Çernobil filmlerine ilgi arttı

Çernobil‘in 25. yıldönümü için çekilen filmlere Fukuşima felaketinden sonra ilgi arttı.

Çernobil filmlerine ilgi arttı

Tarih 26 Nisan 1986. Günlerden Cumartesi. Hava henüz aydınlanmamıştır. Geceyi gündüze çeviren tek ışık Çernobildeki dördüncü reaktörden yayılır. Kazadan henüz sadece santralin konferans odasında kriz toplantısı düzenleyen birkaç sorumlu memur haberdardır. Hepsi panik yaratmamak için kazayı mümkün olduğu kadar uzun bir süre saklamak konusunda anlaşırlar.

Dünya prömiyeri Şubat ayında Berlinale‘de yapılan 'V Subbatu' adlı film böyle bir sahneyle başlıyor.

Rus yönetmen Alexander Mindadze filmi Çernobil kazasının 25. yıldönümü için çekmiş, ancak dünya henüz Fukuşima nükleer felaketini yaşamadığı için Berlinale müdavimleri, Alman hükümetinin nükleer santrallerin çalışma süresinin uzatılmasına karar vermiş olmasına rağmen filme fazla ilgi göstermemişti. Geçen hafta Almanya‘da vizyona giren 'Bir Cumartesi Günü' şimdi gişe rekoru kırmaya hazırlanıyor. Alman basını film hakkındaki eleştirilerini ilk sayfadan veriyor.

Felaket karşısındaki duyarsızlık
Çernobil kazasını canlandırma yolunu tercih etmeyen Mindadze, aslında film boyunca felaketin nasıl içselleştirildiğini anlatıyor. Filmin kahramanı eski müzisyen Valerij (Anton Shagin) Çernobil‘e 3 km uzaklıktaki Pripjat kentinde yaşayan bir gençtir. Tesadüf eseri kriz toplantısından ve kazadan haberi olur. Valerij‘nin aklına ilk gelen sevgilisi Vera (Svetlana Smirnova-Marcinkevich) ile birlikte mümkün olduğu kadar uzağa kaçmaktır. İstasyona koşarken Vera‘nın ayakkabısının topuğu kırılır ve treni kaçırırlar. Günlerden cumartesidir, bahar gelmiştir, kazadan kimsenin haberi yoktur, üstelik görünür bir hasara da tanık olmazlar ve gitmekten vazgeçerler. Film, sıradan insanların nükleer tehlike karşısında bilgisizliği ve bu tehlikeyi gönüllü olarak görmezden gelmesini yalın bir dille anlattığı için Fukuşima‘daki felaket görüntülerini izlemekten çok daha farklı bir etki yaratıyor.

Sinema felaketleri seviyor
Aslında sinema dünyası nükleer tehlikeye yabancı değil, hatta bu tür felaketleri seviyor bile diyebiliriz. Başrollerini Jane Fonda, Jack Lemmon ve Michael Douglas‘ın oynadığı 1979 yapımı 'Çin Sendromu' nükleer enerjinin ekonomik çıkarlar doğrultusunda düşüncesizce nasıl kullanıldığını konu alan ilk film sayılıyor. Amerika‘da Three Mile Island‘daki nükleer santralde bir kazanın kurgulandığı film Oscar‘a aday gösterilmiş, Jack Lemmon‘a aynı yıl Cannes Film Festivali‘nde En İyi Erkek Oyuncu ödülü getirmişti. Gösterime girmesinden tam 12 gün sonra filmin kurgu hikayesi gerçek olmuş ve Three Mile Island‘daki santralde bir nükleer kaza meydana gelmişti.

1983 yılında vizyona giren 'Silkwood' adlı film de nükleer tehlikeyi çalıştığı fabrikadaki yasal olmayan uygulamaların peşine düşen bir kimyacının gerçek hayat hikayesini anlatarak gözler önüne seriyordu. Beş dalda Oscar‘a aday gösterilen film kimyacı Karen Silkwood‘u canlandıran Meryl Streep‘e değil ama Cher‘e Cannes‘da En İyi Yardımcı Oyuncu ödülü getirdi.

'Bir Cumartesi Günü' Almanya‘da kendinden çok söz ettiren tek nükleer enerji konulu film değil. Yine prömiyeri Berlinale‘de yapılan 'Kontrol Altında' adlı belgesel filmin de vizyona girmesi merakla bekleniyor. Yönetmenliğini Volker Sattel‘in yaptığı film Almanya ve Avusturya‘daki nükleer santrallerde kullanılan yüksek teknoloji ile risklerini sergiliyor. Japonya‘daki nükleer felaket nedeniyle filmin vizyona girmesi 5 Mayıs'a ertelendi. 25 yıl önce meydana gelen ve milyonlarca insanı olumsuz yönde etkileyen Çernobil nükleer kazasını konu alan filmlerin ancak başka bir nükleer felaketle dikkat çekmesi ve prim yapması üzücü.

Sayfa Yükleniyor...