‘Çevre Bakanı, vatandaşından rövanş alıyor’

Yoğun gündem yüzünden yeterince yankı uyandıramayan yeni çevre kanunu tasarısı, en geç seçimlerden sonra çok konuşulacağa benziyor. Doğa Derneği’nden Sönmez’e göre Çevre Bakanı Eroğlu kendi vatandaşından rövanş alma peşinde.

‘Çevre Bakanı, vatandaşından rövanş alıyor’  - 1

Avrupa Birliği Komisyonu hakkındaki yeni İlerleme Raporu’nu 9 Kasım’da açıkladı. Raporda ilk bakışta çok dikkat çekmeyen bir konu vardı, hele bir de araya 9 günlük bayram tatili ve Wikileaks vakası girince, bu konu iyice gündemden düştü. İlerleme Raporu, hükümet tarafından bir “AB reformu” olarak sunulan yeni çevre kanun tasarısına dair AB’nin endişesini net bir biçimde ortaya koyuyordu.

Dahası, bu öyle “havada” bir konu da değildi. Gerek Doğu Karadeniz’de gerekse Doğu Anadolu’da, ilgili yörelerde yaşayan halk ve çevreciler, çeşitli hidroelektrik santrali (HES) ve baraj projelerine karşı varıyla yoğuyla muhalefet etmekte bir süredir. Hükümetin, İlerleme Raporu’nda da kaygıyla atıfta bulunulan, ‘Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’ tam da Rize İkizdere’nin, Koruma Kurulu’nca SİT alanı ilan edilmesi üzerine meclis gündemine geldi. İkizdere hakkında verilen karar bu bölgeye yapılmak istenen HES’lerin önünü kesmekteydi. İktidar, doğal yaşam savunucularınca İkizdere’nin intikamını almakla suçlandı.

Yeni kanun tasarısı şu an itibariyle seçim sonrasına kalmış görünüyor (belli de olmaz tabii). Öte yandan Türkiye haritasının kuzeydoğu kesimlerinde kalan pek çok yörede HES karşıtı toplumsal hareketlilik de sürüyor. İkizdere’nin SİT alanı ilan edilmesi belki Rize’deki bu doğa harikası alanı bir süre gündemden düşürecek, ama yeni yasa tasarısına karşı örgütlenen ‘Tabiat Kanunu İzleme Girişimi’ mücadelesini sürdüreceğe benziyor. Bu yurttaş girişiminde yer alan Doğa Derneği’nin Kurumsal İletişim Koordinatörü Yücel Sönmez sorularımızı yanıtladı.

Avrupa Komisyonu’nun 2010 Türkiye İlerleme Raporu 9 Kasım’da yayınlandı dedik. Aslında, bu raporda kaygıyla bahsedilen yeni tabiat kanunu tasarısı raporun yayımından dahi önce ana-akım Türk medyasının dikkatini çekmeye başlamıştı. Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz 29 Ekim tarihli köşesinde “bu hükümetin, Avrupa Birliği’ne üyelik meselesinde samimi olmadığını, üyelik konusunu sadece “bazı engelleri aşmak için” kullandığını düşündüren örnek olaylara bir yenisi daha eklendi” diye yazdı ve ekledi:

“AB’ye “uyum” için yeni bir yasa hazırlandı: Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı! Tasarı ile doğal SİT ve koruma alanı ilan etme yetkisi, kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarından alınıp, Çevre Bakanlığı’na veriliyor! Tasarı yasalaşırsa, bugüne kadar doğal SİT alanı ve koruma alanı olarak belirlenen bölgeler yeniden ele alınacak.

AB’ye uyum filan palavra! Bunun yapılış amacı çok açık: Koruma kurullarının verdikleri kararlar nedeniyle yapılamayan hidroelektrik santrallerini yapabilmenin yolunu açmak! Böylece Başbakan ve Çevre Bakanı’nın yapılması için seferber olduğu 22 hidroelektrik santralı İkizdere’ye yapılabilecek”.

İKTİDAR “HES LOBİSİ”NİN ETKİSİNDE Mİ?
Yılmaz, yazısında hükümetin “HES lobisi”nin etkisi altında olduğunu iddia etmiş ve bu lobinin, yenilenebilir enerji kaynakları kanununun engellenmesinde de pay sahibi olduğunu öne sürmüştü. Bu görüşleri nasıl değerlendirdiğini sorduğumuz Doğa Derneği yetkilisi Yücel Sönmez, “AB tarafından yayınlanan Türkiye İlerleme Raporu’ndaki ifadeler Mehmet. Y. Yılmaz’ın dile getirdiği iddiaları doğrular nitelikte” diyor:

“Raporda, kanun tasarısının Türkiye’deki koruma alanları ağını zayıflatacağının ve pek çok canlının neslini tehlikeye sokacağının altı çizildi. AB’nin hazırladığı raporda Türkiye’nin doğa koruma uyum yasaları ile ilgili hiçbir ilerleme kat edemediğine dikkat çekildi. AB aynı zamanda ilk defa HES projelerinin doğa üzerindeki olumsuz etkilerinin altını çizerek, bu bölgelerde yaşayan halkların tepkilerini hatırlattı. AB'nin açıklamasında ayrıca doğa koruma ile ilgili sorumlu bir kurumun olmadığı ifade edildi”.

“AB İSTEDİĞİ İÇİN DEĞİL…”
Sönmez, “biz, bu topraklarda yaşayan insanlar, AB istediği için değil, kendi köklerimiz olan doğa ve uygarlık mirasımızı korumak için harekete geçmeliyiz. Türkiye'nin doğası üzerinde yürütülen politikalar, AB standartlarından evvel Anadolu insanının kamu vicdanını ihlal etmektedir” görüşünde. Doğanın korunmasına duyarlı STK ve bireylerin, yeni kanun tasarısına karşı bugüne dek görülmemiş bir hız ve kararlılıkla bir araya geldiğini belirten Yücel Sönmez, bu örgütlülük sayesinde tasarının şu an itibariyle rafa kaldırıldığının ve AB’nin konuya ilgisinin çekilebildiğinin altını çiziyor.

“TASARI İKİZDERE’NİN İNTİKAMIDIR”
Sönmez’e, tartışmaların odağında yer aldığı için, İkizdere meselesine dair görüşünü de soruyoruz. Tabiatı koruma kanun tasarısının meclise sevk edilmesiyle İkizdere’deki HES inşaatlarının önünün kesilmesinin bir ilgisi var mıdır diyoruz. “Tabiatı Koruma Kanunu İkizdere Vadisi’nin SİT alanı ilan edilmesinin intikamıdır” diyor Doğa Derneği yetkilisi ve ekliyor:

“Bu kararla Bakan Veysel Eroğlu, kendi vatandaşından adeta rövanşı almak istercesine hareket etmektedir. Çünkü bu yasa, İkizdere’nin SİT alanı ilan edilmesi üzerine apar topar Meclis’e gönderilmiştir ve tüm SİT alanları ile diğer koruma alanlarında HES ve benzeri yapılaşmaların önünü açmaktadır. Aksi halde İkizdere’ye, Fırtına Vadisi’ne HES yapamayacaklar. SİT özelliği buna engel oluyor”.

“ÇEVRECİNİN DANİSKASIYIM” DEDİ AMA…
Örgütlü çevrecilerin mücadelesi, özellikle de HES mevzusunda, birkaç yıldır hükümetin canını sıkıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan Ağustos 2008’de Rize’de yaptığı konuşmada, çevrecilerin, boş vakitlerini değerlendirmek için 50-60 kişilik gruplar hâlinde gösteriler yapan insanlar olduklarını öne sürmüş ve asıl çevrecinin kendisi olduğunu belirtmişti: “Ben çevrecinin daniskasıyım. Asıl çevreci benim. Belediye başkanlığımdan beri çevrecilik konusunda neler yaptığımızı özellikle İstanbul’da yaşayanlar çok iyi bilir. Nasıl ağaçlar diktim İstanbul’a, İstanbul nasıl ağaçlandı bunu orada yaşayanlar çok iyi bilir”.

Başbakan bu yılın da Ağustos ayında ve yine aynı ilde, Rize’de, HES meselesine bir kez daha değinme ihtiyacı hissetti. “Biz doğa aşığıyız, delisiyiz. Şu ana kadar milyonlarca fidanı, ağacı, biz ülkemizin en çorak yerlerine diktik, dikiyoruz” diyen Erdoğan, HES’lerin suyu yutmadığını, buharlaştırmadığını, bir yerden alıp başka yere taşımadığını belirtiyordu. Radikal gazetesi ise tam da bu konuda ilginç bir ayrıntıyı haberleştirmişti: Rize Cevizli’deki HES’ten, az su bıraktığı için çevreciler şikâyetçi olmuş, ancak Başbakan’ın gelmesi vesilesiyle bir anda dere yatağına gürül gürül su bırakılmıştı.

Rizeli Başbakan Erdoğan 2 yıl önceki konuşmasında çevrecileri kastederek “bizim hemşerilerimizin bazılarını takarlar yanlarına, ‘derelerimizi şöyle yaptınız, böyle yaptınız’ derler” demişti. Bu sözleri, çevreci örgütlerin Doğu Karadeniz’deki eylemlerine yerli halk tarafından verilen desteğin ikrarı olarak okumak mümkün.

Gerçekten de, İkizdere’de halkın desteği olmasa, bu desteğin ulusal çapta bir kamuoyu oluşmasına katkısı olmasa, koruma kurulu İkizdere’yi SİT alanı ilan etme konusunda aynı refleksi gösterir miydi? Belki evet belki hayır. Ama şu görülüyor ki; kendi yaşam alanlarına yönelik dışsal bir müdahaleye karşı örgütlü tepki gösteren insanlar, davalarını AB’nin yazılı belgelerine sokacak kadar başarılı olabiliyorlar.

Sayfa Yükleniyor...