Evet evet, tam orası…

200 filmlik listede her türden olduğu gibi her ruha uygun film de var. İşte festivalden üç ‘iyi hissettiren film’…

Evet evet, tam orası…

Festival devam ederken, koşuşturmaca içinde bazı filmleri kenara ayırıyoruz, yönetmenleri not alıyoruz, unutulmayacak olanları not almaya bile gerek yok zaten, bazısı ise aklımızda bile kalmayacak. 200 filmlik listede hissiyata göre bir sınıflandırma da yapılabilir; iyi hissettiren filmler (feel good movie) gibi… Hatta programda ‘Antidepresan’ başlıklı bir bölümün olduğunu düşünürsek şart bile! Festival programından fırlayan, seyredene iyi hissettiren, 3 filmlik kısa seçki, garantili…

Hayallerle düşerken…
‘Daha İyi Bir Hayat’
(Une Vie Meilleure) adının yarattığı beklentiyi son ana kadar devam ettiriyor. Yann, Paris restoranlarında iş bulmaya çalışırken Nadia ile tanışır. Hatta Nadia’yı tavladığı açılışta Yann’a hayran olmamak imkansız. Hikaye dallanıp budaklandıkça Yann’ın düşüşünü izlediğimizde bile bu durum onu gözümüzde düşürmez. Tüm hatalara, olumsuzluklara rağmen tutunmaya çalışan bir adam vardır çünkü karşımızda.

‘Daha İyi Bir Hayat’ için çabalar Yann ve Nadia da herkes gibi. Bir aile olmak isterler. Altlardan yükselmek zordur ve tesadüfen göl kıyısında buldukları ev, hayallerini gerçeğe dönüştürebilecek tek şeydir. Ancak, banka ve kredi sahnelerini uzun uzadıya gördüğümüzde anlarız ki hayallerden çok, büyük bir batışı izleyeceğizdir. Ve Yann’ın başına gelmeyen kalmaz. Fakat yönetmen CedricKahn, hızlı anlatımıyla ‘boğucu’ olabilecek hikayeyi sonuna kadar merak ettirmeyi başarıyor ve mizahı da elden bırakmıyor.

Finale giden yolda düşüş devam etse bile hikaye bize bir yerden gülümsemeye devam eder. Yann’ın Nadia’nın oğluyla ilişkisi burada başroldedir. İlişkinin seyri değiştikçe tonları da değişir. Film bittiğinde - finalin de etkisiyle - bir iç ferahlığıyla kalkarız salondan. Hikayenin kolaya kaçtığı yerleri bile affedebiliriz, güzel havada bazen iyi hissetmek lazım diye kandırabiliriz kendimizi. Gerçekler ise tartışılır, orası ayrı…

Evet evet, tam orası… - 1

Benim cici vibratörüm
‘Şehirdeki kadınların yarısını doyuma ulaştıran bir adamın hikayesi’ nereden bakarsanız bakın ilgi çekici. Ve sadece bu cümleden, ‘Histeri’nin (Hysteria) keyifli bir şeyleri garanti edeceğini tahmin etmek zor değil. Ve bu tahminin boşa çıkmadığını da baştan not düşebiliriz.

Victoria dönemi Londra’sında geçen filmde kadınların ‘histeri’lerini özel el hizmetleriyle tedavi eden Dr. Dalrymple’ınyolundan giden Granville’inarkadaşı Edmund ile birlikte vibratörü keşfetme öyküsünü izleriz. Vibratörün öyküsü kolay geçiştirilecek bir şey değildir sonuçta! Onun doğuş hikayesinin – kurmaca - arka planı da keza öyle...

Dönem filminin ağırlığını üzerinden atan karakterleri sayesinde romantik komedinin formüllerini çok iyi bir şekilde uyguluyor ‘Histeri’. İdealist doktor, aykırı kıza aşık olur. Öte yandan dönemin sınıfsal çatışmaları, ilişkileri, muhafazakarlığı da bu romantizmin bir parçası olur. Filmi asıl sürükleyen ise, kadınları tedavi ederken eli tutmaz hale gelen Granville’in bu ağrılarına çare ararken bir çok şeyi keşfetmesi olur.

Evet evet, tam orası… - 2

Güzel şeyler toplandı
Ve ‘Büyük Derbi’de (SuperClasico) yine o adamı izleriz; bitmiş adamı, Christian’ı. Karısı terk etmiştir, oğluyla arası iyi değildir, dükkanı da batmak üzeredir. Ama izlerken hissederiz ki, güzel bir şeyler olacaktır, olmasa bile iyi hissettiren bir şeyler… İşte o filmlerden ‘Büyük Derbi’.

Karısıyla arasını düzeltmek ister Christian, öte yandan yılın büyük derbisi zamanıdır. Ama hikaye güzel şeyleri bir araya getirir. Buenos Aires’in mekan sponsorluğunda Christian’ın etrafındaki ve etrafından kopmak üzere olan her şeyin kesiştiği bir şeye dönüşür film. Şarap, aşk, tutku, futbol.. İyi hissetmek için birçok sebep zaten var, ‘Büyük Derbi’ fazlasını vermeyi de başarıyor…

Festivaldeki çoğu filmi vizyonda göremeyeceğiz malum. Bu üç filmden de sadece ‘Histeri’nin gösterimleri devam ediyor. (14 Nisan Cumartesi saat 21.30’da Fitaş4, 15 Nisan Pazar saat 19.00’da Rexx’te izlenebilir) Ancak, üç filmi de, sinemada olmasa bile DVD’de görme şansımız yüksek. Ve, üç film de festivalin en iyileri arasında değil elbette, sinemasal açıdan birçok açıdan sınıfta kalıyorlar. Yine de birçok yönden ilgiyi hak ediyorlar ve o yüzden,  üçü için de iyi hissettiren filmler listesine not düşmekte fayda var…

Daha İyi Bir Dünya
Yönetmen: CedricKahn
Senaryo: CatherinePaillé, CedricKahn
Oyuncular: GuillaumeCanet, LeïlaBekhti, SlimaneKhettabi

Hysteria
Yönetmen: TanyaWexler
Senaryo: StephenDyer
Oyuncular: MaggieGyllenhaal, HughDancy, JonathanPryce

SuperClasico
Yönetmen: Ole ChristianMadsen
Senaryo: Ole ChristianMadsen, AndersFrithiofAugust
Oyuncular: Paprika Steen, Anders W. Berthelsen, Adriana Mascialino

Sayfa Yükleniyor...