirin zıplar, sınıfın haylazlarıyla arka sıralara çekilsen, adın “yaylacı vekile” çıkar. Bir de Mustafa İstemi var, basın locasında elinde fotoğraf makinasıyla, Allah kolaylık versin... Filmin en güzel yeri kuliste. Çay ocağı var, çaylar da güzel.. Ama sigara yasak. Milletvekili de olsan yasak.  En güzel yeri dedik ama kendi başına kalırsan güzel... Ya da kafa denginle. E beşbin beşyüz kişi başvurmuş AKP’ye. Bak aralarında sanatçı tayfasından kimler var. Dördü aday olsa, ikisi seçilse, biri sen de sanatçısın diye kuliste seni ahbap bellese... Yandı gülüm keten helva.

“Sayın Vekilim” diyecekler sana

Uçak bileti milletvekillerine hala indirimli mi, bilmiyorum ama olsa da sana faydası yok, uçağa binmezsin. Hadi sıktın dişini, buldun hafta sonunu, geçtin Bolu Dağı tünelinden, döndün İstanbul’a.. “Sayın milletvekilim”, Ankara’da gerçek bir hitaptır. İstanbul’da iki kişiden biri “sayın vekilim eki ekiki” diye çıkacak karşına. Sen bıkacaksın, onlar bıkmayacak. Dört sene! Müebbet gibi, geçmez...

Bak daha bunun seçmen ağırlaması var; genel kurulda konuşması var, kürsüde AKP’lisiyle ayrı CHP’lisiyle ayrı, MHP'lisiyle apayrı münakaşası var; kavga çıktığında araya girmesi var, varoğlu   var...

Cayarsın belki diye anlattım bunları. Gözünü kararttıysan iyice, işe yaramazsa diye şimdi de kapanış faslı yapıyorum..

Sen oraya gittiğinde andımız tartışması olacak misal. Sen orada bir yerlerde “Eğer siz sadece sekiz ay bunu yüksek sesle ‘haz duyarak’ okuyabilirseniz, çoluk çocuk da 8 yıl boyunca her gün okumaya devam edebilir. Kendinize reva görmediğiniz şeyleri çocuğunuza da görmeyin” diyeceksin, sesin bize gelmeyecek. Sonra ‘idam geri gelsin’ diyecek fikrisizin biri, sen belki

“Bir ülkede darağaçları kurulunca, ilmeğin sadece sizin istediğiniz boyunlara geçeceğinin hiçbir garantisi yoktur. Bunu en iyi bilmesi gerekenler arasında sizler de varsınız. Fikrinizin iktidara çıktığı günlerde, sizler için de darağaçları kurulmasının üzerinden çok geçmedi” diyeceksin birilerine, bizim haberimiz olmayacak...  “İnsan müşteri değildir, deli sevilir densiz sevilmez” diyeceksin oralarda, duyanlar kıymetini bilmeyecek; “yılbaşında kırmızı don” hatıranı, sağdıç emeği” ne demekmiş onu anlatacaksın, biz mahrum kalacağız...

İşte böyle Sırrı Süreyya, yol yakın sen bu işi bir daha düşün...

Sayfa Yükleniyor...