Dahilerin sonu

Penrose ve Dirac gibi sıradışı dahiler, okulda başarısız olsalar da önemli bilimsel araştırmalara imza attılar.

Dahilerin sonu

Sargun Ali TONT'un bu yazısı, Haziran 2010 tarihli NTV BLM dergisindeki 'Bilimce' köşesinden alınmıştır.

Roger Penrose ile yapılan bir söyleşiyi okurken içim sızladı. Penrose sekiz yaşındayken matematik dersinde o kadar zorlanmış ki, öğretmeni onu bir aşağı sınıfa kaydırmış. “İmtihanlarda soruları çözerken inanılmaz derecede yavaştım” diyor Penrose, “ama çok daha anlayışlı başka bir öğretmen ne kadar zorlandığımı görünce bana daha fazla zaman tanıdı. Diğer öğrenciler imtihanı bitirip dışarıda oynayıp eğlenirken ben hâlâ sınıfta soruları çözmekle uğraşıyordum.” Böyle bir başlangıca rağmen Penrose, Cambridge Üniversitesi’nden matematik doktorasını aldıktan sonra fizik ve kozmoloji alanlarında günümüzün en büyük düşünürlerinden biri olmayı başarıyor.

Penrose söyleşide kuantum mekaniğe ve sicim teorisine verip veriştiriyor. Haddimizi biliriz, Penrose’un eleştirilerini benden çok daha iyi değerlendirecek akademisyenlerimiz var; benim gibi “kuark”ı “kuazar”dan ayırt edemeyen birinin bu değerlendirmelerde en çok ilgisini çeken, iyi bir ilkokul öğretmeninin büyük bir bilimcinin yetişmesinde ne kadar önemli bir rol oynayabileceği.

Penrose’un Cambridge Üniversitesi’ndeki hocalarından biri de kuantum fiziğinin kurucularından Paul Dirac’mış. Bazı bilim tarihçilerine göre Newton’dan sonra İngiltere’nin yetiştirdiği en büyük fizikçi olarak bilinen, hatta kimilerinin Einstein ile eşdeğer tuttuğu Dirac’ın geçen yıl yayımlanan biyografisi akademik çevrelerde büyük yankı uyandırdı. Graham Farmelo’nun yazdığı kitabın başlığı “En Acayip Adam”, ünlü fizikçi Niels Bohr’un Dirac hakkında söylediklerinden alınmış. Usta bir dağcı olan Dirac’ın antrenman için ağaçlara tırmanırken takım elbise giymesi, ağzından kerpetenle bile zor laf alınması, kadınlarla zor ilişki kurması, onun dillere destan egzantrik davranışlarından. O kadar ki, kitabı New Scientist için değerlendiren Oxford Üniversitesi’nden Prof. Ferreire, Dirac için “Çok nahoş bir adammış, etrafındakiler ona nasıl katlanmışlar, doğrusu şaşırdım” diyor. Hemen ekleyelim, hiç kimsenin Dirac’ın dehasından ve bilime yaptığı muhteşem katkılarından bir nebze bile şüphesi yok, fakat kitabın başlattığı tartışmaların en büyük nedeni, Farmelo’nun, Dirac’ın sıradışı davranışlarından bir kısmını otistik olmasına bağlaması oldu. Tabii ki burada “üzümü ye, bağını sorma” geçerli bir akçe ama burada çözüm bekleyen çok önemli bir soru ortaya çıkıyor. Şöyle ki: Birçok hastalık gibi otizm de geniş bir spektrumu kapsıyor. Bazı dâhilerde bu hastalığın çeşitli derecelerle nüksettiği eskiden beri söylenir. Hastalığı aşırı derecede ilerlememiş olanların, matematik ve sentez kabiliyetleri çok kuvvetli oluyor; hatta Newton ve Einstein’ı da bu gruba katanlar var. Dublin Üniversitesi’nden Prof. Fitzgerald, otizme ve yaratıcılığa aynı genin neden olduğunu iddia edenlerden. Bu hastalığın belki de en önde gelen araştırmacılarından biri olan Prof. Simon Baron-Cohen, Dirac ile ilgili tartışmalara yepyeni bir boyut getirdi. “Yakın bir zamanda” diyor bu araştırmacı, “daha anne karnındayken yapılan bir testle, bebeğin otistik olup olmadığı tespit edilebilecek. Dolayısıyla isteyen, gebeliğe son verebilecek.” O zaman akla gelen soru şu: Dirac gibi dâhileri acaba bir daha göremeyecek miyiz?

Bu soruyu etik uzmanları tartışadursun biz şimdi ülkemize dönelim. Eğer Penrose bizim ülkede doğsaydı, bırakın üniversiteyi, ilkokulu bile zor bitirirdi. Dirac’ın trajedisi çok daha ciddi sorunları akla getiriyor. Otistik gençlerimizden kaçının üniversiteye girebildiği hakkında elimizde bir veri yok, ama sırf matematik kabiliyetinin ÖSYM sırat köprüsünü geçmeye yeterli olacağını sanmıyoruz. Peki, onlar için özel bir kontenjana ne dersiniz? Bakın, kanuna göre belediyeler, döner sermayeli kuruluşlar, sermayesinin yarısından fazlası devlete ait olan bankaların, kadrolarının yüzde 3’ünü engellilere ayırması gerekiyor. Bedensel engelli öğrencilerimiz için de ÖSYM bazı haklar tanıyor, ama otistik gençlerimiz buna dahil değil. Benzer bir kontenjanın otistik gençler için açılmaması için hiçbir neden yok. Bırakın, onlar da diğer arkadaşlarıyla birlikte istedikleri kadar fen dersleri alsınlar, diğer dersler için de onlara yönelik bazı özel ayarlamalar yapılsın. Ne kaybedebiliriz ki? Şimdiye kadar Nobel alan tek bir fizikçimiz olmadı, bir de otistik gençlerimize bir şans tanıyalım

Sargun Ali TONT

Sayfa Yükleniyor...