Erkek annelerine uyarıdır!

Gelecek nesillerin aile saadeti oğullarını eşitlik anlayışıyla yetiştirebilen annelerin elinde.

Erkek annelerine uyarıdır!

4 kadın sohbet ediyor...

Doktor (bebeği henüz yok), bankacı anne, iki tane de evden yarı zamanlı çalışan anne..
Konu dönüp dolaşıp kocalara ve kadın-erkek hayatındaki farklılıklara geliyor.
Önce evden çalışan annelerden başlayalım. İkisi de evde oldukları için sanki çalışmıyorlarmış gibi davranılmaktan şikayetçi. Kendi anneleri bile yeri geliyor sen evde öyle takılıyormuşsun, zevk için bir şeyler yapıyormuşsun  gibi davranıyor, koca napmasın.  Kadın evde olunca, toplum kafasında

Oluşan tablo yukarıdaki resim gibi...
Oysa gerçek aşağıdaki gibi...

Erkek annelerine uyarıdır! - 1



Bankacı anne ise tüm gün bankada çalıştıktan sonra eve gelip çocuk, ev, yemek üçgeninde çırpınırken kocası yemek yediği tabağı bile kaldırmayan cinsten olup, bir bankada “oturarak!” çalıştığı için “ne kadar yorulabilirsin ki, seninki de benimkinin yanında iş mi!” havasında.

Doktor ve henüz bebeği olmayan kadın ise, en son kocasından gelen şu talep ile erkek dünyasındaki bomba “ego”lardan birini anlamamızı sağlıyor. Beyefendi sabah kahvaltıyı eşinin hazırlamasını istediği için, sabahtan öğlene kadar hasta bakmayı bırakıp sadece 12-5 arası çalışmasını talep ediyor. Buna “ne var, ne olacak ki” gözüyle bakanları yazardan (yani benden) farklı bir kafa yapısında oldukları için yazının kalanından hoşlanmayacakları konusunda uyarmak isterim.  Kadın yıllarca kariyeri için çalışıp didinip okumuş, uzmanlık yapmış, başarılı ve bilinen bir uzman olmuş ve fakat kocası hazretlerine kahvaltı hazırlaması beklendiği için çalışmasının ne kadar da “önemsiz” ve “gereksiz” olduğu hissinin sıradan görünmesinin korkunçluğu kaplamıştır bizi yani 4 kadını.

Konu olan 4 evde de, kadınlar durumun çok farkında, sürekli bir çekişme ve fakat orta yolu bulma, kimliğini, kişiliğini kaybetmeden, bir şekilde üreterek (ev işi de üretmektir, emektir arkadaşlar) aile saadetini koruma yani hayatı dengeleme çabası içinde.

Peki bu erkekleri yetiştiren biz anneler değil miyiz? Neden  bu erkek dünyasındaki sanrıların ve kuralların yaşamasına müsaade ediyoruz? Kadın ve erkeğin farklı olsa da eşit haklara sahip olduğunu, kadının yaptığı işlerin de en az erkeklerinki kadar değerli ve önemli olduğunu neden öğretemiyoruz oğullarımıza? Hayatı paylaşmayı ama gerçekten her yönüyle paylaşmayı anlatmak mı zor olan? Çalışsa da çalışmasa da hep ikinci planda olmasına, hep alttan almasına programlamışız kızlarımızı ve bundan rahatsız olmamış önceki nesiller. Ve hatta hala, iş darpa, şiddete dönüşmedikçe sıkıntı yaşayan kızlarına “aman kızım yuvanı bozma” der  o anneler.

Yukardaki sohbetimizde geldiğimiz nokta ise bu eşitsizliğin sıkıntılarını çeken son neslin biz olacağı ve bizim kızlarımızın bundan sonra rahat edeceği umudu. Çünkü biz yani yeni nesil anneler, bu durumdan rahatsızlıklarından ötürü kızlarını daha özgür, özgüvenli, boyun eğmeyen, “hop kardeşim sen de insansın bende insanım o zaman nedir farkımız” diyebilen ve yeri geldi mi restini çekebilen insanlar olarak yetiştirdiğimizi biliyoruz. Bu durumda gelecek nesillerin aile saadeti bunu bilen ve oğullarını da bu eşitlik anlayışıyla yetiştirebilen annelerin elinde oluyor.
Eğer oğlum olursa ben buna uyacağımı biliyorum.

Bilmeyen varsa, gelecekteki evliliklerin yürümesi, aile kurumu kavramının devam edebilmesi için, müstakbel dünürler yani erkek analarını, şimdiden bir uyarayım dedim.

Sayfa Yükleniyor...