Bulut iddialara cevap verdi

Başbakan Erdoğan’ı televizyon programına konuk eden Yiğit Bulut sorduğu sorulardan sonra pek çok eleştiriyle karşılaşmıştı. Bulut bugün bu iddialara köşesinden cevap verdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı programına davet eden gazeteci Yiğit Bulut, programdaki tavrı ve sorduğu soruların ardından pek çok kişinin eleştirisine maruz kaldı.

Özellikle meslektaşları Bulut’u hem köşelerin de hem de Twitter’da bir kaç gündür eleştiriyor. Eleştiriler karşısında susan Bulut bugün köşesinde kendisine yöneltilen eleştirilere cevap verdi.

“Türk halkına açık mektup” başlıklı yazısına, “Bu ülkede ‘yerleşik düzene biat etmeyen’ bir Başbakan’a, ‘başbakanlara davranılması gerektiği gibi’ yaklaşmak ne kadar büyük suçmuş! Oysa Başbakan dediğin nedir ki; pijamayla karşılarsın, kapıya kadar bile geçirmeden, oturduğun yerden uğurlarsın! Gazetede görmeden işe aldığın 20’li yaşlardaki ‘editöre’ hakkında istediğin haberi yazdırırsın!” diyerek başlayan Bulut daha sonra son günlerde yaşadıklarını anlatıyor.

“Sevgili dostlarım, kaç gündür, basının bir bölümündeki ‘şahsıma yöneltilen’ organize saldırıyı gülerek ve aslında bu ülke adına üzülerek izliyorum. Suçumuz, ‘Başbakan’a kendini ifade etmesi için imkân sağlamak’ ve ‘öteki’ gibi davranmamak! Başbakan dediğin nedir ki; birinci derece suçlu! Hele Erdoğan, onlara göre ‘tam bir öteki’!

Neden mi? Onların düşündüğü gibi düşünmez, onlar gibi yaşamaz, onlar gibi giyinmez; kızı-oğlu ellerinde ‘içki kadehleri’ Reina’da, Çeşme’de sabahlamaz; eşi kumar masalarında yığılıp kalmaz! Hazine bonolarından aldığı faizi yediği anlar ‘dergilere’ kapak olmaz!

O tam bir ‘ötekidir’, hayat tarzı onlara göre farklıdır ve ‘cezalandırılması’ gerekir! Hatta o kadar ötekidir ki; kızları başını örttüğü için bu ülkede okuyamaz! Suçu bu kadarla da kalmaz. Onların ‘taptıklarına’ tapmaz, biat ettiklerine etmez, ‘yerleşik düzenin’ çarklarına su taşımaz, doğru veya yanlış kendi inandıkları ve kendi yolu vardır. Tekrar ediyorum; doğru veya yanlış önemli değil; kendi ‘yolu’ vardır ve asla ‘sermayenin tahakkümüne’ girmez.”

Bulut, yazısını, “Son söz: Türk halkı, sokaktaki işsizinden karargâhtaki kurmay subayına kadar ‘neyin ne olduğunu çok ama çok iyi analiz’ etmeli ve algılamalı. Bu ülke ‘hepimizin’ ama ‘bizler’ yıllarca itilip kakıldık, sistem dışına sürüklenerek ‘her alanda ötekileştirildik’! Dışlanmayı sadece ‘maddi güç’ anlamında almayın; en üst rütbeli asker olursunuz ama ‘onların’ olmadığınız için ‘hep kötüsünüzdür’, başbakan olursunuz ama ‘onların’ olmadığınız için dışarıda kalırsınız, medya patronu olursunuz ‘onlarla işbirliği yapmazsanız’ saldırıya uğrarsınız. Onlar istemeden ‘onların kestiği’ ormanlara ‘taşeron’ olarak inşaat bile yapamazsınız, hatta işçi bile olamazsınız...

Uzun lafın kısası; uyan güzel halkım uyan! Bu ülke senin, sahip çık! Çık ki; çocuğun da bu ‘yerleşik sistemin’ kölesi olmasın...” diyerek bitirdi.

DOĞRU: YİĞİT BULUT’UN SORAMADIKLARI
Sözcü gazetesi yazarı Necati Doğru programdan sonra Bulut’u eleştirerek şunları yazmıştı, “Sorulmayanı soracaktı. Yazılmayanı yazacaktı. İktidar borazanı olmayacak; ‘kurulu düzenden-statükodan’ yana durmayacak tam tersine ‘eski köhnemiş yapıyı sarsıp sallayacak’ halkın aklından geçen soruları; eğmeden, bükmeden, gizlemeden, çekinmeden ve son yıllarda yapıldığı gibi İddiaları jöleleyip yumuşatmadan; yiğit yiğit soracaktı. Beklenti buydu. Başbakan çağrılmıştı.”

Doğru programda beklediklerini bulamadığını yazarak Bulut’u “jöleli gazetecilik” ile itham etmişti.

“İnsan üzülüyor. Jöleli gazetecilik şahlandı.

Bende utanma hissi bıraktı.

Jöle biliyorsunuz, dik duran-taranmakta direnen erkek saçlarını ehlileştirmek ve yamru-yumru-patatese benzeyen kafa biçimlerini Hollywood sinemasının yakışıklı jönlerinin başlarına benzer hoş ve çekici görüntü vermek için kullanılıyor.

Yerinde sürülünece iyi de oluyor. Fakat yazı yazarken, muhabirsen haber kovalarken, TV programcısı isen ‘Başbakan'la Söyleşi’ yaparken jöleyi fazla kaçırdın mı; duru-doğal-bağımsız-tarafsız objektif gazetecilik ölüyor.

Jöleli gazetecilik hortluyor.

Yiğit Bulut Başbakan'a sadece çanak sorular sordu. Başbakan'ın seçim meydanlarında söyleyegeldiği ve her akşam yüzlerce TV kanalından yayınlanan (....) lafları tekrarlattı, programı bitirdi.

Başbakan'la uyumlu. Eski düzenden yana. Statükodan taraf! Sayın Başbakan, oğlunun satın aldığı villada oturuyorsun, halk merak ediyor. Senin oğulların bu villlaları nasıl hangi kazançla aldı? Siz ne kadar kira ödüyorsunuz? Oğullarınız kira gelirlerinden vergi veriyor mu? Bu villaların arazisinin bir bölümü Hazine'ye ait diye bir iddia var. İnelediniz mi? Doğru mu, doğruysa hazine arazisi sizin aileye villa yapan Rizeli hemşeriniz müteahhide nasıl transfer oldu?

Bu tür yüzlerce soru sorulabilirdi. Bir tanesi bile sorulmadı, Yiğit Bulut, genç yetenekli, iyi eğitimli, başarma arzusuyla dolu, çalışkan bir gazeteci... Soran sorgulayan dik duran, bağımsız, çanak yalamayan bir gazeteciliğe meyletmesi gerekirdi.

Niçin jöleciliği seçti?

Yiğit Bulut bence kurban!”



HAKAN: YALAKALIKTA SINIR TANIMAYAN BİRİ
Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan ise programdan sonra yazısında altı madde ile Başbakan’ın nasıl bir programa çıkması gerektiğini yazmıştı.

“BİR: Tayyip Erdoğan, televizyon programlarında gevşeyince değil sinirlenince süper bir performans çıkarır. Bu nedenle gevşetecek değil hafiften sinirlendirecek programlara çıkmalı.

- İKİ: Tayyip Erdoğan'ı yükselten meydan okumasıdır... Baştan kazandığı değil, baştan kaybetmiş göründüğü programlara çıkmalıdır.

- ÜÇ: Yalakalıkta sınır tanımayıp sorulması gereken soruları sormayanlar, kendilerinden daha çok Tayyip Erdoğan'a zarar verirler.

- DÖRT: Tayyip Erdoğan isterse dünyanın en mükemmel açıklamalarını yapsın, değil mi ki karşısında “süt dökmüş bir kedi” vardır, o açıklamaların bir karşılık bulması imkansızdır.

- BEŞ: “Danışıklı dövüş programları” ile “danışıklı dövüş imajı veren programlar” arasında algı bakımından zerre kadar fark yoktur. Yani isterse ortada “danışıklılık” olmasın, değil mi ki soruyu soran o imajı vermektedir, sonuç değişmez.

- ALTI: Yalakalıkta sınır tanımayan birinin karşısında saatlerce konuşacağına hiç konuşmasın daha iyidir.”

Hakan ayrıca bugünkü yazısında da, “YİĞİT Bulut, Başbakan’ı konuk ettiği televizyon programındaki tutumunu eleştirenler için yazdığı yazıda şu türden cümleler kullanmış:

‘İt ürür kervan yürür... Sahipleri tarafından iyi bakılamayan köpekler... Cinsiyle oynanmış ve alıştığı mahallesinden koparılıp başka mahallelerde yaşamaya zorlanmış köpekler... Mamasından kısılmış köpekler... Kızışmış köpekler... Baytar kontrolüne götürülmesi gereken köpekler...’

Bunları okuyunca şunu dedim:

‘Belli ki yazarımız, bu makalesinde otobiyografik unsurları temel almış...’ diyerek konuyu tartışmaya devam etti.

AKİNAN: UTANÇ VERİCİYDİ
Akşam gazetesi yazarı Serdar Akinan ise Bulut’un performansını utanç verici bularak şunları yazdı, “Habertürk’te Erdoğan’ın konuk olduğu ‘Sansürsüz’ü izlediniz mi? Başbakan’a neredeyse ‘Bu kadar muhteşem icraatlar yapıyorsunuz da bu medya neden yer vermiyor efendim’ diye soru soran ‘gazeteci’yi... Meslek adına gerçekten tanç vericiydi.”

TWİTTER’DAN DA TEPKİ VARDI
Sosyal mesaj sitesi Twitter’da da program sırasında Bulut’a yönelik pek çok tepki iletisi vardı.

cuneytozdemir: Böyle pozitif ropörtajlara demeyeyim de sohbetlere hasret kalmışız! Yiğit Bulut ve Başbakan arasında müthiş bir bağ var gibi..Hay bin jöle!

maliilicak: Başbakan Habertürk'te.İster Yandaş,ister Yoldaş deyin.İster Yağcı,ister menfaatçi deyin.Ben bu adam gibi adamı seviyorum.EVET seviyorum.

SevimGozay: "Terasınız gerçekten çok güzel" ))))))))))))

ahmethc: Habertürk'ü seyretmeyi midem kaldirmaz. Cevaplardan değil sorulardan dolayı...

ErayOzer: Hobarey! Başbakan da "yetmez ama evet" dedi. Buyur buradan yak!

hakankoksal: Sen gazeteciliği çiçek böcek, Yiğit Bulut sanmışsın.

Demetce: yiğit bulut! herkes seni bu programla hatırlayacak. tebrikler!!!!

miraczeynep: y.b.nin jöleli saçları omurgasından daha sert

Sayfa Yükleniyor...