'Element Avcıları'

Doğada var olan tüm elementler uzun zaman önce keşfedildi. Günümüzde yeni bir element keşfetmek ve maddenin sınırlarını zorlamak için, önce onu yaratmak gerekiyor.

'Element Avcıları'

22 Ekİm, sabah saat 09.29. Yuri Oganessian’ın kuzey Moskova, Dubna’daki laboratuvarının merkez ofisinde bir çan çaldı. Kitaplıklar ve beyaz yazı tahtalarıyla bölümlere ayrılmış, tünel gibi sıkışık bir mekân burası. Kağıtların yığıldığı masaların şurasında burasında atıştırmalıklar var. 12 nükleer fizikçi masaların başına oturmuş. Holün karşı tarafında, onarımdan geçmiş ama hâlâ kullanışlı bir kiklotron (ivme makinesi) duruyor. Saatte 108 milyon kilometre hızla, incecik bir metal parçasına kalsiyum atomları fırlatıyor. Küçük çanın çalması bu çarpışmalardan birinin başarıya ulaştığını gösteriyor: Yeni bir atom doğuyor. O an itibariyle o atom, element 117’nin yeryüzündeki tek atomu ve tüm zamanlarda var olmuş 19’uncusu. Diğerleri de bu laboratuvarda yaratılmış ve çabucak yok olmuşlar. Saliseler içinde o da yok olup gidecek...

Yeryüzünde bilip sevdiğiniz, bilmediğiniz ve sevmediğiniz her şey, elementlerden, yani farklı atom çeşitlerinden oluşuyor. Yaşları milyarlarla ifade ediliyor. Çoğu, uzaya büyük patlama veya patlayan yıldızlarla saçıldı. Ardından Dünya’nın oluşumunda diğer atomlara katıldılar ve sonra da kayadan bakteriye, devlet başkanına veya sincaba geçerek hiç durmadan geri dönüşüm yaşadılar. 1800’lerin sonunda bir diğer Rus, Dmitry Mendeleyev, kütlelerine ve diğer özelliklerine göre elementleri periyodik tabloda gruplandırarak anlam kazandırmaya çalıştı. Daha sonra bilim insanları Mendeleyev’in sınıflandırmasını atomların yapısıyla ilişkilendirdi. Her elemente bir numara verildi. Bu numara atomunun çekirdeğindeki proton sayısını gösteriyordu.

'Element Avcıları' - 1 1869’da Dmitry Mendeleyev’in icat ettiği periyodik tablo Rusya’da, Dubna’daki Flerov Nükleer Reaksiyon Laboratuvarı’nda, ıssız bir köşede eski parçalar ve aletlerin üzerinde asılı duruyor. Buradaki fizikçiler, eski elementleri kaynaştırarak elde ettikleri

1940’a gelindiğinde araştırmacılar 92 numaralı element olan uranyuma kadar yeryüzünde dayanıklı, sürekli ve eski olan her şeyi keşfetmiş, Mendeleyev’in çizelgede bıraktığı tüm boşlukları doldurmuştu. Ama iş burada bitmiyordu. Uranyumun ötesinde dünya kadar olasılığın yanı sıra, varlığını milyarlarca yıl sürdüremeyecek kadar radyoaktif ve kararsız elementler vardı. O dünyayı keşfetmek içinse önce onu yaratmak gerekiyordu.

Yaratma aşamasının ilk adımları sadece periyodik tabloyu değiştirmekle kalmadı. 1941’de, Glenn Seaborg ve ekibinin Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de 94 numaralı element olan plütonyumu üretmesinin hemen ardından Seaborg, Manhattan Projesi’ne dahil edildi. Flerov şüphelerinde haklıydı. Japonya’nın Nagazaki kentine atılarak savaşa son veren plütonyum bombasının yapılmasında çalışan Seaborg daha sonra Berkeley’ye geri döndü. Duman dedektörü gibi daha az etkili alanlarda kullanılan –ya da hiç kullanılmayan– yeni elementler yaratmaya devam etti. 1955’e gelindiğinde ekibi 101 numaralı elemente kadar ulaşmıştı.

'Element Avcıları' - 2 Olağanüstü ağır elementler yaratmak zor, onları tanımlamaksa daha da zor. Dubna’daki bu cihaz yeni bir elementin yaratılması sırasında yayılan nötronları saptıyor. Araştırılamayacak kadar kısa ömürlü olması nedeniyle ancak radyoaktif bozulma dokusu yoluyl

Berkeley, 1965 ile 1974 yılları arasında 102, 103, 104, 105 ve 106 numaralı elementleri yarattığını öne sürdü. Ancak Dubna da aynı şeyi ileri sürüyordu. Bu mayıs böcekleri birkaç saat içinde yok olup gitmişlerdi ama onları ilk olarak kimin elde ettiği tartışması Soğuk Savaş’ın da etkisiyle yükselişe geçti ve giderek çirkinleşti. Sonuçta anlaşma sağlandı. 105 numaralı elemente dubniyum, 106 numaralı elemente seaborgiyum adı verildi. Nükleer savaş sona erdi...,

*Max Aguilera-Hellweg’in fotoğraflarıyla Rob Dunn’ın imzasını taşıyan ‘Element Avcıları’ yazısının devamını, National Geographic ’nin Mayıs ayı sayısı ve iPad edisyonunda okuyabilirsiniz.

Sayfa Yükleniyor...