Esas olan Özerklik Şartı değil anayasada adem-i merkeziyet

Radikal Gazetesi Yazarı Cengiz Aktar:"Aşırı merkezî bir ülke olan Türkiye’de adem-i merkeziyet konusundaki bilgi birikimi gayet sınırlı, tartışma da o derece yüzeyseldir."

Kılıçdaroğlu Kürt meselesinin çözümü ile ilgili ‘yeni’ önerilerde bulunuyor. Kürt siyasetinin ortaya attığı ‘demokratik özerklik’ talebine Van’da verdiği cevap şöyleydi: ‘Avrupa’da kabul edilen yerel yönetimler özerklik şartını aynen kabul edeceğiz. Böylece yerel yönetimlerin güçlenmesi, halka daha sağlıklı hizmet vermesi, sağlıklı gelirle kavuşması belediye başkanlarının Ankara’ya gidip para dilenmemesi gibi onları savunacağız.’

Aynen kabulden kasıt, Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na çekinceler koyulduğu varsayımı ve bunların kaldırılacağı taahhüdü. CHP Özerklik Şartı’nı demokratik özerkliğin özerkliğiyle karıştırıyor. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun akıl hocası Şükrü Elekdağ metni incelemiş, 6 maddeye 11 çekince konduğuna hükmetmiş. ‘Bu maddelerin hiçbiri ulus devletle, üniter yapıyla, toplumsal bütünleşmeyle çelişen, çatışan maddeler değil, bu çekinceler kaldırılabilir’ diyerek CHP’yi ferahlatan bir de açıklaması var.

Aşırı merkezî bir ülke olan ’de adem-i merkeziyet konusundaki bilgi birikimi gayet sınırlı, tartışma da o derece yüzeyseldir. Bugün konu seçim mitingi ağzıyla kahvehane üslubu arasına sıkışmış duruyor. Demokratik özerklik talebine, ne olduğu tam açıklığa kavuşmamış olsa da, verilmiş bir karşı teklif yok. CHP’nin zikrettiği Şart her derde deva bir şehir efsanesi. Kısır tartışma, çözüm bekleyen hayatî bir sorunu sürekli öteliyor. Bir kez daha konunun çerçevesini hatırlayalım ve çözümün nerede olduğunu hatırlatalım.

Anayasal güvencesiz özerklik olmaz
Avrupa Konseyi’nin 1985 tarihli Özerklik Şartı Türkiye’de 3723 sayılı yasa ile 1993’te yürürlüğe girdi. Üç nokta bilinmeli.

İlkin, bir Avrupa Konseyi (Birliği değil) anlaşması olmasından ötürü bağlayıcılığı ve izleme mekanizması yok. Onaylasan da uygulamayabilirsin. Kaldı ki Türkiye’nin onaylayıp uygulamadığı ve tam tersini uyguladığı uluslararası metinler üzerine doktora tezi yazılır.

İkincisi metnin onaylanmış hali tümü değil. Ana metnin 12. maddesi: ‘Akit Taraf, bu Şart’ın I. bölümündeki paragraflardan en az 10 tanesi aşağıdakilerin arasından seçilmek üzere en az 20 paragrafı ile kendisini bağlı kabul etmeyi taahhüt edecektir’ der. Türkiye bu seçme hakkını kullanarak metni akdetmiş. Mesele CHP’nin dediği gibi çekince değil. Yasa yapıcı anayasal sınırı ve idari teamülü göz önünde bulundurarak maddelerden, sonuçta hiçbir işe yaramayan bir potpuri yapmış.

Üçüncüsü tam da şu anayasal sınır. Ana metnin 2. maddesi ‘Özerk yerel yönetimler ilkesi ulusal mevzuatla ve uygun olduğu durumlarda anayasa ile tanınacaktır’ derken Türkiye gibi merkezi ülkelere kapıyı açık bırakmış ama aynı zamanda metnin tüm ruhunu kadük hale getirmiş. Nitekim Özerklik Şartı veya adem-i merkeziyeti içeren herhangi bir yasal düzenleme 1982 Anayasası’na aykırıdır, anayasal güvence olmaksızın uygulanamaz.

Dolayısıyla yapılması gereken iki temel iş var. Bir, yeni anayasada idarenin adem-i merkezi olduğunun yazılması, ideali de ‘bölünmez bütün’ ilkesinin yanına gelmesi, tıpkı idarî sistemimizi kopyaladığımız Fransa’nın 2003’te yaptığı gibi. ‘İdarede birlik’ ilkesinin de değişmesi şart ki adem-i merkeziyet işleyebilsin.

İkincisi bölge kavramının yasalaşması. Özerklik konusuna girenler yerel ile bölgeseli hep karıştırır. Merkez ile yerel arasındaki uçurumda bölgesel ara merci olmadığı için yerel yönetimlere çok işlev yüklendi. Hâlbuki yerel yönetim otoriteleri hizmet odaklıdır. Bölge ise coğrafî, tarihî, dilsel, ekonomik, kimi zaman dinsel bütünlük arzeden idari bir birim. Ülkeden ülkeye değişen yetki ve işlevleri var.

Zamanla belediyeler çeperin sesi oldular, merkeze erişemeyenlerin siyasi dayanağı haline geldiler. Ancak hizmetlerin yanında siyaset yapmak durumunda olmaları ve götürdükleri hizmeti siyasete endekslemeleri sağlıklı değil. Keza belediye gibi nispeten küçük bir idari birimin devasa bir merkezin her anlamda kulu olması büyük sorunları beraberinde getiriyor. Bu sorunlara çare olarak CHP gibi yerel yönetimlerin güçlendirilmesini düşünen çok. İrili ufaklı belediyelerin klasik belediyecilikten fazla hizmet vermesini temenni etmek, sürdürülemez bir sistemi ülke sathına yaymak demek.

Türkiye ebadında bir ülkeye gereken, devasa merkezi dengeleyebilecek çap ve yetkiye sahip olacak, yönetimi etkinleştirecek, siyasî taleplere de bir ilk cevap niteliğinde olacak bölgesel yapıların kurulmasıdır.

CHP’nin Kürt meselesiyle ilgilenmesi mühim. CHP’siz çözüm olmaz ama bu gayriciddiyetle değil.

Sayfa Yükleniyor...