Çelik: Gazetecilere bir soru sormak istiyorum

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Çelik, gazetecilerin tutuklanmasıyla ilgili eleştirilere "Basın mensuplarına bir soru sormak istiyorum. Buna benzer bir durumda ne yapardınız? Başbakan'ın savcıya emir verme durumu var mı?" dedi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, NTV canlı yayınına katıldı ve gündemdeki konuları değerlendirdi.

Gazetecilerin Ergenekon soruşturmasında tutuklanması üzerine yükselen eleştirilere yanıt veren Hüseyin Çelik'in sözlerinden satır başları şöyle:

"Gerçekten günlerden beri bu Ergenekon davasına bağlı olarak bazı gazeteci arkadaşların evlerinde yapılan aramalar, ardından gözaltına alınmalarıyla ilgili olarak bütün basın mesuplarına yönelik hükümetin bir tedbiri varmış gibi yayınlar yapıldı. Bu hepimizi çok üzüyor, zira bunlar gerçek değil.

Düşünce, basın özgürlüğüne, gazetecinin kalemine uzatılan eli biz düşünce namusuna uzatılan el olarak düşünürüz. Birilerini susturmak, düşünceleri ifade etmesine engel olmak kesinlikle ayaklarımızın altındadır. Biz bunun tam karşısında oluruz.

Şu anda Ergenekon davasıyla ilgili hapiste bir kısmı muazzaf olan, bir kısmı emekli olan askerler var. Şimdi bununla ilgili olarak, 'Bu ülkenin savunma gücünden ne istiyorsunuz?' demek ne kadar yanlışsa, bazı gazeteciler bu kapsamda sorgulanmış ve içerdeyse, bu gazetecilik mesleğine bir kampanya varmış, hükümetin planı varmış demek o kadar doğru değildir.

Basın mensuplarına bir soru sormak istiyorum. Buna benzer bir durumda ne yapardınız? Başbakan'ın savcıya emir verme durumu var mı? Savcının bağlı bulunduğu birime HSYK dail olmak üzere üst yargıya, bir Başbakan’ın, bir Cumhurbaşkanı’nın talimat verme, davanın seyrini değiştirme, şu ya da bu şekilde davayı bir yere çekme hakkı yok.

Zaman zaman Danıştay’ın verdiği ve kamu vicdanını yaralayan kararlar var. Yargıtay’ın verdiği kararlar var, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği gerçekten kamu vicdanını kanatan kanunlar var. Savcıların yaptıkları icraatları beğenmeyebiliriz. Böyle bir beğenmemezlikte Sayın Başbakan'ı, hükümeti, AK Parti’yi suçlamak doğru değildir.

’de gözatı süreleri uzundur, yargılama yavaştır. Yavaş işleyen adalet adalet değildir. Yargı reformu yapmaya çalışıyoruz. Yargının hızlı çalışması için hükümetin yapabileceği her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Bundan hepimiz şikayetçi olabiliriz. İnsan suçluluğu mahkeme tarafından kanıtlanmadan, suçlu olduklarına hepimiz karşı çıkıyoruz. Karşı çıkmaya devam edelim. Zaman zaman tutukluluk süresinin bir infaza döndüğünden bahsediyoruz. Malesef bu Türkiye’nin bir yarasıdır. Sadece Ergenekon davasından içerde olanlardan değil, diğer davalarda da bu mevcut.

Diyelim ki gözaltına alınan Sayın Nedim Şener, Sayın Ahmet Şık olabilir. Kim olduğu önemli değil. Biri şöhretli, gazeteci, sanatçı, iş adamı olabilir. Ancak o kadar çok haber yapıldı ki sonunda soruşturmayı yürüten savcı da patladı ve 'Biz kimseden emir almayız. Biz kararlarımızı delillere göre veririz' dedi.

Diyelim ki savcı hata yaptı, yanlış deliler topladı. Bunlar bir mahkemeye gidiyor. Orada bakıyoruz hakim de aynı kararı veriyor. Ardından buna da itiraz ediliyor ama oradan da aynı karar çıkıyor. Biz bütün delilleri görmeden, o insanlara suçluymuş ya da suçsuzmuş diyemeyiz.

Özel mahkemelerle ilgili sorunlar olabilir. Biz bunun üzerinde konuşuruz ama bu işin farklı bir kısmıdır. Medya demokraside 4. güçtür. Demokrasinin olmazsa olmazıdır.

27 gazeteci şu anda hapistedir. Bu gazetecilerin hiçbirisi gazetecilik yaptığı için, kendi düşüncesini ifade ettiği, hükümeti eleştirdiği için içerde değil.

Nitelikli dolandırıcılıktan tutun da, sübyancılığa kadar içerde olan gazeteciler var. Ben bütün medyayı bunla suçlamam. Ancak 27 gazeteci içerde dersek Avrupalı bunu, 'Bu kişiler gazetecilik yüzünden içerde' diye algılıyor. Basına bir baskı varmış gibi algılanıyor.

Sarı basın kartı olan ancak terör örgütü ile bire bir ilişkisi olduğu için hapiste olan gazeteci var. Bir başka örgütle, El Kaide ile ilişkisi olduğundan hapiste olan gazeteci var. Şimdi bunları gazetecilik ile nasıl bağdaştıracaksınız? Mesele budur.

Şamil Tayyar, Adem Yavuz Arslan ile ilgili açılmış davalarda gazeteciler ses çıkarmadı. Gazeteciler tüm gazeteciler için ses çıkaracaksa buna bir şey demem. Ancak burada bir çifte standart var.

Sayın Başbakan’ın bizden aday olacakların hepsi yüksek okulu bitirecek, yabancı dil bilecek gibi şeyler söylediği yazılıyor. Bunlar yanlış. Burası senato değil bir halk meclisi. Burada köylünün de temsilcisi olacak, işçinin de, memurun da, iş adamın da, emniyet güçlerinin de, gazetecilerin de temsilcileri olacak. Biz olabildiğince Meclis’te çeşitli kesimlerden yer vermeye çalışacağız.

Ayrıca aday adaylıkları için erkelerden üç bin lira, kadınlardan bin beş yüz lira istiyoruz. Böyle bir pozitif ayrımcılık da yaptık."

Sayfa Yükleniyor...