Erdoğan: 1919'dan başlayan tarih anlayışını reddediyorum

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kut'ül Amare Zaferi'nin 100. Yılı töreninde "Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyete atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de devletimizin de hasmıdır" dedi.

Erdoğan: 1919'dan başlayan tarih anlayışını reddediyorum

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kut'ül Amare Zaferi'nin 100. Yılı dolayısıyla Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen programda yaptığı konuşmada, bir asır önce 29 Nisan 1916'da kazanılan zaferin 100. yılının hayırlı olmasını temenni etti.

Selmanı Pak ve Kut çarpışmaları başta olmak üzere 1. Dünya Savaşı'nın tüm cephelerinde kahramanca mücadele eden şehit ve gazi olan tüm askerleri rahmetle ve minnetle yad eden Erdoğan, bu toprakları vatan kılmak için Malazgirt'ten beri kesintisiz bir şekilde sürdürülen mücadelelerin her bir aşamasında şehit ve gazi olan ecdadı aynı şekilde rahmetle ve hürmetle andığını söyledi.

Erdoğan, Kurtuluş Savaşını kazanarak Cumhuriyetini armağan eden Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere kurucu meclisin ve ordunun tüm mensuplarını anarak, Mithat Cemal Kuntay'ın "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır" dizelerini okudu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin, bu coğrafyadaki bin yıllık varlığı boyunca Anadolu'nun bozkırlarını Ege'nin, Trakya'nın ve Akdeniz'in bereketli ovalarını, Karadeniz'in yeşil tepelerini, Doğu Anadolu'nun görkemli dağlarını, bugün bir kısmı sınırlarımız dışında bulunsa da insanlığın Fırat ve Dicle etrafındaki kadim yerleşimlerini tüm renkleriyle Balkanları ve vatanın her karışını kanıyla yoğurarak bayrağı dalgalandırdığını kaydetti.

Bu vatanın kimsenin inayeti olmadığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bu coğrafya millet olarak bedelini halen, her gün ödediğimiz, bize anamızın ak sütü kadar helal olan asli vatanımızdır. Terörle mücadelede şehit olan tüm askerlerimize, polislerimize, korucularımıza Allah'tan rahmet, gazilerimize şifa diliyorum. Geniş bir coğrafyada 2 bin 200 yılı aşkın süredir kesintisiz devam eden devlet geleneğimiz boyunca yüreğimizle ve bileğimizle, hakkını vermediğimiz hiçbir zaferimiz yoktur. 1400 yıllık İslam tarihinin bilhassa son 1000 yılında bizim içinde olmadığımız hiçbir büyük mücadeleye rastlamak neredeyse mümkün değildir. Tüm medeniyetlerin, tüm milletlerin göz bebeği Anadolu'yu bunca yıldır vatanımız olarak muhafaza edebilmemizin gerisinde işte böyle büyük bir birikim vardır. Batı medeniyetinde Türk, belli bir kavmin adı değil tüm Müslümanları ifade eden bir isimdir. Dünyada 200 milyonun üzerinde bir varlığa sahip Türkçe konuşan toplumlar denince de akla önce bizim milletimiz gelir. Millet olarak temsil ettiğimiz bu geniş algının gerisindeki büyük mücadeleyi ve fedakarlıkları çok iyi görmek, çok iyi değerlendirmek ve idrak etmek mecburiyetindeyiz. Ülkemizde maalesef, nesillere bu büyük fotoğrafı gösterecek bir tarih anlayışı mevcut değil."


Erdoğan: 1919'dan başlayan tarih anlayışını reddediyorum - 1

"DERS KİTAPLARINDAKİ TARİH EKSİK"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, birtakım iyi niyetli ve başarılı çalışmaların olduğunu ama bunların özellikle batı ülkelerinin benzer çalışmaları yanında çok sönük kaldığını, ders kitaplarındaki tarih anlatımında ise eksikliğin dışında adeta tam tersi bir çabanın söz konusu olduğunu vurguladı.

"Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyete atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de devletimizin de hasmıdır." diyen Erdoğan, Balkan Savaşı'nın, Gazi Mustafa Kemal'in Çanakkale'de askerlerine hucum emri verdiği ifadesiyle "Balkan utancını bir daha yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim" dediği bir hezimet olduğunu söyledi.

Osmanlı ordusunun Balkan hezimetinden aldığı derslerle 1 yıl gibi kısa sürede kendisi yenilediğini dile getiren Erdoğan, bu sayede 1. Dünya Savaşı'nda 1 milyonu dahi bulmayan bir güçle, 1,5 milyon İngiliz, 1 milyon Rus, çeyrek milyon Fransız ve bir o kadar da Ermenilerin başı çektiği çeşitli azınlık çeteleriyle mücadele edebilmeyi başardığını aktardı.

Osmanlı ordusunun bu dönemdeki başarısının bir başka ülkeden gelen az sayıdaki askeri danışmanın değil, milletin ordusuyla birlikte varlığını korumak için başlattığı kıyamın ürünü olduğunu belirten Erdoğan, "Tüm cepheleriyle 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı milletimizin kıyamıdır, yani ayağa kalkışı, şahlanışıdır." dedi.

"BİZİM ORDUMUZ SADECE MUVAZZAF DEĞİLDİR, MOBİLDİR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarih kitaplarında milletimiz için "asker millet" veya "ordu millet" denildiğini dile getirerek, gerektiğinde tüm fertleriyle, inancı, vatanı, bayrağı, devleti uğruna savaşabilen, bunu göze alabilen bir millet olduğumuzu söyledi. Ordunun sadece muvazzaf olmadığını vurgulayan Erdoğan, ayrıca mobil ordunun bulunduğunu, bunun da millet olduğunu ifade etti.

Tokat türküsündeki "Hey Onbeşli" hitabının lise çağlarında olup da askere giden gençleri ifade ettiğini, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında ülkedeki pek çok lisenin mezun veremediğini anımsatan Erdoğan, bu okullardakilerin cepheye gidip şehadet şerbetini içtikleri için geri dönüp eğitimlerini devam ettiremediklerini anlattı.

Erdoğan, Yahya Kemal Beyatlı'nın "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" şiirinden dizeler okuyarak, "Böyle bir milletin tarihindeki zenginlikleri anlatmaya değil kitaplar kütüphaneler bile yetmez. Bunu böyle görüyoruz. Ama biz ne yapmışız? Kendi tarihimizin üzerine adeta kara bir örtü örtmeye çalışmışız. Kendi tarihimi gömmeye çalışmışız. Kendimize ait olan pek çok başarıyı sanki bizimle ilgisi yokmuş gibi kısaca anlatıp geçenler veya hiç değinmeyenler hem ecdadımıza saygısızlık, hem de gelecek nesillere çok büyük kötülük yapmışlardır. Kut'ül Amare Zaferi bunun en çarpıcı örneğidir." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, okullardaki tarih kitaplarında Çanakkale Savaşı'nın biraz işlendiğini, bunun dışındaki diğer zaferlerin ise ya hiç olmadığını, ya da bir kaç cümleyle geçiştirildiğini söyledi.

Daha yakın zamanda lise 2'nci sınıflara okutulan tarih kitaplarında Kut'ül Amare'nin, çok kısa bir şekilde anlatıldığını, İngilizleri kimin yendiğinin dahi yer almadığını ifade eden Erdoğan, İngilizler'in 1918'de İstanbul'u işgal ettiklerinde şehirde kendilerine ait tüm bürolara, üzerinde "Kut'u hatırla" yazan tabelalar astıklarını, yenilen tarafın bu savaşı asker ve sivil tüm vatandaşlarına bir ibret vesikası olarak hatırlatırken, bizde ise kendi zaferimizin unutturulmaya çalışıldığını kaydetti.

Erdoğan, aynı dönemde İngiliz Dışişleri Bakanının İstanbul'daki İngiliz yüksek komiserine "Mısır ve Hindistan'daki Müslüman uyruklarımızın Türklerin tamamen yenildiklerini anlamalarını özellikle istiyoruz. Bu İslamcılığa, Turancılığa ve genel olarak İslamın siyasi gücüne öldürücü bir darbe indirecektir." talimatını gönderdiğini dile getirerek, "Maalesef biz tarihimizi yıllarca tam da İngilizlerin istediği gibi düzenledik." diye konuştu.

1. Dünya Savaşı'nın her cephesinde başta İngilizler olmak üzere düşmanların öfkeyle, dostların da ümitle, tüm dünyanın şaşkınlıkla takip ettiği bir mücadele ortaya konulduğunu vurgulayan Erdoğan, ateşkes anlaşması imzalandığında Osmanlı ordusunun tüm cephelerde savaşmaya devam ettiğini, ortada çökmüş, bitmiş, teslim olmuş bir ordu ve devlet olmadığını vurguladı.

Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bizim bu dönemde başımızı yakan, klasik sorunumuz olan cephede kazanıp masada kaybetme işidir. Yani diplomasi eksikliğidir. Bununla birlikte şu gerçeği hep birlikte teslim etmemiz gerekiyor. Bizim için savaşın başladığı dönemde taşınan niyetlerle, savaşın bitiminde ortaya çıkan manzara çok farklıdır. Tümüyle yakılıp külleri havaya savrulmak istendiğimiz bir durumdan yeni bir Kurtuluş Savaşını başlatıp başarıyla sonuçlandıracak morale, tecrübeye, azme kavuştuk. Geçtiğimiz 13 yılın siyasi sorumluluğunu üstlenen bir kişi olarak, tarihimizi yeni nesillere bu yönüyle anlatma konusunda yeterli mesafeyi katedemediğimizi bir öz eleştiri olarak burada ifade ediyorum. Demokrasiye ve kalkınmaya dair önceliklerimiz bizi öylesine kuşatmıştı ki özellikle eğitimde, kültürde, sanatta arzu ettiğimiz değişimi gerçekleştirecek adımları atmakta maalesef yavaş davrandık, eksiğimiz var ama aşacağız. İnşallah bizim bu çabalarımızı hükümetimiz bir adım öteye götürecek, eksiklikleri tamamlayacaktır. Yaşadığımız son gelişmeler, bu değişimin bizim için en az diğer alanlarda sağladığımız başarı kadar önemli olduğunu gösterdi."

"GÖNÜL SINIRLARIMIZ AYRILMADI"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Irak'a, Suriye'ye, Balkanlar'a, Kırım'a, Orta Asya'ya tarihin ayrılmaz birer parçası olan yerlere, "sanki başka bir gezegenden söz ediyormuş" gibi bakan vatandaşlar bulunduğunu dile getirdi.

Şairin Kut'ül Amare Savaşı'nın asıl hedefi olan Bağdat için "Ve haberci diyor ki ne oldu Bağdat / Nerede onu koruyan sur ve perde / İnsan ki yaşar eserde / İnsan nerede ve eser nerede / Devrilen her taş benim taşım / Yıkılan her ev benim / Benden yıkılıyor hepsi /Ben yıkılıyorum, yıkılan benim / Her zerrede ölen benim / Ölen Bağdat benim / Ve diyor ki haberci /Yanan ay, sönen gün benim / Çöken akşam, gelen geceyim ben / Neden anlamadın bütün bunları sen / Ey Bağdat'ın altın anahtarını küle çeviren" dediğini aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:

"İşte 1. Dünya Savaşı yıllarında uğruna on binlerce, yüz binlerce evladımızı feda ettiğimiz Bağdat, Basra, Hicaz, tüm o bölge, bizim için dün böyle bir anlama sahipti. Bugün de aynı hissiyat içindeyiz. Yahya Kemal de doğum yeri olan Üsküp'ü anlattığı Kaybolan Şehir şiirinde şöyle diyor: Üsküp ki Şar Dağı'nda devamıydı Bursa'nın / Bir lale bahçesiydi dökülmüş temiz kanın. Evet, daha bir asır önce bizim için Bursa ile Üsküp'ün hiçbir farkı yoktu. Tıpkı Bağdat'ın, Musul'un, Şam'ın, Batum'un, Selanik'in, Kırcaali'nin farkı olmadığı gibi. Mesela Musul, İngilizler tarafından dahi Irak'ın değil, Anadolu'nun bir parçası olarak kabul ediliyordu. Ama coğrafyaların petrol kaynaklarına göre cetvelle çizildiği, siyasi oyunlar ve Osmanlı'nın çoğulcu yapısını zaafa dönüştüren politik fitneler, bizi ayrılmaz birer parçamız olarak gördüğümüz bu topraklardan kopardı. Fiziki sınırlarımız ayrılmış olabilir ama gönül sınırlarımız hiçbir zaman ayrılmadı."

Erdoğan, Kut'ül Amare'nin, resmi tarih söyleminin bir başka önemli arızası olan "1. Dünya Savaşı'nda Araplar bizi arkamızdan vurdu" yalanını ortaya koyan en bariz örnek olduğunu belirterek, kuşatma boyunca Kut halkının adeta Osmanlı ordusunun bir parçası gibi hareket ettiğini, bu uğurda pek çok şehit verdiğini anlattı.

Köklü bir Arap ailesinin mensubu olan Uceymi Paşa'nın Kut Savaşı'nda İngilizlerin kuşatması altında kalan bir birliği yanındaki adamlarıyla kuşatmayı yararak kurtardığını aktaran Erdoğan, "Anadolu'da olduğu gibi o bölgede de elbette İngilizlerin ve diğer güçlerin oyunlarına, rüşvetlerine, vaatlerine kananlar vardı ama bu durum asla, nasıl Anadolu'da yaşananlar, tüm Anadolu insanını izam etmezse, o bölgede de tüm Arap kardeşlerimizin itham altında bırakılmasını haklı göstermez." dedi.

Erdoğan, Kut'ül Amare Zaferi'nin 100. yılı dolayısıyla düzenlenen anma programında Kut valisinin ve Kut'tan misafirlerin yer aldığını dile getirerek, "Kardeşlerimize, Cumhurbaşkanı sıfatıyla şahsım, ülkem, milletim adına 'Hoşgeldiniz' diyorum" ifadesini kullandı.

Büyük önem arz eden 3 fitneden ilkini "mezhepçilik" olarak açıklayan Erdoğan, hassas olmak gerektiğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şiilik, Sünnilik... Bizi bu anlamda İslam dünyası içerisinde parçalamaya, yıkmaya çalışıyorlar. Bizim Şiilik diye bir dinimiz yok. Bizim Sünnilik diye de bir dinimiz yok. Bizim bu noktada tek dinimiz İslam'dır. Bizi birleştiren yapı odur. Kim ki İslam'ı bir kenara koyarak, Şia taassubu içerisindeyse, Sünnilik taassubu içerisindeyse, o, Müslümanlara ihanet içerisindedir. Şu anda DAİŞ terör örgütü, Şebab, bunun yanında El Kaide, sayabildiğiniz kadar sayın. Bunlar öldürürken ne diye öldürüyor? Kilis'e atarken roketlerini ne diye atıyor? 'Allahuekber' diyerek atıyor. Peki şehit olanlar kim, ölenler kim? Onlar da 'Allahuekber' diyerek ölen benim kardeşim. Bunu neyle izah edebilirler? Hiçbir şeyle izahı mümkün değil" diye konuştu.

İkinci fitnenin "ırkçılık" olduğunu belirten Erdoğan, İslam'da ne Arabın Arap olmayana ne Arap olmayanın Araba üstünlüğü bulunduğunu, üstünlüğün ancak takva ile olduğunu anlattı.

Erdoğan, "Bunlar ne yazık ki bizi böldüler, parçaladılar. Ülkemde, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Gürcüsü, Abazası, Romanı, Boşnağı, bizim aramızda üstünlük olabilir mi? Biz yaratılanı yaratandan ötürü sevmeyi anlamış, bunu yürüten bir milletiz. Asla ırkçılık taassubu içerisinde de olamayız" dedi.

Üçüncü fitnenin "terör" olduğuna işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin şu anda terörle mücadele ettiğini, askerden, polisten, koruculardan şehitler olduğunu hatırlattı.

Recep Tayyip Erdoğan, salonda askerler bulunduğu ve aralarında geleceğin asker adayı öğrenciler olduğunu da dile getirerek, şöyle devam etti:

"Yarının Mehmetlerine de bugünün Mehmetlerine de şöyle sesleniyorum; Sizler, kutsal peygamber ocağının mensuplarısınız. Dünyada hiçbir ülkede askerine 'Mehmetçik' diyen bir başka ülke yoktur. Bu küçük Muhammed anlamında Mehmetçik'tir. Şehadet sıradan bir olay değildir, peygamberlik makamından sonra en yüce makamdır. Birileri bunu speküle edebilir ama ben inanıyorum ki benim askerim, benim asker, polis kardeşim, korucum, bu yola çıkarken, bu aşkla, bu inançla çıkmıştır. Annelerimiz, babalarımız 'Kınalı kuzu'yu kime derdi? Kınalı kuzu, askere gidene... Ona kınayı yakarlar ve kınalı kuzusuna 'Git oğlum git, ya gazi ol ya şehit' derdi. Bir de kınayı nerede yakardık? Düğünden önceki kına gecesinde adaya yani gelinimize yakardık. Bizde anlayış bu. Böyle çıkmışız bu yola, böyle yürüyoruz. 'Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber / Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber'. Böyle bir tablo. Malum yoğun şekilde yapılan operasyonlar var. Kardeşlerim, bu operasyonların muzaffer ordusu, muzaffer komutası sizlersiniz. Hiç bundan endişeniz olmasın. Er veya geç bu operasyonlardan zaferle çıkacak ve bu vatan topraklarında biz hainlere operasyon yaptırmayacağız. İnşallah Bağdat'ın da Şam'ın da kadim tarihi ilişkilerle kardeşlik duygularıyla bağlı olduğumuz diğer beldelerin de yeniden barışa, huzura kavuştuğu, yeniden ilimde, fende edebiyatta, dünyanın sembol şehirleri haline geldiği günleri hep birlikte inşa edeceğiz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, organizasyonda emeği geçen Kültür ve Turizm Bakanlığına ile tüm ekibe teşekkür ederek, Kut'ül Amare'yi ve unutturulmaya çalışılan tüm zaferleri millete, özellikle de yeni nesillere anlatmaya yönelik her çabayı takdirle karşıladığını, desteklediğini belirtti.

Erdoğan: 1919'dan başlayan tarih anlayışını reddediyorum - 2

DAVUTOĞLU: 23 NİSAN HEPİMİZİN BAYRAMI, KUT'ÜL AMARE DE HEPİMİZİN ZAFERİDİR

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Kut'ül Amare Zaferi, çöküşün başladığı, umutsuzluğun yaygınlaştığı bir zaman diliminde milletimiz için ve o coğrafyadaki bütün mazlum milletler için ab-ı hayat olmuştur." dedi.

Kut'ül Amare Zaferi'nin 100. yılı dolayısıyla düzenlenen anma programında konuşan Davutoğlu, konuşmasına Kut'ül Amare kahramanı merhum Halil Paşa'nın mektubundaki, "Allah'ın yardımıyla bugün Kut''ül Amare müstahkem mevki zaptedildi. 5'i general olmak üzere 500 subay ve 13 bin İngiliz askerin esir alındığını arz ve müjdelerim" bölümünü okuyarak başladı.

Anma dolayısıyla şehit ve gazi olan ecdadı bir kez daha hürmet ve minnetle yadettiğini ifade eden Davutoğlu, "Güzel vatanımız, aziz milletimiz için kahramanca çarpışarak can veren bütün şehitlerimize, Allah'tan rahmet diliyorum. Buradan Kut'ül Amare Zaferimizin kumandanı Halil Paşa ve onun kahraman askerlerinin aziz ruhlarını ihtiramla, hürmetle selamlıyorum. Onlar İstiklal mevzu bahis olduğunda neler yapabileceğimizi, hangi fedakarlıkları gösterebileceğimizi Kut Zaferi ile tüm dünyaya gösterdi. Tarihimizde Çanakkale Destanı'nı, Sarıkamış hadisesi, Yemen acısını biliriz de maalesef Kut'ül Amare'yi fazlaca bilmeyiz" dedi.

Tarihi çalışmalar yapıldığında bu zaferin öneminin anlaşılacağını belirten Başbakan Davutoğlu, Kut'ül Amare'nin Osmanlı'nın hayat memat mücadelelerinden birisi olduğunu, Türk milletinin hayatına kasteden topyekun saldırıya karşı en esaslı başkaldırılardan, direnişlerden biri olduğunu dile getirdi.

Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Oysa bu savaş bütün Ortadoğu halklarının Bağdat'a ilerleyen sömürgeci güçlere karşı son direnişiydi. Kut'ül Amare Zaferi, çöküşün başladığı, umutsuzluğun yaygınlaştığı bir zaman diliminde milletimiz için ve o coğrafyadaki bütün mazlum milletler için ab-ı hayat olmuştur. Çanakkale'den başlayan istiklalini koruma iradesinin bir benzeri Kut'ül Amare'de ortaya konmuştur. Çanakkale'de İstanbul, Kut'ül Amare'de Bağdat savunulmuştur. Kut'ül Amare şehitleri ve gazilerimizin o destansı mücadelesi istiklal mücadelemizle kurulacak Türkiye Cumhuriyeti'ne ruh ve mana vermiştir. Kut'ül Amare ruhu, cumhuriyetimizin üzerinde yükseldiği değerlere bereketli bir zemin olmuştur. Geçen asrın zafer ve istiklalimize giden yolumuzun en önemli duraklarından birisidir Kut'ül Amare."

Başbakan Davutoğlu, Çanakkale'ye, Kut'ül Amare'ye gidilen süreçte tablonun çok olumsuz olduğunu, işgalcilerin dört bir yandan hasta adam diye tabir ettikleri Osmanlı'yı mezara koymaya geldiklerini ifade ederek, "Ama Kut'ül Amare ile hezimete uğrayınca bu milletin kolay lokma olmadığını fiilen tecrübe ettiler. Şüphesiz büyük bir zaferdir. Eğer işgalci güçler Kut'ta durdurulmamış olsaydı, Bağdat ve kuzeyine ilerleyebilir, kuzeydeki Rus tehdidiyle birlikte bu toprakların kaderine kasteden büyük bir felakete sebebiyet verebilirlerdi. Bu anlamda Kut'ül Amare çok büyük anlamlar ihtiva ediyor. Kut'ül Amare, unutulacak bir zafer değildir." diye konuştu.

Eski Türkiye anlayışının uzun yıllar bu zaferi hatırlamak istemediğini, adeta sistemli bir şekilde unutturmaya çalıştığını aktaran Davutoğlu, her yıl Genelkurmay Başkanlığının sitesinde yapılan bir kutlama dışında Kut'ül Amare'nin hatırlanmadığını söyledi.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Ama bugün Sayın Cumhurbaşkanımız sizin himayenizde Kut'ül Amare tekrar milletimizin hafızasında, gönlünde hakettiği yeri buldu. Resmi tarih anlayışı bu anlamda tarih kitapları bu zafer üzerinde ne yazık ki yeterince durmadı ama artık Türkiye değişiyor. Unutturulan tarihimizi yeniden hatırlıyoruz, hafızamızı yeniden keşfediyoruz. Kut'ül Amare'yi yeniden hem de devlet töreniyle kutluyoruz. Aziz şehitlerimizin manevi huzurunda bir kez daha söz veriyoruz ki dün olduğu gibi bugün de vatandaşlarına zulüm eden, kan döken zalim diktatörlerin ve insan hayatını hiçe sayan terör örgütlerinin tam karşısında yer alarak Kut'ül Amare ruhunu yaşatacak ve şehit kanlarıyla yoğrulmuş vatan toprağımızın izzetine, şehitlerimizin hatırasına uygun davranacağız ve kıyamete kadar Kut'ül Amare bir daha unutturulmayacak."

Kamuoyunda bazı basın yayın organlarında Kut'ül Amare anması üzerinde oluşturulmaya çalışılan olumsuz algının tamamen milletten, tarihten gelen değerlere yönelik bir saldırı mahiyeti kazandığını ifade eden Davutoğlu, "Kut'ül Amare etkinlikleri 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na alternatif gibi gösterildi. Asla alternatif değildir. Bu bayramlar birbirinin ayrılmaz cüzleridir, birbirinin takipçileridir. Kut'ül Amare'yi anlamayan, Çanakkale Savaşı'nı anlamayan, 23 Nisan'daki milli iradeyi, milli egemenliği de idrak edemez. 23 Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı da hepimizin bayramı, Kut'ül Amare de hepimizin zaferidir" diye konuştu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, milli egemenlik için verilen her mücadelenin kendileri için kutsal olduğunu ifade ederek, "Egemenlik mücadelesinde kazanılan her zafer bizimdir hem de bütün mazlum milletlerindir. Bugün aramızda bulunan Kut Valisi ve Kut'tan gelen değerli Iraklı kardeşlerimizin de zaferidir bu. Sadece 78 milyonun değil, bütün Ortadoğu halklarının zaferidir Kut'ül Amare." dedi.

Bu zaferin daha başka pek çok açıdan da önemli olduğunu vurgulayan Davutoğlu, Kut'ül Amare'nin, zorbalığa, tefrikaya karşı birliğin altın levhası olduğunu vurguladı.

Davutoğlu, 100 yıl önce Osmanlı bakiyesi coğrafyanın bütün halklarının 1916 yılında Bağdat'a doğru ilerleyen sömürgeci güçlere karşı son büyük direnişlerini yaptığını, son büyük zaferi kazandıklarını belirterek, şunları kaydetti:

"O orduda Araplar, Türkler, Kürtler, Süryaniler, Keldaniler, Sünniler, Şiiler hep beraber savaştı. Omuz omuza savaştı. O günkü vahdet ruhu bize bugün çok şey anlatmaktadır. Aslında Irak halkının da hepimizin de keşfetmesi gereken ilk şey o günün birlik ruhudur. En zor zamanımızda biz, yani Türkler, yani Kürtler, yani Araplar, yani Sünniler, yani Şiiler, Müslümanlar, Hristiyanlar yani Mezopotamya'nın bu kadim coğrafyanın bütün halkları omuz omuza mücadele verdik Kut'ül Amare'de. Devrin zorbalarına yedi düveli yenebileceğimizi gösterdik. Kut'ül Amare bu zaferin adıdır. Bugün aradan tam 100 yıl geçtikten sonra bugünün zorbaları aynı topraklara musallat olmuş vaziyettedir. Bugün yine bir tarafta iyinin, doğrunun, hakkaniyetin, kardeşliğin etrafında kümelenenler, diğer tarafta ise parçalayıcı, kardeşi kardeşten ayırıcı fitneciler var. Bugün yine o iki anlayış, o iki ruh karşılaşıyor, yüzleşiyor, savaşıyor."

Kut'ül Amare'de yenilenlerin, kapıların arkasında başka başka hesapların içine girdiklerini belirten Davutoğlu, "Sykes-Picot'da 'Osmanlı'yı nasıl parçalarız? Kadim halkları birbirine nasıl düşürürüz?' diye çalışma yürüttüler. O birleştirici ruhu, Alparslan'dan, Selahaddin Eyyubi'den, Sultan Selim'den beri gelen o birleştirici ruhu nasıl yok ederiz diye planlar yaptılar. Hakla, hakikatle ilgisi olmayan hesaplarla şehirleri, nehirleri,vadileri, dağları ve en önemlisi insanları birbirinden ayırdılar. Haritaya baktığımızda, o haritayı ortaya çıkaran zihniyetin kastını çok net görürsünüz. O kasıt, Anadolu'yu Mezopotamya'dan koparmaktı. O kasıt Dicle'yi, Fırat'ı, Sakarya'dan ayırmaktı. O kasıt, Mezopotamya'daki ruhu Rumeli'deki ruhtan, Kafkasya'daki ruhtan uzaklaştırmaktı" diye konuştu.

Bu anlaşmanın sıradan bir anlaşma olmadığını, parçalayan, kardeşi kardeşten ayıran bir anlaşma olduğunu dile getiren Davutoğlu, "Biz 100 yıl sonra, şimdi geriye dönüp baktığımız vakit açıkça görüyoruz. Bundan sonra 100 yıl önceki tarih, 100 yıllık birikimle söylüyorum. Ya Kut'ül Amare kazanacak ya Sykes-Picot kazanacak. Biz, aziz şehitlerimizin huzurunda 100 yıl sonra diyoruz ki Kut'ül Amare ruhu mutlaka ve kıyamete kadar kazanacak, Sykes-Picot ise mutlaka hezimete uğratılacak." dedi.

"KUT'ÜL AMARE SADECE BİR MUHAREBENİN ADI DEĞİLDİR"

Davutoğlu, ya tevhid ruhuyla hareket edenlerin kazanacağını ya da kardeşi kardeşten ayıranların kazanacağını dile getirerek, Kut'ül Amare'nin sadece bir muharebenin adı olmadığını, sömürü ve işgale karşı tevhid ruhuyla ortaya koyulan bir savunmanın adı olduğunu söyledi.

"Kut'ül Amare tıpkı Çanakkale gibi, dili, etnik kimliği, memleketleri farklı olan binlerce kahramanın vatan ve istiklal uğruna cesurca mücadele ettikleri ve destan yazdıkları bir zaferin adıdır." diyen Başbakan Davutoğlu, İngiliz tarihçi James Morris'in, Kut'ül Amare'nin kaybına ilişkin "Kut'ül Amare, Britanya askeri tarihindeki en aşağılık şartlı teslimdir" şeklindeki ifadelerini anımsattı.

Kut'ül Amare'nin istiklal uğruna aylarca süren bir mücadelenin neticesinde 29 Nisan 1916'da 13 binden fazla işgalci askerin esir alındığı kutlu bir zaferin adı olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

"Kut'ül Amare'ye uzanan süreçte de bizatihi Kut'ül Amare'de her biri bir destana tekabül eden kahramanlık sahneleri yaşanmıştır. İşte onlardan birisi 22 Kasım 1915'te General Townshend kumandasındaki İngiliz birlikleri Dicle'nin sol sahili üzerinden taarruza geçtiler ve kanlı bir muharebe ve büyük bir çöl savaşı yaşandı. Selman-ı Pak Muharebesi yaşandı. Biz bu muharebede düşmanla boğaz boğaza, süngü süngüye kahramanca çarpıştık. O zaman albay olan Halil Kut Paşa'nın öngörüleri sayesinde Irak cephesinde ilk zafer elde edilmiş oldu ve Selman-ı Pak Muharebesi'yle Bağdat, İngiliz işgali tehlikesinden kurtuldu. Sonrasında yaşanan Felahiye Muharebeleri ve Sabis harekatında da düşman kuvvetleri büyük kayıplar verdi. Türk askerinin bu kahramanca mücadelesi Kut'ül Amare zaferinin ayak sesleri oldu. Halil Kut Paşa, Kut'ül Amare'de İngilizlere uygulanan muhasaranın kaldırılması karşılığında kendisine teklif edilen 1 milyon İngiliz sterlinini elinin tersiyle itmiştir. Ecdadımız yıllarca süren mücadelesini mutlak zaferle sonuçlandırmış ve Halil Kut Paşa'nın ifadesiyle 'Türk sebatı, İngiliz inadını kırmıştır'. Nihayet 29 Nisan 1916'da Irak Cephesi'nde Kut'ül Amare'de muhasara altına alınan İngiliz birlikleri ordumuza teslim olmuşlardır. Ecdadımız orada sadece askeri bir başarı değil aynı zamanda insanlık, fazilet nişanelerini de ortaya koymuştur. Ecdadımızın fazileti öyle bir boyuttadır ki İngiliz kuvvetlerini kumanda eden General Townshend, Halil Kut Paşa ve askerlerinden bahsederken, 'Türkler iyi asker ve necip insanlardır' demiştir.

Düşmanının bile necip dediği bir millete ait olmak büyük şereftir. Zafer sonrasında General Townshend, Halil Paşa'ya kılıcını ve iki tabancasını teslim eder. Halil Paşa, silahları tekrar generale uzatarak, 'Bu silahlar bundan sonra da sahibine aittir' der. Generalin gözleri yaşarır. Bunun karşısında Halil Paşa, generale cesaret verici sözler söyler ve onun bir harp esiri olmadığını belirtir. Hatıratında bu olayı anlatırken ilaveten der ki 'Dize gelmiş düşmandan intikam almak bize yakışmaz'. Biz her zaman savaş hukukuna riayet etmiş bir milletiz. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Barış zamanlarında nezaketi gözetmek kolaydır. Esas olan çatışmanın, savaşın olduğu yerde varlığınıza kastedenlere karşı alicenap davranabilmektir. Savaş şartlarında sergilediğimiz nezih tavırlar bugün dahi insanlık için örnek alınacak tavırlardır. Dün savaş şartlarında esirlere nasıl insanca davrandıysak, bugün de din, dil, etnik kimlik, mezhep farkı gözetmeden, savaş ve ölümden kaçan tüm mazlumlara öyle davranıyoruz, onlara kucak açıyoruz. Millet olarak savaşta da barışta da birlik içerisinde, biz olmanın bunun da ötesinde insanca davranmanın örneğini sergiliyoruz. Çünkü bizi yüz yıllarca bu coğrafyanın manevi ve kültürel zenginlikle yoğrulan medeniyet hamuru birbirimize bağlamıştır. Çünkü bizi aynı bayrak ve istiklal uğruna canlarını feda eden şehitlerimiz birbirimize bağlıyor. Geçmişten bu güne bütün meselelerimizi bu ortak tarihdaşlık şuuruyla, bu ortak medeniyet bilinciyle çözeceğiz. Çünkü bizim sadece geçmişimiz değil kaderimiz de geleceğimiz de ortaktır, birdir. Bu coğrafyanın asli kimliği budur. Bu ülkenin, bu milletin hakiki fotoğrafı budur."

Kut'ül Amare zaferini armağan eden başta Halil Kut Paşa olmak üzere, Nurettin Paşa'yı, Ali İhsan Paşa'yı ve tüm komutanları, Mehmetçikleri minnet, şükran ve rahmetle yadettiğini ifade eden Ahmet Davutoğlu, "Bu vesileyle Kurtuluş Savaşı'nın tüm cephelerinde bu vatan için şehadet şerbeti içen tüm şehitlere de rabbimden rahmet niyaz ediyorum. Allah kabirlerini pürnur eylesin, mekanlarını cennet eylesin" dedi.

Başbakan Davutoğlu, anma töreninde emeği geçenlere, tüm yetkililere ve sanatçılara teşekkür ederek, sözlerini, "Allah birliğimizi, beraberliğimizi daim eylesin. Kut'ül Amare'yi kıyamete kadar unutmayanlardan, Sykes-Picot'u ise en kısa zamanda tarihin çöplüğüne atanlardan eylesin. Ortadoğu halklarının kardeşliği, birliği ve beraberliği için Kut'ül Amare bayramımız kutlu olsun. Tekrar tekrar şehitlerimize rahmet diliyorum. Ruhları şad olsun" diye tamamladı.

Sayfa Yükleniyor...