Et ve tavuk yerken...

Antibiyotik alan tavuklar, gün ışığı görmeyen inekler, kirli sularda yaşayan balıklar...Et, balık ve tavuk üretimi nasıl bu hale geldi?

Et ve tavuk yerken...

Yirminci yüzyılın başlarında, hayvan yetiştirme ve çiftlik yapılarındaki bir dizi değişimin ve kurumsal tarımın doğuşunun etkisiyle, endüstriyel et üretimi şahlandı.

İkinci Dünya Savaşı’ndan önce sığırlar açık çiftliklerde, ot ağırlıklı beslenerek yetiştirilirdi. Etinden ziyade yumurtası için beslenen tavukların da açık havada eşelenerek ot ve böcek yemesine izin verilirdi. Bu hayvanların ürettikleri gübre de ekinlerde kullanılıyordu.

Fakat 1930’lardan itibaren çiftçiler tavukları yumurtanın yanı sıra eti için de yetiştirmeye başladı. Araştırmacılar, bugün ızgaralık piliç dediğimiz tavuk eti için yeni ve daha verimli yemler geliştirdiler.

Daha sonra bilim insanları, bu yemlere antibiyotik eklendiği zaman tavukların ve diğer çiftlik hayvanlarının daha hızlı kilo aldığını keşfetti.

1950’lerden sonra, ızgaralık piliç yetiştirmek için gereken zaman 84 günden 45 güne düştü. Bugün piliçler eskiye oranla yarı yarıya daha az yem tüketip, geçmiştekinin üçte biri kadar sürede 2 kiloya ulaşabiliyor.

1960’lı yıllarda domuzlar ve inekler de, binlerce hayvanın barınabildiği kapalı besleme alanlarında yetiştirilmeye başladı.

Et ve tavuk yerken... - 1

Balıkçılıkta kullanılan teknolojiler farklıydı ama endüstrideki büyük değişimler hemen hemen aynıydı. Balıkçı filoları daha büyük, daha güçlü ve okyanusların en uzak köşelerinde avlanmakta bile daha usta hale geldi. Teknelerde artık sonar teknolojisi, uydu navigasyon sistemleri, derinlik algılayıcılar, okyanus tabanının detaylı haritaları kullanılıyor. Sentetik liflerden yapılma dev ağlar ve büyük vinçler sayesinde, önceden ulaşılamayan ama balıkların toplanıp yumurtalarını bıraktıkları derin alanlarda bile avlanmak mümkün oluyor. Atlas Okyanusu’ndaki bazı balıkçı tekneleri, sürülerin yerini tespit eden uçaklardan yararlanırken, Pasifik’teki balıkçılar da değerli balık sürülerini helikopterlerle arayıp topluca avlıyor. Bu teknolojiler, balıkçılık sektörünün okyanuslardaki büyük balıkların yüzde 90’ını yok ettiğine ilişkin tahminlere karşın hâlâ 70 milyon ton balık avlanabilmesinin nedenlerinden birisini oluşturuyor.

Bu uygulamalar balıkçı limanlarında ve kırsal çiftlik alanlarında ilk ortaya çıktıklarında çok iyi fikirler gibi görünüyordu: Daha büyük teknelerle ve daha az sayıda balıkçıyla daha fazla deniz mahsulü avlamak; daha belirli bir takvim çerçevesinde daha fazla eti daha düşük fiyata üretebilmek… Tarımsal işletmelerin yöneticileri kârlarının yükseldiğini gördüler. Siyasetçiler diğer ülkelerle daha iyi rekabet edebilmek, daha bol besin kaynaklarına ulaşmak ve zaman zaman da gıda fiyatlarını düşürmek için bu değişimi desteklediler.

Ancak, düşük fiyatlar sadece bir yanılsama. Fabrika tipi çiftliklerde et üretmek, dev troller ve diğer endüstriyel balıkçılık teknikleriyle okyanusta balık ve diğer deniz canlılarını avlamak gibi üretim yöntemleri, bir yandan insan sağlığını tehlikeye atarken, diğer yandan da karaların, denizlerin ve üretimi destekleyen genetik çeşitliliğin uzun vadeli istikrarını tehdit ediyor.

Şöyle bir ironik örnek verilebilir: ABD’nin orta-batısındaki fabrika tipi çiftliklerde et üretmek, en verimli balık tarlalarından birindeki balık sayısını azaltıyor olabilir. Hayvan yemi olarak kullanılan mısırlara verilen suni gübre sızarak yüzey sularına karışıyor ve sonunda Meksika Körfezi’ne ulaşıyor. Burada da, New Jersey büyüklüğünde bir “ölü bölge” yaratıyor. Azot bazlı suni gübreler ayrıca, okyanustaki diğer yaşam türlerinin oksijenini çalan alg çiçeklenmelerini artırıyor. Oysa bu bölge yılda yaklaşık 662 milyon ABD Doları değerinde, yani ABD’deki toplam balık üretiminin beşte biri kadar, deniz mahsulü üretiyor. Meksika Körfezi’ndeki balık tarlalarında gerilemenin yaşandığına dair sadece tek bir kanıt olmasına karşın, dünyanın başka yerlerindeki daha iyi durumda bulunan ölü bölgelerden edinilen deneyim, av miktarının büyük ölçüde azalabileceğini gösteriyor.
Bu iki besin kaynağı hakkında giderek artan kaygılar (et üretiminde kuş gribi ve diğer yeni hastalıklar; deniz mahsullerinde de ani tükeniş ve kirlenme), tüketicileri, balıkçıları, çiftlik sahiplerini ve tarımsal işletmeleri, daha iyi alternatifler aramaya yönlendiriyor.

Kaynak: Dünyanın Durumu- TEMA Yayınları

Sayfa Yükleniyor...