Erdoğan: Boykot antidemokratik

Diyarbakır’da halka seslenen Başbakan Erdoğan, 12 Eylül’deki referandumun “kardeşliği bozmaya çalışanlara karşı bir manifesto olduğunu” söyledi. Erdoğan, “Boykot, antidemokratik bir yaklaşım” dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, referanduma sayılı günler kala Diyarbakır’a gitti.


Başbakan Erdoğan'ın konuşması öncesinde bakanlar ve milletvekilleri kürsüye tek tek çağrılarak, kalabalığa tanıtıldı. Bakanlar arasında Mehdi Eker, Zafer Çağlayan, Mehmet Şimşek, Ertuğrul Günay ve Ahmet Davutoğlu yer aldı.

Güneydoğu dışında birçok bölge bakan ve milletvekilinin de kürsüde yer alması dikkat çekti.

Erdoğan'ın konuşmasının tamamlanmasının ardından kürsüye şarkıcı Berdan Mardini, eski futbolcular Hakan Şükür ve Suat Kaya çıkarak "evet" yazılı şapka taktı.

''Oğlunu şehit vermiş Çorumlu annenin gözyaşı benim yüreğime akar. Oğlunu dağda çetelere kaptırmış, terör örgütüne kaptırmış, göz göre göre ölüme yollanan oğlunu kaybetmiş ananın gözyaşı benim ciğerime akar'' diyen Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Ape Musa'nın, yani Musa Anter'in acısını bizler unutamayız. Orhan Miroğlu'nun yarasını bizler unutamayız. Diyarbakır Cezaevinde 7 yıl işkence gören Abdürrahim Semavi'nin çilesini bizler unutamayız. Şivan Perver'in hasretini görmezden gelemeyiz. Ahmet Kaya'nın gurbette vefatını hatırımızdan çıkaramayız. Ahmede Hani'nin aşkını, Faki Teyran'ın sevdasını bizler aklımızdan çıkaramayız. Çünkü biz bu toprakların çocuğuyuz. Biz bir gün Edirneliyiz, biz Karslıyız, biz Rizeliyiz, İstanbulluyuz, biz Hakkariliyiz, Vanlıyız, Batmanlıyız, biz Yozgatlıyız, Aydınlıyız, Muğlalıyız, İzmirliyiz. Çünkü biz Diyarbakırlıyız, Diyarbakır'ın evladıyız.

81 vilayet bizim vilayetimizdir, 73 milyon benim öz be öz kardeşimdir. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Boşnağıyla, Gürcüsüyle, Romanıyla, Arabıyla kim olursa olsun 73 milyon benim öz be öz kardeşimdir. Çünkü biz yaradılanı Yaradan'dan ötürü seviyoruz. Biz, Nurettin Zengi'nin, Kılıçarslan'ın, elbette ki Selahattin Eyyubi'nin şanlı ordusundaki neferlerin torunuyuz. Alparslan'ın ordusunda Malazgirt'e biz hep birlikte girdik. Selahattin Eyyubi'nin sancağı altında Kudüs'ü biz hep birlikte fethettik. Kanuni'nin, Yavuz Sultan Selim'in, Fatih'in eliyle üç kıtaya biz birlikte adalet dağıttık. Kut'ul Amare'yi birlikte savunduk. Çanakkale'de yan yana şehit düştük. İstiklal Savaşı'nı hep birlikte verdik. Şu Diyarbakır surlarında her birimizin alınteri var. Şu Süleyman Camii'nin tuğlalarında her birimizin sağlam inancı var.

Ulu Camii'nin, Behram Paşa Camii'nin, Şeyh Mutahhar'ın, Sipahiler Çarşısı'nın, Malabadi Köprüsü'nün, Dicle Köprüsü'nün harcında bizim kardeşliğimiz var. Zılgıt da bizim, horon da bizim, halay da bizim, Zeybek de bizim. Bizim dualarımız ortak, bizim kıblemiz bir, hepimiz aynı geleceğe yürüyoruz. Hepimiz, her bir vatandaşın haysiyetiyle, onuruyla yaşadığı, her bir vatandaşın, devlet karşısında birinci sınıf vatandaş olduğu bir gelecek istiyoruz. Nasıl tarihimiz birse istikbalimiz de bir.''

Erdoğan, bu ülkenin yaşadığı sorunları her zaman yüreklerinde hissettiklerini vurgulayarak, şöyle konuştu:

''Hiçbir zaman pes etmedik, hiçbir zaman yılgınlığa kapılmadık, hiçbir zaman ümitsizliğe düşmedik. Milletimize inandık, demokrasiye inandık, mücadeleye, çalışmaya, hizmet etmeye inandık. Eğer demokrasi mücadelesi verirseniz, eğer milletle el ele, gönül gönüle hareket ederseniz her türlü zorluğun aşılacağına inandık. AK Parti, 'yi demokratikleştirme hareketidir. AK Parti, 'yi özgürleştirme, Türkiye'yi büyütme, Türkiye'yi güçlendirme hareketidir. İşte bugün de verdiğimiz mücadele demokrasi mücadelesidir. Bugün de verdiğimiz mücadele hak mücadelesidir, hukuk mücadelesidir, adalet mücadelesidir. 12 Eylül'deki halk oylaması, Türkiye'nin demokratikleşme tarihinin en önemli olaylarından biridir. Türkiye'de demokrasi mücadelesi verenler büyük sıkıntılar, eziyetler çektiler, çok karanlık günler yaşadılar ama hiçbir mücadele karşılıksız kalmadı, hiçbir çaba boşa gitmedi. Demokrasi açısından her günümüz bir önceki günden daha iyi oldu. 12 Eylül halk oylaması için verdiğimiz demokrasi mücadelesi de boşa gitmeyecek, Allah'a inandığım gibi inanıyorum boşa gitmeyecek. 12 Eylül’de kazanan A partisi, B partisi olmayacak, 12 Eylülde kazanan millet olacak, demokrasi olacak, özgürlükler olacak.''

'SİZİ DİYARBAKIR KADAR ENGİN BİR MUHABBETLE SEVİYORUZ'
Erdoğan, yaptığı konuşmada, bugün yüreğini açmak, vatandaşlarla gönül diliyle hasbihal etmek istediğini söyledi.

''Biliyorsunuz, bizim Diyarbakır'a ayrı bir sevdamız, ayrı bir muhabbetimiz var'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Ozan Ahmet Arif, 'Seni, baharmışın gibi düşünüyorum, Seni, Diyarbekir gibi' diyordu. Biz de sizi Diyarbakır kadar büyük, Türkiye kadar engin bir muhabbetle seviyoruz. Çünkü biz inanıyoruz ki, insan yaratılmışların en şereflisidir ve insana hizmet etmek, siyasetin en büyük gayesidir. Çünkü biz inanıyoruz ki, insan kutsaldır, insanın hakları da kutsaldır. Millete efendilik yoktur, hizmetkar olmak vardır. Bu yüzden siyasetimizin merkezine insanı yerleştirdik, insana hizmeti yerleştirdik, insanın hak ve özgürlüklerini geliştirmeyi, sadece siyasetimizin değil, hayatımızın gayesi, hedefi bildik. 'İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın' anlayışını rehber edinirken biliyorduk ki, insanınız mutlu değilse, huzurlu değilse, özgür değilse, güvenlik içinde değilse geri kalan hiçbir şeyin önemi yoktur. İnsanı yüceltmeden, insana adalet sağlamadan, insana özgürce bir yaşam sağlamadan hiçbir sistem, hiçbir düzen varlığını devam ettiremez. Bu yüzden insanı yüceltmek kadar, demokrasiyi de geliştirmenin önemine inandık. Çünkü demokrasi yoksa, ileri demokrasi uygulanmıyorsa orada ekonomi de gelişmez, hukuk da çalışmaz, adalet de olmaz, güvenlik de sağlanamaz.''

Erdoğan, Türkiye demokrasisinin büyük badireler atlattığını, insanların büyük sıkıntılar yaşadığını belirterek, şunları söyledi:

''Ama demokrasiye inanan insanların mücadelesi çok büyük zorlukları geride bıraktı. Rahmetli Menderes'in mücadelesi çok partili sistemi işler kıldı. Tahammül edemediler. Üç demokrasi kahramanını darağacına gönderdiler. Demokrasi biraz toparlanmaya başladı, 12 Mart'ta yeniden müdahale ettiler. 1970'ler de ayakları üzerinde doğrulmaya çalışan demokrasimiz yeniden müdahaleye uğradı. İkinci Dünya Savaşı'ndan büyük bir çöküşle çıkan Almanya bile yeniden toparlandı, ayağa kalktı. Birileri Türkiye'nin ayağa kalkmasına izin vermedi. 12 Eylül demokrasimize ağır bir darbe vurdu. Kaybeden yine gencecik fidanlar oldu, demokrasimiz oldu, milletimiz oldu. Rahmetli Özal'ın mücadelesi Türkiye'yi dünyaya açtı, ekonomik alanda devasa adımlar atıldı. Yine tahammül edemediler. 1990'ların ilk yarısı değişime direnenlerin sabotajlarıyla, kirli oyunlarıyla geçti.''



'SİİRTLİ KARDEŞLERİME ŞİİRLE SESLENDİĞİM İÇİN YARGILANDIM'
28 Şubat sürecinin milli iradeyi hiçe saydığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Demokratik kazanımları bir bir geri aldı, milletin ve memleketin üzerine karabasan gibi çöktü. Bu kardeşiniz, 12 Aralık 1997'de Siirt'te, Siirtli kardeşlerinin arasında bir şiir okudu. Siirt'e, Siirtli kardeşlerime bir şiirle seslendiğim için yargılandım, hüküm giydim ve Pınarhisar Cezaevinde yattım. Dört duvar arasında, milletimin hayır dualarıyla baş başa kaldım. Dört duvar arasında, umutsuzluğa hiç ama hiç kapılmadan, yeise düşmeden, milletime olan sevdamı, ülkeme olan aşkımı, hizmet tutkumu çoğalttım. Özgürlüğün kıymetini o mahpus duvarları arasında daha fazla anladım. Demokrasiye olan ihtiyacı o gün çok daha iyi hissettim. O gün, kimi gazeteler, 'muhtar bile olamaz' diye manşet attılar. Düşüncelerimiz, hareketimiz, millet sevdamız, memleket tutkumuz her zaman engellenmek istendi.''

''Bizi dışlamak istediler, bizi tecrit etmek istediler, bizi yok saydılar'' diyen Erdoğan, şöyle dedi: ''Fikirlerimizi, siyasetimizi, millete hizmet etme tarzımızı küçümsediler. Biz bu ülkede fikirlerinden dolayı mahkum edilen insanların derdini çok iyi biliriz. Biz bu ülkede yazı yazdığı için, konuştuğu için, fikirlerini söylediği için, şiir okuduğu için, aş-iş dediği için, hak dediği, demokrasi dediği için mahpus damlarında çürümenin nasıl bir duygu olduğunu çok iyi biliriz. İnancından dolayı, ibadetinden dolayı, başındaki örtüden dolayı dışlanmanın ne olduğunu biz çok iyi biliriz. Üniversite kapılarında boynu bükük kalmanın ne demek olduğunu çok iyi biliriz. Biz yoksulluğu biliriz, yasakların, baskıların, mahrumiyetin ne olduğunu çok iyi biliriz. Bir gece yarısı, sokak ortasında ensesine kurşun sıkılarak katledilen; katilleri gecenin karanlığında kaybolup bir daha hiç ortaya çıkmayan, çıkarılmayan faili meçhullerin acısını çok iyi biliriz. Evi basılıp tarumar edilmek nedir biliriz. Kitapların derdest edilmesini biliriz. Köy meydanına toplanan köylülere uygulanan eziyeti biliriz; köylerin boşaltılması ne demektir, meraların yasaklanması nedir biliriz. Hapisteki oğlunu ziyarete giden ama oğluyla tek kelime Kürtçe konuşamayan annenin acısını, gözyaşını, feryadını, yüreğinde kopan fırtınayı biz biliriz. Hakkari'de, sabah ezanını okuduktan sonra saldırıya uğrayan ve oracıkta vefat eden, Hacı Sait Camii'nin imamı Aziz Tan'ı, onun ailesinin kederini biz biliriz.''

'DİYARBAKIR İLİM, MEDENİYET ŞEHRİ'
''Şurada, yanı başımızda, tam 41 sahabenin kabri bulunuyor'' diyen Erdoğan, şunları söyledi:

''Diyarbakır, Mekke ve Medine’den sonra, en fazla sahabe kabrine sahip olan şehir unvanını taşıyor. Diyarbakır sahabelerin şehri, Diyarbakır ilim şehri, medeniyet şehri. Diyarbakır kardeşliğin şehri. Bu ulu şehre gelip de, yalan söyleyenler, o yalanın altında ezilirler, biterler. Bu aziz milletin huzuruna çıkıp da, yapamayacaklarını söyleyenler, vaatlerinin altında ezilirler. Burada samimiyet diliyle konuşmayanlar, muhabbet diliyle konuşmayanlar; burada Yunus Emre'nin, Mevlana'nın, Ahmede Hani'nin, İbrahim Gülşeni'nin gönül diliyle konuşmayanlar, milletin huzuruna çıkamaz, milletin yüzüne bakamazlar. Günlerdir birileri konuşuyor. Günlerdir birileri yazıp çiziyor. Başbakan Diyarbakır'da 'ne konuşacak' diyorlar. Başbakan Diyarbakır'da 'ne mesaj verecek' diyorlar.

'BAHÇELİ SÖYLEYECEK SÖZÜN VARSA BURAYA GEL'
Burada BDP, Erzurum'da da Bahçeli, işi gücü bırakmışlar, bize konuşma metni yazmanın derdine düşmüşler. Sayın Bahçeli, sen bize konuşma metni yazmayı bırak; söyleyecek sözün varsa, eğer bir çözümün varsa buraya gel, Diyarbakır'a gel, söyleyeceğini şu Diyarbakır Meydanı'nda söyle. Diyarbakır'ın bu güzel insanlarıyla, yiğit, mert insanlarıyla gönül bağı kurabiliyorsan gel buraya Diyarbakır insanının huzurunda konuş. Diyarbakır insanını kucaklamadan, Hakkari insanının hatırını sormadan, Batmanlı kardeşimizin gönlünü almadan hariçten gazel okumakla bu işler olmuyor. Türkiye'nin birlik bütünlüğü hamasetle korunmuyor. Bin yıllık kardeşliğimiz, inkarcı zihniyetle korunmuyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası küstüren, dışlayan, horlayan anlayışlarla korunmuyor. Bugün bizim ortaya koyduğumuz birlik siyaseti, Türkiye'nin bütünlüğüne hizmet ediyor. Biz Türkiye'nin partisiyiz. Belli bir etnik unsurun değil, bölgenin değil. 73 milyonun partisiyiz, 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarının partisiyiz 81 vilayette ya birinci partiyiz, ya ikinci partiyiz.''



Başbakan Erdoğan, 81 vilayette ya birinci parti ya da ikinci parti olduklarını belirterek, şunları söyledi:

''Birileri için ne diyorlar onlar, 'filanca etnik unsuru temsil ediyor.' Bir diğeri için, 'filanca etnik unsuru temsil ediyor.' Bir diğer parti için 'o kumsalların partisi' diyorlar öyle mi? Kumsalların partisi CHP. Şu anda zaten kumsaldalar. Biz, etnik milliyetçiliği reddettik. Biz bölgesel milliyetçiliği reddettik, dinsel milliyetçiliğini reddettik. Ne dedik? Dedik ki, 'Biz 73 milyonun partisiyiz.' Bizim partimizde ayrım yok, Türkü de var, Kürdü de var, Lazı da var, Gürcüsü de var, Arabı da var, Boşnakı da var, hepsi var, 81 vilayetten 80'inde milletvekili var. İnşallah hedef 81'de 81, inşallah 2011'de bunu yakalayacağız. Niye? Çünkü biz size sevdalıyız be, sizi seviyoruz be. Ayrım yok bizde, ayrım yok. Yani Diyarbakır'da farklı konuş, İstanbul'a git farklı konuş, bizim kitabımızda bu yok ama onlara bakıyorsun farklı, Tunceli'de farklı konuşuyor, Kayseri'ye gidiyor farklı konuşuyor. CHP bu ama bizde bu yok. Biz Kayseri'de de aynı, Tunceli'de de aynı konuşuyoruz. Niye? Çünkü biz hepsine aynı nazarla bakıyoruz. Hepsini aynı şekilde seviyoruz, hepsine de hizmetkar olmaya devam ediyoruz, yine devam edeceğiz.''

''Bakın, Diyarbakır'dan sesleniyorum'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bu Başbakan, tekrar ediyorum, doğuda ayrı, batıda ayrı; kuzeyde ayrı, güneyde ayrı konuşan bir Başbakan değildir. Bugüne kadar konuşmadım o şekilde, bundan sonra da konuşmayacağım. Türkiye'nin birliği beraberliği, bizim derdimizdir. Bizim aşkımız bu, bunu sağlayacağız. Bakınız biz söz verip sözünü unutanlardan da olmadık. Hatırlarsınız bu meydanda 22 Temmuzda ne demiştim, ne aldatan olacağız ne aldanan olacağız demiştim. Ve bugüne kadar bunu aynı böyle sürdürdük. Ve gönül diliyle konuşuyoruz. Sözü eğip bükenlerden olmadık. Verdiği sözü unutanlardan da olmadık. Diyarbakır'a gelip sonra sırtını dönenlerden olmadık. Rüşveti kelam edenlerden değiliz. Biz doğruyu gizleyenlerden, yanlışa göz yumanlardan değiliz. AK Parti'yi kurduğumuz günden itibaren Türkiye'nin meselelerini cesaretle dile getirdik. Türkiye'nin önünü tıkayan, Türkiye'ye ayak bağı olan, milletimize kan kusturan her ne mesele varsa onu kendi meselemiz edindik. AK Parti'nin parti programında ne dediysek onun arkasında durduk. Ve bunları yerine getirdik, getiriyoruz.''

''Bugün huzurunuzda niçin varız'' diye soran Erdoğan, şöyle konuştu:

''Bir Anayasa değişikliği için. 2005 yılında burada, Diyarbakır'da ağustos ayında ne dediysek onurumuzla, şerefimizle onun arkasında durduk. Demokratikleşme, bir zihniyet devrimini gerektirir. Özgürlük, bir zihniyet değişimini gerektirir. Eğer bu zihniyeti değiştirmezseniz hiçbir şey değişmez. İşte biz Türkiye'de bu statükocu zihniyeti değiştirerek, aydınlık yarınlara hazırlıyoruz. Onun için önce zihniyeti değiştirdik. Yönetim değişmeden hiçbir şeyin değişmeyeceğini çok iyi biliyorduk. Onun için önce zihniyeti değiştirdik, yönetim anlayışını değiştirdik, insana bakışı değiştirdik. Biz, ezberleri bozarak işe başladık, prangaları kırarak işe başladık, değişime direnen anlayışları elimizin tersiyle iterek yola çıktık. Baskıya direndik, dışlamaya, horlamaya tahammül göstermeyeceğimizi ilan ederek yola çıktık. Şimdi bu Anayasa değişikliğiyle her şey bitmiyor. Unutmayın 2011 seçimleri var, 2011 seçimlerinden sonra daha geniş tabanlı, yeni bir anayasanın temellerini atıyoruz. Yani şimdi kapıyı açıyoruz, kapıyı, onun için 12 Eylülde sandıklara giderek 'evet' demeye hazır mıyız?''

'12 EYLÜL BİR MANİFESTODUR'
Ayrımcılık yapan anlayışları hep karşılarına aldıklarını ifade eden Erdoğan, ''Benim Diyarbakırlı kardeşimin, Siirtli kardeşimden farkı yok, Rizeli kardeşimden farkı yok. Hepsi benim için aynı. Neden? Beni yaradan Allah onları da yarattı da onun için. Her zaman söylüyorum, biz kardeşiz, kardeş. Bu kardeşliğimizi bozmak isteyen var mı'' diye sordu.

Alandakilerden ''evet'' yanıtını alan Erdoğan, ''İşte, bu kardeşliğimizi bozmak isteyenlere karşı 12 Eylül bir manifestodur. Evet mi? Çünkü, biz milli birlik, beraberlik, kardeşlik derken neyi kastettik, işte bu engeller, bu ayrımcılık ortadan kalksın diye'' dedi.

Erdoğan, bugüne kadar partisinin programında ne dedilerse onun arkasında durduklarını belirterek, ''hükümet programında ne dediysek, onun arkasında durduk. 2005 yılında, burada, Diyarbakır'da ne söylediysek, onurumuzla, şerefimizle onun arkasında durduk'' dedi.

Demokratikleşmenin, bir zihniyet devrimi gerektirdiğini, zihniyet değişmeden, anlayış değişmeden, hiçbir şeyin değişmeyeceğini vurgulayan Erdoğan, ''Biz, Türkiye'de statükocu zihniyet değişmeden hiçbir şeyin değişmeyeceğini çok iyi biliyorduk. Onun için önce zihniyeti değiştirdik, yönetim anlayışını değiştirdik, insana bakışı değiştirdik'' diye konuştu.

Ezberleri bozarak, prangaları kırarak işe başladıklarını, değişime direnen anlayışları ellerinin tersiyle iterek yola çıktıklarını dile getiren Başbakan Erdoğan, baskıya, dışlamaya, horlamaya tahammül göstermeyeceklerini ilan ederek yola çıktıklarını söyledi.

Erdoğan, şöyle devam etti:

''Olağanüstü Hali geldik, biz kaldırdık. Şimdi kimse hatırlamıyor, her şey normale döndü onun için... Çekiç Gücü biz gönderdik mi? Ama kimse bugün bunu konuşmuyor. Niye? O da unutuldu. Çünkü hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür. Hep unutuyor. Dediler ki, 'Devlet Güvenlik Mahkemelerini kaldırın'. Kaldırdık mı? ama o da unutuldu.

Birçok kanunu değiştirdik, demokrasinin standartlarını yükselttik. Bilgi Edinme Kanununu getirdik. Anneler, babalar, çocuklarına isim koyarken bile problem yaşıyordu, bu problemi ortadan kaldırdık. Yerleşim yerlerinin isimleri noktasında kısıtlamalar vardı. Bunu ortadan kaldırdık mı? Bazı yerler onları da kaldırıyoruz. Ana dilde yayın hakkı getirdik mi? Ana dilde kurslar açtık mı? Farklı dil ve lehçelerin öğretilmesinin önünü açtık mı? Gazete, dergi, kitap yayınının farklı dil ve lehçelerde yapılmasını sağladık mı? Devletin televizyonu yarım saat yayın yapıyordu. Bize dediler ki 'yarım saatten ne olur?' Biz ne yaptık? Devletin bir kanalını 24 saat yayın yapar hale getirdik mi? TRT Şeş'i kurduk, ardından TRT Arapça'yı kurduk.

Cezaevlerinde, görüş günlerinde analar oğullarıyla, kızlarıyla ana dillerinde konuşamıyordu. Bu zulme biz son verdik mi?

Suça itilen çocuklarımızla ilgili yasal düzenlemeyi düzenleyerek, bu çocuklarımızın cezaevlerinden çıkmasını hazırladık mı? Bakın bunları AK Parti iktidarı yoğun çalışmalarıyla gerçekleştirdi. Ve hala da gerçekleştirmeye devam ediyor.

Köye dönüşü teşvik ettik. Bu çok önemli. Terörden zarar gören vatandaşlarımıza 1 milyar 665 milyon Lira ödeme yaptık. Bunlar, yaptıklarımızın sadece bazıları...''



''Doğu ve Güneydoğu Anadolu kardeşlerime şunu hatırlatmak istiyorum'' diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımlarını yaptıklarını, 79 yılda yapılmayanları gerçekleştirdiklerini ifade ederek, ''Şu 8 yılda, Doğu ve Güneydoğuya yapılan yatırım 24,5 milyar lira...'' dedi.

Doğu ve Güneydoğu illerinde 2002 yılına kadar, yani 79 yılda 53 bin derslik varken, 8 yılda buna 40 bin yeni derslik ilave ettiklerini anlatan Erdoğan, ''2002 yılında 95 bin olan öğretmen sayısını bu iki bölgemizde 143 bine yükselttik. Doğu Anadolu Bölgemizde 12, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde 8 yeni üniversite kurduk. Tüm Türkiye'de olduğu gibi bölgemizde de üniversitesi olmayan ilimiz kalmadı'' dedi.

76 yeni hastane kurduklarını; hastanelere 31 ilave blok eklediklerini, 245 sağlık ocağını bölge illerine kazandırdıkların vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

''İki bölgeye yaptığımız sağlık yatırımı 2.5 milyar TL'yi aştı. Ambulans helikopter sistemini kurarak sağlık hizmetlerine ulaşımda engelleri ortadan kaldırdık. Doğu Anadolu'muzdaki 251 kilometre bölünmüş yola 2 bin 45 kilometre daha ekledik. Güneydoğu Anadolumuzdaki 326 kilometre bölünmüş yola bin 340 kilometre daha ekledik.

Cumhuriyet tarihimizin en büyük yerel kalkınma projelerini uygulamaya geçirdik. Ülke genelinde olduğu gibi Doğu ve Güneydoğu illerimizde de, köylerimizin su ve yol ihtiyacını gidermek için kararlı şekilde mücadele ediyoruz. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ve Doğu Anadolu Projesi (DAP) bizim dönemimizde yeniden faaliyete geçti, ciddi şekilde ele alınıyor.

DAP Kapsamında sulama projelerini başlatarak 75 bin hektar alanı sulamaya açtık. GAP Bölgesinde Sulama projelerinin tamamlanma oranını yüzde 12;den yüzde 28;e çıkardık. Tarımda Cumhuriyet tarihinin en büyük desteklerini sağladık. Doğu Anadolu Bölgemizde 36 bin konutun inşasına başladık, 23 binini tamamladık. Güneydoğu Anadolu Bölgemizde 30 bin 465 konutun inşasına başladık, 26 bin 101'ini tamamladık. Bunlar da yaptıklarımızın, yatırımlarımızın sadece bir kısmı... Eğitimde, sağlıkta, adalet ve emniyette, konutta, ulaştırmada, Cumhuriyet tarihimizin en büyük yatırımlarını bölgeye kazandırdık, bölgenin çehresini değiştirdik, değiştirmeye de devam edeceğiz.

Şu 8 yılda Diyarbakır'da 3 bin 185 derslik yaptık.''

Başbakan Erdoğan, diğer atılımları da anlatarak, anamuhalefet partisi liderini eleştirdi. Anamuhalefet partisi liderinin, ''eğer oyu vermezseniz yeşil kartı kaldıracağız'' dediklerini iddia ettiğini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bakınız İstanbul'da afişler asmışlar. Ne diyorlar biliyor musunuz? (Rahibe kıyafetine evet)... Yani benim başörtülü bacımın kıyafetini rahibe kıyafeti ile özdeşleştiren anlayış, CHP bu... Bugüne kadar, ne benim, ne arkadaşlarımın yeşil kart veya başka konularda olsun, asla bizler demokrasinin bir gereği olan bu referandum ile ilgili şunu yaparsanız, şunu yaparız gibi bir tehdidimiz olmamıştır, olamaz. Biz, hayır' diyene de saygı duyarız, 'evet' diyene de saygı duyulmasını isteriz. Beklenen budur. Çünkü demokrasi budur. İşte onun için biz, seçimlerin boykot edilmesini de antidemokratik bir yaklaşım olarak görüyoruz. Zira, oy pusulası içinde 'evet' var, 'hayır' var. Başka bir seçenek yok. Orada A partisi, B partisi de yok.

Sizler buradan seçip gönderdiğiniz milletvekillerini niçin parlamentoya gönderiyorsunuz? Gidin, konuşun, haklarınızı savunun, ondan sonra oyunuzu o istikamette verin' diyorsunuz. Ama bunlar bir taraftan diyorlar ki, 'bizim partimiz çok kapatıldı, öbür taraftan da yaptıkları işe bak. Parti kapatmayı zorlaştıracak madde geliyor, hiçbiri oy kabinine gitmiyor. Bu nasıl bir demokrasi mücadelesidir? Aslında bu, demokratik hakları ipotek altına almaktır. Böyle bir yaklaşım, siyasette olmaz.''

Erdoğan, partisince düzenlenen mitingde, Diyarbakır'a yapılan yatırımlar ve hizmetler hakkında da rakamlarla örnekler verdi.

Kar yağdığı için yolları kapanan, kızaklarla hasta taşıyan bir Diyarbakır'ın, artık olmadığını anlatan Başbakan Erdoğan, ''Yok artık Diyarbakır;da bir sağlık kampüsü kuruyoruz. Diyarbakır'ı bölgenin sağlık merkezi haline getiriyoruz'' dedi.

TOKİ aracılığı ile Diyarbakır'da bugüne kadar 7 bin 404 konut uygulaması başlattıklarını, hemen hemen tamamını teslim ettiklerini anımsatan Erdoğan, tüm engellemelere rağmen kentsel dönüşüm yaptıklarını söyledi.

Diyarbakır merkezdeki belediyenin tüm engellemelerine rağmen, çok büyük bir kentsel dönüşümü başlattıklarını, uygulama yapılmaması için bu belediyelerin ellerinden geleni yaptığını anlatan Başbakan Erdoğan, göreve geldiklerinde Diyarbakır'da sadece 44 kilometre bölünmüş yol yapıldığını, kendilerinin 8 yılda tam 243 kilometre bölünmüş yolu Diyarbakır'a kazandırdıklarını anlattı. Erdoğan, şöyle konuştu:

''Hükümetimiz döneminde, Diyarbakır Havaalanı yolcu trafiğinde yüzde 473 artış gerçekleşti, 2002 yılında 185 bin olan yolcu vardı, şimdi 1 milyon 60 bine yükseldi. Demek ki zenginleşiyoruz, para olmazsa uçacağa binilir mi? Şimdi hem fiyatı düşürdük, hem de halkın imkanlarını artırdık. Havayolu, halkın yolu oldu, halkın. Daha verimli hizmetleri getireceğiz.

Diyarbakır Havaalanı yeni terminal binasını yapıyoruz. Artık vatandaşımızın kendisini rahat hissedeceği, sivil bir havaalanı terminal binası yapıyoruz. Yılda 5 milyon kapasiteli tesislerin yapımını 2011 programına yapıyoruz.

İç ve dış hatlar terminal binası ile diğer binaların yer alacağı, 250 bin metrekare genişliğinde araziyi tespit ettik. Bu arazinin kamulaştırma çalışmaları şu anda devam ediyor. Bu yatırımı hızla tamamlayıp hizmete sunacağız. 2007 yılında Diyarbakır'a doğalgaz arzı sağladık. Şu an konutlarda kullanılıyor. '' Diyarbakır'da, 2003-2010 yılları arasında çiftçilere toplam 1 Milyar 380 Milyon TL ödeme yaptıklarını belirten Erdoğan, ilde 2002 yılında hayvancılığa verilen desteğin sadece eski rakamla 20 milyar olduğunu söyledi.



'DİYARBAKIR CEZAEVİNİ YIKACAĞIZ'
Millete güvendiklerini, eğilmediklerini, dik durduklarını, sadece alın terlerini değil, başlarını, vücutlarını bu yola koyduklarını ifade eden Erdoğan, sözü Diyarbakır Cezaevi'ne getirerek, konuşmasına şöyle devam etti:

''Şurada bir Diyarbakır Cezaevi var. Hep söyledim. Bugün Diyarbakır'da bir kez daha söylüyorum; Ah şu Diyarbakır Cezaevinin bir dili olsa da konuşsa, 12 Eylül sonrasında yaşananları bir anlatsa... Ah şu 5. koğuş dile gelip, o insanlık dışı işkenceleri, o insanlıktan uzak muameleleri bir söylese... Sözüm var mıydı? Diyarbakır Cezaevini kapatıyoruz. Yeni cezaevini süratle yapıyoruz. Biter bitmez hemen mevcut bu malum Diyarbakır Cezaevini de yıkacağız. İstiyoruz ki orası artık varlığıyla şehrimize 12 Eylül'ü hatırlatmasın. İnşallah bu da bize nasip olur.

12 Eylül darbesini yapanlar, 'Türkiye'de işkence yoktur' diye bas bas bağırırken, Diyarbakır Cezaevi'nden, 5. koğuştan, Diyarbakır semalarına feryatlar, figanlar yükseliyordu. İşte o soğuk betonlarda, pisliklerin içinde o kanalizasyonlarda insanlara nasıl zulm ettiklerini artık kitaplar yazıyor. Tek kişilik hücrelerde 20 kişi çırılçıplak nasıl istiflendiklerini artık kitaplar yazıyor. O tutuklular, ölmek için Allah'a yalvardılar. 'Allahım canımı al' diye feryat ettiler. Ve çocuklarını gözlerinin önüne getirdiler. Şimdi biz bu ayıplara son verdik, son veriyoruz. Allah'ın izniyle bu 12 Eylül, bunlara son verme miladı olacak... Evet mi ? Bakın buradan çıkıp gideceğiz, kimsenin tehdidine aldırmayacağız, sandıklara gideceğiz, değil mi? Tehditler bizi yıldırmayacak değil mi? Tehditler bizleri yıldırırsa o zaman işte o özgür Türkiye'ye, o demokratik Türkiye'ye kavuşamayız. Onun için yoğun mücadele vereceğiz, onun için daha çok koşacağız. Çünkü biz damdan düştük. Biz, Şair;in dediği gibi, tüzüklerle çarpışarak büyüdük.

17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay'a bir saldırı oldu. Bir yüksek hâkimi katlettiler, bazılarını yaraladılar. Olayın hemen ardından, belli çevreler, adeta düğmeye basılmışcasına hükümeti, AK Parti'yi hedef aldılar. Bize fatura kesmek istediler. Ülkeyi, milleti yönlendirmek, tahrik etmek istediler. Cenaze törenlerini mitinge çevirdiler, bakanlarımıza çirkin saldırılarda bulundular. Bütün yönlendirmelere, bütün karartmalara rağmen o olayın üzerine cesaretle gittik. Perdeyi araladıkça, olayı aydınlattıkça, ne çıktı, Ergenekon çıktı. Bu Ergenokon'un avukatı kim? Anamuhalefet Partisi CHP...''

Referandumda oylanacak paketin neler getirdiğini anlatan Başbakan Erdoğan, bu pakete evet oyu isteyerek, Anayasa Mahkemesi'nin ''Artık birilerinin arka bahçesi değil, milletin ön bahçesi olacağını'' söyledi.

12 Eylül'de, ''hayır'' diyenlerin, ''darbe anayasasını'', ''evet'' diyenlerin ise ''milletin anayasasını'' oylayacağını dile getiren Erdoğan, konuşmasının sonunda ''beraber yürüdük biz bu yollarda'' şarkısını hep birlikte vatandaşlarla söyledi.

Sayfa Yükleniyor...