'En kısa zamanda analiz yapan şirket kazanır'

Şirketlerin dijital dünyaya adapte olma süreçlerinde Bilişim Teknoloji (BT) altyapılarını entegre ettikleri bulut, seviyesini çok daha akıllı bir boyuta taşıyor.

'En kısa zamanda analiz yapan şirket kazanır'

Veri analizi, dijital çağda şirketlerin kaderiyle oynuyor. İnanılmaz bir hızla artan veriyi etkin bir şekilde depolamak, anında analiz edebilmek ve istenilen sonuçları elde edebilmek, gereken teknolojinin en iyi şekilde seçilmesine bağlı.

Seçimleri kaybetmek üzeresiniz ve en kısa zamanda milyonlarca seçmenin eğilimlerini analiz etmeniz gerekiyor… Oyunseverlere ilgi çekmesini istediğiniz bir oyun sunmak istiyorsunuz… Rakiplerine karşı müşteri kaybeden bir restoran zinciri olarak yeni bir reklam kampanyasına ihtiyaç duyuyorsunuz… Bu gibi durumlarda, elinizdeki verileri en iyi şekilde değerlendirmek için çok iyi bir veri depolama ve analiz potansiyeline sahip olmalısınız.

Dahası, ‘10-20 yıl sonra bugünkü verilerime ihtiyacım olmaz’ gibi bir hataya düşmemek için, geleceğe yönelik altyapı yatırımlarını çok iyi yapmalısınız.

NetApp, veri depolama altyapısını 21’inci yüzyılın hızla gelişen bulut teknolojisine entegre etmek isteyen firmalar için çözümler sunuyor. NetApp Genel Müdürü Behçet Yumrukçallı, Türk firmalarının veri depolama alanında dikkat etmesi gereken faktörleri ntvmsnbc’ye anlattı.

Yumrukçalı, ’deki şirketlerin veri depolama alanında giderek bilinçlendiğini belirtirken, önemli bir not düştü: ‘Artık klasik depolama değil, akıllı yazılımların kontrol ettiği veri depolama dönemine giriyoruz’

NetApp Türkiye 2004’te kuruldu. O tarihten bugüne kadar Türkiye piyasasında NetApp olarak nasıl bir değişim gözlemlediniz?

Veri Altyapı çözümleri sağlayan bir firma olarak IT sektörü içinde çok önemli  bir segment de bulunuyoruz.  1999’dan beri veri depolama sektöründe yer alıyorum. Gözlemlediğim en önemli değişim, kurumlar tarafında bilinçlenmenin son derece artmış olması. Daha önce büyük kurumların veri depolamayı önemsediğini görüyorduk ve daha çok felaket durumlarında hazırlıklı olmak için bu alana ciddi yatırım yapıyorlardı. Alt sektördeki firmalar ise klasik yöntemlerle çözüm geliştirmeye çalışıyordu. Ancak geçtiğimiz yıllarda kurumların büyüklüğü veya küçüklüğünün veri depolamanın önemini değiştirmediği anlaşıldı. Her firmanın bilgisi kendisi için çok büyük önem taşıyor. Son yıllarda kamu ve KOBİ’lerinde verilerinin önemini fark etmeleri, veri depolama altyapıların yapılan yatırımın artmasını tetikledi.

Şirketlerin veri depolamanın önemini daha iyi anlamasını sağlayan faktörler ne oldu?

Veri depolama yatırımlarının artmaya başlamasının ardından felaket kurtarma yatırımlarında da artış gözlemledik. Firmalar felaket kurtarma geçiş sürecinin önemini anlamaya başladı. Dolayısıyla yatırımlar daha da arttı. Veri depolama sektörünün sahip olduğu hız da firmalar üzerinde doğrudan etkili oldu. Verinin çok hızlı bir şekilde artıyor olması ve bilgi içeriğinin değişmesi, şirketlerin bakış açılarını değiştirmeye itti.

Geçmişte bilgiler ağırlıklı olarak basit metinler halinde belirirken, bugün sıradan bir fotoğrafın boyutu bile  5 MB olabiliyor, çektiğiniz kısa bir video yüzlerce MB yer kaplıyor. Bu şekilde, Büyük Veri dediğimiz verinin içerikleri de zamanla artış gösterdi. Büyük veri, otomatik olarak yapılması gereken depolama ihtiyacını da artırdı.

“SAĞLIK VE MEDYA SEKTÖRLERİ YATIRIMLARINI ARTIRIYOR”

Veri depolama alanında belirleyici olan bir faktör, kurumların verilerini ne kadar eski olsa da gözden çıkaramaması ve depolaması. Özellikle devletin getirdiği düzenlemeler neticesinde özel sektörde firmalar uzun yıllar verilerini saklamak zorunda. Bu verileri saklama zorunluluğu da yıllar boyu bir birikim getirdi. Sonuç olarak veri miktarı ciddi biçimde arttı.

Şirketler ticari olarak hacimlerini artırmak adına ikinci, üçüncü, dördüncü özel veri platformları oluşturdular. Bu karar destek platformları, Custom Relationship Management (CRM) ile şirketler müşterilerini çok iyi tanımak, onların nasıl hareket ettiklerini anlamayı amaçlıyor. Karar destek platformları, kişiler hakkında bilgi sahibi olmak, özellikle yapılacak promosyanlar için yol çizilmesini sağlıyor. Daha çok banka ve telekomünikasyon şirketlerinin önem verdiği bu promosyonlar için veri üzerinde çok kapsamlı ve gerçek zamanlı analizler yapmaları gerekiyor.

Bu kapsamlı analizler, örneğin 1 TB verinin iki, üç, dört hatta beş katına çıkarılarak incelenmesini gerektiriyor. Tüm bu faktörler, verinin çok ciddi bir hızda artmasını ve kurumların veri depolama konusunda bilinçlenmesini sağladı.

Finansal kurumların bilinçlilik konusunda öncü olduğunu belirttiniz. Ben medya alanına veri depolamaya çok fazla önem verildiğini görmüyorum. Türkiye’de bu bilinçlilik hangi sektörlere yayılıyor?

Sektöre baktığımız zaman veri depolamanın öncüsü olan sektörleri finans ve telekomünikasyon olarak gösterebiliriz. Son birkaç yılda ise devlet kurumları ön plana çıkmaya başladı. Hükümetin bu alanda yapmaya başladığı çok ciddi yatırım altında kurumlar veri depolama teknolojilerine entegre  olmaya çalışıyor, bilgiler herkesin kolayca erişim sağlaması için dijital ortama aktarılıyor. Bu üç ana sektörün dışında veri depolama alanında giderek yatırımını artıran diğer iki sektör ise sağlık ve medya.

Medyada çok uzun yıllar analog adını verdiğimiz içerikler saklanıyordu. Teyp gibi depolama birimlerinde saklanan bilgi dijital değildi. Ancak zamanla yüksek çözünürlüklü dijital yayınların yapılmaya başlaması , medya kuruluşlarının Bilişim Teknolojileri (BT) altyapılarına ciddi olarak yatırım yapmaya itti. Medya, veri depolamanın klasik araçlarla yürütülemeyeceğini çok iyi anladı. Bilginin güvenliğini ve erişilebilirliğini sağlamak için veriler dijital ortama aktarılarak depolanmaya başlandı. Medya, diğer sektörlere göre daha yavaş dönüşüme başlamış olsa da zamanla daha hızlı bir değişime tanık olacağız.

“EN İYİ ANAHTAR ÇÖZÜMÜ SUNUYORUZ”
Bulut çalışma ortamı ve veri depolama hizmetleri olarak Google Enterprise gibi önde gelen bir örnek var. Veri analizinde performans artırmak için Riverbed, depolama alanında EMC gibi büyük şirketler var. Kısacası veri depolamayı ilgilendiren alanlarda şirketlerin önünde birçok seçenek duruyor. Bir firma hangisini tercih edeceğini nasıl belirlemeli?

Burada aslında iki yaklaşıma tanık oluyoruz. Bunlardan bir tanesi ‘anahtar çözüm’ dediğimiz bir yöntem. Tek bir firmaya başvurarak, uçtan uca tüm ihtiyacını bu firmadan karşılamaya yönelebiliyorsunuz.

İkinci yaklaşım ise ‘best of breed’ yani ‘her şeyin en iyisi.’ Bugün bir markayla çalışırken, her alanda size en iyi çözümleri sunmasını bekleyemezsiniz. NetApp gibi firmaların bugün geldiği başarıda kritik olan faktör, bir alana odaklanmamız ve o alanda çok başarılı olmamız. Bizim her zaman müşterilere önerdiğimiz yaklaşım, best of breed, aradıkları çözümü en iyi sunan firmaları bir araya getirmeye çalışmalı.

Ancak burada şöyle bir risk ortaya çıkabiliyor. Entegrasyon. Eğer tek bir üreticiden ihtiyaçlarını karşılarsanız böyle bir risk yaşama ihitimaliniz çok düşük ama best of breed yaklaşımında entegrasyon riskini iyi değerlendirmek gerekiyor.  NetApp, bu aşamada ortakları SAP, Oracle, Microsoft, Vmware, Citrix ve Cisco gibi farklı firmalarla işbirliği gücünü ortaya çıkarıyor. Burada amaç, çözümlerin bir araya getirilerek müşteriye anahtar çözüm olarak sunulması.

Burada SAP örneği vermek istiyorum. SAP, yazılım alanında çok önemli bir yer tutuyor. Firmaların karar destek ortamlarında kullandığı çözümlere yardımcı oluyor. NetApp ise bu tabloda veri depolama kısmında yer alıyor.

SAP ile olan ortaklığımızı kurarken, onlara ‘yazılım alanında en iyisini sunduklarını düşündüğümüzü, bizim de güvenli ve etkin bir şekilde veri depolama yaptığımızı’ belirttik ve beraber çözüm sunmayı önerdik. NetApp, bu tür, işbirliğiyle sunulan anahtar çözümlerin peşinde.

“EN KISA ZAMANDA EN İYİ KARAR”
Firmaların gelir kazandıkları üretim ortamları ve karar destek ortamları bulunuyor. Karar destek ortamında, kampanyalarını, promosyonlarını nasıl yapacaklarını seçiyor, stratejileri üzerinde çalışıyorlar. SAP HANA’nın yaklaşımı çok ilginç. İki farklı platform yerine, doğrudan üretim alanında gerçek zamanlı analiz yapabilmenizi sağlıyor. Bu çok büyük bir fayda ancak çok yüksek bir performans gerektiriyor.

HANA öncesinde, üretim ile karar destek platformları birbirlerinden ayrıldığında, etkileşim olmuyordu. Ancak şimdi hem sisteminizi çalıştıracak hem de karar destek analizi yapabileceksiniz. Bu aşamada SAP yazılım, NetApp’de veri depolama alanında yüksek performans sunduğunda, ki Cisco gibi diğer ortaklarımız da bu aşamada yer alıyor, anahtar çözümü ortaya koymuş oluyoruz.

Ortaklarınız gerçekten çok güçlü. Bu rekabette size avantaj sağlıyor mu?

Evet, etkili oluyor. NetApp’ın bir sunucusu, database uygulaması yok. Ama kendi alanında çok başarılı. Alanında öne çıkan firmalarla işbirliği yaparak entegre oluyor ve sonuçları da görüyoruz zaten.

FlexPod Data Center, Microsoft Private Cloud gibi hizmetlerinizi sunmadan önce hangi firmaya hangi çözümün gerektiğini nasıl belirliyorsunuz?

Öncelikle kurumlarla bir araya geldiğimiz zaman hiç yorum yapmadan onları dinliyoruz ve nasıl bir çözüm arayışı içerisinde olduklarını anlamaya çalışıyoruz. Eğer çözüm sadece veri depolama alanıyla sınırlıysa, NetApp olarak kendi çözümlerimizi sağlayabiliyoruz. Ancak ihtiyaçlar genelde daha kapsamlı ve sadece bizim karşılayabileceğimiz boyutta olmuyor. Bu durumlarda müşteri ortamını analiz ediyor ve hangi iş ortaklarımızla doğru çözümü sağlayabileceğimize karar veriyoruz, yönlendirmeyi de buna göre yapıyoruz.

Burada önemli bir nokta, küresel alanda faaliyet gösteren iş ortaklarımızla işlemlerimizi entegre etmemizde, yerel ortaklarımızın büyük bir rol oynaması. Yerel ortaklarımızı, küresel iş ortaklarımızın hepsini çok iy tanıdığı için iyi bir çözüm ortaya çıkarabiliyoruz. Müşteriye ihtiyacı kapsamında FlexPod veya Microsoft Private Cloud gibi özel çözümler sunuyor ve iş ortaklarıyla bir çözüm oluşturuyoruz. Kısaca NetApp tüm bu firmalar arasında bir yapıştırıcı görevi görüyor diyebilirim.

'En kısa zamanda analiz yapan şirket kazanır'  - 1 NetApp Türkiye Genel Müdürü Behçet Yumrukçallı.

“BULUT KONTROL EDEMEYECEĞİMİZ KADAR KARMAŞIK”

Veri miktarı olağanüstü bir hızla artıyor. Cisco, 2016’da bulut trafiğinin 6 kat artacağını açıkladı. Veri kontrolü sadece sürekli artan veriyi kontrol etmek ve korumak mı? Nasıl bir mantık olmalı?

IDC rakamlarına göre, 2022 yılına kadar verinin küresel alanda her yıl yüzde 44 artması bekleniyor. 2022 sonunda bugünkü verinin 44 katına ulaşacağı anlamına geliyor ve gene IDC ye göre bütün bu verilerin %34’ü bulut ortamlarda tutuluyor olacak. Bu tablo karşısında, bu kadar büyük miktarda verinin klasik yöntemlerle korunabileceğini düşünmek gerçekçi değil. Veri depolamada yönetimsel boyutlar ve sınırlar mevcut. Aynı zamanda veri büyüdükçe maddi sıkıntılar da ortaya çıkıyor. Tüm bu faktörler, bulut bilişimi daha da öne çıkarıyor.

Çünkü bu kadar büyük miktardaki veriyi klasik yöntemlerle korumaya çalışırsak, buna hem yönetimsel hem de finansal olarak cevap vermek mümkün olamaz. Kısaca, veri artarken verinin nasıl verimli saklanabileceği sorusuna yanıt bulmak lazım. Bu aşamada, dijital alanda tekilleştirme, sıkıştırma gibi yöntemler bulunuyor. Bugün 1 TB’lık veriniz olduğunu varsayalım. Kullandığımız teknolojiyle, 1 TB’ın diskte 100 MB, yani 10’da 1’i kadar yer kaplamasını sağlayabiliyoruz. Bu teknoloji, maliyetleri çok aşağı çekiyor. Katmanlandırma denilen bir diğer yöntemde, 100 GB’lık veriniz var ama siz sadece 1 GB’lık kısmını aktif kullanıyorsunuz. Tüm verilere her an ulaşmak zorunda olmadığınız böyle bir durumda, kullanmadığınız veriyi pahalı ortamlarda saklamak zorunda değilsiniz. Daha hızlı pahalı diskler, daha ucuz yüksek kapasiteli diskler mevcut. Ayrıca, çok daha uzun süreli depolama için teyplere çıkmaya kadar seçenekler bulut bilişimde mevcut.

Ancak bu sistemler kimsenin kontrol edemeyeceği kadar kapsamlı ve karmaşık. Bu yüzden otomatik olarak gerçekleşmesi gerekiyor.

Burada devreye algoritmalar mı girecek?

Evet, akıllı yazılımlar trendleri analiz ederek, kullanıcı profillerine bakarak sistem kendisi karar verebiliyor. Çok sık kullanılan verileri pahalı ama yüksek performanslı ortamda, az kullanılan verileri ise ucuz ama geniş kapasiteli ortama yerleştiriyor. Devletin getirdiği düzenlemelerle,  bu bilgileri bir kısmının senelerce kullanılacağını da göz önünde bulundurmak lazım.  Çünkü arşiv tutulması yaptırım altına alınan bir zorunluluk haline geldi. Ancak 10 yıl boyunca saklayacağınız ve belki de sadece bir kez kullanacağınız veriler var. Sonuç olarak bu bilgiyi pahalı ortamda saklamak çok büyük bir lüks.

Bulutun getirdiği bir diğer avantajlar, yönetim alanında ortaya çıkıyor. Verilerin artışıyla beraber altyapıları yönetmek gerçekten çok zordur. Cisco ve Microsot gibi firmaların yönlendirdiği, orchestrator adı verilen yazılımlar var. Adı üstüne orkestra şefi gibi işliyor. Siz ürünleri yönetmiyor, politikaları yönetiyorsunuz. Otomatik olarak sistem aşağıda kendi kendine çalışıyor.

Günümüzde alt seviyelere inerek orada verileri kontrol etmek imkansız hal almaya başladı. Örneğin, ‘10 gündür kullanıcının ilgilenmediği dosyaları bir alt seviyeye al’ şeklinde bir politika belirlendi. Bunu siz sürekli analiz edip bu işlemleri gerçekleştiremezsiniz. Politikaları belirliyorsunuz ve yazılımlar 10 gündür kullanılmayan verileri alt dosyalara atıyor, kullanılan verileri üst tarafta tutuyor.

“ANKARA’DAKİ POTANSİYEL DAHA YÜKSEK”

Bulutta devrim yapacak yenilikler HANA gibi yazılımlar mı olacak?

Bulut dediğiniz, adı üzerine bulut. Fiziksel ortamlarda çalışmak çok kolay. Hangi verinin, hangi aracın nerde olduğunu biliyorsunuz. Buluta geçtiğiniz vakit, aslında biraz kontrolü kaybediyorsunuz. Verinizin, dünyanın neresindeki veri merkezinde olduğunu dahi bilmiyorsunuz. Veriyi kontrol etmek giderek zorlaştığı için orchestrator gibi akıllı yazılımlar bir zorunluluk. Aksi takdirde kontrolü kaybedersiniz.

Bugün en ilgi gören akıllı yazılım HANA diyebilir miyiz?

HANA şu an en çok satış gerçekleştirilen projeler değil. Ancak önü açık alan ve gidişatın yöneldiği çözümler. Firmalar için sahip oldukları verilerle çok hızlı analiz yapıp çok hızlı karar almaları çok önemli. Klasik yöntemler kesinlikle bu analizler için yeterli değil, SAP HANA tarzı çözümler lazım.

Az verisi olan ve uzun süreçlerde karar vermesi yeterli olan firmalar ihtiyaç duymayabilir ama rekabetçi ortamda hızlı analiz yapmamanız rekabet gücünüzü ciddi şekilde düşürecektir.

HANA dışında özellikle sosyal medya da öne çıkan kişisel içeriklerin depolandığı Genel Bulut çözümleri için obje (nesne) tabanlı veri depolama altyapıları... Bir diğer yaklaşım da içinde SQL barındırmayan, yapısal olmayan büyük verilerin analizine yardımcı olan açık kaynak kodlu Hadoop çözümleri.

Bir yıl içinde Türkiye piyasasından beklentiniz nedir?

Türkiye’de harici veri depolama pazarında NetApp 3 yıl önce 6’ıncı sıradaydı. Bugün ikinci sırada yer alıyoruz. Yedi yılda bu kadar hızlı büyümemizin etkileri zaten Pazar payına yansıyor. Türkiye’de veri depolama pazarının büyümesi, bizim de payımızı artırmayı sağladığı için bu bize büyük bir avantaj olarak yansıyor. IDC verilerine göre, Türkiye’de pazar payının ciro olarak büyümesi yüzde 8-9 oranında. Burada şuna dikkat etmek lazım: Gelişen teknoloji fiyatları da düşürdüğü için rakamsal olarak büyüme çok fazla olmuyor. NetApp olarak hedefimiz ise Pazar yüzde 8-9 büyürken, yüzde 35 büyümek. Bu kolay değil ama sahip olduğumuz iş ortakları ve yenilikçi çözümlerle başarabileceğimizi düşünüyoruz.

Ankara’da çok hızlı büyüyoruz, büyümeye de devam edeceğiz. Ankara’da daha çok veri var. Devlet kurumlarının müşterisi halk. SGK olsun, Adalet, Maliye Bakanlığı’na gidin, inanılmaz boyutta veri var. Bu verilerin hepsi artık dijital hale geliyor. Kısaca, Ankara’nın potansiyeli İstanbul’dan daha yüksek. Devlet, veri depolamaya önem veriyor ve BT için ayırdığı bütçeyi sürekli artırıyor.

'En kısa zamanda analiz yapan şirket kazanır'  - 2

Sayfa Yükleniyor...