Dink ailesi acı haberi böyle aldı

19 Ocak 2007 yılında öldürülen Hrant Dink hakkında çıkacak biyografi aile üyelerinin kara haberi aldıkları andan başlıyor.

Hrant Dink hakkında Salı günü çıkacak olan ve Tuba Çandar’ın kaleme aldığı yeni kitap ailesinin Dink’in katledilme haberini aldıkları anda yaşadıklarını anlatmasıyla başlıyor.

Kitap “Khent (delifişek) Hrant” ve “Baron (hoca, usta) Hrant” adlı iç içe iki kitaptan oluşuyor. Milliyet gazetesinin haberine göre İlk kitapta Dink’in doğumundan başlayarak Agos’u kurmasına kadarki dönem; ikinci kitapta gazeteci ve düşünür olarak ölümüne değin süren kimlik mücadelesi yılları yer alıyor.

Aile üyeleri kitapta Dink’in ölüm haberini aldıkları anı ise şöyle anlattı;

Kardeşi Yervant (Levent) Dink; “19 Ocak günü müthiş bir sıkıntı vardı burada. Televizyon kapalıydı, başım tutmuştu. Ne olduysa, çocuklardan bir tanesi geldi. Açtı kapıyı. Ben de o esnada ayaktaydım, kapının yanındaydım. Duydun mu abi, dedi. Neyi, dedim. Televizyonda geçmiş, dedi. Ulan ne geçmiş, dedim televizyonda. Aç bakayım şu televizyonu, dedim. Altyazı geçiyordu. Suikast teşebbüsü gibilerinden bir şeyler diyordu. Eyvah, biri bunun bacağına ateş etti diye geçti kafamdan. Dev cüssesiyle yıkılmaz, dedim içimden. Koştum, bir taksiye atladım. Baktım yol tıkalı, indim taksiden. Koşmaya başladım.

Yolun tıkanıklığından anladım ki öyle bacak macak değil... Agos’a geldiğimde baktım, yerde yatıyor koca adam...”

Kardeşi Hosrof (Orhan) Dink; “19 Ocak günü dükkândaydım gene. O son “Güvercin Tedirginliği” yazısını öğlen saatlerinde okudum. Yazı beni böyle aldı, çarptı. Yüreğim içimden fırlayacak gibi oldu. (...) Üçü bir iki dakika gece bir telefon bağladılar. “Baron‘u vurdular!” diyordu bir ses. O an telefonu yere attığımı hatırlıyorum. Başka bir şey yok... Karanlık... Çığlıklarla kendime geldim. Beşinci kattan aşağı koşarak indim. “Vurdular...” lafı çınlıyordu kulağımda. Hemen Agos’a gidip abimi kurtaracaktım. Bir taksiye atladım, Osmanbey’e, dedim şoföre. Sahile çıktık. Radyoyu açtırdım. İşte o zaman duydum öldüğünü.”

Kızı Delal (Baydzar) Dink; “19 Ocak günü Brüksel’deki işyerimdeydim. Bilgisayarımın başında çalışıyordum ama kendimi iyi hissetmiyordum. Hatta çalışma arkadaşlarımdan biri, çok kötü görünüyorsun, evine gidip dinlensene, dedi. Onu bile yapacak halim yoktu. O sırada Guillaume geldi yanıma; gözleri dolu doluydu. Titriyordu. Bir şey konuşmam lazım seninle, dedi. O önden gitmeye başladı, ben de arkadan... İşte o an bir şey oldu. Zaman yavaşladı. Sonra da dondu. Guillaume koridordaki boş odalardan birine soktu beni. Kapıyı kapattı ve “Baban...” dedi. Yok diye bağırdım. Sus! Bir şey söyleme, dedim. Vurulmuş, dedi. Hayır diye bağırıyor, susturmaya çalışıyordum onu. Sustu... Hastanede miymiş? Kurtulmuş değil mi diye sordum sonra. Ölmüş, dedi. İnanmıyordum. Hayır diye çığlık atıyordum.

Baktı gerçekten inanmıyorum, çıkarıp Hürriyet‘in internet sayfasını gösterdi bana... Orada okudum. Babamın öldürüldüğünü yine o Hürriyet gazetesinin haberinden öğrendim... İnandım.”

Oğlu Ararat (Arat) Dink; “Acayip bir trafik var. Dolapdere’ deydik. İndim artık, çünkü ilerlemiyor trafik. İnerken 100 lira attım taksiye. Yokuştan yukarı koşmaya başlamıştım ki, birden fark ettim ki, babamın öldüğünü kabul etmiş gibi davranıyorum. Yok, ölmüş olamaz, dedim. Geri döndüm ve paranın üstünü istedim şoförden. O 100 lirayı bıraksaydım, babam ölmüş gibi davranmış olacaktım. Kabul etmiş olacaktım. Gittim ve paranın üstünü aldım. Koştum, koştum... Sonra, işte yerde gördüm babamı. Yok yok, önce görmedim de... Dışardan görünmüyor zaten. Oraya ilk vardığımda, polis kordonu falan... O anda babamı hâlâ orada sağ görürüm hissine kapıldım. Daldım polislerin arasından, bırakmazlar, iki saat konuşurlar şimdi, sorular sorarlar falan. Daldım hızla aralarından. Yardım kordonu. Kapıya doğru ilerlerken, işte o zaman gördüm babamı... Yerde yatarken gördüm.”

Kızı Sera Dink; “Taksim’de arkadaşlarımla yürüyordum. Kızlardan birisinin telefonu çaldı. Telefonu açtı ve karşıdaki sesi dinlerken bembeyaz kesildi. Bunu görünce elim içgüdüsel olarak kendi telefonuma gitti. Babamı aradım, çünkü yolunda gitmeyen bir şey varsa, hep babamı ararım ben. Telefon çalıyor ama cevap vermiyordu. İşi vardı babamın herhalde, duymuyordu. Birazdan aradığımı görüp bana geri döner diye düşündüm. Sonra arkadaşlarım beni Agos’a götürdüler. Gazetenin önünde kalabalık toplanmıştı... Yerde birisi yatıyordu. Ben alışmışım bir kere, son sözü hep ondan duymak isterim. Elim telefona gitti yine. Telefonla babamı aradım ki bana olanları anlatsın ve kendisinin iyi olduğunu söylesin, böylece içim rahatlasın ama yine cevap vermedi

Telefonu kapatmamla yerde yatan kişinin babam olduğunu anlamam bir oldu... Sonrası yok...

Eşi Rakel Dink; “Sabah saat on buçukta evden ayrıldı diye hatırlıyorum. Her zamanki gibi az da olsa yaptı kahvaltısını. Ayrılırken biraz keyifsizdi. Bir şey takılmıştı kafasına. Öperek yolcu ettim. Üzülme, dedim, çok da önemli değil bu sıkıntılar. Akşama döndüğünde geçer, dedim. Önemli olan varlığımız, gibi bir şeyler söyledim. Böyle bir konuşma oldu aramızda.

Sonra o işine gitti. Benim de dua toplantım vardı, oraya gittim. (...) Telefon çaldı. Oğlum, mama nerdesin? Dua et, diyordu. Sesi titriyordu. Dedim oğlum, sen nerdesin, orada kal ki ben geleyim. Kendisine bir şey oldu sandım. Yok bir şey mama, sen dua et...

Onun telefonu kapandı, Sera aradı. Mama, babam, dedi. (...) Evdekilere de bağırıyorum. Kimse bana engel olmasın. Agos’a gideceğim. Benimle gelmek isteyen varsa gelsin diye. İki arkadaşımla bindik taksiye. O yol da bir türlü bitmek bilmedi. Gittimse Ararat’la Sera’yı orada gördüm. Orada sarıldım onlara.

İnsanoğlu çok garip! O an çocuklarımın boynu bükük artık diye düşündüm. Eziklik, babasızlık, kanatlarının kırılmış olduğu... Böyle düşünceler üşüştü zihnime. Bu düşünceler içinde sarıldım onlara.

Ben gittiğimde eşimi kaldırmışlardı. Kanını gördüm kaldırımın üstünde. Sonra hep üzüldüm, niye uzanıp oraya, yanına yatmadım diye. Sonra hep üzüldüm... Çıkarken Agos’tan, baktım orayı sabunla suyla yıkıyorlar. Temizlemeye çalışıyorlar. Sanki temizlenirmiş gibi. Suyla sabunla temizlenir mi dökülmüş kan?”

Sayfa Yükleniyor...