'Diyarbakır'ın siyasi sonuçlarıyla yüzleşmeliyiz'

Diyarbakır Cezaevi'nde yaşadıklarını anlatan yazar Orhan Miroğlu, "Meseleyi basit bir işkence hadisesi olarak görmüyorum. Diyarbakır Cezaevi'nin siyasi sonuçlarıyla yüzleşmek gerekiyor. Yüzleşebilseydik Kürt sorununda farklı bir yerde olacaktık" dedi.

12 Eylül döneminde işkenceyle ünlenen Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlar ilk kez soruşturma konusu oldu.

78'lilerin girişimiyle Diyarbakır Cezaevi'nde işkence gördüğünü bildiren 700 kişinin suç duyurusu, işleme kondu. Savcılık, Milli Savunma ve Adalet Bakanlığı'ndan o dönem cezaevinde görev yapanların listesini istedi.

30 yıl sonra ilk kez soruşturma konusu olan Diyarbakır Cezaevi'nde işkenceyi yaşayanlardan yazar Orhan Miroğlu, o dönem Diyarbakır Ticaret Lisesi’nde edebiyat öğretmeniydi.

Miroğlu, 12 Eylül'de gözaltına alındı, 3 ay işkenceli sorgunun ardından, Diyarbakır Cezaevi'ne gönderildi ve orada toplu işkenceyi yaşadı.

Orhan Miroğlu, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadıklarını NTV’de Canlı Ana Haber’de anlattı:

"Diyarbakır Cezaevi toplu işkencelerin uygulandığı bir mekandı. Ben burayı yazarken ve düşünürken buranın bir etnik hınç ve öfke mekanı olduğunu söyledim. Bu doğru bir tanımlama Diyarbakır Cezaevi için.

Burada 3 yıl içinde 40 arkadaşımızı kaybettik. Birçok insan psikolojik sağlığını kaybederek çıktı. Askeri bir doktorinizasyon, 60'a yakın marşın ezberletildiği ve gece-gündüz programlı işkencelerin yaşandığı bir mekandı. Bu sadece bir işkence tablosunu ortaya koymuyor. Bunun altında Kürt meselesi sözkonusu olduğunda bugün içinde bulunduğumuz vaziyeti de ortaya koyan bir tablo. O yıllarda bu mümkün değildi ama 2000 yılında bile yüzleşilebilseydi bugün Kürt sorununda farklı bir yerde olacaktık.

İşkenceler bende fiziki olarak kalıcı bir iz bırakmadı ama hayatımda önemli bir travmaya yol açtı. Yazdığım anı romanda yaşadıklarımı anlattım. Başka insanlarda anlattılar yaşadıklarını ama hiçbir savcı bunu suç duyurusu olarak kabul etmedi. Yazdıklarımız, söylediklerimiz suç duyurusu kabul edilmeliydi.

Meseleyi basit bir işkence hadisesi olarak görmüyorum. Soruşturma JİTEM davalarında yaşadığımız akibetlerle sonuçlanmamalı. Orada 40 koğuş vardı, Anadolu'dan getirilmiş ne olup bittiğinin bile farkında olmayan bir takım Türk gençlerinin yaptığı uygulamalar soruşturma bu esasta yürürse çok yazık olur. Diyarbakır Cezaevi'nin siyasi sonuçlarıyla yüzleşmek gerekiyor. Burada yaşananların planlandığı merkeze bakmak lazım bu merkez kabul edelim ki 7. Kolordu'dur ve bu vesileyle Genelkurmay'ın sahip olduğu belgelerin mahkemeye verilmesi çok önemli ama bu konuda hem askeri hem de sivil bürokrasi bilgi paylaşımına çok da yakın yerde durmuyorlar.

Burada Kürt hareketinin demokratik mecrasından sapmasını sağlayan ve bugün içinde bulunduğumuz vahim duruma yol açan bir planlama sözkonusu.

Diyarbakır Cezaevi hala kapalı bir kutu gibi duruyor. Burada suç işlemiş kişilerden bir çift laf duymak mümkün olmadı. JİTEM davalarında bile itiraflar duyduk. Bunu büyük oranda cezaevindeki uygulamaların farklı bir amaçla hayata geçirilmiş olmasına bağlıyorum. Metris'e, Mamak'a göre çok farklı bir yerdi. Basit bir işkence mekanı değildi. İntihar eden arkadaşlarımız oldu. Bütün bunların arkasında bir siyasi amaç vardı.

Cezaevi binası tabii ki bir hafıza müzesi haline getirilmelidir. Buranın Milli Eğitim için uygun bir mekan olduğu söylendiğinde hepimizin içi cız ediyor. Tepkilerden sonra bu planın hayata geçirilmemesi için hükümet devreye girdi."

Sayfa Yükleniyor...