Danıştay saldırısı yıldönümünde hükümete tepki

Danıştay saldırısının üçüncü yılı nedeniyle düzenlenen anma töreninde, hükümete yönelik sert eleştiriler vardı.

Danıştay saldırısı yıldönümünde hükümete tepki

Danıştay 5. Dairesi Başkanı Salih Er, Danıştayın temel hak ve özgürlüklerin korunması, savunma hakkı, hak arama özgürlüğü, sosyal güvenlik hakları, memur güvencesi, eşitlik konularında verdiği kararlarla tanındığını anlattı.

Er, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Danıştay'ı Anayasa'nın 2. maddesinde anlatımını bulan Cumhuriyet'in niteliklerine sahip çıkmadaki kararlılığı ile tanıyorsunuz. 'Neden Danıştay?' sorusuna yanıt arıyorsunuz. Yanıtı belirttiğim çerçevenin içinde saklıdır.

'de türban sorunu yokken bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bugün de düşünmelidirler. Düşünerek ya da düşünmeden edilen sözlerin, kurulan tümcelerin, sonunun nereye vardığını görerek bir kez daha düşünmelidirler. Yargı mensupları yerine ulemayı koyanlar, onlara danışarak hareket edenler, bulundukları makamın ağırlığını, sorumluluğunu duymaktan uzak olanlar bugün yeniden düşünmelidirler.

Öte yandan, katilin geçmişi söylemleri üzerinden sonuca varmayı yeterli görenler bilgi kirliliği ve yönlendirmeler karşısında düşünce pencerelerini biraz daha aralamalıdırlar.''

Salih Er, Özbilgin'in hayatını kaybetmesinin kendilerine büyük bir acı verirken, diğer yandan da hukukçuların kenetlenmesini sağladığını, bu duygu seli öncesi pek önemsenmeyen birlik ve beraberliğin yeniden tanımlanmasına ışık tuttuğunu, cinayeti her koşulda kınayan hukukçuların artık tek derdinin karanlık noktaların aydınlatılması ve adaletin sağlanması olduğunu kaydetti.

Cumhuriyetin yargıçları ve savcıları olarak adalet ve hakkaniyet dağıtan yönetsel yargı çalışanları olduklarını belirten Er, en yüce değerleri arasında adalet duygusunun bulunduğunu vurguladı.

''Toplumda sarsılan, siyasal emeller doğrultusunda korku salınarak yönlendirilmek, eritilmek istenen adalet duygusunun mutlak gerçek yerini alacağına inandığını'' dile getiren Er, herkesin de buna inanması gerektiğini söyledi. Er, konuşmasını şöyle tamamladı:

''Dün bir düş gördüm. Ülkemin Başbakanı Danıştay'a sahip çıkıyor, türban kararından sonra 'Bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar', 'Efendi bu senin işin değil, Diyanet'in işi', 'Yasamada, yürütmede bazı adımları atarız ama yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. Açık konuşuyorum, Danıştay'da bir çok engelle karşı karşıyayız' diyenleri hukukun üstünlüğünü tanımaya çağırıyordu.

Ülkemin Başbakanı, yargı kararlarına saygı duymayı herkesin içine sindirmesi gerektiğini söylüyor, Can Dündar'ın dediği gibi 'saldırganlığa zemin hazırlamamak için Başbakan nasıl konuşmalı'nın dersini veriyordu.

Ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı. Sabahın erken saatlerinde evlerinin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin göz altına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı dönemleri kınıyorlardı.

Geleceğin Türkiyesi soruşturmasının savcısı, insan onurunu güvence altına alan bütün kuralların, insan hakları kapsamında olduğunun dersini veriyordu.

Dün bir düş gördüm.

Namusun yalnızca kadınlarda bulunması gereken bir değer olmadığı, kadınlarımızın, genç kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gitmediği, Güldünya'nın, Şemse'nin, nicelerinin adının soğuk mezar taşlarına yazılmadığı, pervasız esintili sabahlarda çocukların örselenmediği, ırk, renk, etnik köken, uyruk, din, cinsiyet ya da cinsel yönelim ayrımının olmadığı, etnik ve kimlik baskının yapılmadığı, yaşı bir gecede büyütülüp idam edilen gençlerin bulunmadığı, 'asmayalım da besleyelim mi' diyenlerin devlet büyüğü muamelesi görmediği, borsanın, doların, silah, ilaç sanayinin emperyal güçlerin egemen olmadığı, özelleştirme adı altında rant transferlerinin yapılmadığı, Cumhuriyet'in özellikle son yıllarda elden çıkarılan kazanımlarının gerçek sahiplerine, halka döndürüldüğü, korku tünelinden özgürlüğün aydınlığa çıkan, sorunlarını demokratik parlamenter rejim içinde çözün, hukukun üstünlüğüne inanan bir Türkiye gördüm.

Bu düş Obama'nın düşü değil, bizim düşümüz. Ulaşmak uzun soluklu olsa da bu düşün gerçekleşeceğine ben inanıyorum. Biliyorum ki, sizler de inanıyorsunuz. Bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere Anıtkabir'e, Mustafa Kemal'e gidelim.''

Sayfa Yükleniyor...