Davutoğlu: Hedef sınırların tanınması

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu , komşuluk ilişkilerin temelinin sınırların karşılıklı tanınması olduğunu belirterek, Ermenistan'la yeni sürecin hedefinin de sınırların açılması olduğunu söyledi.

Davutoğlu: Hedef sınırların tanınması

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, KKTC ziyaretinde katıldığı NTV canlı yayınında Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularını yanıtladı.


Davutoğlu, Türk diplomasisinin genel ilkelerini artık herkesin doğru anlaması gerektiğini söyleyerek, "Artık krizlere dayalı ve bu krizlerin getirdiği psikolojik eşiklere dayalı politikalar yerine, uzun dönemli vizyonlara istinat eden bir dış politika geliştirmek önemli. Yani krizlerden tıkanıklığa gitmek değil, vizyondan krizlere yaklaşarak krizleri etkin olarak çözmeye çalışmak" diye konuştu.

'nin etrafında kriz üretmeyen bir çevre oluşturmak istediklerini söyleyen Davutoğlu, "Bu için geleceği, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceği için bir şarttır" dedi.

Davutoğlu, komşu ülkelerle izlenen sıfır sorun politikasının da buna dayandığını belirterek, Türkiye'nin hemen hemen bütün komşularından coğrafi, askeri ve ekonomik olarak çok daha büyük olduğuna dikkati çekti. "Dolayısıyla düzen kurma misyonu bizimdir" ifadesini kullanan Davutoğlu, düzen kurarken de komşularla sağlam ilişkiler geliştirilmezse düzen arayışının en önemli unsurunun eksik kalacağını kaydetti.

Bakan Davutoğlu, Türkiye-Ermenistan normalleşmesinin önünün açılması gerektiğini belirterek, ancak buna paralel olarak Ermeni-Azeri ihtilafının çözülmesinin önemine de işaret etti ve uluslararası hukuka dayalı olarak bu ilişkilerin normalleşmesinin de bu vizyonun bir parçası olduğunu kaydetti.

Davutoğlu, "Çünkü bölgede kapsamlı bir normalleşme olmazsa tek bir normalleşmenin yaşayabilir, sürdürülebilir olması mümkün değildir" diye konuştu.

Türkiye'nin gerek Kafkaslar, gerekse Orta Doğu ve Balkanlar'a bakışının bu çerçevede olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Donmuş krizler, donmuş sınırlar elimizde patlamaya hazır bombalar gibi" dedi.

Davutoğlu, Türkiye'nin, kendi iradesiyle mevcut durumu değiştirerek donmuş krizleri çözme basireti göstermesi gerektiğini belirtti ve uluslararası toplumun da bu adımı görmesi, Kafkaslar'da kalıcı bir barış tesis edilmesi için bütün sorunların çözülmesi iradesini göstermesi gerektiğini bildirdi.

AZERBAYCAN İLE İLİŞKİLER
Azerbaycan'ın bu süreçten ne kadar haberdar olduğunun sorulması üzerine Davutoğlu, Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinin "bir millet iki devlet" esasına dayandığını hatırlatarak, "her şeyin ortak olduğunu, dolayısıyla bütün bu süreçler konusunda bilginin de ortak olduğunu, hiçbir şeyin saklı olmadığını" kaydetti.

"Gerekli bilgilendirmeler yapılmıştır" diyen Davutoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen cuma Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'i aradığını, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu'nun da cumartesi günü Bakü'ye giderek gerekli bilgilendirmelerde bulunduğunu belirtti.

İki ülke ilişkilerinin köklü bir temele, "iki devlet bir millet" ilkesine dayandığını, ancak aynı zamanda da "egemen, eşit ve kardeşlik esasına" dayanan bir ilişki bulunduğunu söyleyen Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Biz hiçbir zaman Azerbaycan'ın Türkiye'nin menfaatlerini gözetmeden bir politika geliştireceğine, kim ne söylerse söylesin inanmayız. Aynı şekilde Azeri kardeşlerimizin de onların menfaatlerini gözetmeyecek bir politikanın Türkiye tarafından yürütülmeyeceğine mutlak olarak inanmasını bekliyoruz. Hiçbir süreç, bizim için Türkiye-Azerbaycan dostuluğundan daha önemli değildir."

Bakan Davutoğlu, bu sürecin Azerbaycan'ın milli menfaatlerine zarar vermeyeceğini, bu konudaki tutumlarının çok açık olduğunu söyleyerek, bu süreçle Yukarı Karabağ ve işgal altındaki topraklarla ilgili meselelerin çözümünün de ciddi bir ivme kazanacağına inandıklarını kaydetti.

Bir başka soru üzerine Davutoğlu, bu süreçlerin bazen kamuoyunun bilgisi dışında süregiden süreçler olduğunu söyleyerek, kamuoyunun bu süreçlerin seyrinin hangi aşamada olduğunu günbegün bilmesi gerekmeyeceğini belirtti.

"Buna olağanüstü bir gelişme olarak bakmamak lazım" diyen Davutoğlu, zamanlamanın Ermenistan Cumhurbaşkanı Edvard Sarkisyan'ın dünkü açıklamalarıyla ilgisi bulunmadığını da bildirdi. Davutoğlu, sürecin Sarkisyan'ın açıklamalarından etkilenerek bu noktaya gelmiş olmadığını ifade ederek, "Türkiye dış politikada her zaman öznedir" diye konuştu.

SARKİSYAN'IN BURSA'YA GELMESİ
Paraf edilen protokollerin ardından Sarkisyan'ın maç için Bursa'ya gelip gelmeyeceğinin sorulmasına karşılık, Davutoğlu şunları kaydetti:

"Bunu ilkesel bir tutum olarak söylüyorum: Sayın (Cumhurbaşkanı Abdullah) Gül Ermenistan'a maça giderken medeni bir ülkenin son derece erdem sahibi bir lideri olarak, hiçbir ön şart koşmadan ve karşılığında bir şey beklemeden gitmiştir. Bunun da dünyaca çok iyi anlaşılması lazım. Sayın Sarkisyan'ın Bursa'ya gelip gelmemesi kendi iradesidir, biz ona karışamayız ve bu gelişme de ondan bağımsız bir gelişmedir. Ama biz Sayın Gül'ün sergilediği tutumun Sayın Sarkisyan tarafından benimsenmesinin, kendisi için iyi olacağını düşünüyoruz. Ama gelip gelmemesi sürecin doğasını o anlamda etkilemez, tamamıyla kendi kararıdır."

BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Protokollerin paraf edilmesinin ardından ne olacağının sorulması üzerine Davutoğlu, Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğunu, gelinen sürecin topluma anlatılması, alınan kararların toplum tarafından benimsenmesinin önem taşıdığını, bunların iç siyasi süreç olduğunu, altı hafta içinde bu doğrultuda çalışmalar ve görüşmeler yapılacağını bildirdi.

"Biz bu 6 haftalık dönemi önemli bir fırsat olarak görüyoruz" diyen Davutoğlu, Başbakan (Recep Tayyip) Erdoğan'ın BM Genel Kurul toplantıları çerçevesinde de bu konunun ele alacağını belirterek, Karabağ sorununun aynı zamanda BM sorunu olduğunu kaydetti. "Biz Kafkasya barışının BM gündeminde olmasına ve daimi olarak takip edilmesine önem veriyoruz" diyen Davutoğlu, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünün temin edilmesinin önemine dikkat çekti.

SINIRLARIN AÇILMASI
Davutoğlu, Türkiye-Ermenistan sınırlarının açılıp açılmayacağının sorulmasına karşılık şöyle konuştu:

"İyi komşuluk ilişkilerinin en önemli unsuru, komşuların birbirlerinin sınırlarını tanıması ve bu konuda bir ortak meşru zeminde buluşmasıdır. Tabii ki bu protokollerde zaten büyükelçilik açtığınızda veya diplomatik ilişkiye girdiğinizde sınırların tanınması elzem hale gelir. Ayrıca aradaki bütün meselelerin iyi niyetle, tarih konuları da olmak üzere iyi niyetle ele alınması... Biz buna önem veriyoruz.

Türkiye-Ermenistan normalleşmesinin, Türk-Ermeni normalleşmesine gitmesini istiyoruz. Bundan kastım, artık ortak tarihi paylaştığımız ve neredeyse on asra yakın sorunsuz bir şekilde yaşadığımız, ama son dönemde birtakım dış faktörlerin de körüklemesi sonucu bazı acılı olayları birlikte yaşadığımız Ermeni dostlarımızla, ortak tarihin güzel yanlarını hatırlatan bir perspektifte buluşmamız lazım. Bunun uzun bir süreç olacağını biliyoruz, ama her uzun süreç bir ilk adımla başlar."

Davutoğlu, bu ilk adımın sınırların tanınması mı olduğunun sorusuna da, "Evet, sınırların tanınması önemli bir unsur" yanıtını verdi. "Kars anlaşmasıyla ortaya çıkan uluslararası normlar etrafında sınırların tanınmasının temel olduğunu" belirten Davutoğlu, "O olmadığı zaman komşuluk ilişkisinden bahsetmek mümkün olmaz" dedi.

Bakan Davutoğlu, bu protokollerle başlatılanın 6 haftalık bir iç siyasi süreç olduğunu ifade ederek şunları kaydetti:

"Bu altı hafta sonunda bir anlaşma imzalanacak. Zaten bu iki protokol paraf edilmiş. Yani bu ne anlama gelir? 'Biz buna mutabık kaldık' diye deklare ediliyor karşılıklı olarak. Şimdi bu imzalanacak, ama fiili uygulama alanı bulması, yürürlüğe girmesi için her iki ülkenin de kendi iç hukuk yolları var.

Bizim için bu parlamentodur, parlamentonun onayına sunulması, onun onayından geçmesidir. Dolayısıyla 6 hafta sonra imzalanması bütün unsurlarıyla hemen yürürlüğe girmesi anlamına gelmez."

Ermenistan için aklında büyükelçi ismi olup olmadığının sorulmasına karşılık da Davutoğlu, "İnşallah o aşamaya geliriz, bütün Kafkaslar'da kalıcı bir barış olur. Hatta Kafkaslar'daki büyükelçilerin ortak toplantısını Türkiye'de bir yerde yaparız" dedi.

Davutoğlu, protokollerin uygulamaya konulmasıyla ilgili nihai kararı TBMM'nin vereceğini vurgulayarak, "Biz demokratik bir ülkeyiz ve TBMM'nin üzerinde bir şey tanımayız. Halkın ortak vicdanı TBMM'nin tüzel kişiliğinde tecessüm etmiştir. Dolayısıyla bu hususla alakalı ön bir kararda bulunamayız" diyerek, hükümetin tutumunun da bu şekilde olduğunu belirtti.

Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinin normalleşip, bölgede barış olmasını istediklerini söyleyen Davutoğlu, "Bakü'den bir araç Türkiye'ye nasıl direk giriş yapar, Avrupa'ya direk nasıl geçer gibi meseleleri konuşmalı ve bir dostluk köprüsü kurmalıyız" diye konuştu.

"Bunların gerçekleşmesi için herkesin ortak irade sergilemesi lazım" diyen Davutoğlu, "Azeri-Ermeni meselesinde Türkiye üzerine düşeni yapmıştır ve bu süreçte özellikle Ermenistan üzerine düşeni yapmalıdır" dedi. "Protokol 6 haftada imzalanır, meclis süreci tamamlanarak onaylanır, ardından yürürlüğe girer ve sonra da uygulamaya geçer. Ancak onay sürecinin ne kadar olacağı belli değildir" diyen Davutoğlu, hükümetin üzerine düşeni yapacağını ama nihai kararın TBMM'nin olacağını söyledi.

Bugünün "Dünya Barış Günü" olduğuna işaret eden Bakan Davutoğlu, "Böyle bir günde bu barış politikasının kapsamlı olarak hayata geçmesi için uğraşıyoruz" dedi.

Kapsamlı olarak yapılan barış sürecinin "çok kırılgan" olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Süreç tek taraflı düşünülmemeli ve gelişmeler bir bütün olarak ele alınmalı" dedi ve başka yerde olan gelişmelerin de izlenmesi gerektiğini belirtti.

"Tarafları doğrudan ilgilendirmese de ülkeler, bölgede yürüyen ilişkileri izlemeli" diyen Davutoğlu, "Bir ayakta yürüyen barış, diğer ayağı da olumlu yönde tetiklesin ve kapsamlı bir barışı gerçekleştirelim" diye konuştu.

Yukarı Karabağ sorununa da değinen Davutoğlu, şunları söyledi: "Eğer taraflar iyi niyet gösterirse bunun gerçekleşebilir olduğunu düşünüyoruz. Şu ana kadar gerçekleşmemiş olması, gerçekleşemeyeceği anlamına gelmez. Barışın gecikmesi, o barışın zaruri olduğunu gösterir ve hatta aciliyetini artırır."

Bütün büyük barışların önce hayallerle başladığını belirten Davutoğlu, "Eğer zihninizde bu barışa inanmazsanız bu barışı gerçekleştiremezsiniz" dedi ve öncelikle önyargıların bir tarafa itilerek hareket edilmesi gerektiğini kaydetti.

Kafkaslardaki statükonun kimsenin menfaatine olmadığını ifade eden Davutoğlu, "Taşları öyle bir yerden oynatalım ki bir duvar çökmesin ve o duvarı tekrar düzgün hale getirelim" diye konuştu.

Ermeni tarafıyla da görüştüğünü belirten Davutoğlu, Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbantyan'ın "Top artık Türkiye'de" sözüne istinaden, "Top da, saha da, coğrafya da ortak. Biz barışı karşı karşıya atılan toplar olarak görürsek gerçekleştiremeyiz. Topun, kimin sahasında olduğu değil, hangi tarafa gittiği önemli" dedi.

Bölgenin makus bir kaderi olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Balkanlar deyince çatışma, Kafkaslar deyince etnik farklılıklar ve Ortadoğu deyince gerilim akla geliyor. Biz bu 3 bölgenin en güçlü ülkesiyiz ve bu bölgelerdeki düzenden kendimizi sorumlu hissediyoruz. Burada kalıcı düzeni sağlamak için Türkiye ağırlığını koyarak üzerine düşeni yapacaktır" diye konuştu.

Bölgede istikrarı sağlamanın dört ana esası olduğunu belirten Davutoğlu, "siyasi diyalog", "ekonomik karşılıklı bağlılık", "kültürel çoğulculuk ve etnik barış", "uluslararası hukuka saygı" unsurları gerçekleştiğinde bölgenin "ortak bir güvenlik havzası" olmaması için bir neden olmadığını söyledi.

"Yapılan çalışmaların, hem geçmişte hem de şimdi dışarıdan gelecek herhangi bir baskı ya da başka bir ülkenin talebiymiş gibi değerlendirilmemesi gerektiğini" vurgulayan Davutoğlu, "Kimse bunu dışardan gelen bir iradeyle gerçekleşiyor demesin, bu tamamen Ankara'nın iradesidir" diye konuştu.

Davutoğlu, görevi devraldığından beri muhalefetle de temasta olduğunu belirterek, "Mayıs itibarıyla geldiğimiz noktayı, Başbakanın talimatıyla, hükümet ne biliyorsa muhalefete anlattım" dedi ve muhalefetin tüm sorularını açık yüreklilikle cevapladığını söyledi.



Davutoğlu, "demokratik açılım"ın Irak'taki temaslarında gündeme gelip gelmediğine dair bir soru üzerine, "Ben şu anda görevde değil de, üniversitede ders veriyor olsaydım ve bir krizden bir vizyona ilişki nasıl değişir diye bir örnek olay anlatmam gerekseydi, Ekim 2007'deki Dağlıca saldırısı sonrasından bugüne kadar gelişen Türk-Irak ilişkilerini örnek verirdim" diye konuştu.

Terör örgütü PKK'nın oluşturduğu terör ortamı dolayısıyla korkulan gelişmenin, genelde Türkiye ile Irak, özelde de Türkiye ile kuzey Irak bölgesel yönetimi arasında bir çatışma yaşanması olduğunu, ancak böyle olmadığını ifade eden Davutoğlu, böyle olmamasının sebebinin de o dönemde Türkiye'nin takip ettiği kapsamlı diplomasi olduğunu belirtti.

Davutoğlu, bu görüşmeler paralelinde hem Irak yönetiminin terör örgütü PKK'ya karşı net tavır aldığını, hem de kuzey Irak'ta daha önceki dönemlerle karşılaştırıldığında teröre karşı Türkiye'nin kaygılarını çok daha anlayan bir tutum sergilenmeye başlandığını kaydetti.

PKK VARLIĞI BİTMELİ
Türkiye'nin etrafında güvenlik havzası oluşturmak isterken, terör örgütü PKK'nın Kandil ve kuzey Irak'taki varlığını göz ardı edemeyeceklerini söyleyen Davutoğlu, bu varlığın bitmesi ve bu varlığın bitmesi için kullanılacak yöntemlerin tümünün kullanılması gerektiğini ifade etti.

Davutoğlu, Irak ile ilişkilerin en önemli unsurlarından birisinin güvenlik olduğuna ve temaslarda terör konusunun gündeme gelmemesinin mümkün olmadığına dikkati çekerek, Suriye ile de güvenlik konularını konuştuklarını, konuşmaya devam edeceklerini belirtti.

Türkiye-Suriye ve Türkiye-Irak sınırlarının doğal coğrafi sınırlar olmadığına işaret eden Davutoğlu, ülkelerin karşılıklı olarak iyi niyet gösterip ortak iradeyle bu sınırları barış sınırı haline getirdiği takdirde, bunların toplumları buluşturan sınırlar olacağını kaydetti.

Davutoğlu, şöyle devam etti: "Bizim hedefimiz, Irak ve Suriye ile öyle bir ilişki geliştirelim ki aramızdaki güvenlik krizi üreten sınırlar olmasın, güvenlik oluşturan sınırlar olsun. Bunun olmasının önündeki en önemli engel PKK'nın silahlı mevcudiyetidir. Biz bu mevcudiyetin ortadan kalkması için dış politikada atılması gereken tüm adımları atıyoruz. Türkiye'nin şu anda dış politika ve uluslararası alandaki etkileme gücü o kadar yüksektir ki bu problemin üstesinden gelecek araçlara sahibiz."

Terör örgütü PKK'nın bütünüyle terörden uzaklaştırılması ve terör tehdidinin Türkiye'nin gündeminden kalkmasının Türkiye için en önemli stratejik öncelik olduğunu belirten Davutoğlu, bunun da gereğinin yapılmakta olduğunu söyledi.

Davutoğlu, "terörün bertaraf edilmesi konusunda Irak merkezi yönetimi ve kuzeydeki bölgesel yönetimin bakışına" dair bir soru üzerine, "Bizim için önemli olan burada, öncelikle tehdidin tespitinde ve ona dönük ortaya konacak tutumda anlaşmaktır. Ben bu anlayışın, 2-3 yıl öncesine, hatta 2-3 ay öncesine göre çok daha güçlü olduğunu Bağdat'ta bir kez daha gördüm" diye konuştu.

Türkiye'nin Irak ile yürüttüğü Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi'nin ana unsurlarından birisinin güvenlik olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, üçlü mekanizma içinde, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın Türkiye tarafı açısından yürüttüğü güvenlik mekanizmaları içinde zaten alınan tedbirlerin olduğuna işaret ederek, bundan sonra bu tedbirlerin daha da fazla alınmasını istediklerini belirtti.

Davutoğlu, şöyle devam etti: "Türkiye 1980'li yıllardan beri terörle uğraşıyor. Tabii nihai ölçüde bu terör sorunun ortadan kaldırılması lazım, ama terörün istismar ettiği unsurların da ortadan kalkması lazım. Türkiye teröre karşı mücadelede başarılı olmuştur. Kimsenin bundan tereddüt etmemesi lazım. Terör olgusu karşısında Türkiye yürüttüğü mücadelede ne bölünmüştür, ne herhangi bir zaaf göstermiştir. Bunu teröre karşı verilen mücadelede başarısızlık sonrasında takip edilen bir politika olarak görmek doğru değil, söz konusu da değil. Türkiye başarılarının sonunda en geniş güvenlik ve özgürlük alanına ulaşmak istiyor. Güvenlik ve özgürlüğü birlikte gerçekleştirdiğiniz zaman kalıcı olabilir. Biri adına, diğerini feda edemeyiz. Bizim şimdi bu terörle mücadelede grinin tonundan gittikçe açık griye doğru giden bir seyir vardı, şimdi tamamıyla bu gri tonunun kalkmasını istiyoruz.

Gri tonun kalkması terörün ortadan kalkmasıdır. Bu da nasıl olur? Hem terör tehdidin tümüyle ortadan kalkması, hem de güvenlik ve özgürlüğün en geniş anlamıyla hem ülke içinde hem ülke dışında gerçekleşmesidir. Bütün çabamız bu yöndedir."

"Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'en geç yılbaşına kadar Kürt açılımının içeriğinin olgunlaşması lazım' dedi. Bunun bir başka ayağı da Irak'tan gelecek destekse, Aralık ayına kadar Bağdat ve Kürt yönetiminden de PKK'ya karşı şu ankinden çok daha somut adımlar beklemek gerçekçi olur mu?" şeklindeki bir soruyu da Davutoğlu şöyle yanıtladı:

"Sayın Başbakanımız bunu bir irade ve kararlılık yansıması olarak vurgulamıştır. Dış konjonktür açısından bakıldığında, Ocak ayının bir önemi vardır. Çünkü Ocakta Irak'ta seçimler var. Tabii biz Irak'ta seçimlerin Irak'a daha katılımcı demokrasi, daha istikrarlı bir yapı getirmesini ümit ediyoruz. Ama seçimler sonrasında ya da son yaşanan gelişmelere baktığımızda Irak'ta bu seçimlere giden aşamada bu sürecin tamamlanması önem taşıyor. Çünkü seçim sonrasında yeni hükümet oluşumları, birçok şeyler söz konusu olacak. O güçlü iradenin ortaya konabilmesi için, dış konjonktür açısından söylüyorum, yılbaşının böyle bir önemi var. Ama onlar tarafından bu adımların zaten atılması konusunda bir irade var ve biz bunun yakından takipçisi olacağız."

Davutoğlu, "Askeri adımlar da dahil mi?" sorusunu, "Şu anda bunun detayları doğru olmaz, ama bahsettiğim çerçeveye oturan güvenlik tedbirlerinin ve bu sürecin yürütülmesinden ortaya konacak işbirliğinin önümüzdeki bu dönemde büyük bir önemi var" yanıtını verdi.

Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin af konusunu gündeme getirip getirmediğine dair bir soru üzerine, Talabani ile detaylı olarak tüm güvenlik konularını görüştüklerini, ancak af konusunun Türkiye'nin iradesi olduğunu, bu konuyu hiçbir Türk yetkilinin dışarıda görüşmeyeceğini vurguladı.

DEMOKRATİK AÇILIM"LA İLGİLİ TARTIŞMALAR

Davutoğlu şunları kaydetti: "Türkiye'de demokratik açılımla ilgili hususlar, tamamiyle Türk hükümetinin, Türkiye'deki siyasi kamuoyunun, muhalefetimizin de içinde olduğu bütün Türkiye'nin devlet yetkililerinin ortak alacağı, anlaşamasalar bile paylaşabilecekleri, tartışacakları, ama Ankara'da tartışacakları bir konudur. Artık bu o anlamda açık tartışmaya alışmış, demokratik olgunluğu yüksek bir toplumuz. Burada bu tartışmaların dozunun, üslubunun yapıcı olması tabii ki önem taşır. Ama görüş ayrılıklarının olması demokrasinin bir parçasıdır. Herkesin aynı fikre sahip olmasını beklersek, bu başka bir rejimin adı olur.

O bakımdan böyle kritik bir konuda, ulusal hassasiyetlerin yüksek olduğu bir konuda farklı görüşlerin olmasından daha doğal bir şey olmaz. Mesele bu farklı görüşleri nasıl harmonize edebildiğimiz, nasıl birlikte bir zeminde buluşturabileceğimiz hususudur. Ama ne olursa olsun, bu konu Ankara'nın konusudur."



SURİYE-IRAK GERGİNLİĞİ
Suriye ve Irak ziyaretlerine dair soru üzerine Davutoğlu, iki tarafın da Türkiye'nin dostluğuna çok önem veren, her olayda birlikte tutum alan, birbirlerini çok iyi tanıyan ülkeler olduğuna dikkati çekti.

"Bir mesaj götürdünüz mü?" sorusunu, "Süreç yürürken hiçbir detay vermek doğru olmaz. Sürecin ne yönde gideceği, sürecin neticesinde ortaya çıktığı zaman bilinir" diye yanıtlayan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Biz bunu uluslararası gündeme gelmek için yapmıyoruz. Dün orada da taraflara zikrettim. Yan yana duran 3 ahşap ev gibiyiz. Herhangi bir yerde bir kıvılcım olsa, üç evin de kaderi ortak, hatta buna İran'ı, Ürdün'ü, diğer şeyleri de katıp daha da büyütebilirsiniz bu mahalleyi. Bu evlerde yaşayan komşuların kendi aralarında çözebilmesi lazım. Uluslararası platformlara taşıyarak, daha da tansiyonu yükselterek çözüme gitmek doğru olmaz.

Şu anda iki taraftan da aldığım mesajları derleyip toparladığımızda, Türkiye'ye duyulan güven çerçevesinde bizim yapabileceğimiz çok şey olduğu kanaatindeyim. Bu konuda da çalışmalarımız sürecek. Her iki taraf da bize Türkiye'ye güvendiklerini ve bizim bu çalışmalarımıza fırsat tanıyacaklarını söylediler."

Bir soru üzerine, bunun illa bir mekik diplomasisi şeklinde olmasının gerekmeyeceğini ifade eden Davutoğlu, "Telefonla bu temaslarımız sürecek. Benim ve Sayın Başbakanın telefonları söz konusu olacak. Ve daha sonra somut bazı adımları birlikte atmaya kararlıyız. Ben iyimserim. Bu biraz zaman alabilir. Öncelikle yaşanan bir olay var ve o olayla ilgili hususlar var. Bir de daha genel olarak Irak-Suriye ilişkilerinde güvenlik konuları var. Tüm bunların iyi niyetle ele alındığında çözülebileceğine inanıyorum. Dünkü görüşmelerimin çok başarılı ve verimli geçtiğini söyleyebilirim. Atacağımız adımları söylemem doğru olmaz, bunlar belli bir güven ve mahremiyet içinde yürüyen ilişkilerdir" diye konuştu.

"Ankara'da üçlü görüşme olabilir mi?" sorusuna Davutoğlu, "Bunların detaylarını vermeyeyim, ama bu konuda yapılan hazırlıklarımız var" yanıtını verdi.

Davutoğlu, şöyle devam etti: "Dün de söyledim, bu bir arabuluculuk çabası değil, kardeşin kardeşe yardımıdır. Arabulucu iki taraf arasında olur. Biz Irak ile Suriye'yi karşı iki taraf olarak görmüyoruz, bir taraf olarak, iki kardeş olarak görüyoruz ve kendimizi de bu ailenin bir parçası olarak telakki ediyoruz. Dolayısıyla bizim bu konuyla ilgilenmemizden daha doğal bir şey olmaz. Bu ilginin taraflarca bu derece büyük kabul görmesi Türkiye için gurur vericidir. Çok büyük bir ilgiyle karşılandık. Hiçbir bilgi bizden sakınılmadı. Hatta her iki taraf da, her türlü imkanlarıyla Türkiye'nin her türlü çabasına hazır olduklarını ifade ettiler.

Bizi ilgilendiren bir başka milli çıkar yönü vardır ki, güneydeki tüm sınırımızdan bahsediyoruz. Biz bu sınır boyunca sıkıntı olsun istemeyiz. PKK sorunu çözüldüğü müddetçe teröre karşı ortak işbirliği de dahil olmak üzere bu üç ülkenin yapabileceği çok şey var. Biz böyle bir dönemde hemen yanımızda bir kriz çıksın istemeyiz."

Davutoğlu, Kıbrıs'taki statükonun artık kalıcı barışa dönüşmesini istediklerini, barışın karşılıklı irade gerektirdiğini belirtti. "Bir taraf 2004'te bir irade ortaya koydu ve 'Barış istiyorum' dedi.

Diğer taraf 'Ben bu barışı istemiyorum' dedi" ifadesini kullanan Davutoğlu, müzakerelerde ikinci tur başlamadan önce KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile kapsamlı istişarelerde bulunacaklarını kaydetti. Davutoğlu, artık bu görüşmelerin ucu açık bir şekilde ebediyete kadar süreceğini kimsenin beklememesi gerektiğini vurgulayarak, "Biz bu konuda kararlıyız. Şu veya bu şekilde Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını, geleceğini garanti altına alan, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki çıkarlarını gözeten, Güney Kıbrıs Rum yönetimini ve halkının da çıkarlarını gözeten, onların da geleceğini barış içinde geliştiren bir çözümün gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyoruz" diye konuştu.

Eğer barış söz konusuysa bir günün bile gecikme olduğunu söyleyen Davutoğlu, Kıbrıs meselesinin Güney Kıbrıs Rum yönetimi tarafından AB platformlarında Türkiye'ye karşı koz gibi görülmesinin barış anlayışıyla uzlaşmadığını belirtti.

Davutoğlu, bu yolda barış sürecinin geciktirilmesinin artık mümkün olmadığını, bu çözümün olmaması durumunda alternatiflerin düşünülmek durumunda kalınacağını kaydederek şöyle devam etti:

"Türkiye'yi bu şekilde baskı altında tutmaya çalışmak, Türkiye'nin gücünü anlamamak demektir. Türkiye'nin barış iradesi ne kadar güçlüyse, Türkiye'nin kendi çıkarlarını ve Kıbrıs'taki Türk halkının çıkarlarını koruma iradesi de o kadar güçlüdür. Kıbrıs Türk halkının bu şekilde izolasyon altında tutulması başlı başına insanlık suçudur."

Kıbrıs Türk halkının pasaport alamaması, spor yapamaması, kültürel faaliyetlerde bulunamamasının bir insanlık suçu olduğunu, bu insanlık suçunun sürmesine izin veremeyeceklerini belirten Davutoğlu, parçalı çözümler peşinde olmadıklarını, barışın en kırılgan olduğu yerin, küçük parçalar halinde yapılmasının düşünüldüğü an olduğunu söyledi. Davutoğlu, kapsamlı barışın herkesin "kazan-kazan" denkleminde buluştuğu bir husus olduğunu, Kıbrıs'taki barış sürecine de bu perspektifle baktıklarını kaydederek, ancak Rum yönetiminin de bu perspektifle baktığı yönünde güçlü işaretlere sahip olmadıklarını ifade etti.

Rum yönetimi güçlü barış iradesi gösterirse, bundan en fazla istifade edecek olanın Kıbrıs Rumları olacağını belirten Davutoğlu, "Çünkü Türkiye gibi bir ekonomik dev, bir büyük siyasi güçle barış içinde olmak, Kıbrıs Rum halkına güç verir. Kıbrıs Türk halkı gibi senelerce izolasyon altında kalmasına rağmen hala barış iradesini sürdüren bir halkla iç içe, kardeşçe, barış ve komşuluk ilişkileri içinde yaşamak Rum yönetimine de güç verir" diye konuştu.

Davutoğlu, hem Kıbrıs Türklerini izolasyon altında tutup, hem de Türkiye gibi büyük bir gücü AB süreciyle baskı altında tutmanın uygulanabilir bir politika olmadığını söyledi. Bir soru üzerine gelecek dönemde bu konudaki uluslararası çabalarını yoğunlaştıracaklarını bildiren Davutoğlu, bütün ikili görüşmelerinde bundan sonra ana konulardan birinin Kıbrıs olacağını ifade etti. Davutoğlu, bu yılki AB ilerleme raporunun da, Türkiye'de son dönemdeki önemli ilerlemeleri kaydeden ve Türkiye'nin AB entegrasyonunu daha güçlü vizona oturtan bir rapor olmasını beklediklerini kaydetti.

Limanlar konusu AB-Türkiye ilişkilerinde donmaya yol açıp açmayacağına dair soru üzerine, Kıbrıs'ta müzakereler sürerken Türkiye üzerine liman baskısı uygulamanın, müzakerelerin doğasına aykırı olduğunu belirtti. Orams davasına da bunun için karşı çıktıklarını, çünkü bunun mülkiyet konusunda müzakerelerin doğasını etkileyebilecek bir karar olduğunu ifade eden Davutoğlu, İsveç dönem başkanlığına büyük güven duyduklarını, bu konuda bir tıkanma, büyük bir kriz beklemediğini sözlerine ekledi.

Sayfa Yükleniyor...