Çocuğunla çatışmaya son!

Minik elleri, yumuk gözleri ile doğuyor; kucağınızda size tatlı tatlı gülümsüyor. Dünyada onun sizden, sizin de ondan daha çok sevdiğiniz bir şey yok. Peki ne oluyor da bir kaç yıl içinde; bu ilişki meydan muharebesini andırmaya başlıyor ?

Çocuğunla çatışmaya son!

Çoğu zaman insanın çocuğuyla çatışması er ya da geç kaçınılmaz bir son gibi görülüyor. İstanbul’dan doğal ebeveynlik ekolünün öncüsü olan isimlerinden, “Çocuğunuzla birlikte büyümek” kitabının yazarı Naomi Aldort geçti ve bunun hiç de böyle olmaması gerektiğini anlattı.  

“SUÇLULUK DUYMAYIN, AÇIK YÜREKLİLİKLE DİNLEYİN”
Naomi Aldort, anlatacaklarının dinleyicilerin üstünde suçluluk duygusunu körüklememesini umduğunu söyleyerek başladı konuşmasına.

Öğrendiği yeni şeylerin ebeveynlerde ‘’hata yaptım’’, ‘’o yapmış ben yapamadım’’ gibi duygulara neden olduğunu söyledi ve bunun gereksizliğini; ‘’siz, olduğunuz haliyle, zaten çocuğunuz için olabilecek en iyi ana babasınız ve çocuklar, melekler tarafından değil; insanlar tarafından büyütülmek üzere dünyaya geliyorlar’’ diyerek açıkladı.



“ÇOCUK HER ZAMAN HAKLIDIR”
Aldort, konu ve durum ne olursa olsun çocuğun her zaman haklı olduğunu ve ona kızmak için hiçbir zaman bir neden bulunmadığını söylüyor.

Çocukların doğal halleriyle hiçbir davranış bozukluğu göstermediğini, bizim ‘’istenmeyen davranış’’ olarak gördüğümüz şeylerin, çoğu zaman çocuklara kendi davranışlarımızla öğrettiğimiz mekanizmalardan başka bir şey olmadığını anlatıyor.

Aldort, ‘’istenmeyen davranışların’’ bir kısmının ise, ebeveynlerin ve toplumun çocuklardan doğal olmayan beklentilerinden kaynaklandığını söylüyor.

Annelerden biri Aldort'a; 3 yaşındaki çocuğu uyumadan akşam evden çıkamadığını ve bu durumdan sıkıntı duyduğunu anlattı. Aldort da 3 yaşında bir çocuğun evde annesi olmadan uyumaya hazır olmamasının doğal olduğunu, ama yaşadığımız hayatların çocuklardan hiç de doğal olmayan beklentiler içine girmemizi körüklediğini, sonra da bunları çocukla ilgili bir sorunmuş gibi yaşamaya başladığımızı anlattı

Çocuğunla çatışmaya son! - 1 Naomi Aldort



“İSTEDİKLERİ ZAMAN İSTEDİKLERİ KADAR YESİNLER”
Aldort çocuk büyütmeyi, çiçek bakmaya benzetiyor. ‘’Bir çiçeği, sularız gübreleriz, güneş almasını sağlarız. Ama tomurcuğu çekiştirip açmaya çalışmayız. O kendi zamanını bekler.’’

Çocukların kendi hayatları üzerinde mutlak bir güce sahip olmaları gerektiğini anlatıyor; ama bu ebeveynlerinin üzerinizde bir güce sahip olmaları anlamına gelmediğini söylüyor.

Yani size her istediğini yaptıran çocukla, kendi içinden gelen sesi dinleyip ona göre hareket eden arasında fark var. Bu kapsamda çocukların acıktıkları zaman yemek yemeleri, uykuları geldikleri zaman uyumları gerektiğini söylüyor ve bu biyolojik ve son derece doğal ihtiyaçların bile yetişkinler tarafından manipüle edilmesinin çocukların; kendi isteklerine güvenemeyen, başkalarını memnun etmeye çalışan bireylere dönüşmesine neden olduğunu anlatıyor. Yemek ve yatma saatlerinde yaşanan çatışmaların tüm nedeni olarak da bunu görüyor

“ÇOCUKLARA HİÇ BİR KONUDA YARDIM ETMEYİN”
Aldort bir çocuğa herhangi bir konuda yardım etmenin ona ‘’sen yapamıyorsun’’ mesajı vermekten başka bir işe yaramadığını anlatıyor. Kendi çocukları eğer ondan büyük bir kayanın üzerine çıkmak için yardım isterse, yardım etmediğini, çıkabilecekleri bir kayayı seçip ona tırmanmalarını öğütlediğini söylüyor.

“TANTURUMLARIN NEDENİ SİZSİNİZ”
Aldort'a göre; iki yaş civarı ortaya çıkan tanturumların en büyük nedeni istemek kavramının ebeveyniler ve toplum tarafından çok fazla körüklenmesi.

İstenilen bir şeyin gerçekleşmemesi büyük bir felaketmiş gibi yaşanıyor. Aldort şu örneği veriyor; anne bir yere gidecek, baba eve geç geliyor. Anne gidemiyor. Anne o kadar büyük tepkiler veriyor ve öyle çok hayal kırıklığına uğruyor ki çocuk da istenilip de elde edilemeyen bir şeyin korkunç bir şey olduğunu öğreniyor.

Hâlbuki ki istediğimiz şeylere bu kadar fazla anlam yüklemesek, her zaman B planı var ve çok büyük tepkilere gerek yok.  

“KARDEŞİNE VURAN ÇOCUĞA ÖZÜR DİLETMEYİN”
Aldort’un “Çocuk her zaman haklıdır” prensibi bu noktada da devreye giriyor. Eğer bir çocuk kardeşine vurduysa; vuracağının sinyali bir kaç dakika önce gelmiştir ve siz bu sinyali kaçırmışsınızdır.

İkisi zaten gereğinden daha uzun süre bir aradaydı ve bu duruma 10 dakika önce müdahale etmeniz gerekiyordu. Aldort; ‘’pilavı yaktıysanız, hemen ateşi kapatırsınız. Altını daha da açmazsınız’’ diyor.

Yani ağabey, kardeşine vurduğunda, gidip oradaki ateşi söndürmeniz gerekir daha da körüklemeniz değil. Böyle bir durumda önce küçük çocuğu kucağınıza alarak mağdur olabileceği bir durumdan kurtarmanız gerektiğini söylüyor. Bunu yaparken de vuran ağabeye; ‘’tamam canım özür dilerim, benim kardeşini buradan daha önce almam gerekirdi. Sen şimdi Legolarınla rahat rahat oynayabilirsin. Ben onu alıyorum’’ diyebileceğinizi söylüyor.

‘’Ama vuran çocuğa vurmaması gerektiğini öğretmek gerekmez mi?’’ dediğimizde; ‘’vuran çocuğun yaşadığı bir sorun nedeniyle bunu yaptığını ve böyle davranarak ona sorunları başka bir mekanizmayla, yani annesinden yardım isteyerek de çözebileceğini öğrettiğimizi’’ söylüyor. Vurmanın yanlış olduğunu anlatmanın ise çocuğa bunun yerine ne koyacağını öğretmediği için anlamlı olmadığını anlatıyor.

“ÇOCUKLARA VAR OLMAYI ÖĞRETMEYİ UNUTTUK”
Aldort, çocuklara akademik bazı şeyler öğretmenin o kadar peşine düştük ki onlara var olmayı öğretmeyi unuttuk diyor. Kendi iç sesine güvenmeyi, başkalarını memnun etmek için hareket etmemeyi, mutlu olmayı öğretmeyi unuttuk.

Aldort’a göre; oysa anne babalar için çocuk yetiştirmenin temelleri bunlar olmalı, akademik bir eğitim değil.

“USLU ÇOCUK İSTEDİĞİNİZE EMİN MİSİNİZ?“
Aldort, hepimize bu soruyu sordu ve başkalarının dediğini yapan, isteklerine boyun eğen, onları memnun etmeye çalışan bir insan yetiştirmek istemiyoruz; özgür, bağımsız bir birey yetiştirmek istiyoruz dedi.

‘’O zaman çocuğunuzun sizin isteklerinize tamamen uyması, acaba ne kadar kendisinin çıkarına?’’ diyerek, beklentilerimizin kendimiz için mi çocuk için mi olduğunu sorgulamamızı istedi.

“ÇOCUKLARINIZI ŞEKERDEN UZAK TUTUN”
Aldort, öyle bir hali tavrı olan bir kadın ki insan dinlerken; ‘’size anne diyebilir miyim’’ diyesi geliyor. Danışanlarına, en sert, en onları durumdan sorumlu tutan yorumlarını bile öyle yumuşacık ve sevecenlikle söylüyor ki kendinizi kötü hissedemiyorsunuz.

Üstelik bu yumuşaklıkta sahte hiçbir şey yok. Konuşma boyunca tek bir konuda Aldort’un çocuklarına sınırlama koyduğunu anlıyoruz. O da şeker ve abur cubur.

Aldort kötü beslenmenin, özellikle de şekerin çocukların davranışlarını çok kötü etkilediğini söylüyor. Kendi hayatlarına sokmadıkları bu yiyecekleri; çocukları mesela bir doğum günü partisinde gördüğünde; ‘’biz bunları yemiyoruz’’ dediğini çocuklarının da onu takip ettiğini söylüyor.

Yiyecek konusunda anne babaları uyarsa da izleyecekleri yöntemi kendilerinin bulmaları gerektiğinin de altını çiziyor.

ÜÇ ERKEK ÇOCUKLA EVDE TEK BAŞINA
Naomi Aldort 3 erkek çocuğunu evde kendisi büyütmüş. Çocukların üçü de hiç okula gitmemiş. En küçüğü ünlü bir çello sanatçısı, iki tanesi ABD’de üniversitede okuyor. Birisi piyanist, diğeri de çok sayıda öyküsü yayınlanmış gelecek vadeden bir yazar.

Aldort; yeme, içme, uyuma ve hangi konu üzerinde çalışmaları gerektiği konusunda hiç bir baskı görmeyen bu çocukların hayatında gördüğü en disiplinli insanlar olduğunu söylüyor. Her üç çocuğu da belirli bir konuda bir yetenek ve istek gösterdikten sonra, o konuda kendilerini geliştirmeleri için ortam ve imkan yaratmanın ötesine geçmemiş.

Çocuğunla çatışmaya son! - 2 Naomi Aldort'un çelist oğlu Oliver Aldort


Aldort’tan son bir söz; ‘’eve gidip anlattıklarımı dener ve işe yaramazsa, bu ne sizin beceremediğiniz ne de bu yaklaşımın işe yaramadığı anlamına gelir. Sadece bu konuda daha fazla öğrenmek ve daha fazla kendinizi dinlemeniz gerektiğiniz anlatır’’

Aldort’u öğütlediği gibi açık kalplilikle ve suçluluk duygusu hissetmemeye çalışarak dinledim. Tüm bu söyledikleri hakkında ne düşündüğüm, bir sonraki yazıda.

Esra Sert'in "Acemi Anne" köşesini Facebook'tan takip etmek için tıklayın.



Sayfa Yükleniyor...