Demirtaş: Kanıt varsa başsavcılığa gidin

BDP lideri Demirtaş, Başbakan Erdoğan'ın, partisinin tabanı hakkında ciddi ithamlarda bulunduğunu iddia etti ve “En küçük bir delil varsa, hemen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na davet ediyorum” dedi.

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, önceki gün, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü vesilesiyle, açlıkla mücadele eden insanların bir kez daha hatırlandığını belirtti.

'de tarımın, istihdamın artışında, dolayısıyla yoksulluğun azaltılmasında önemli bir sektör olduğuna işaret eden Demirtaş, buna rağmen, 2011 yılı bütçesinde, bu sektöre ayrılan payın, savunmaya ayrılan payın yarısı kadar olduğunu söyledi.

Yeni anayasa hazırlığı kapsamında bazı sivil toplum örgütleri ile bir araya geldiklerini anımsatan Demirtaş, amaçlarının, bu anayasanın nasıl yapılması gerektiği konusunda tartışma başlatmak olduğunu ifade etti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''Herkes kendi anayasa taslağını hazırlasın, seçimden sonra bunları tartışalım'' dediğini belirten Demirtaş, bunun yerine, halkın nasıl bir anayasa istediğinin belirlenmesi gerektiğini ifade etti. Demirtaş, sivil toplum örgütlerinin bu konuda öncülük etmesini istediklerini söyledi.

Hükümetin, ''ben bildiğimi okurum, zaten elimde bir taslak var'' şeklinde bir düşünceye kapılmasının yanlış olacağını belirten Demirtaş, ''O zaman bir halk anayasası çıkmaz. Oradan, 'Kenan Evren Anayasası tasfiye edilmiş, Tayyip Erdoğan Anayasası hayata geçirilmiş' şeklinde bir zihniyet çıkar'' diye konuştu.

Demirtaş, TBMM'nin yeni yasama yılının açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün altını çizdiği konulardan birinin, siyasette dil ve üslup meselesi olduğunu anımsattı. Demirtaş, Gül'ün, özellikle referandum sürecinde siyasetçilerin kullandığı dilin toplumda rahatsızlık yarattığını, siyasette gereksiz gerilimlere yol açtığını anlattığını ifade etti.

Daha sonra siyasette barış ve çözüm dilinin gelişmesi gerekliliğinin, Başbakan Erdoğan da dahil olmak üzere herkes tarafından ifade edildiğini belirten Demirtaş, şöyle devam etti:

''Bu kadar hassas bir dönemde, ne diyor Sayın Başbakan, 'Eğer dürüstlerse, silahlarını bıraksınlar öyle sandığa gitsinler. Bakalım o zaman kaç oy alacaklar' Eğer bu çağrıyı PKK'ya yapıyorsa, anlamlıdır. Yani 'silahları bırak gel seçime gir' diyorsa anlamlıdır. Bu tartışılabilir de. Ama bu çağrıyı BDP'ye yapıyorsa, açıkça, bir siyasi partiyi suçlu gösterme çabasıdır. Anayasa Mahkemesi’ne suç duyurusudur. Sokaktaki çetelere, 'BDP'ye saldırın' talimatıdır.

Eğer, BDP'nin, silahı siyaset yöntemi olarak kullandığına dair elinizde en küçük bir delil varsa, hemen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na davet ediyorum Sayın Başbakan'ı. Eğer elinizdeki delilleri yargıyla paylaşmazsanız siz suçlusunuz. Söylediklerinize siz inanıyorsanız, bir partinin tehditle, silahla korkutarak 2,5 milyon kişiyi sandığa götürüp, kendisine oy verdirdiğine yürekten inanıyorsanız, o halde sizin tek bir saniye bile Başbakanlık yapmamanız lazım.

Eğer 2,5 milyon insanı korkaklıkla, kullandığı oyu da onursuzlukla itham ediyorsanız, sizin Başbakanlığınız bizim açımızdan bitmiştir. Şu saatten itibaren, bu açıklamadan sonra sizin Başbakanlığınızın, partimizin tabanı açısından meşruiyeti kalamamıştır.

'İLİŞKİLERİMİZİN SON BULACAĞI ANLAMINA GELMİYOR'
Grup toplantısının çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Demirtaş, konuşmasında Başbakan Erdoğan için kullandığı, ''bizim partimizin tabanı açısında meşruiyeti kalamamıştır'' ifadesinin anımsatılması üzerine şunları söyledi:

''Sayın Başbakan için, 'milletin iradesini reddeden, hakarete varan cümleler sarf eden bir durumda, Başbakanlığının meşruiyeti kalamamıştır' dedik. Herhalde bize oy veren seçmenler, Sayın Başbakan'ı, Başbakan olarak görmüyorlardır. Çünkü oy veren insanlara bu kadar saygısızca yaklaşımı kimse kabul etmez. Ama bu, Meclis içi ya da dışı çalışmalarımızın ya da ilişkilerimizin son bulacağı anlamına gelmiyor.

Yarın randevu verildi. Herhalde AKP yetkilileri gelip, grup başkanvekillerimizle görüşürler, düşüncelerini aktarırlar. Biz de daha sonra, getirdikleri öneriye göre bir çerçeve belirleriz. Bu konudaki yaklaşımımız bellidir. Biz konunun din, vicdan ve inanç özgürlüğü çerçevesinde bir paket olarak ele alınmasını doğru buluyoruz. Bütün kesimlerin taleplerinin bir pakette yer alması doğru olur.''

Sayfa Yükleniyor...