Davutoğlu: Azınlık yerine sağlam bir şirket kurmak isterim
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Sizden daha o çok küçük azınlık partisi, bir başka partinin insafına bırakılmış olur. Onun yerine mertçe, gerekirse kıran kırana bir pazarlık sonucunda, bir ortakla doğru dürüst bir şirket kurmayı tercih ederim" dedi.
Davutoğlu, Habertürk ve Show TV ortak canlı yayında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in vefatıyla ilgili sorular üzerine Davutoğlu, Demirel'in, Türk siyasetine damgasını vurmuş önemli bir isim olduğunu söyledi.
Demirel'in, Türkiye'ye özellikle kalkınma alanında büyük katkı sağladığını belirten Davutoğlu, "Barajlar kralı" diye anıldığını ifade etti.
Davutoğlu, "27 Mayıs'ta Adnan Menderes'in şehadete yürümesi sonrasında Türk siyasetinin yeni denge oluşturması sırasında, 27 Mayıs'ın birikimleriyle hesaplaşılması bakımından da çok önemli katkılar yapmış. Kendisine has üslubuyla da siyasetimize renk katmış bir isimdi" diye konuştu.
Süleyman Demirel'i akademik hayatta da yakından takip ettiğini dile getiren Davutoğlu, akademik hayatta Demirel ile bir anısını anlattı. Üniversitede dersten çıkıp odasında çalışırken, 2001'de Demirel'in doğrudan kendisini aradığını söyleyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"İlk başta birisi şaka mı yapıyor diye tereddüt ettim. O zamanlar Birleşmiş Milletler'de Filistin görüşmeleriyle ilgili Mitchell Komisyonu oluşturulmuştu. 'Bana, biliyorsunuz komisyonun üyesiyim. Buraya bir rapor hazırlamamız lazım Türkiye adına. Sizin bu konulara vakıf olduğunuzu söylediler. Yardımcı olur musunuz?' dedi. Bir taraftan diyorum, arada bir sekreter yok, danışman yok. Bir iki yoklamadan sonra gerçekten kendisinin aradığını anlayınca hazırlayacağımı söyledim. Diğer çalışmaları bir kenara bıraktım ve rapor hazırladım. Teşekkür eden bir mesajını da aldım. Hatta sonra bu rapor 'Filistin sorunlarının çözümü' diye bir kitaba da çevrildi. Yani aslında akademik hayatımıza da katkıda bulunmuştur. Allah rahmet eylesin. Yaşayan bir tarih, Cumhuriyetimizin bir dönemine çok önemli katkılar yapmış, izler bırakmış. Siyasete de herkesin örnek alması gereken bazı üslup incelikleri katmış, kişilerle tek tek temas etmesi, güçlü hafızası, bütün bunlarla da Allah rahmet eylesin."
SEÇİM SONUÇLARI
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Milletvekili seçimi sonuçları sonrasında 'biz bu mesajı aldık' deniliyor ama içeriğine değinilmiyor. AK Parti ne mesajı aldı?" sorusuna karşılık da siyasi ve sosyal hareketlerin, kişiler gibi olduğunu, şahsi serüveni, hayat akışı içinde kendisine dönüp bakamayanların, hep dışarıya dönerek olayları yargılamaya çalışanların, bir müddet sonra olayları doğru değerlendiremeyebileceğini ve kendisini yenileme imkanını kaybedebileceğini söyledi.
Siyasi hareketlerin de bunun gibi belli aralıklarla kendi içinde bir muhasebeye ihtiyacı bulunduğunu ifade eden Davutoğlu, aslında seçimlerin 4 yılda bir yapılmasıyla halkın da bu muhasebeye siyasileri teşvik ettiğini kaydetti.
Davutoğlu, halkın aldığı karar karşısında, yukarıdan bir tavırla "sen yanlış karar verdin, bir daha deneyelim" demek yerine, halkın mesajını anlamak gerektiğini vurguladı.
Yüzde 41'lik seçim sonuçlarının aslında bir başarı olduğunu belirten Davutoğlu, ancak diğer seçimlerdeki yüzde 49, yüzde 45,5 gibi oranlardan yüzde 41'e inilmesinin değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti.
"BAZI AKSAMALAR, YANLIŞ ANLAMALAR, YANLIŞ ALGILAR OLUŞMUŞ OLABİLİR"
Davutoğlu, parti içi organların tüm toplantılarında bu konuyu açtıklarını, çok detaylı bunun tahlilini yapmalarının mümkün olamadığını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Çünkü bizim şu an birinci görevimiz hükümeti kurarak, bu yeni şartlarda neler yapacağımızı ortaya koymak ama daha sonra yaptığım ikili görüşmeler ve diğer görüşmelerde de hep acaba nerede bir aksaklık var buna dikkatleri çekmek istedim. AK Parti'yi farklı kılan 2002'de halkla yürümesiydi. Beni en çok endişelendiren acaba halkla yürüyüşümüzde bir açı mı oluştu ve halkla yürürken halka 'hadi arkamdan gel mi' diyoruz, halkla birlikte mi yürüyoruz. Bu önemli. Bunu tek tek tespit etmeye çalıştık. Nerede hata olduğunu, nerede eksiklikler var. Hiçbir şekilde tekebbür etmeden, halka yukarıdan bakmadan bunu anlamanın yollarını bulmak durumundayız. 12 yıllık iktidar, şimdi düşünün, şahsi hayatımızda da 12 yıl süren bir başarı hikayesinin arkasında bazen aşırı bir öz güven oluşma ihtimali vardır. Bazen değil, çoğu zaman. Kişiler eğer o olgunlaşma dönemlerinde, başarıları bir şekilde durup, kendine bakıp tekrar tanzim edemezse şahsi hayatta da bazı iniş çıkışlar yaşayabilir. 12 yıllık güç kullanımının getirdiği ola ki yanlışlıklar olabiliyor. Bir takım güç kullanımından gelen çok olumlu, çok güzel özellikler dışında, bazı aksamalar, yanlış anlamalar, yanlış algılar oluşmuş olabilir. Bunlar şu gerçeği ortadan kaldırmıyor. Çok geniş bir cepheyle mücadele ettik ve hakkımız da ne kadar büyük bir komplocu bakışla bir siyaset mühendisliği üzerinden Türkiye'de bu seçimlerde neler yapıldığını herkes görüyor, yurt içinde yurt dışında. Bütün bunları kabul ederek ama biz yine de kendi içimize bakmak durumundayız."
"GENÇLERE KENDİMİZİ ANLATMADA BİR EKSİKLİK VARSA BUNU ÇÖZMEMİZ LAZIM"
Son seçimde, ilk kez oy kullanan gençlerin, AK Parti iktidarı öncesinde 10 yaşında olduklarına işaret eden Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Gençlere 18 yaşında oy kullanma hakkını biz verdik. Hatta seçilme yaşını da sağlayacaktık fakat muhalefet buna itiraz etti. Gençlerle ilgili burslar artırıldı, harç kaldırıldı, yurt şartları iyileştirildi. Birçok şey yapıldı. Ama eğer genç seçmen bize yönelmede diğer yaş gruplarına göre eksiklik varsa, bunu masaya yatırmamız lazım. Gençlik teşkilatıyla yaptığım toplantıda ona çok önem verdim ve bir kaç saat gençlerle beraber oldum. Bizim teşkilatımızın gençlik kollarının başkanlarında, 81 ilin, gördüğümüz dinamizm beni çok memnun etti. Ama bizim yeni AK Parti gençliği, bütünüyle söylüyorum, yani 10 sene önce bu gençler 10 yaşındaydılar. Daha gençliğe girmemiş hatta çocukluktan yeni yeni çıkarken, her şeyi bizimle gördüler, tanıdılar bir anlamda. Daha önceki eski Türkiye’yi anlamaları güç ama biz eğer gençlere, onlara kendimizi anlatmada bir eksiklik varsa ki var, bunu çözmemiz lazım. Mesela, yine halkla ilişkilerde iletişimde, birtakım farklı algılamalar ortaya çıkmışsa bunu masaya yatırmamız lazım.”
“YENİ TÜRKİYE İÇİN AK PARTİ'NİN DE YENİLENMESİNE İHTİYAÇ VAR”
Seçim sonuçlarına ilişkin, gençlerin yanı sıra il başkanları, belediye başkanları ve 12 yıl önce AK Parti içinde mücadeleye başlamış ve tecrübe yaşamış olanlarla istişarede bulunduğu anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Atılması gereken adımlar, önemlidir. 12 yıllık miras büyük bir miras ve AK Parti şu anda dünyanın en geniş tabanlı siyasi örgütlerinden biridir. Hiç şüphe yok. Türkiye’nin ise en geniş tabanlı siyasi tek örgütüdür. Çünkü bütün illerde teşkilatımız var, bütün illerde ana kademe, bütün illerde kadın kolları, bütün illerde ve ilçelerde gençlik kolları var. Bu yapının, 12 yıllık bu büyük mirasın üzerinde, birtakım dediğim gibi aksamalar doğmuşsa şimdi tam vaktidir. Birçok teşkilat mensubunun söylediği; ‘AK Parti’nin yenilenmesi, yeni Türkiye için AK Parti’nin de yenilenmesine ihtiyaç var görüşü’, halkımızın verdiği mesajlardan biridir.”
Belediye başkanlarıyla çok detaylı konuştuğunu ifade eden Davutoğlu, “Yerel yönetimlerde aksamalar varsa onları da tespit etmemiz lazım. Mesela Büyükşehir Yasası’nın uygulanmasından doğan aksaklıkları tek tek tartıştık. Bu anlamda imar konuları, diğer konuları da. Bu anlamda açıkçası bizim kendimize ve halkımıza karşı dürüst ve açık olma sorumluğumuz var” diye konuştu.
“ÇOK GENİŞ ARAŞTIRMA ŞİRKETLERİNE ARAŞTIRMA YAPTIRIYORUZ”
Davutoğlu, seçim sonuçlarıyla ilgili sadece parti teşkilatı içinden değil dışarıdan da bazı araştırmalar yaptırdıklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çok geniş araştırma şirketlerine araştırma yaptırıyoruz. Tek tek sorulacak. Hani bizim teşkilatlardan aldığımız tepkiler dışında, bütün halkımıza sorulacak. Bize oy vermeyen kitle, benim için önemlidir, kriterdir ve araştırmalarda onu sorarım; ‘AK Parti’ye oy verebilirim’ diyen kitle ile ‘AK Parti’ye oy verdim’ diyen kitle arasındaki oran farkı çok önemli. Biz geçmiş yıllarda bunun daha büyük olduğunu görüyorduk. Yani gri alan daha büyüktü ve biz gri alana hitap edebiliyorduk. Gri alan dediğimiz biri siyah biri beyaz anlamında söylemiyorum da o kitle için. Şimdi bu alan daralmışsa ki daraldı bunun niye daraldığını sormak benim görevim. Hem kendime sorarım, bakarım da yani bu oran diyelim ‘AK Parti’ye oy verebilirim’ diyenlerin oranı 2007’de yüzde 56 ama oy veren yüzde 45 ise arada 10 puan fark varsa, ‘oy verebilirim’ diyen yüzde 55 sonra yüzde 52, sonra oy veren yüzde 48’e inmişse, şimdi bu alan daha da daralmışsa burada bir kemikleşme sonucu doğar. Hatta seçimlerden 15-20 gün önce bana gelen araştırmalarda bunu fark ediyorduk ve hep bunu söylüyordum.”
"DEĞİŞİK TOPLUM KESİMLERİYLE YENİ DİYALOG KANALLARI OLUŞTURMAMIZ LAZIM"
“AK Parti’ye oy vermeyen ama yaptığı birçok işi beğenen ve ‘vermedim ama verebilirim’ diyenlerin oranı önemli” ifadelerini kullanan Davutoğlu, şunları söyledi:
“Çünkü biz onlara ulaşabilirsek kendimizi de doğru anlatabilirsek kazanırız demektir. Bu oranın azalması dikkat çekiciydi. Bu şu; demek ki bizim değişik toplum kesimleriyle yeni diyalog kanalları oluşturmamız lazım. Birçok kişi fark etmedi, aslında ben onun işaretini verdim, bazı şeyler araştırmalar önüme geldiği için. Diyarbakır’da, ‘eğer 8 Haziran’da iktidar olursak, 8 Haziran sabahı şunları yapacağız’ diye bir 10 madde sıraladık. 10 madde, 1 ay önce zihinde olan 10 madde, yani sivil anayasa, özgürlükçü sivil anayasa ve başkanlık onun içinde ele alınacak dedim. Birtakım kaygıları gidermek için. İki Çözüm Süreci yeniden değerlendirmeye tabi tutulacak. Bu da yine birtakım kaygıları gidermek için. Ama üçüncü madde vardı, toplumsal uzlaşı ve diyalog çabaları için yeni kanallara açacağız dedim. O normal şartlarda belki başka zaman söylenmeyebilirdi. Bu açıyı fark ettiğim anda bu vurguda bulundum. Başbakan olduktan sonra da hatırlarsanız Hacı Bektaş’a yaptığım ziyaret, akil insanlar heyetiyle yaptığım toplantı ve birçok çalıştayla, Roman çalıştaylarında bu alanı genişletmeye çalıştık ama istediğimiz başarıyı sağlayamamışız, demek ki.
Şimdi bugünlerde sık sık görüşüyorum. Dün de bir grup aydınla beraberdik. Sürekli teması devam ettireceğiz, o alanı genişletmek için. ‘AK Parti’ye tekrar oy verebilirim’ diyen kitlenin oranını yükseltmek, bunun için de onlara ‘ya bu kadar iş yaptık niye biz oy vermedin’ diye hesap soran bir yaklaşım değil de nerede biz bir iletişim kopukluğu yaşadık, onu anlayacak şekilde temaslarımız da artacak. Dolayısıyla çok kapsamlı, samimi ve hiçbir şekilde gerçeklikten kaçmayan bir iç muhasebe yaşıyoruz.”
"BÜTÜN TEŞKİLATI YENİDEN MOBİLİZE ETME ÇABAMIZ VAR"
“Beni memnun eden de şu; biz böyle bir iç muhasebeyi bir taraftan yapmakla birlikte partimizdeki insicam, uyum, kimsenin kimseyi suçlamadan, bu yeni realite üzerinde ne yapabiliriz diye akıl yürütmesi, bunlar bizim partimizin büyüklüğünü gösteriyor” diyen Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Diğer partilerde ise hemen gördüğünüz gibi birtakım inişler, çıkışlar farklı şeyler, yorumlar geldi. Bizde de farklı kanaatler serdedilebilir ama şu anda partinin vicdanı diyor ki, biz şu anda bir birlik içinde sürdürmeli ve bu değerlendirmeleri yapmalıyız. Hatırlarsanız, ben seçmen kitlemi ikiye ayırırım, bir AK Parti’ye şu ana kadar oy vermiş olanlar, bir de bundan sonra oy verecekler diye. AK Parti’ye oy veren vermeyen herkesi anlamak, herkesle temas kurmak ve bu anlamda da başta gençlerimiz, kadın kollarımız olmak bütün teşkilatı yeniden mobilize etme çabamız var. Şimdi ramazan dolayısıyla her ile üç kişilik, tekrar oralarda bir motivasyon aynı zamanda temas anlamında bir ana kademeden, bir kadın kollarından, bir gençlik kollarından üçer kişilik her ile genel merkezden heyetler gidecek. Bu raporları bizzat bana getirecekler. İl bazında tek tek, ki bunu bazıları beklemiyordu. İşte birçok il başkanlarıyla tek tek konuştum. Şimdi de il bazında tek tek konuları masaya yatırıp hepsini gözden geçireceğiz.”
Davutoğlu, gazetecinin, “O zaman demek ki AK Parti’deki meşhur uzun toplantıların sayısı artmıştır, artacak gibi görünüyor” sözlerine, “uzun ve kapsamlı’ şeklinde karşılık verdi.
"BAŞARI DA BAŞARISIZLIK DA..."
Seçim sonuçları değerlendirmesinin yeniden iktidar olmaları durumunda hükümete sirayet edip etmeyeceği ve öz eleştiri yapıp yapmadıklarına ilişkin soruyu Başbakan Davutoğlu, "Sirayet etmese bunları konuşmanın anlamı yok" diye yanıtladı. Abartılı bir öz eleştiri yapılmasını doğru bulmadığının altını çizen Davutoğlu, "(Ama bu seçim tabloları AK Parti'yi çok ciddi bir krizle karşı karşıya bıraktı) gibi birisi bir yorum yaparsa buna şiddetle karşı çıkarım. AK Parti şu anda işleyişi ile kendi içindeki insicamı ile Türkiye'nin bütününe yayılan kadrolarıyla Türkiye'nin ümididir" diye konuştu.
Davutoğlu, şahsi olarak yapacağı öz eleştiriyi ise şöyle dile getirdi:
"Biz daha iyisini yapmak için, 41 başarısız olduğu için değil, ben 45 olsaydı, 48 olsaydı da bunu yapardım. Daha iyisini yapabilmek, ulaşamadığımız kitlelere nasıl ulaşabileceğimizi araştırmak her zaman bizim sorumluluğumuz. Benim şahsi olarak yapabileceğim öz eleştiri anlamında bu tabi. Kendisini aynanın karşısında değerlendirmeyen bir başkası ve yapıyla ilgili eleştirel bir çerçeve getirirse o yapıyla kendisi arasına mesafe koymuş olur. Olan ve olmayan her şey benim de içinde bulunduğum arkadaşlarımın birlikte ürettiği bir neticedir. Başarı da başarısızlık da"
Öz eleştirinin incitmeden ve sağlıklı bir şekilde yapılması gerektiğini belirten Davutoğlu, "Dolayısıyla dönüp de hayatta hiçbir zaman yapmadığım bir şeydir, beraber yürüdüğüm arkadaşlara 'sen sen şunları yapmadığın için şöyle oldu' diye. Onu genel başkan olarak sorarım gördüğüm eksikliği. Belediyelerde yanlış giden işler varsa, teşkilatlarda yanlış giden işler varsa benim yetkim ama toplu bir değerlendirme yaparken kendisine saygısı olan herkesin öncelikle yapması gereken kendisi ile ilgili değerlendirmeyi yapıp, o iç değerlendirmeyle bunu birlikte yapmak. Bu sadece siyasi hayatta değil, akademik hayatta da özellikle ihtimam gösterdiğim bir husustu. Bu anlamda partimizde de çok sağlıklı bir kültürün zaman içinde oluşmakta olduğunu görmekten memnunum. İncitmeden eleştirmek, bir öz güven kaybına yol açmadan öz eleştiri yapabilmek. Bunlar kudretin işaretidir, iç direncin ama şuna da izin vermem, bazı sol fraksiyonlarda olurdu, karşılıklı eleştiri. Bizim gençliğimizde bir müddet sonra niçin bir araya geldiklerini anlamını kaybederler ve bölünmeye başlarlardı. Bir öz güven kaybına da izin vermem" diye konuştu.
Eleştirinin samimi ve içeriden olması gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, "Benim görev verdiğim bir arkadaşım, dışarıdan bir dille eleştirmeyle kalkarsa o görevi ondan alırım hiç tereddüt etmeden. Kendisini içine koymadan başarıya yürüyen, daha doğrusu kendisine odaklı bir şekilde başarıya yürüyüp neticede kendisini içine koymadan eleştiri yapmaya kalkan birinin ahlaki tutarlılığı yoktur, AK Parti çatısı altında da yeri yoktur. Herkesin dürüst bir şekilde o yaklaşımı sergilemesi lazım. Bu konuda da bir kültür değişimi yaşanacaksa bu AK Parti içinde yaşanacak bir kültür değişimi ve siyasetin doğasının, zihniyetinin, kültürünün değişmesinin ben bu yolla AK Parti'den diğer yapılara da sirayet ederek gelişeceğini düşünüyorum" dedi.
HDP İLE GÖRÜŞECEK Mİ?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görev vermesi durumunda CHP ve MHP'nin yanı sıra HDP ile görüşüp görüşmeyeceğine ilişkin soruya ise Davutoğlu, "Daha ilk günden hep üzerinde vurguladığım bir kavram vardı, meşruiyet. Bu hukukilik yasallık anlamında değil. Attığınız adımın toplum nezdinde meşru görülmesi ve var olan yasal çerçeveye ve teamüllere uygunluğu. Kim olursa olsun meşruiyet çizgisini aşacak bir tepki göstermedim, göstermem. Yani bu şu anlama gelir, bana görev verildiğinde bu görev için bütün partilere ziyaret yapmam gerekiyorsa ki doğru olan budur, meşruiyetin gerektirdiği budur, bunu yaparım. Koalisyon kurup kurmama konusu ayrı bir değerlendirme, o siyasi bir değerlendirmedir ama teamüllerin bir gereği olarak, Türkiye'de halkın verdiği oylara saygının bir gereği olarak, yüzde 13 oy almış bir partiyle 'ben görüşmem' demek zinhar ben hiçbir zaman söylemedim, söylemem. Kim olursa olsun. Hatta dışişleri bakanıyken de birçok hassas konuda o zaman sayın Başbakanımızdan izin alarak bütün partileri, yüzde 1'in üzerinde oy almış partileri mesela Ermenistan ile imzalanmış protokoller konusunda, diğer konularda gidip bilgilendirdim" yanıtını verdi.
Meclis'te grubu bulunan partileri Cumhurbaşkanımızın görevlendirmesi sonrası ziyaret edeceğini söyleyen Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Ama ben bu meşruiyet çerçevesi içinde bu çerçeveyi çizerken bütün partilerin de meşruiyet çizgisi içerisinde siyaset yapmalarının altını da vurgularım. Yani terörle ve şiddetle bağını koparmamış bir siyasi partinin zamanla bir meşruiyet sorunu ile karşı karşıya kalacağını da fark etmeleri lazım. Şu anda böyle bir görevlendirmede herkesle açık bir şekilde. Bunu ilk gün de söyledim, şu 10 günlük yaşananlar herhalde halkımız tarafından yakından takip ediliyordur. Kim nasıl bir tavır takınıyor, kim verdiği sorumluluğun farkında olarak her opsiyonu değerlendirmeye çalışıyor? Kimse neredeyse bir fırsatçılık içerisinde duvarlar örerek AK Parti'yi bir yerlere sıkıştırmaya çalışıyor. Biz duvarları yıkıyoruz, tabuları yıkıyoruz. Bizler hakkında neler söylendi, bizlerle ilgili ne ithamlar, ne ağır suçlamalar.. 'Şimdi yeni bir gün başladı' dedik, kimseye duvar örmedik ama dikkat edin hep bize duvar örülmeye çalışılıyor. İsteniyor ki AK Parti bir köşeye sıkışsın, opsiyonsuz bir şekilde birtakım empoze, emrivaki projelere boyun eğsin. Bunu yapmayacağımızı herkes bilir. Dolayısıyla bu görüşmeleri tamamıyla siyasetin demokratik geleneğimiz içindeki çizgi neyse ona uyarak yapalım."
"HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın seçim sonrası 'Orta Doğu'daki denklem değişmiştir, Türkiye uçuruma yuvarlanmaktan kurtulmuştur' gibi ifadelerinden sonra ABD Başkanı Obama'nın Türkiye'nin yabancı savaşçıların geçişine izin vermek gibi bir suçlama yöneltti. Bu iki açıklama arasında bir senkron görüyor musunuz? Telabyat'ta yaşanan olayları da nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna ise Davutoğlu, "Sayın Obama'nın ifadeleri o şekilde değildi. Türkiye'de ne olup bittiğini yakinen bilen bir müttefik ülkenin lideri olarak da gerçekliği tam yansıtmayan ifadeler olduğu da aşikar ama tam dediğiniz tarzda suçlayıcı ifadeden daha çok, Türkiye'nin elinden geleni yaptığı ama bazı şeylerin hala olmadığı gibi bizim açımızdan hala kabulü mümkün olmayan ifadeler" şeklinde yanıt verdi.
HDP'nin baraj altında kalması durumunda içeride ve dışarıda farklı açıklamaların yapılacağını dile getiren Davutoğlu, "7 Haziran akşamı barajı geçemeselerdi, içeride ve dışarıda açıklamaların bir senkranizasyonu vardı. Hemen açıklamalarda bu seçimde nasıl antidemokratik baskılar yapıldığını, nasıl oyların çalındığını, belki bir iki yerde de provokatif olaylar yapılarak nasıl AK Parti'nin otoriterleştiği yönünde onlar konuşacaklardı, dışarıdan da onlara eko tabir caizse verilerek aynı gezi olaylarında olduğu gibi Türkiye'de bir kaos ortamı yaratılmaya çalışılacaktı. Uçurumun kenarından belki bunu kastediyor. Öbür senaryo olsaydı, kan gölüne dönecek, musluklardan akan figürleriyle vesaire.."
Netice böyle çıktığı için herkesin şimdi Türkiye'deki demokrasinin faziletinden bahsettiğini kaydeden Davutoğlu şunları kaydetti:
"Ama şunu bir kere itiraf etmeleri ve kabul etmeleri lazım, Türkiye'de bugün övündükleri demokratik seçimlerin yapılmasını sağlayan AK Parti hükümetidir, iktidarıdır. Bir kere bunu teyit etmeleri lazım."
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın bir açıklama yaptığında Kandil'den hemen bir düzeltme veya açıklama geldiğini söyleyen Davutoğlu, "Demek ki dikkatlerimizin kesilmesi gereken bir başka şey var. Onun için ben 'paraleller artık bir değil' demiştim seçimde. Bir başka paralel de ses veriyor" dedi.
"ORTADOĞU'NUN KADERİ"
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın, seçim gecesi "Ortadoğu'nun kaderine" ilişkin sözlerinin anımsatılması üzerine Davutoğlu, "Ortadoğu'nun kaderinin Arap Baharı ile değişmeye başladığını, Mısır'da darbeyle görevinden uzaklaştırılan Muhammed Mursi ile ilgili verilen kararın da tabloyu çok iyi ortaya koyduğunu" ifade etti.
Davutoğlu, 2011 seçimleri öncesinde Konya'da seçim kampanyası yürüttüğünü belirterek, o sırada Mısır'dan gelen 30 kadar "Tahrir genci" ile buluştuğunu anlattı. Bu gençlerle bir gece bir araya geldiklerini, konuştuklarını, bu gençlerin Türkiye'nin deneyimlerini merak ettiğini anlatan Davutoğlu, "Mısır bayrağı o zamanlar özgürlüklerin sembolü haline gelmişti. O kadar heyecanlıydılar ki gençler. Şimdi bazen onların yüzlerini hatırladığımda, 'Acaba hangisi Rabia Meydanı'nda şehit edildi? Hangisi, hangi hapishanede?' diye, içim kararınca, kendi evlatlarım, kendi öğrencilerim için ne kadar üzülüyorsam, o kadar üzülüyorum" diye konuştu.
Davutoğlu, 2011'deki Ramazan'da ilk iftarını Türkiye'ye gelen mültecilerle yaptığını ifade ederek, şöyle devam etti:
"Yarın Ramazan... 4 yıldır Suriye'de bu acı yaşanıyor. Ramazan bilmiyorlar. Şimdi Türkiye'yi ister dışarıdan, isterse Demirtaş gibi içeriden suçlayanların her şeyden önce bu 4 yıl içinde yaşananları göz önüne getirmesi lazım. Biz eğer bu masumlara, bütün zorluklara ve bazen gelen tepkilere rağmen kucağımızı açmamış olsaydık, acaba ne kadarı yaşıyor olacaktı? Ama insana insan diye bir gözle değil de Kürt, Arap, Türkmen diye bakanlar, dün Kobani'den kaçıp gelen Kürtleri almamız için çağrıda bulunup ve onlara bağrımızı açmamızı isteyen, ki açtık, bugün Tel Abyad'dan niye binlerce insan PYD'den kaçıyor, bu sorunun da cevabını vermesi lazım."
"IŞİD'E VURULAN HER DARBEYİ DESTEKLERİZ"
Davutoğlu, DAEŞ'e vurulan her darbeyi desteklediklerini, bu örgütü hiçbir zaman mazur görmediklerini belirterek, bu konuda net tutum takındıklarını söyledi.
Kobani'nin kurtarılmasında Türkiye'nin ne kadar aktif rol oynadığını Barzani'nin ve diğer gözlemcilerin bildiğini, Türkiye'dekilerin ise maalesef bunu ifade etmediklerini ve aksine provokasyon yaptıklarını kaydeden Davutoğlu, Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin, "Eğer Türkiye olmasaydı Erbil de Kobani de IŞİD'in eline düşmüştü" şeklinde açıklamaları bulunduğuna dikkati çekti.
Tel Abyad'da DAEŞ'in yenilgiye uğratılmasının son derece doğru olduğunu, buna kimin katkısı olursa destekleyeceklerini bildiren Davutoğlu, ancak "Demirtaş ve diğerlerinin", "Esed ile 3 yıl işbirliği yapan PYD bütün bu senaryonun içinde hangi suçlara ortak oldu?" sorusuna yanıt vermeleri gerektiğini kaydetti.
PYD'nin, bir yıl DAEŞ ile yan yana yaşayıp, hiçbir çatışma emaresi göstermediğini ifade eden Davutoğlu, son Bakanlar Kuruluna Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın da katıldığını, geniş kapsamlı Suriye sınır değerlendirmesi yaptıklarını, konuyu geçen haftaki Güvenlik Toplantısında da ele aldıklarını anlattı.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Şu yaşanan olayları doğru okumak icap eder. Bir kere Ortadoğu'nun kaderi, 2011'de o yükselen demokrasi dalgasıyla, Türkiye ile birlikte omuz omuza vererek yükselecek demokrasilerin önü kesildi. Mısır'da kesildi, Libya'da kesildi, Yemen'de kesildi, kaosa sürüklendi ve zalim diktatörlerle işbirliği yapan terör örgütleri birlikte sahneye çıktılar ve zalim diktatörlerle işbirliği yapan terör örgütlerinin içinde Suriye'de, başta, daha önceki dönemde PYD unsurları da var. Açık şekilde Haseke'de hala rejim ile işbirliği söz konusu, sınırlarda. Aynı şekilde IŞİD de var. Bakınız, yine bugünlerde, Amerika'nın açıklaması, IŞİD'in rejim ile işbirliği..."
"REJİM IŞİD İLE GÖRÜŞME YAPTI"
Davutoğlu, geçen ay DAEŞ ile hiçbir ilgisi olmayan Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) adım adım ilerlemeye başladığını, Cisr el Şuğur'u ve Eriha'yı ele geçirdiğini, İdlib ve Cisr el Şuğur üzerinden Lazkiye'ye 30-40 kilometre yaklaştığını, Hama, Humus hattına doğru geldiğini ve Bayırbucak Türkmenleri'nin olduğu yerde de çok ciddi başarılar sağladığını anlattı.
Rejimin, ÖSO karşısında gerilemeye başladığını söyleyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bunu, kamuoyu ve PYD'ye güzelleme yazanlar bilsin diye ifade ediyorum. Esed rejimiyle ilişki kurmamızı tavsiye edenlere de söylüyorum. Biz bir taraftan seçim kampanyası yaparken, bir taraftan Suriye'de saat saat neler olduğunu takip ediyorduk. Ne oldu, biliyor musunuz? Halep'te de Özgür Suriye Ordusu ilerledi, önemli bazı mevkileri ele geçirdi. Tarih 27 Mayıs veya 28 Mayıs, o günlerde, rejim DEAŞ ile IŞİD ile bizim bildiğimiz bir mekanda, Haseke'de, PYD kontrolüne yakın bir yerde oturdu, görüşme yaptı. İki bölgeden rejim çekildi, DEAŞ ilerledi. Buna karşılık da DEAŞ, Özgür Suriye Ordusu'na saldırmaya başladı. Azaz'ın doğusunda, PYD'nin de kontrolüne yakın olduğu yerde, DEAŞ, rejim ile koordineli bir şekilde Özgür Suriye Ordusu'na saldırdı. Hedefleri neydi biliyor musunuz? Azaz'ı alıp, Türkiye sınırına, Kilis'e kadar kontrol edip, bütün sınırı PYD ile DEAŞ'ın paylaşacağı bir hat oluşturmak. Rejim de bunun arkasında hem DEAŞ'a hava desteği verdi hem de PYD unsurlarına desteğini devam ettirdi."
"KİMSE TÜRKİYE'Yİ DELİLSİZ BİR ŞEKİLDE SUÇLAMAYA KALKMASIN"
Davutoğlu, Azaz bölgesinde muhalefetin bir kaç günde 8-10 köyü kaybettiğini, rejim ve DAEŞ tarafından arkadan saldırıya uğrayınca birliklerini Azaz'ın doğusuna kaydırdığını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Bu tabloyu bu kadar açık bir şekilde anlatmamın sebebi şu: DEAŞ ile işbirliği yapan DEAŞ ile rejimin hangi subayının nerede, nasıl görüştüğünü, rejimin hangi unsurlarının PYD ile nerede görüştükleri bizde mahfuzdur. Kimse Türkiye'yi delilsiz bir şekilde suçlamaya kalkışmasın. Bütün bunlardan kaçan masumlar bize geliyor, birileri Suriye'de çirkin ve kirli bir oyun oynuyor. Bu oyunun mağdurları, hiçbir terör eylemi içinde olmayan Suriyeliler. Suriye'nin geleceği için tek umut kaynağı olan Özgür Suriye Ordusu'na karşı rejim ve DEAŞ, DEAŞ ve PYD değişik dönemlerde işbirliği yaptılar."
Kobani'de günlerce, haftalarca çatışmaların devam ettiğini, Tel Abyad'da ise DAEŞ'in direnmeden çekildiğini belirten Davutoğlu, "Aylarca Kobani'de çatışan DEAŞ, niye niye Tel Abyad'dan kısa zamanda çekildi ve Rakka'ya doğru ve Azaz'a doğru, yani Özgür Suriye Ordusu'na baskı yapacak şekilde yöneldi? Çünkü hepsi biliyorlar ki terör örgütleri de rejim de Özgür Suriye Ordusu orada var oldukça ümidi yok olmayacak. Sonunda, Suriye'yi terör örgütleri ile rejim arasında paylaşmak istiyorlar. Bunun da uluslararası senaryolar bağlamında bir karşılığı var" diye konuştu.
Davutoğlu, Türkiye'nin hem Suriye halkına verdiği desteği hem demokrasi konusundaki ilkeli tavrını sürdüreceğini ifade etti.
"MESELE İYİ NİYET VE İRADE..."
"Koalisyon konusunda en sıcak bulduğunuz senaryo nedir?" sorusuna, Davutoğlu, "Savaşan tarafları bir araya getirmek için iki yıl müzakere yürüttüğüm oldu. Biz savaşan taraflar değiliz, hepimiz bu ülkenin çocuklarıyız, hepimiz bu ülkenin iyiliğini istiyoruz" yanıtını verdi.
"Bana şu sıcak geliyor" demenin, diğer ihtimalleri düşürebileceğine işaret eden Davutoğlu, kendi konumundaki birisinin bunu yapmaması gerektiğini söyledi.
Zihnindeki düşünceleri, analizleri arkadaşlarıyla paylaştığını belirten Davutoğlu, ilkesel parametreleri ortaya koymanın ve bunun etrafında konuşmanın önemli olduğunu kaydetti. Davutoğlu, "Sayın Kılıçdaroğlu, verdiği her sinyalle bir yolu kapatıyor, yanlışı da burada. 14 madde koyuyor, bunları koalisyon protokolünü yazarken konuşacağız" dedi.
Yeni Türkiye Sözleşmesini kendi elleriyle yazdığını hatırlatan Davutoğlu, müzakere yapılırken böyle şeylerin açıklanması durumunda, görüşmelerin bir anlamının olamayacağını ifade etti.
Meselenin, "iyi niyet ve irade" olduğunu belirten Davutoğlu, "İyi niyetin olmadığı yerde müzakere başladığı anda biter. İradenin olmadığı bir yerde de müzakere ilanihaye sürer, hiç bitmez. Bizde hem iyi niyet hem irade var. Herkesle konuşmaya bu anlamda varız" diye konuştu.
"AHMET SEVER'İN YAZDIĞI KİTAP"
"Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün basın danışmanı Ahmet Sever'in kitabını nasıl buldunuz? Sizinle ilgili bölümler de var, bunlar gerçeği yansıtıyor mu?" sorusu üzerine, Davutoğlu, kitabı henüz okumadığını, basına yansıdığı kadarıyla gördüğünü söyledi.
İyi bir hatırat kitabında üç unsurun olması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bunun bir anekdotlar yekunu olması değil, sürecin anlatılması... Bir olayı verip o olaydan hüküm çıkarmak değil, süreç içinde iniş çıkışların, çok olaylar yaşanır, bunların iyi anlatılması. İki, sahici olması. Yani selektif olmaması, 12, 15 yıl içerisinde yaşanmış binlerce olayın içinden bazılarını seçip, o da tek taraflı anlatım, test edilmesi mümkün olmayan bir anlatım. Karşı taraf yalanladığı anda çökecek olan bir anlatım. Yani bu devlet kayıtlarında geçen şeyler değil. Dolayısıyla muhatapta sahici olduğu intibasının uyanması lazım. Olayın içinde yer alan kişilerin genel kişilik özellikleriyle onun bağdaşması, aykırı düşmemesi lazım. Üçüncüsü de bu hatıratın gerçekten hatırat olduğu konusunda herkesi inandırması lazım. Yayınlanma zamanlaması, muhtevası, takdimi ile... Bu üç unsur olmadı mı ben o hatıratı ciddiye almam. Bu hatıratta bu üç unsur da yok. Süreç değil, bir anlatım olarak anekdotlar ve tek taraflı, bir kısmı da gerçeği yansıtmayan anekdotlar, selektif, insanların ruh halinin bütünüyle tek yönde seyretmesi mümkün değil. Zamanlaması itibarıyla da zaten üzerinde konuşulması gereken bir boyutu yok."
"EN FAZLA DEVLET ADAMI KAZANDIRAN HAREKET AK PARTİ"
"AK Parti'nin teşkilat yapısında bir değişikliğe gidilir mi?" sorusuna karşı Davutoğlu, bir hareketin iktidar olduğunda içinden birçok insan çıkardığını, bu kapsamda 10 yıl içinde devlete en fazla devlet adamı kazandıran hareketin AK Parti olduğunu söyledi.
AK Parti'nin kendini yenileyerek devlet adamı ürettiğini anlatan Davutoğlu, Ankara'daki siyasi kulvarı daha önce yakından tanımadıklarını belirterek, "Geldik, devleti tanıdık, yönettik ve kim ne derse desin, iyi de yönettik. Geçmiş 10 yıllık dilimlere bakın, çok iyi yönetildi devlet. Gayrisafi milli hasılamız dört misli arttı, refahımız yükseldi. Bugün eğer talepleri karşılamama gibi bir durum varsa o talepleri uyandıracak olan şey bu" dedi.
Muhalif arkadaşlarından birisinin, "Siz, yeni uyanan talepleri karşılayamadınız" dediğini aktaran Davutoğlu, "Yeni uyanan talepler, bizim uyandırma imkanı sağladığımız talepler. Eskiden kimse uçağa binmeyi düşünmezdi. Şimdi uçağa binememek bir şey olunca, 'benim maaşım öyle olabilmeli ki istediğim zaman uçağa binebilmeliyim' demesi... Hayat standardını biz yükselttik. 15 milyona yakın vatandaş ilk defa bizim dönemde uçağa bindi. Demokratik talepleri biz yükselttik" diye konuştu.
"YENİLENME OLUR"
Şimdi gittiği şehirlerin "hızlı tren" istediğini belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Gümüşhane, 'geçen hattan bir kol da buraya çıksa' diyor, Bayburt diyor, Sivas, Erzincan'dan geçen... Neden? Eskiden aklına gelmezdi, olsa olsa İstanbul-Ankara arasında olur diye düşünüyor ama şimdi her yere gidebilecek kanaat uyandı. Talep de yükseliyor. Bu da bizim yaptığımız bir değişim. AK Parti'nin bu birikiminden biz, çok sayıda MYK, hükümet çıkarabilecek kapasitedeyiz. Bizim zorluğumuz, benim zorluğum, hükümet kurarken, uygun evsafta adam bulmak değil, uygun evsaftaki hanımefendiler, beyefendiler arasından en iyi kompozisyonu oluşturmak."
AK Parti'nin, toplumun her katmanında, sisteme ve siyasete kazandırdığı çok büyük bir insan kaynağının bulunduğunu belirten Davutoğlu, "Bu da bizim için en önemli güç unsurlarından birisi. Bu noktada da tabiki bir yenilenme olur, yeni arkadaşlar sisteme girer. Bazı arkadaşlar bir müddet başka çalışmalar yapabilir, bunlar hep olacak şeyler" dedi.
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama ben bütün bu kadronun hepsinin, mutlaka bu siyasi hareket içinde, bugün bu konumda yarın başka bir konumda ama her halükarda doğru yerlerde değerlendirileceği kanaatindeyim. Bu da AK Parti için gurur duyduğumuz bir şeydir. Bu kadar çok devlet adamı... Devlet adamı derken, millet adamı vasfını kaybetmeyen devlet adamı. Millet adamıydık hepimiz ama o vasfı kaybetmeden devlet adamı olabilmek... İşte bütün bu saldırılara ve 12 yıllık şeye rağmen hala yüzde 41 bandının altına bizi çekememişlerse ve bir de dört parti ilk defa Meclise giriyor. Dört parti değil de üç parti Meclise girseydi biz yüzde 41'le yine önemli ölçüde farkla iktidardık. Böyle bir tabloda, bu emanetin hala bize tevdi edilmesi bu kadronun gücündendir."
"SİYASETE İKTİDAR OLMAK İÇİN GİRERİZ"
Başbakan Davutoğlu, "13 yıl iyi yönettik nasıl yönetileceğini öğrettik, şimdi de nasıl muhalefet edileceğini öğreteceğiz gibi bir seçenek var mı" sorusunu yanıtlarken, şunları söyledi:
"Biz Sayın Bahçeli gibi düşünmeyiz, yani biz siyasete girmişsek iktidar olmak için gireriz. 1999 yılında kendisine başbakan olma şansı verildiğinde Fazilet Partisi tarafından, 'Fazilet Partisi dinlensin' dedi başbakan yardımcılığına razı oldu, şimdi de daha ilk günden kapıyı kapattı. Bahçeli'ye burada bir eleştiri anlamında söylemiyorum, Sayın Bahçeli şu anda muhatabımızdır, bir koalisyon anlamında, bütün saygımla ifade ederek söylüyorum.
Bizim için siyaset iktidar olmak için yapılır, iktidar sansı doğduğu her an değerlendirilir, çünkü iktidar demek; siyasetin özü olan millete hizmet imkanı demektir. Diyelim ki bu verilmedi, olmadı, muhalefetin de en iyisini en güzelini yaparız ama şu anda dahi zihnimizde böyle bir opsiyon yok. Şu anda siyasetin doğası da yüzde 16 oranına en yakın partiye fark atmış bir partinin, birinci partinin liderliğinde bir hükümet kurulmasıdır. Milletin dediği bu ben demiyorum, ben ihtirasla bize verilmeyen bir şeyi istiyor değilim. Millet diyor ki 'Tamam ben koalisyon istiyorum ama bu koalisyonun liderliğini de AK Parti yapsın' diyor. Büyük parti anlamında liderliğini diyorum, ortak olunca her şey ortak.
Dolayısıyla opsiyonumuz budur ama 258 kişilik kaya gibi bir grubumuz, sertlik anlamında değil direnç anlamında bir grubun olduğu bir yerde biz iktidarın da en iyisini, düşünmeyiz, istemeyiz ama muhalefetin de gerekirse en alasını yaparız."
SEÇİM SOPASI
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Koalisyon mu güçlü bir ihtimal gözüküyor ya da erken veya tekrar seçim mi?" sorusunu yanıtlarken, "Bir plan üzerinde yürürken alternatifini düşünmem, alternatifi sonraki aşama, şu andaki konumuz koalisyon için her şeyi yapmaktır. Erken seçim sopasını göstereyim koalisyona razı edeyim diye bir şey de düşünmedik dikkat ederseniz, hiç öyle bir usul de benimsemedik" diye konuştu.
Davutoğlu, bütün il teşkilatlarını topladıklarını ve her senaryoya hazırlıklı olmaları talimatı verdiklerini söyledi.
Ramazanın yarın başlayacağını anımsatan Davutoğlu, "Bu şefkat ortamında ümit ederim ki hepimiz birbirimize seçimin o gergin ortamlarını unutturup birbirimize tebessüm etmeyi, şefkat göstermeyi, şart, tabu, kapatma gibi şeyler yerine selamlaşıp sonra da selamla birlikte bazen iftar sofralarında bazen sahur sofralarında şefkatle birbirimize bakıp bir çözüm üretmeyi de başarırız diye düşünüyorum" temennisinde bulundu.
Vatandaşların kime oy vermiş olursa olsun diğer vatandaşlara karşı muhabbetle yaklaşmalarını isteyen Davutoğlu, Güneydoğu'da, Doğu'da ya da büyük şehirlerde bir takım gerginlikler çıkarmak isteyenlere karşı vatandaşları uyardı ve provokasyonlardan uzak durmalarını istedi.
"DEVLETLE KAVGA OLMAZ MİLLETLE KÜSMEK OLMAZ"
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in "Devletle kavga olmaz, milletle küsmek olmaz" sözünü hatırlatan Davutoğlu, siyasi liderlerin mücadelesini seçim meydanlarında yaptığını, seçimin ardından kavga dilinin bir kenara bırakılması gerektiğini belirtti. Ahmet Davutoğlu, "Şimdi bize düşen ne? Kavgayı devam mı ettirmek? Ettiririz denirse, biz kaç kavgadan çıkmış gelmişiz. Kaç kavgaya girer, yinen çıkarız. Yedi düvelde üzerimize geldiler Allah'ın izniyle yine yüzde 41 aldık. Çok daha yükseğini de alırız ama gün kavga günü değil" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da seçimden sonra hep olumlu mesajlar verdiğini ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:
"Cumhurbaşkanımız tarafsız bir cumhurbaşkanı olarak hepimize uyarı verdi. Bana da... Yani bizim Cumhurbaşkanı ile yakınlığımız malum. Bunu saklamanın da anlamı yok ama nihayet ben de siyasi parti liderlerinden biriyim. Başbakan olarak da yarın görevi yine ondan alacağım, iade etmem gerektiğinde yine ona iade edeceğim. Burada bir kurumsal ilişki var. Ben bu kurumsal ilişkiyle kişisel ilişkiyi karıştırmam ama döndü hepimizi uyardı, 'Bunu iyi değerlendirin' dedi. Tamam. Cumhurbaşkanımızın tutumu bu kadar aşikarken ve sistemi kendi içinde işletme iradesi Cumhurbaşkanımızda tevarüz etmişken. Yani Cumhurbaşkanımız da belki bu tablodan hoşlanmadı. Ben kendisiyle o anlamda bir değerlendirme yapmadım ama buna rağmen Anayasa'nın Cumhurbaşkanlığına verdiği yetkilerle önü açmaya çalışıyor. 'Davet edeceğim sizi' diyor, 'Konuşacağım' diyor, 'Hayır, ben konuşmam.' Cevap bu mudur yani? Cumhurbaşkanı 'Ben sizinle istişare etmek istiyorum' diyor. 'Hayır, ben gelmem.' Peki yetki vereceğim. Hayır, ben şu olursa gelir konuşurum. Şimdi gün bu gün mü? Bir gün kaybımız bile bizim ekonomide ne fırtınalara sebep veriyor."
"KUTUPLAŞTIRAN DİL BU"
Başbakan Davutoğlu, seçimin ardından fevri bir tutum takınmış olsalardı bundan ekonominin ciddi biçimde zarar görebileceğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eğer 7 Haziran'da balkon konuşmasını böyle yapmamış olsak da karamsar bir şekilde evlerimize gitmiş olsak. Ya da fevri bir açıklama yapmış olsak, ertesi gün buna devam etsek. TRT'ye verdiğim mülakattaki açıklamaları yapmamış, bir gerilim, AK Parti'siz bir senaryonun bedelini gösteririm gibi bir tutum içine girmiş olsak acaba bugün borsa burada mı olurdu? Acaba bugün piyasa oturmuş mu olurdu? Cumhurbaşkanımız sert bir tepki vermiş olsa böyle mi olurdu? Dikkat edin, aslında bu milletimizin takdir etmesi gereken bir husus. Yıllardır Cumhurbaşkanı otoriter, biz uzlaşmaz, bir sürü şey... Peki tablo ne? On gündür blok diyen CHP lideri. Blok demek ben bu taraftayım sen karşı taraftasın. Kutuplaştıran dil bu. Hala imalı imalı terörle tehdit eden Demirtaş. Bütün kapıları kapatan MHP. Tablo o kadar açıkki. Bütün bunlara rağmen ben hepsine söylüyorum, hala geri dönme şansları var. Yarın çıkıp biz her türlü opsiyona açığız, her türlü görüşmeyi yaparız, kim olursa olsun görüşürüz diyebilmeliler. Bu olduğu zaman ülke rahata erer, tansiyon düşer, gerilim azalır, piyasalar rahatlar. Dün TOBB geldi bu binaya. TOBB ile görüştük. TOBB ve 40 milyonun temsil edildiği ziraat odaları, Hak-İş, Türk-İş, Kamu-Sen, Memur-Sen, hepsi birlikte geldiler. Niye bu insanlarda bir anda böyle bir ziyaret trafiği? TÜSİAD, MÜSİAD geldi. İstedikleri şey şu, bir an önce Türkiye'nin belirsizlikten çıkması ve öngörülebilir bir siyasi tablonun ortaya çıkması."
"BİZİM TUTUMUMUZ AÇIK"
Ziyarete gelenlerin bir koalisyon modeli önerip önermediği yönündeki soru üzerine Davutoğlu, ziyaretçilerin böyle bir tutumu bulunmadığını bildirdi. Davutoğlu, "Hepsi şuna özen gösteriyor. Bunu da ifade etmem lazım. Yani siyaset mühendisliği yapmak için burada değiliz. Nihayet takdir sizindir ama bizim arzu ettiğimiz şey, hükümetin bir an önce kurulmasıdır" dedi.
Bu konudaki görüşlerini ziyarete gelenlere açık bir şekilde aktardığını belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Yaklaşımımızı zaten görüyorsunuz. Bizim tutumumuzu açık. Gidin diğer siyasi liderlere de aynı mesajları iletin. Biz her şeyi konuşuruz. Açık bir şekilde ifade ettim. Türkiye'de istikrar isteniyorsa bütün kurumlara saygı esastır. Cumhurbaşkanlığı makamı yok sayılarak ya da ona saygısızlık edilerek bir yere gidilmez. Bunları da zikrederek açık tutumumuzu beyan ettim. Niye böyle bir hareketlilik var? Bir taraftan memnuniyet var. Hani seçim sonrasında kriz ortamına düşülebilecekken düşülmedi. Hükümetin soğukkanlı ve sorumlu tutumunun etkisini de görüyorlar ama diğer taraftan da yatırım olacaksa bir ay sonrasını, bir sene sonrasını görmek isterler. Hani bütün bu söylediklerimden şöyle bir anlam da çıkmamalı, AK Parti koalisyona çok muhtaç. Açık söyleyeyim şu anda koalisyona en az muhtaç olan biziz. Hepsi de baksınlar kendi dosyalarına, kendi siyasi geleceklerine. O anlamda hiçbir şeyimiz yok ama biz millet ve ülkenin geleceği için böyle düşünüyoruz. Yoksa bir kriz yaşatıp ondan sonra şu veya bu opsiyona gitmek, böyle bir şey düşünmeyiz. Bir krizin neye malolduğunu biz 2001'de öğrendik. Sonraki dönemlerde de içeride ve dışarıda bize nelere malolduğunu, Gezi olaylarının bize neye malolduğunu biz gördük. AK Parti'ye değil, ülkeye neye malolduğunu. Yükselen bir yıldızın nasıl bir anda kaotik bir görüntüyle itibarının zedelenmeye başladığını, faizlerin yüzde 5'e indiği bir Türkiye'de faizlerin yüzde 12'ye çıkması, biz bunları yaşadık. Onun için ben suhuletli bir dil kullanıyorsam bütün bu tecrübeler üzerine kullanıyorum."
"SORUMLULUĞU TAŞIYAN BİZİZ"
Ülkenin sorumluluğunun hükümette bulunduğunu anımsatan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Birçok tarihi şahsiyete atfedilir. Hazreti Ömer'e de Hazreti Davut'a da atfedilir. Alman klasiği vardır, sırf bunun için yazılmış. İki anne bir çocuk üzerinde hak iddia ettiklerinde, bu benim çocuğum dediklerinde, adil hükümdar 'O zaman ikiye bölelim bu çocuğu' der. Çocuğun gerçek sahibi olan anne, 'Hayır, ikiye bölmeyin. Onun olsun' der. Çünkü kendisine ait hissettiği bir şeyin zarar görmesindense haklarından feragat eder. Bu ülke bizim çocuğumuz gibi. Gerçek anne gibi. Üç ay sonra olacak erken seçimden ki bir sürü araştırma şirketi onu gösteriyor. Biz orayı zorlayalım demedik. Demeyiz de. Çünkü o üç ay içinde neyi kaybedebileceğimizi biliyoruz. Biz değil. AK Parti kaybetmez. Sonunda çok daha güçlü bir şekilde gelir ama ülkenin kaybedeceğini telafi etmek için çok daha fazla uğraşmamız gerekir ama başka opsiyon bırakmazlarsa o zaman Anayasa'da ülkeyi nihai çözümsüzlüğe mahkum etmeyecek şekilde 45 gün şartı getirilmiş. Onun için herkes heybesinde ne varsa masaya koysun. Eşyanın doğasına aykırı olmayan, matematiksel dengeleri yok sayan bir tutum içinde olmaksızın her türlü şeyi konuşuruz."
KOALİSYON FORMULLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Koalisyon formülleri üzerine değerlendirme yapan Davutoğlu, bu konuda açık konuşmak gerektiğini belirtti. Hayatta hiçbir zaman Demoklesin kılıcı altında ne kitap yazmayı ne siyaset yapmayı isteyeceğini ifade eden Davutoğlu, "Yani, benden kaynaklanmayan, konuşamayacağım bir gücün denetimine iradeyi vermek istemem. Yani, azınlık hükümeti nihayet bir başka parti, oy verdiği sürece ayaktasınız. Bunu, geçmişte Türk siyasetinde gördük" dedi.
Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bir gensoru verilir size. Sizden daha o çok küçük azınlık partisi, bir başka partinin insafına bırakılmış olur. Onun yerine mertçe, gerekirse kıran kırana bir pazarlık sonucunda, bir ortakla doğru dürüst bir şirket kurmayı tercih ederim.
İlk borçlandığımda gidip birinden borç almak gibi bir zilleti yaşamaktansa 'senin paran şu, benim param bu. Birlikte bir şirket kuracağız. Dürüstçe kuracağız, birbirimize güvenerek kuracağız ve yürüteceğiz bu şirketi. Şirket derken Türkiye'yi şirket gibi gördüğümden değil, bir ortaklık şeyi vermek için ve herkesi memnun edeceğiz' bunu diyecek dürüst, samimi bir muhatap bulduğumda ben koalisyon kurmayı tercih ederim.
Her seferinde, alacağın her kararda, masada oturmayan, Bakanlar Kurulu'nda oturmayan bir başka partinin tahakkümüne belki de etmeyecek ama, o ihtimal dahi... 'CHP, MHP, azınlık hükümeti, HDP dışarıdan destek versin' demek; orada Sayın Bahçeli haklı. Her kararı, Kandil'de onaylatmak anlamına gelir. Böyle, bir şeye ben razı olmam. Bunu HDP için söylemiyorum. Bunun yerine, kim bize azınlık hükümeti için destek verecekse 'Gel arkadaşım, gel kardeşim, oturalım. Sen ne istiyorsun? Benim gücüm ne? Adil bir paylaşım ne? Temel ilkelerimiz ne? Oturup, koalisyonların anayasası mahiyetinde olan protokolü birlikte yazarız. Herkes de o protokole uyar. Ben de bilirim, protokolün ilkeleri şudur ve bu ilkeler içinde hükümet etmenin fazileti budur."
Azınlık hükümeti formülünün ne zaman olabileceğine ilişkin açıklama yapan Davutoğlu, "Bütün bunları deneriz, başka da yol kalmaz. Görüyorsunuz Suriye sınırında olanları. Bir taraftan koalisyon konuşulurken, dikkat ettiyseniz demin Suriye haritasını köy köy neredeyse sayacak kadar da olayı takip etmekteyim. Onu takip edeceksiniz" diye konuştu.
"EN SON ŞEYLERDEN BİRİ OLARAK AZINLIK HÜKÜMETİ DENENİR"
Dünyada ekonomik kriz yaşandığını vurgulayan Davutoğlu, "Türkiye'nin bu kadar kritik bir ortamda hükümetsiz kalmaması için en son şeylerden biri olarak azınlık hükümeti denenir. Buna da kapıyı kapatmayız. Her opsiyona kapatmadığımız gibi ama başta niyetimiz onunla başlamaz. Dürüstçe bir diyalogla koalisyon" değerlendirmesinde bulundu.
"Koalisyon hükümeti konusunda, muhalefet partilerinden hiç mi olumlu sinyal yok? Sizin de bu konuda bir ön şartınız, bir kırmızı çizginiz olacak mı? Hala bunu mümkün görüyor musunuz?" şeklindeki soru üzerine Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bunu, ilk anda söyledim ben, diplomatik müzakerelerde kırmızı çizgi tabirine inanmadım. Bu, öyle bir şey değil ama ben başdanışman ve Dışişleri Bakanı olduğumda onlarca arabuluculuk görüşmesi ve bu tür ortaklık müzakereleri yaptım. Neyin, neyi engellediğini bilirim. Kırmızı çizgiyi baştan çizen kim olursa olursun ve bunu deklare eden isteksizlik de beyan etmiş olur. Varsa, senin için önemli bir konu, bunu masaya oturursun 'bunu benim için aşılmaz bir konudur' dersin.
Ama kamuya dikte ettiğiniz anda sanki 'siz güçlü tarafsınız da karşı tarafa bir şeyi dikta ediyorsunuz, intiba verirsiniz. Bu sefer, karşı taraf da gücünü göstermeye başlar. 'Benim, kırmızı çizgilerim de şu' der. Kamuoyu bakar, 'ya bu kırmızı çizgiler de hiç pembeleşmiyor, pembeleşme şansı da yok. O zaman bunların ikisinden de üçünden de ümidimi keseyim' der. Kaos böyle başlar."
Sorumlu bir siyasetçinin, siyaseti kırmızı çizgiler, tabular, yasaklar, duvarlar arasında yaşamaması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, "Varsa bile zihninde bunlar, tabiki bizim için terk edilmez ahlaki ilkeler var benimsediğimiz, siyaset içinde. Türkiye'ye getirdiğimiz bir yer var. Bu yerden geri gitmemek için düşündüğümüz şeyler var ama ben onu ortağımla oturup konuşurum" dedi.
Bunu evlilik üzerine bir örnekle açıklayan Davutoğlu, "Yürümesini istediğiniz bir nikah yapacaksınız ve 'benim şunlar kırmızı çizgimdir' dediğinizde, nereye gider o. İyi niyet ve irade burada önemli. İyi niyet, işi başlatmak için önemli. İrade, işi bitirmek için önemli" diye konuştu.
Davutoğlu, kendilerinin iyi niyetli olduklarını belirterek, şunları kaydetti:
"Bizde iyi niyet var ve açığız. İrade de var. Muhatap olduklarımızda da bu olduğunda mesafe alacağımıza ben inanıyorum. Bu konuda da düşüncelerimiz son derece açık.
Diğer yerlerden gelen mesajlara baktığımda açıkçası, aslına bakarsanız siyasi geçmişleri itibarıyla de Sayın Bahçeli, bizden çok önce siyasete girmiş birisi. Sayın Kılıçdaroğlu, ben büyükelçi olarak görev yaptığım dönemde de siyaset içindeydi. Benden önce de genel başkan oldular ama baktığımda bunu ben, kendine güvenen olgun siyasi tavırlar olarak görmüyorum. Her gün bir formül bir başka formül üretmek. Yüzde 60. Şimdi, yüzde 60 çöktü Bahçeli'nin açıklamalarına. Böyle olmaz. Sen kendi istişareni yap, müzakereye açık ol. Karşı taraf geldiğinde de şunları şunları...
Şimdi şey veriyorlar. Altan alta döne. Dönüşümlü başbakanlık. Allah aşkına, şu rakamlara bir baksınlar, aynaya bir baksınlar. Bir şey getirirken makul olmak icap eder. Eşyanın doğasına aykırı bir şey yürür mü? Dönüşümlü başbakanlık olacak, bu yetmez. İlk başbakan da Sayın Kılıçdaroğlu olacak. Burada zorlanmaması gereken şey, eşyanın doğası. Matematiğin doğası da zorlanmamalı, zorlayıcı, bir yerde patlıyor. Yüzde 60 diyorsun, matematik tutmuyor, çöküyor iş. Siyasi etik de zorlanmaz."
"CUMHURAŞKANLIĞI MAKAMI, HELE HELE YOK SAYAMAZSINIZ"
"Pazarlığı yüksekten başlatmak gibi bir tavır ve tutum içindeler. Belki, normal sayılabilir koalisyon öncesi bunlar. Sanki her parti bu görüşmeler sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'nın pozisyonu tartışma konusu haline getirmekle çok fazla ilgili gibi görünüyor. AK Parti, bu müzakerelerde Cumhurbaşkanının konumunu tartışma meselesinde nerede duracak?" sorusu üzerine Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
"Çok açık bir şekilde Cumhurbaşkanımıza ve Cumhurbaşkanı makamına yönelik her saldırı, hakaret bize yöneltilmiş' derim. Bunu, ben bir kırmızı çizgi olarak şu anlamda görmüyorum. Kırmızı çizgi, sizin ürettiğiniz bir şeydir. Cumhurbaşkanlığı makamı ise Türkiye'de anayasanın çizdiği bir makamdır.
İki şeyi tartışabilir misiniz? Geçen sene Sayın Cumhurbaşkanımız yüzde 52 oyla seçildi. Tarihi akışı geriye döndürebilir misiniz? Sizin de adayınız vardı Sayın İhsanoğlu, ortak aday. Seçilemedi. Bunu, meşruiyet şeyi yapabilir misiniz?
Anayasal çerçevede diyor ki 'Hükümet görev kurma yetkisi, Cumhurbaşkanı tarafından yapılır' ve bunun da çerçevesini çiziyor. En büyük partiye verilir. Anayasa bunu söylerken, Cumhurbaşkanlığı makamını tam da bu süreçte tartışmaya açmak ne anlama gelir? 'Ben, ya başbakanlık görevini almak istemiyorum. Çünkü, o Cumhurbaşkanı verecekse almayacağım ya da şurada verecekse almayacağım' demek... Anayasa, 'Sen, görevi ancak Cumhurbaşkanından alırsın' diyor. Anayasa'ya saygı göster."
Davutoğlu, kendilerinin "bu anayasayı benimsemediklerini söylediklerini" belirterek, "12 Eylül anayasası anlamında, değiştirme irademizi de söyledik. Sivil anayasa ama, bu anayasaya uymak benim görevim" diye konuştu.
Başkanlık sistemine geçilmesinin doğru olduğunu her zaman söylediğini dile getiren ve mevcut sistemi eleştiren Davutoğlu, "Bu sistem, parlamenter sistemi budamış bir sistemdir. Vesayetçi, 12 Eylül tarafından. Gerçek bir parlamenter sistem olsaydı, bu handikaplarla karşılaşılmazdı. Gerçek bir parlamenter sistemde, Sayın Cumhurbaşkanımız, partinin kurucu genel başkanı olarak Cumhurbaşkanı olmayı düşünmeyebilirdi. Çünkü, siyasi güç burada. Parlamenter sistem olsaydı" dedi.
Bunu halka anlattıklarını, arz ettiklerini, beyannameye koyduklarını anımsatan Davutoğlu, "Ama olmadı. Şimdi, şu andaki bizim meselemiz, bir öfkeyle bir fevri tutumla hele hele herkesin üzerinde ittifak etmesi gereken Cumhurbaşkanlığı gibi bir makam üzerinden yeni bir tartışma başlatmak değil. Bir an önce ülkeyi, işleyen bir hükümete kavuşturmak. Hala, bunun fark etmemiş görünüyorlar, hala rövanşişst bir tutum içindeler. Bu, doğru bir şey değil. Varsa, eleştirileri, yapmaya devam ederler. Beni de eleştirirler" dedi.
Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamının eleştirilemez olmadığının altını çizen Davutoğlu, "Ama, hakaret edemezsiniz, hafife alamazsınız, hele hele yok sayamazsınız. Meşruiyetini yok sayamazsınız" dedi.
Davutoğlu, bunun herkes için geçerli olan bir kural olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"O zaman yapılması gereken ne? Kılıçdaroğlu, başbakan mı olmayı arzu ediyor? Eğer ikna ederse MHP'ye HDP'yi, olabilir de ama nihayet, o başbakanlık görevini ona kim verecek? Cumhurbaşkanı, Anayasa'ya göre. Başbakan olduktan sonra kabineyi kim onaylayacak? Cumhurbaşkanı. Sonraki her aşamada, üçlü kararname ile Başbakan olarak başbakan imzasıyla her kararı, Cumhurbaşkanının huzuruna gidecek ve orada onaylanacak. Bunları, yok sayabilir misin?
Sen, 'Cumhurbaşkanı, anayasal çizgiye çekilsin' diye çağrı yaparken, sen Cumhurbaşkanının anayasal çerçeve içindeki konumunu tartışırsan, bunun bir karşılığı olur mu? Soğuk kanlı bir şekilde yapılması gereken husus çok açık."
- Etiketler :
- Haberler -
- Türkiye