Çevreyi kirletmenin temiz yolu: HES

“Sularımız boşa akıyor”, “milyarlarca dolar boşa akıyor” gibi ifadelerle yapılan eleştirilere sık rastlıyoruz. Her geçen yılsa elektrik üretiminde doğalgazın payı artarken, yerli kaynakların payı azalıyor.

Çevreyi kirletmenin temiz yolu: HES

Musa ÇEÇEN'in bu yazısı, Şubat 2010 tarihli NTV BLM dergisindeki 'Forum' köşesinden alınmıştır.

Sulama ve içme amaçlı barajlar kuran insanoğlu, elektrik üretmek amacıyla da 100 yılı aşkın zamandır hidroelektrik santralleri (HES) inşa ediyor. Fosil yakıtlılara göre çevreci ve temiz enerji üretim tesisleri olan HES’ler, elektrik üretiminde büyük öneme sahip.

Ekonomik yönden HES’lerin kuruluş maliyeti yüksek, işletme maliyeti düşük ve uzun vadede ucuza elektrik üretimine olanak sağlıyor. Su kaynaklarının petrol, doğalgaz ve diğer enerji kaynaklarına kıyasla ucuz girdi niteliğinde olması, HES’lerin ekonomik değerini arttırıyor. Teknik yönden HES’lerin devreye alınıp çıkarılmaları çok kolay, ani talep değişimlerinde ciddi avantaj sağlıyorlar. Talebin pik yaptığı dönemleri ifade eden puant saatlerde devreye alınan HES’ler, puant santral olarak çalıştırılabilir. Diğer önemli nokta, HES’lerin yerel kaynaklara dayanıyor olması.

HES’lerin yukarıda kısaca özetlenen faydalarının sağlanabilmesi, ciddiyetle planlama yapılmasına, kâra değil kamu yararına odaklanan bütüncül enerji politikaları uygulanmasına bağlı. Bunların es geçilmesi, elektriğin güvenli, kaliteli ve ucuz sunumunu olumsuz etkiler.

HES’lerde yıllık yağış miktarlarına ve barajların doluluk oranlarına paralel olarak güvenli düzeyde elektrik üretimi sürdürülebilir, bu nedenle baz santral olarak kurgulanmaları mümkün değil. Puant dönemler dışında HES’leri kullanmak mümkün olmakla birlikte, kurak dönemlerde beklenen üretim sağlanamayabilir. Ilısu Barajı ve Karadeniz’de kurulmak istenen HES’lerde doğal güzellikler, bitki örtüsü, insan yaşamı ve kültürel hayat üzerinde olumsuz etkiler söz konusu. Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’nde denetimden uzak, doğa katliamına dönüşen projeler yürütülüyor. Kamudaki kurumsal yapının büyük ölçüde tasfiye edilmesiyle yaratılan denetim zafiyetine bölgesel jeolojik olumsuz şartlar da eklendiğinde, kâr amaçlı HES yatırımlarının ciddi faciaları bünyesinde barındırdığı belirtilmeli. HES’lerin serbest piyasa mantığına teslim edilmesi, hidrolik kaynaklardan ucuza elektrik sağlama olanağını yok eder. Kamu tekeli döneminde HES’lerden ucuza yapılan üretim ile pahalı kaynaktan sağlanan üretimin paçallanması yoluyla maliyet dengelemesine gidiliyordu. Oysa bugün, dengeleme ve uzlaştırma sistemi olduğu söylenen elektrik borsasında ucuza üretilen elektrik yüksek kârlarla satılıyor. Yüksek getiri vadeden, kamu üzerinden tahsilat garantili bir alan haline dönüştürülen elektrik piyasası, kâr arayışındaki sermaye grupları için cazibeli bir alan haline geldi, başka sektörlerden buraya hızlı bir akın başladı. Ülkenin enerji alanındaki yatırım güvenliği bir yana, garip bir lisans ticareti aldı yürüdü. Oluşturulan yapının bizatihi kendisi, yerli ve yenilenebilir hidrolik kaynaklarımızın değerlendirilmesi önünde engel.

’nin teknik ve ekonomik yönden hidrolik kaynaklardan elektrik üretim potansiyeli, 140 milyar kilovat saat, 2010 yılı itibariyle bu potansiyelin sadece yüzde 25,6’sını değerlendirebiliyoruz. Avrupa, ekonomik olarak değerlendirilebilir su potansiyelinin yüzde 75’ini halihazırda kullanıyor.

“Sularımız boşa akıyor”, “milyarlarca dolar boşa akıyor” gibi ifadelerle yapılan eleştirilere sık rastlıyoruz. Her hükümet yerli ve yenilenebilir kaynaklara öncelik vereceğini açıklıyor, ancak tam tersine her geçen yıl elektrik üretiminde doğalgazın payı artarken, yerli kaynakların payı azalıyor. 2009 yılı geçici rakamlarına göre, elektrik üretiminin 94,3 milyar kilovat saat ile yüzde 48,6’sı doğalgazdan sağlanırken, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektrik, 38 milyar kilovat saat ile yüzde 19,6 düzeyinde. Yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanan elektriğin de yüzde 94’ü hidrolik kaynaklardan elde ediliyor. Türkiye için HES’ler olmasa, yenilenebilir enerji kaynaklarından ciddi bir üretim yapıldığından söz etmenin imkânı yok. 2009’da 36 milyar kilovat saat ile HES’lerden sağlanan elektriğin, Türkiye’nin toplam elektrik üretimindeki payı yüzde 18,9. Beş yıllık dönemler itibariyle bakıldığındaysa hidrolik santrallerin elektrik üretimindeki payının 1985’te yüzde 35’e, 1990’da yüzde 40’a ve1995’te yüzde 42’ye çıktığı görülüyor. 2000 yılında HES’lerin elektrik üretimindeki payı yüzde 25’e, 2005’te yüzde 24’e, 2009’da ise yüzde 18,5’e kadar düşmüş durumda.

4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu sonrasında HES projelerine yönelik olarak sürdürülen rant dağıtım anlayışı, gıda şirketlerinden medikal şirketlerine, hatta spor kulüplerine kadar ehil olmayan çok sayıda tüzel kişiliğin HES yapmaya kalkışmasıyla sonuçlandı. Çantacılar olarak anılan lisans simsarları türedi, gelinen şu noktada kimliği belirsiz şirketler HES lisansı satın almaya çalışıyor. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun ardından kamunun yeni yatırımları durduruldu, HES’ler de bu kapsamda tamamen plansızlığa bırakıldı. Oysa, ülkemizin hidrolik kaynaklarının bedelli-bedelsiz olarak santral kurmak üzere özel ellere bırakılması, Anayasa’ya ve kamu yararına aykırı. Anayasa’nın “doğal servet ve kaynakların mülkiyetlerinin devredilemeyeceği” ne ilişkin açık hükmü ve Danıştay 1. Dairesi’nin enerji alanındaki özelleştirmelerle ilgili olarak verdiği görüşteyer alan “doğal kaynakların mülkiyetinin devredilemeyeceği” vurgusuna rağmen ülkemizin hidrolik kaynakları, su kullanım hakkı ve lisans dağıtımıyla pazarlanıyor. Yapılan işlem, doğal kaynakların özel şirketlere devredilmesi nedeniyle açıkça Anayasa’ya aykırı.

2005’te yürürlüğe giren 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun ile, “kanal veya nehir tipi veya rezervuar alanı 15 kilometrekarenin altında olan hidroelektrik üretim tesislerine” fiyat garantisi sağlandı. Yenilenebilir enerji yasasında 2007’de yapılan değişiklikle fiyat garantisi 2011’e kadar uzatılırken, 5-5,5 euro cent olarak yeniden belirlendi. Söz konusu fiyat garantisine ilişkin süre, 29 Aralık 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla 2 yıl daha uzatıldı.

Yasanın 2005’te kabulüyle birlikte HES başvuruları ikiye katlandı; 2004’te 115 olan HES lisans başvuru sayısı, 2005’te 223’e yükseldi. Küçük küçük HES başvurularıyla birlikte lisans ticareti de gitgide tırmanarak gazetelerin seri ilan sayfalarına kadar düştü. HES lisanslarını topluca pazarlayan enerji yatırım ve danışmanlık şirketleri ortaya çıktı.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (EPDK) 15 Ocak 2010’da yayınladığı verilere göre, 26 bin 794 megavatlık (MW) 677 hidroelektrik santraline lisans verilmiş. Bu lisansların 2009 sonu itibarıyla 11 bin 678 MW’lık bölümü, hali hazırda işletmede olan kamuya (EÜAŞ) ait HES’ler. Kalan 15 bin 116 MW’lık lisanslar, özel sektöre verilmiş. Bunların 2009 sonu itibariyle devrede olan miktarı, 2 bin 829 MW, bunun da yaklaşık 650 MW’lık bölümünü özelleştirmeler yoluyla kamudan özel sektöre devredilen (Oymapınar, ADÜAŞ kapsamındaki 7 HES) santraller oluşturuyor. Yap-işlet-devret ve işletme hakkı devir modeli kapsamında 2002 öncesine ait HES’ler de dışarıda bırakıldığında, serbest piyasa mantığıyla işletmeye alınan HES kurulu gücünün yalnızca 1173 MW olduğu görülür; ki bu, verilen lisanslar kapsamında yıllık olarak devreye alınan HES kurulu gücünün 167 MW’larda kaldığını gösterir.

Verilen lisansların gerçekten yatırıma dönüşüp dönüşmeyeceğinden bile emin olunamazken 2015’e kadar özel sektörün 9 bin 200 MW’lık HES yatırımını devreye alacağı varsayımıyla bazı senaryolar oluşturmak zorunda kalıyoruz. Söz konusu lisanslara yönelik tam bir denetim başıboşluğu yaşanıyor. Buna rağmen HES’ler konusunda iddialı hedefler dillendiriliyor. Elektrikteki arz açığı sorununa karşı, pompajlı HES master planı hazırlıklarının başlatıldığı açıklandı. Bu şekilde, 15 bin MW’lık potansiyelin yaşama geçirilmesinden söz ediliyor.

HES lisansı alanlar arasında gıda sektöründen tıp sektörüne, hayvancılıktan ziraate kadar uzanan birçok alanda çalışan şirketler yer alıyor. Trabzonspor’un, Bordo Mavi Enerji Şirketi ile 20 MW’lık Uzungöl-1 Regülatör ve HES ihalesine katılmasıyla birlikte, spor kulüplerinin de HES yapmaya kalkışabildiği garip bir enerji sektörü oluştu. Hidrolik geleceğin böylesi bir yapılanmaya teslim edilmesi, yalnızca potansiyelin değerlendirilmesi önünde bir engel olmayıp can ve mal güvenliği üzerinde de ciddi tehditler oluşturabilir. Ehil olmayan eller aracılığıyla baraj yapımına kalkışılması, beraberinde ciddi kazaları getirir. Kahramanmaraş’ta 20 Mart 2008’de yaşanan ve dört işçinin ölümüyle sonuçlanan kaza bunun en vahim örneklerinden biri.

Özel sektörün yapmaya çalıştığı küçük küçük HES’ler karşısında yerel ekonomik ve çevresel özelliklerin göz ardı edilmesi, ciddi sorunlar yaratıyor. Derelere atılan taşların ürkütülen kurbağaya değmediği, plansız, kamu yararı anlayışından uzak, yalnızca kâr güdüsüyle yönlendirilen HES ihaleleri, ülkenin su kaynakları ve enerji alanındaki güvenliğini tehlikeye sokuyor. Serbest piyasa mantığı güdülerek su kaynaklarının, DSİ ile yapılan su kullanım anlaşmaları ve EPDK tarafından verilen lisanslarla özelleştirilmesi, yerli ve yenilenebilir bir enerji kaynağı olan HES’leri havza planlamasından yoksun, doğal çevre katliamlarına dönük, vahşi yatırımlara dönüştürüyor.

Musa ÇEÇEN
Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı


Sayfa Yükleniyor...